Sistemin Duşmanları​
En basit tanımıyla kontrolsuz hucre coğalması olarak tarif edilebilecek kanser, hangi turde olursa olsun başlangıcta normal, sağlıklı bir hucreden doğar ve en azından gelişmesinin başlarında bu normal hucrenin temel ozelliklerini taşır. Ancak bu hucreler bazı yeteneklerini kaybederler. Ozellikle de yakınlarından veya organizmanın butununden gelen ve hucre bolunmesini ayarlamaya yarayan mesajlara cevap verme yeteneklerini...
Bu tur bir bozukluk ortaya cıktığında hucre kendi coğalmasını ve dolayısıyla dokuların buyumesini kontrol edemez. Ayrıca "durmaksızın bolunme ozelliği" genetik olarak yeni hucrelere de aktarıldığından gittikce yayılan bir yapıyla vucutta tumorler oluşur ve bu hucreler komşu dokuları istila etmeye başlarlar. Bozulan bu hucreler, diğer hucrelerin besinlerini yerler ve ihtiyac duyulan aminoasit kaynaklarını tuketirler, genişleyen hacimleriyle de vucuttaki gecişleri kapatırlar. Biraraya gelip akciğer, beyin, karaciğer, bobrek gibi organların normal, sağlıklı hucrelerini cevreleyerek, organın faaliyetlerini yerine getirmesine engel olduklarından hayati acıdan tehlikeli bir yapı oluşturabilirler.



Kanser hucreleriyle (pembe), lenfositlerin (sarı) savaşı.​


Normal hucreler ancak komşu hucrelerden emir aldıkları takdirde coğalırlar. Bu sistem tamamiyle organizmanın guvenliği icindir. Fakat bu mekanizmaya karşı sağır kalan kanser hucreleri, sahip oldukları coğalma sistemleri uzerindeki "kontrolu" reddederler. Yalnız buraya kadar tarif edilen kanser turu, savunma sistemi icin bir problem değildir. Aşırı derecede buyuyen ve sayıları artan kanser hucreleriyle guclu bir bunye yani guclu bir savunma sistemi kolaylıkla mucadele edebilir ve hastalığı yenebilir. Esas problem; kanser hucrelerinin bir enzim (pac-man enzimi) aracılığı ile kendi zarını delip kan ve lenf sıvılarına sızarak vucudun dolaşım sistemine (taşıma ağına) girdikten sonra uzaktaki dokulara, hucrelere ulaşmalarıyla başlar.
Ortaya cıkan tablo gercekten kaygı vericidir. Vucuttaki bir takım hucreler, o dakikaya kadar sağlıklı bir şekilde gormemizi, duymamızı, nefes almamızı, hayatımızı surdurmemizi sağlayan tam bir işbirliği icinde calışırlarken bir anda komşu hucrelerden aldıkları "dur" emrine uymaz ve asileşirler. Bu emri dinlemekten vazgecip, coğalmaya buyuk bir hızla devam eder ve kimi zaman organizmanın tumuyle olumune yol acacak bir tahribat surecini, gittikce artan bir hızla gercekleştirirler.
Vucudumuzu bir ulaaae, savunma sistemimizi de bu ulkenin cok yetenekli, kuvvetli, tam donanımlı ordusuna benzetirsek, kanser hucrelerini de ulkedeki isyancılara benzetebiliriz. Bu isyankar topluluk, her gecen gun sayılarını biraz daha arttırarak, mevcut yapıyı bozma eylemlerine devam eder. Ancak, soz konusu ulkenin ordusu, kolay kolay yenilebilecek bir yapıda değildir.
Gercekten de savunma sisteminin on cephe savunucuları olan makrofajlar, saldırganla karşılaştıklarında hemen onu cevrelerler ve ozel olarak urettikleri bir tur proteinle kanser hucrelerini yok ederler. Ayrıca sistemin guclu ve zeki savaşcıları olan T hucreleri ve onların eşsiz silahları antikorlar, hucre zarını delerek vucuda ve lenf sıvılarına karışmaya başlayan kanser hucrelerini oldururler. Kanser gelişirken dahi savunma sisteminin bu savunması devam eder. Bu şekilde hastalık iyice geliştikten sonra bile savunma hucreleri, kanserin gelişimini ve ilerlemesini yavaşlatıcı etkiye sahiptir.
Her insan hucresinde bulunan, kanseri onleyici duzenlemelerden biri de, hucrenin intihar sistemidir (apoptosis). Apoptosis, hucrede DNA'daki bir hasar, bir tumor oluşumu ya da kanser onleyici genin (P53) etkisinin azalması sonucu ortaya cıkabilir. Tek başına duşunulduğunde olumsuz bir olay gibi gorunen hucrenin intiharı, aslında bu tip hayati bozuklukların onune gecerek, bir sonraki nesle aktarılmasını onlediğinden, cok buyuk onem taşır. Duşunun ki, tum organizmaya yoneltilmiş olan potansiyel kanser tehlikeleri, tek bir hucrenin kaybedilmesinden tabii ki cok daha makuldur. Kendi bunyelerinde tum vucuda zarar verecek bir bozulma olduğunu fark eden (!) hucrelerimiz, kendi hayatları pahasına insanı kurtarmak icin bu sureci başlatırlar.


