Rahim duvarına yerleşme hazırlığı yapan hucreler genetik olarak anneden farklı olduğu halde bunların vucuda nakledilen bir organ veya doku gibi neden reddedilmediği uzun zamandır cozulemeyen bir sırdır. Bunun cevabını R. Flanagan şoyle vermektedir:



Annenin savunma hucreleri embriyoyu yok etmek icin yaklaşırlar. (ustte) Ancak vucuttaki mukemmel tasarım sayesinde yumurtaya zarar veremezler.

"Hucre kumesinin "evrensel bir şifre" olarak nitelendirilebilecek ozel sinyaller yaydığını soyleyebiliriz. Bu şifre tum insanlar icin aynıdır ve aynı şekilde annenin hucreleri de bir zamanlar henuz kume halindeyken kendilerini bu şifreyle ifade etmişlerdir. Bu nedenle annenin hucreleri yeni gelenlere karşı bir savunma oluşturmaz, cunku onlar biyolojik olarak bedene yerleşen bu hucre kumesini bir duşman değil evrensel bir dost olarak gorurler."
Burada tekrar cok onemli bir noktaya dikkat cekmekte yarar vardır. Flanagan'ın ifade ettiği şekilde bir hucre topluluğunun "evrensel bir mesaj" yollaması ve başka hucre topluluklarının bu mesajı anlayarak, karşılarında bir duşman değil dost olduğunu "anlaması" cok buyuk bir mucizedir. Unutulmamalıdır ki, burada soz konusu olanlar şuurlu insan toplulukları değil, eli, gozu, kulağı, beyni olmayan, şuursuz atomların, molekullerin, proteinlerin birleşiminden oluşmuş, gozle gorulemeyecek kadar kucuk hucrelerden oluşan topluluklardır. Kuşkusuz hucrelerden boyle bir şuur gosterisi beklemek, son derece buyuk bir mantık bozukluğu olacaktır.
Bu noktada karşımıza cıkan gercek acıktır: Embriyonun anne rahmine rahatlıkla yerleşip, en guvenli olacak şekilde varlığını surdurebilmesi, embriyoyu da, anneyi de, anne bedenindeki savunma sistemini de yaratan Allah'ın rahmeti ile gercekleşir.
Kıyamet saatinin bilgisi, şuphesiz Allah'ın katındadır. Yağmuru yağdırır; rahimlerde olanı bilir. Hic kimse, yarın ne kazanacağını bilmez. Hic kimse de, hangi yerde oleceğini bilmez. Hic şuphesiz Allah bilendir, haberdardır. (Lokman Suresi, 34)
Embriyo İcin Hazırlanmış Ozel Koruma Sistemi
Anne rahmine asılan hucreler bu guvenlikli yerde beslenmeye ve gelişmeye devam ederler. Ancak bu, son derece şaşırtıcı bir durumdur. Cunku normal şartlar altında anne karnında hızla buyumekte olan embriyonun karşısında buyuk bir tehlike vardır: Annenin bağışıklık sistemi.
Bağışıklık sistemi, vucuda giren her turlu yabancı organizmayı duşman sayar ve ona saldırır. Anne vucudundan farklı bir genetik bilgiye sahip olan embriyo da vucut icin yabancı bir organizmadır. Nitekim annenin kanındaki savunma hucreleri bu yabancı organizmanın varlığını fark ettikleri anda hemen rahme doğru akın ederler. Eğer ozel bir tedbir alınmamış olsa, savunma hucrelerinin embriyoyu oldurmeleri kacınılmazdır.
Ama hastalık durumları haric boyle bir şey gercekleşmez, cunku embriyo ozel tedbirlerle en başından koruma altına alınmıştır.
Daha embriyo rahim duvarına tutunmadan once anne rahmi civarında oluşmaya başlayan trofoblast hucreleri, annenin kan damarları ile embriyo arasında bir tur filtre oluştururlar. Savunma hucreleri bu filtreyi gecemezler ve dolayısıyla embriyo da alarm durumundaki savunma hucrelerinin saldırısından korunmuş olur. Dahası, soz konusu hucrelerin bazıları da, oksijen ve besin maddeleri gibi gerekli malzemelerin embriyoya ulaşmasına yardımcı olurlar.
Şimdi bu ozel hucrelerdeki yapıyı detaylı olarak inceleyelim.
Trofoblast Hucrelerinin Muhendislik Yeteneği
Trofoblast hucreleri onceki sayfalarda da belirttiğimiz gibi, aynı yumurta hucresinden coğalmış olmasına rağmen, embriyoyu oluşturan hucrelerden ayrılarak, embriyonun anne karnındaki gelişimiyle ilgili tum destek gorevleri ustlenmiş bir hucre grubudur. Yedinci gune gelindiğinde bu hucreler her yone doğru uzantılar cıkartarak buyumeye başlarlar. Bu değişikliğin amacı hucrelerin rahim duvarından iceriye gecmesini sağlamaktır. Bu geciş sırasında annenin kılcal damarlarıyla karşılaşırlar. Ve bunların dış yuzeyini delerler. Boylece 7. ve 8. gunler arasında embriyonun dokusu annenin kanıyla bağlantıya gecmiş olur.



Trofoblast hucreleri embriyoyu oluşturan diğer butun hucrelerden ayrılarak, embriyonun anne karnındaki gelişimiyle ilgili tum destek gorevleri ustlenmiş bir hucre grubudur. Bu hucrelerin embriyo ve anne arasında kurdukları dengeler sayesinde embriyo, gelişimini guven icinde surdurur. Orneğin annenin damarlarının embriyoya basınc yapmasını ya da annenin savunma sisteminin bebeğe zarar vermesini bu hucreler engeller. Bu hucrelerin bebeğin ihtiyaclarından haberdar olmalarını sağlayan elbette ki Allah'tır.​

Bazı trofoblast hucreleri rahim duvarındaki kılcal kan damarlarının ceperlerini parcalayacak enzimler uretirler. Bu şekilde annenin kanının embriyoya yapacağı basınc da azaltılmış olur. Trofoblast hucreleri adeta bu muhtemel tehlikeden haberdarmış gibi hareket eder ve embriyonun olumu ile sonuclanabilecek boyle bir tehliaaae karşı onlem almış olurlar. Eğer bu hucreler annenin damarlarında boyle bir ayarlama yapmasalardı, bu, anne kanının yuksek bir basıncla iceriye dolmasına neden olabilirdi. Bu durumda da anne kanının dıştan uyguladığı basınc sonucunda embriyonun dolaşımı dururdu.
İlerleyen haftalarda yine bu ozel hucrelerin bir kısmı anne kanının onunde bir set oluşturur. "Plasenta" olarak adlandırılan bu set cok ozel bir yapıya sahiptir. Yakından incelendiğinde trofoblast hucrelerinin bu seti oluşturarak, adeta birer tıpa gibi kanın onunu kapadıkları gorulecektir. Bu, cok onemli bir detaydır. Cunku embriyo artık annenin dokularıyla bağlantı icindedir; anneden gelen kanın icindeki maddelerle beslenmektedir. Besinlerin girmesi gereklidir, ama besinlerle birlikte anne kanındaki savunma hucrelerinin embriyoya ulaşmaması da cok onemlidir. Nitekim plasentanın oluşturduğu tıpa sistemiyle annenin kanında bulunan savunma hucrelerinin embriyonun tarafına gecmesi de engellenmiş olur. Ancak anneden gelen kanın gecişi engellendiyse embriyo nasıl beslenecektir?
Bu sorunun cevabı hucrelerin yapısındaki tasarımın kusursuzluğunu gostermektedir. Tıpa gorevi goren bu hucrelerin aralarında bulunan ince boşluklar embriyonun ihtiyacı olan besin maddelerinin anne kanının plazmasından cekilebilmesini sağlayacak buyukluğe sahiptir. Annenin kanından alınan oksijen, besin maddeleri ve mineraller bu ince aralıklardan gecerek embriyoya ulaşır. Ama savunma hucreleri daha buyuk oldukları icin bu aralıklardan gecmeyi başaramazlar.