Hucre gerekli durumlarda tam bir disiplin sergileyerek yaşamına son verir.​

Kanserin hayati tehdit oluşturacak yapıya gelmesi, hastalıklı hucrelerin bu intihar sisteminden kacıp kurtulmayı başardıkları zamandır. Bu durumda ise kontrolsuz coğalmaya karşı ikinci bir savunma mekanizması devreye girer. Bu mekanizmadan da kurtulmaları durumunda onları başka bir aşama bekler; "kriz" donemi. Bu basamakta, onceki emniyet sisteminden kurtulmuş hucreler toplu halde olurler. Fakat bunların arasında bir hucre, yine krizden kurtulmayı başarır. Bu "asi" bir kanser hucresidir ve bu asi karakterini miras bırakacağı torunları oldukca fazla sayıda coğalacaktır. Artık hasta icin yoğun bir kanserle mucadele donemi başlamıştır.
Acaba kanser hucrelerini bu denli başarılı kılan sebep sadece, komşu hucrelerden emir almadan, kontrolsuz bir şekilde kendi başlarına coğalabilmeleri midir? Bu başarının ardında başka nedenler de vardır:
Hucreler, yuzeylerinde nerede bulunmaları gerektiğini gosteren bir tur adres sistemi taşırlar. Vucuttaki tum hucreler tarafından da okunabilen bu adresleme sistemi sayesinde hicbir hucre, diğerinin yerini işgal etmez ve hepsi ait olduğu yerde kalır. Bu, dokuların butunluğunu sağlayan bir sistemdir. Nerede bulunması gerektiğini bilen, başka yere gitmeyen ve başkasının kendi yerine gelmesine izin vermeyen hucreler, bu hareketleriyle vucudun sağlıklı kalmasını da sağlamış olurlar. Cunku, bir yere tutunamayan ya da uygun olmayan bir yere tutunan hucreler intihar ederler. Ama bu sistemle, hucrelerin yersiz kalması ya da uygunsuz bir yere tutunması engellendiği icin hucre intiharları da onlenmiş olur. Yalnız bu kolay bir işlem değildir. Bunun icin tum hucrelerin kendi yerlerini ve diğerlerinin yerlerini tanımaları, birbirlerinin yerlerini işgal etmemeleri gerektiğini bilmeleri gerekir. Bunu da, bulundukları yere tutunmalarını sağlayan bir takım aracı molekuller sayesinde oğrenirler. Ancak bazen bu aracı molekullerin bulunmaması ya da işlememesi gibi durumlar olur. İşte kanser hucrelerinin sahip oldukları avantajlardan birisi de budur. Engelleyici molekullerin olmadığı durumlarda kanser hucrelerinin yayılması daha hızlı olur. Ayrıca kanser hucrelerinin bir yere demir atma bağımlılıkları yoktur. Bu kuralı tanımayarak bozarlar ve hicbir yere tutunmadan da yaşayabilirler.

Akyuvarlar, vucutta sabit yeri bulunmayan istisna hucrelerdir. Bunlar "lloproteinase" denilen ozel bir enzim ile diğer hucre zarlarını ve dokularını delip engelleri yok ederler. Dolayısıyla vucudun istedikleri kısımlarına rahatlıkla gidebilirler. Savunma hucreleri bu enzimi duşmana ulaşabilmek icin kullanırken, kanser hucreleri aynı enzimi bambaşka bir amac icin kullanırlar. Onların amacı sağlıklı hucrelere saldırmak ve istila etmektir.
Kanser hucresinin maharetleri yalnızca bunlar değildir. Savunma ordusuna karşı oynadığı bazı oyunlar da vardır. Ancak burada bir pandomim ustasından ya da tiyatro sanatcısından bahsetmediğimize gore, bir hucrenin soz konusu oyunları nasıl oynadığı oldukca duşundurucudur. Bu ustun akıl gosterisi oyunlara gecmeden once buraya kadar anlattıklarımıza bir goz atalım.
Savunma ordumuzun aşama aşama, duşmana karşı bir takım barikatlar kurması normal karşılanabilecek bir durum mudur? Ordu diye bahsettiğimiz bu yapı, ancak elektron mikroskobuyla gorulebilen hucrelerden oluşmaktadır. Bulundukları bolgeleri koruyup gozetmeleri, gerektiğinde iclerinde bulundukları bedenin sahibi icin canlarını feda etmeleri, hic yılmayıp mucadelelerini surdurmeleri... Bunların hicbiri rastlantı urunu değildir. Tartışmasız, burada bilincli ve organize bir faaliyetin varlığı acıkca gorulmektedir.
Tum bu zor gorev, cok iyi eğitim gormuş olan bir trilyonluk insan topluluğuna emanet edilmiş olsaydı acaba ne olurdu? Başarı grafiği bu kadar yuksek olur muydu? Komutanlar, butun bu kalabalığa, -uygulanan katı disiplin kurallarına ve yaptırımlara rağmen- soz gecirebilirler miydi? Buradaki insanların sadece birkacı bile, uretmeleri gereken salgının, yani antikorun formulunu unutsa, tembellik edip yapmasa, tam intihar etmesi gereken yerde vazgecse... Soz konusu mucadele acaba başarıyla sonuclanabilir miydi? Trilyonluk bir ordu hic kargaşa cıkmadan, mucadelesine hatasız devam edebilir miydi? Bu savaşın organizasyonunun, bunca askerin eğitiminin altından kalkabilecek kac tane cesur ve akıllı yonetici bulunabilir? Ama savunma hucrelerimizin hicbir yoneticiye ihtiyacları yoktur, sistemin işleyişinde de hicbir zorlukla, kargaşayla karşılaşmazlar. Cunku bu sistemi tum detaylarıyla mukemmel bir bicimde kuran ve sistemin elemanlarına da yapacakları işi ilham eden Allah'tır. Secde Suresi'nin 5. ayetinde; "gokten yere her işi O evirip duzene koyar..." diye haber verilir. Ve savunma elemanı hucreler de bu savaşı Allah'ın ilhamıyla hic durmaksızın ve zorlanmaksızın devam ettirirler.