Yukarıda rahmin duvarlarına gomulmuş durumdaki emriyo (blastosit) gorulmektedir. Embriyo rahimde kan damarlarının yoğun olduğu bir bolgeyi bulur ve buraya tutunur. Toprağa atılan tohumların bir yandan filizlenip bir yandan da kok salmaları gibi embriyo da bir yandan buyumesini devam ettirir, bir yandan besin sağlayacağı dokunun derinliklerine doğru ilerleyerek kendisine yeni besin kanalları uretir. (Keith L. Moore, The Developing Human - Clinically Oriented Embryology, W. B. Saunders Company, 1983, Canada, s. 36) Bunları yapanlar embriyonun dışında bulunan trofoblast denilen ozel hucrelerdir.​

Anne ve embriyo arasında kurdukları kopru duşunulduğunde trofoblast hucrelerinin gercekleştirdikleri işlerin kusursuz bir muhendislik bilgisi gerektirdiğini soylemek yanlış olmayacaktır. Cunku bu hucreler oluşturdukları sistemlerle bebek ile anne arasında adeta bir "hayat koprusu"nun temellerini atmaktadırlar. Bu hucreler bir yandan kanın onunde zarar verecek maddeler icin tıpa vazifesi gorurken bir yandan da aralarında boşluklar bırakarak, gerekli maddelerin gecişine olanak tanımaktadırlar.
Burada anlatılanlar trofoblast hucrelerinin fonksiyonlarından yalnızca birkac tanesidir. Ancak bunlar bile bu hucrelerdeki tasarımın kusursuzluğunun gorulmesi icin yeterli olmaktadır. Tam ayarında boşluklar bırakan, sadece yararlı maddeleri tesbit ederek onların iceri girmesini sağlayan, embriyoya zarar verecek maddeleri bilen ve bunların gecişine imkan vermeyecek sistemler kuran boyle bir yapının tesadufen ortaya cıkamayacağı cok acık bir gercektir.
Tum bu olağanustu ozelliklerin tesadufen oluştuğunu iddia eden bir kişi aşağıdaki soruları elbette cevaplayamayacaktır;
Bu hucreler embriyonun gelişmek icin ihtiyacı olan maddeleri nereden bilmektedirler?
Kandaki bircok madde arasında hangi maddelerin yararlı olduğunu nasıl tespit ederler?
Savunma sistemi hucrelerinin, embriyoya zarar vereceğini nasıl oğrenmişlerdir?
Tehlike oluşturacak maddelerin buyukluklerini onceden nasıl tesbit etmektedirler?
Bu maddelerin girişini engelleyecek, ancak yararlı maddelerin gecişine izin verecek bir ağ kurmayı nasıl akletmişlerdir?
İnsan soyunun varlığını devam ettirebilmesi icin bu sistemde en ufak bir hata olmaması şarttır. Akıl ve vicdan sahibi her insan tesaduflerin hucrelere bu ozellikleri kazandıramayacağını bilir. Tesadufler bir tasarım ortaya cıkarıp sonra da bu tasarımın her insanda tıpatıp aynısının olmasını sağlayamazlar. Trofoblast hucrelerini tum ozellikleriyle birlikte yaratan ve onları bir insanın varoluşunu destekleyici şekilde yonlendiren Allah'tır. Bu, Allah'ın eşi benzeri olmayan yaratma sanatının sadece bir orneğidir:
Biz gokleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları ancak hak ve adı konulmuş bir ecel (belli bir sure) olarak yarattık. İnkar edenler ise, uyarıldıkları şeyden yuz ceviren(kimseler)dir. De ki: "Gordunuz mu haber verin; Allah'tan başka taptıklarınız, yerden neyi yaratmışlar, bana gosterin? Yoksa onların goklerde bir ortaklığı mı var? Eğer doğru sozluler iseniz, bundan once bir kitap ya da bir ilim kalıntısı (veya bir eser) varsa, bana getirin." (Ahkaf Suresi, 3-4)

İki Canlı Arasındaki Hayat Koprusu: Plasenta​
Teknolojinin en son imkanları ile uretilmiş, milyonlarca dolar değerinde olan ve en modern hastanelerde kullanılan yaşam destek uniteleri, birkac kilogram ağırlığında bir et parcası ile karşılaştırıldıkları zaman son derece ilkel ve yetersiz kalırlar. Bu et parcası bilim adamları tarafından "doğumun gercek kahramanı" olarak nitelendirilen plasentadır.
Embriyo, gelişimi icin gerekli olan besin, oksijen ve diğer maddeleri belirli bir donemden itibaren anne kanından almaya başlar. Plasenta da, anne ile embriyo arasında bu maddelerin alışverişini sağlayan bir yapıdır; anne ile embriyo arasında kopru gorevi gorur. Plasentanın yapısı gelişmekte olan fetusun butun gereksinimlerini karşılayacak şekilde yaratılmıştır.



Plasenta, trofoblast hucrelerinin aralarından sızan besin maddelerini bebeğe taşıyacak olan yumuşak kan damarları ile doludur. Anneden gelen tum besin maddelerini, oksijeni, demir ve kalsiyum gibi onemli mineralleri plasenta once gobek bağına (umblical cord) ve oradan da embriyonun kılcal damarlarına iletir. Ustelik plasenta sadece embriyonun aaaabolizması icin gerekli besinleri sağlamakla kalmaz, yeni dokuların oluşması icin gerekli olan besinleri de secerek fetuse taşır. Amino asitlerin fetus tarafından her turlu senaaa icin kullanılması gerekir. (karbonhidratlar, nukleik asitler -DNA'nın yapıtaşları-, yağ vs.) Plasenta bunları da annenin dolaşımından secip yakalar. Bunu ise genellikle ozel taşıyıcılar vasıtasıyla gercekleştirir. Onları stoklar, gerekli olanını kendisi icin kullanır, bir kısmını da fetusun dolaşımı icerisine yollar. Besinler dışında iyonlar da, plasentadan gecer. Ozellikle iki iyon fetus icin cok onemlidir ve bunları bol miktarda depolaması gerekir. Bunlardan biri demirdir. Kan hacmini artırmak icin buna ihtiyacı vardır. Diğeri ise kemiklerin gelişimi icin gerekli olan kalsiyumdur. Bunların transferi cok etkileyici ve titiz gercekleşir. Eğer annenin aldığı demir miktarı az da olsa, plasenta bebek icin gerekli olan miktarı annenin kanından ceker ve ne olursa olsun bebeğin ihtiyacını karşılar ve onu her turlu tehlikeden korur.
Plasenta bu işlemin tam tersini de, yani embriyodan annenin kanına atık maddelerin taşınması işini de ustalıkla yerine getirir.
Unutulmamalıdır ki, burada "yapar", "secer", "alır", "depolar", "taşır" fiillerini yerine getirdiğini belirttiğimiz plasenta , yine hucrelerden oluşan bir dokudur. Saydığımız tum bu fiilleri yerine getiren, orneğin demire ihtiyac olduğunu bilen ve bircok madde arasından demir atomlarını secebilen, aldığı demiri nasıl kullanacağını bilen, bilgi sahibi bir insan değil, bir hucreler topluluğu olan plasentadır. Plasentayı oluşturan hucreler ihtiyac duydukları maddeleri tanımakta ve bunları secebilmektedir. Bir hucrenin bir atomu tanıması kuşkusuz buyuk bir mucizedir. Ustelik bu atomu tanımanın yanısıra, onu bilincli bir şekilde, ihtiyac olan miktarda alarak bir yere taşıması daha da olağanustu bir olaydır. Buraya kadar anlatılan ve bundan sonra anlatılacak olan bilgiler, hep bu bakış acısıyla değerlendirilmelidir.
İnsanın yaratılış mucizesinde soz konusu olaylar hucrelerin, hucreleri meydana getiren molekul ve atomların gosterdikleri şuur iceren davranışlardır. Elbette bu şuur bunların hicbirine değil, onları yaratan ve yapacakları işleri herbirine ilham eden Allah'a aittir.
İlerleyen satırlarda inceleyeceğimiz detayların tumu de apacık birer yaratılış delilidir.

Plasentanın Diğer Hayati Gorevleri​



Bebek ve anne bedeni arasındaki bağlantıyı sağlayan gobek kordonunun icinden 3 ayrı hat gecer. Bu hatlardan biri embriyoya besin ve oksijen taşır. Bu sayede embriyo sıvı dolu bir ortamda yaşadığı ve ciğerleri suyla dolu olduğu halde boğulmaz, sindirim sistemi olmadığı ve yemek yiyemediği halde aclıktan olmez. Diğer iki hat ise embriyonun urettiği atıkları embriyodan uzaklaştırır. Gorulduğu gibi embriyo mukemmel bir tasarımla yaratılmıştır.​

Fetusu plasentaya bağlayan uzun ip gibi bir yapı olan gobek kordonunda uc kan damarı vardır. Bu damarlardan biri gobek toplar damarı adını alır. İcinde besin maddesi ve oksijen bulunan kanı plasentadan bebeğe iletir, diğer ikisi gobek atar damarlarıdır. Bu damarlar, karbondioksit ve besin maddelerinin atıkları ile yuklu kanı, bebekten plasentaya gotururler.
Gobek kordonu sağlam ve esnek yapısı sayesinde kolay kolay dolanıp sıkışmaz. Bu, kan taşınmasında bir aksaklık olmaması bakımından onemli bir ozelliktir. Ayrıca kordonun esnek yapısı, bebeğin hareket etmesini de mumkun kılacak en uygun şekildedir.
Fonksiyonları duşunulduğunde plasentanın embriyo icin kimi zaman bir akciğer, mide ya da bağırsak, kimi zaman karaciğer, kimi zaman da bobrek gibi hareket edecek şekilde yaratıldığı gorulecektir. Ustelik plasenta bunları sabit bir duzen icinde değil, bebeğin değişen ihiyaclarını goz onunde bulundurarak yapar. Orneğin fetusun birinci ve ikinci aylarda ihtiyac duyduğu gıdalar ile sekizinci ve dokuzuncu aylarda ihtiyac duyduğu gıdalar birbirinden farklıdır. Ancak plasenta bunu mukemmel bir dengeyle ayarlar ve her donem icin hazmedilmesi en kolay olan gıdaları embriyo icin secer.
Plasentanın en onemli gorevlerinden biri de cenin icin gerekli olan ostrojen ve progesteron gibi hormonları salgılamaktır. Bu hormonlardan progesteron annenin vucudunda ozellikle rahim kısmını canlandırarak, bebeğe fiziksel destek sağlar. Gelişimini devam ettirebilmesi icin en rahat ortamın oluşmasına imkan verir. Ayrıca, annenin goğuslerindeki sut bezlerinin gelişmesini sağlayarak zamanı geldiğinde sutun oluşturulmasına da yardımcı olur. Bundan başka annenin aaaabolizmasının verimini yukselterek destek olur. Boylece, annenin sağlıklı olmasına ve rahat etmesine katkıda bulunur. Rahmin embriyo icin rahat ve guvenli bir yer haline gelmesini sağlayan bu hormonların eksiksiz bicimde ve gerekli miktarlarda salgılanması bebeğin sağlıklı doğabilmesi icin cok onemlidir. Ayrıca bu hormonlar annenin organizmasını doğuma da hazırlar.
Plasenta tum bu gorevlerinin yanında hamileliğin son uc ayında meydana gelebilecek enfeksiyonlara karşı da embriyonun bağışıklık kazanmasını sağlar.



Embriyonun değişen ihtiyaclarını hesaplayan ve bu ihtiyacları eksiksiz olarak karşılayabilen yegane makine plasentadır. Plasentanın en dış tabakasında bulunan hucreler, annenin kan damarları ile embriyo arasında bir tur filtre oluştururlar. Orneğin besinlerin gecişine izin verirken savunma sistemi elemanlarının gecişine izin vermezler. Plasentayı oluşturan da hucrelerdir. Bu hucreler embriyonun ihtiyaclarını nereden bilirler? Embriyoyu hangi hucrelere karşı korumaları gerektiğini nasıl anlarlar? Embriyonun ihtiyacı olan maddeleri milyonlarca molekul arasından nasıl ayırt ederler? Plasenta denilen et parcasına ve plasentayı oluşturan hucrelere bu ustun aklı veren kimdir? Embriyonun yaşayabilmesi icin gerekli olan butun tedbirleri yaratan, vucutta buna gore bir sistem kuran elbette ki Allah'tır. Allah her turlu yaratmayı bilendir.​

Buraya kadar anlatılanlar plasentanın embriyonun gelişimi sırasında ustlendiği gorevlerden yanlızca birkac tanesidir. Ayrıca bizim burada anlattığımız her konunun insanın tahayyul edemeyeceği kadar cok ayrıntısı vardır. Her bir sistem pek cok karmaşık kimyasal işlemin gercekleşmesine bağlıdır. Gunumuzde embriyonun gelişimi uzerine yapılan her yeni araştırma plasentanın bebek icin ustlendiği yeni bir gorevi ortaya cıkarmaktadır. Fakat hepsinde ortak bir ozellik vardır. Plasentadaki her mekanizma anne ile embriyoyu kusursuz bir uyum icinde birbirine bağlamaktadır. Bu uyum son derece onemlidir. Cunku anne vucudundaki bu gibi mekanizmaların sağladığı dengelerden birinin bozulması durumunda embriyonun yaşamını devam ettirmesi imkansızdır.
Hucrelerden oluşan bir dokunun bir canlının ihtiyaclarından haberdar olması, eksiklikleri tespit edip nasıl gidereceğini bilerek hareket etmesi, tam gereken maddeleri gereken miktarlarda uretmesi ve dışarıdan secip alması kısacası şuurlu davranışlar sergilemesi elbette ki bu dokunun kendi cabası ile ortaya cıkan bir durum olamaz. Orneğin aynı gorevi bir insanın yapması istense, boyle bir şeyi yapması mumkun değildir. Hangi anda fetusun neye ihtiyacı olduğunu anlaması, bu ihtiyaca gore gereken onlemleri alması, gereken maddeleri secmesi, gereksiz maddeleri fetusten uzaklaştırması tıp eğitimi almamış bir insan icin imkansızdır. (Tıp eğitimi almış bir insan bile olsa hic durmaksızın gece gunduz bu gorevi hicbir aksama olmadan yerine getirebilmesi yine mumkun değildir.)
Ancak bir insanın yapamayacağı bu onemli gorevleri, plasenta adını verdiğimiz bu doku parcası eksiksiz ve kusursuz bir şekilde yapabilmektedir. Ustelik binlerce yıldır yaşamış olan milyarlarca insanın her birinin plasentası aynı yuksek şuuru ve ustun performası sergilemiştir. Kuşkusuz plasentanın yapısındaki mukemmellik ve şuurlu hareketleri, Allah'ın onu bu ozelliklere sahip olarak yaratmasının bir sonucudur. Bunun aksini savunmak aklın sınırlarının dışına cıkmak demektir. Allah insan vucudunda yarattığı bu muhteşem tasarım ile bize benzeri olmayan sanatını gostermekte ve ayetleriyle bu gercekler uzerinde duşunmemizi emretmektedir:
Goklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir; şu halde O'na ibadet et ve O'na ibadette kararlı ol. Hic O'nun adaşı olan birini biliyor musun? İnsan demektedir ki: "Ben oldukten sonra mı, gercekten diri olarak cıkarılacağım?" İnsan onceden, hicbir şey değilken, gercekten bizim onu yaratmış bulunduğumuzu (hic) duşunmuyor mu? (Meryem Suresi, 65-67)
İlerleyen bolumlerde ele alınacak konular okunurken de unutulmaması gereken cok onemli bir nokta vardır. Buraya kadar verilen orneklerde gorulduğu gibi bir plan dahilinde hareket eden, zamanı geldiğinde gorev değişikliği yapan, nerede durması gerektiğini bilen, gorev yerini terk etmeyen, ekip calışması yapabilen, ihtiyaca gore secim yapabilen, gereken maddeleri gereken zamanlarda uretebilen varlıkların tumu vucuttaki hucrelerdir. Gozle gorulmeyen bu varlıkların davranışlarında -biraz sonra detaylı olarak goruleceği gibi- cok acık bir akıl vardır. Bu akıl hucrelere ait olamaz. Şuursuz ve cansız atomlardan oluşan hucrelerin duşunup karar verme gibi ozellikleri olamaz. Bu ustun şuur ve akıl Allah'a aittir. Bu gerceğin surekli akılda tutulması, bu mucizevi olaylar uzerinde duşunurken insanın derinleşmesine ve Allah'ın sonsuz kudretine şahit olmasına vesile olması bakımından onemlidir.
Bir Hucreden Bir Ciğnem Et Parcasına



Yukarıdaki resimde rahim duvarına yapışmış bir şekilde duran embriyonun uc haftalık hali gorulmektedir. Bir et parcasına benzeyen bu hucre yığını bolunmeye devam edecek ve zaman icinde dunyayı gormemizi sağlayan gozlerimizi, kokuları algılamamızı sağlayan burnumuzu, koşmamızı, yurumemizi sağlayan ayaklarımızı, ellerimizi oluşturacaktır. İc organlarımız da bu hucrelerden oluşacaktır. Bu muhteşem değişim elbette ki tesaduflerin eseri değildir. Kendi kendine boyle bir değişim oluşamaz. İnsan bedenindeki bu kusursuz değişimi oluşturan, tum alemlerin Rabbi olan Allah'tır.​