Bircok bilim kurgu filmi, yaş aldıkca gunun gerisinde veya cok ilerisinde kalabiliyor ve sıklıkla yanlış yonlendirilmiş, coğumuza komik gelen on gorulerde bulunmuş olabiliyorlar. 1987 ’de yayınlanan “The Running Man” orneğin, 2019 yılında televizyonlarda Battle Royale tarzı cinayetleri canlı izleyeceğimizi iddia ediyordu. 2019 yılı aynı zamanda “The Isle” filminin insan klonlarının organları icin buyukbaş hayvanlar gibi yetiştirileceğini ongorduğu yıldı ve bu film sadece 14 yıl once sinemalardaydı. Ancak yayınlandıktan onlarca yıl sonra bile urkutucu bir şekilde gerceğe donuşen son derece sağlam tahminlerde bulunabilen bazı klasik bilim kurgu filmleri de var. “Blade Runner”, “The Terminator” ve “2001: A Space Odyssey” gibi filmler, yıllar oncesinden tahmin ettikleri gunumuz teknolojisi icin bile tekrar gorulmeye değer. İşte bu guzel yaşlanan, klasikleşmiş ve yıllar once yaptıkları tahminleri gunumuzde bizzat gorme şansı bulduğumuz bilim kurgu filmlerinden bazıları.
Uzay yolculuğu — ‘Le Voyage Dans La Lune, 1902
Herhangi bir bilim kurgu hikayenin genel olarak uzay yolculuğu kavramını ongorduğu gerceğiyle ilgili bir tez one surmek oldukca zor. Jules Verne, 1865 yılında yazdığı “Dunyadan Ay ’a” romanı ile konuyu modern ve teknolojik şekilde yazan ilk kişi olabilir. O zamandan beri aya ve otesine seyahat temalı onlarca film yapıldı. Buna rağmen, “Le Voyage Dans La Lune” Fransız sinemacı Georges Méliès ’in 10 yıllık kamera ile cektiği topla hareket eden uzay kapsulu icinde aya yolculuk eden kaşifler hakkında 13 dakikalık ozel efekt yuklu bir baş yapıt olduğu icin ozel olarak bahsedilmeyi hak ediyor. Konusu oldukca yaratıcı olan ve buyuleyici gorsel efektlerin kullanıldığı bu ikonik film bircok ozelliğiyle dikkat cekiyor.


Robotlar — ‘Metropolis, 1927
Her ne kadar ana akım film seyircileri tarafından goreceli olarak pek bilinmese de, bilim kurgu hayranları ikonikleşen 1927 yapımı film “Metropolis” i hatırlamakta hic zorlanmayacaklar. 2019 ’da bulunduğumuz bu avantajlı noktadan bu filmi izlemek kolay değil cunku iki saatten fazla suren oldukca sessiz ve siyah-beyaz bir film. Metropolis ekranlarda yapılan ilk robot tasviri de dahil olmak uzere cok ilke imza attı. Filmde, ilginc şekilde 1920 ’lerin Doktor Brown ’una benzeyen esrarengiz bir mucit filmdeki karakter Maria ’ya benzeyen insansı bir robot uretiyor. Gercek dunyada ise 2014 ’te Japonya, bir robot haber spikeri olan “Kodomoroid” in insanlığa sunuluşunu gordukten hemen sonra Osaka Universitesi ’nden Profesor Hiroshi Ishiguro, şaşırtıcı derecede gercekci olan Erica adında bir android yarattı. Aynı zamanda Boston Dynamics ’in Atlas ’ı ve Honda ’nın Asimo ’su gibi robotlar yuruyuş, koşma, kapı acma ve hatta jimnastiklerin robotların menusunde bulunduğunun ornekleri.
Kulaklıklar — ‘Fahrenheit 451, 1966
Ray Bradbury ’nin ikonik romanı “Fahrenheit 451” uzunca bir zaman dunyanın her yerinden lise oğrencileri tarafından cok fazla talep aldı. Francois Truffaut, 1966 ’da romanın bir film versiyonunu hazırladı. Flmde kulaklıkların ve modern kulaklık kulturunun yukselişini ongoren buyuleyici bir teknolojiye yer veriliyor. “Fahrenheit 451” de “deniz kabukları”, “elektronik ses okyanusu, muzik ve konuşma gelen radyolar” olarak tanımlanıyor. 1966 ’da mevcut olan en kişisel radyo transistorlu radyoydu. Ve kulaklıklar var olmasına rağmen, geniş ve hantaldı. İnsanların iPod kullanmaya, filmde anlatıldığı şekilde ozel sesleri calabilen “deniz kabukları” takmaya başlaması ise 2001 yılında ancak gercekleşebildi.
Skype — ‘2001: A Space Odyssey, 1968
“2001: A Space Odyssey” nin ongorduğu şeylerin listesi, muhtemelen başlı başlına bir makale olur. Biz ise filmde ozellikle one cıkan bir unsurdan, video chatten bahsedeceğiz. Adil olmak gerekirse, “2001” de hic kimse aslında Microsoft tarafından işletilen video sohbet hizmetine kayıt olmuyordu. Filmde, Dr. Heywood Floyd dunya yorungesinde dolaşan bir uzay istasyonundan ailesini aradığı zaman ancak video chat ozelliği one cıkıtı. Sahnenin tek doğru tahmini video chat değil ustelik: Floyd, aramayı başlatmak icin video telefonuna kredi kartı gibi gorunen bir şeyi okutuyor, 1960 ’larda, kredi kartları bugun olduğu kadar yaygın değildi. Bu aramanın maliyeti ise iki dakikalık cağrı icin 1.70 dolar  Gercek dunyada ise video arama bircok kez denendi ve başarısız oldu. Ta ki internet, mobil geniş bant ve akıllı telefonlar sayesinde hayatlarımıza giren Skype ve FaceTime gibi uygulamalara kadar.


Cep telefonları — ‘Star Trek, 1966
Dilde sadelikten yana olan sanatcılar bunun bir aldatma olduğunu duşunebilirler, ancak listeye “Star Trek” dahil etmemek mumkun değil zira Leonardo Da Vinci ’nin not defterinden daha fazla teknolojiyi ongoren bir seri bu. Durust olmak gerekirse “Star Trek” 1966 ’da bir TV dizisi olarak başladı ve uc yıllık ilk calışması şovun bircok teknolojik tahmini icin taslak belirledi. Ancak tum bunlar nihayetinde 1979 ’da “Star Trek: The Motion Picture” ile buyuk ekrana gecerek bu listeye girmeye hak kazandı. Ve bu anlamda, modern cep telefonunu “Star Trek”in icat ettiğini soylediğimizde gayet ciddiyiz. Şovun ustten yukarı doğru acılan şebeke antenli cep iletişimcisi, Motorola muhendisi Martin Cooper ’a 1973 yılında dunyanın ilk cep telefonunu tasarlaması icin ilham verdi. Sonunda Motorola DynaTAC ’a donuşecek olan bu prototip, 2.5 kilo ağırlığında ve 20 dakikalık bir pil omrune sahipti. Piyasaya surulmesi on yıl surdu ancak 1983 ’lu DynaTAC daha kucuk telefonlara, surgulu telefonlara ve nihayetinde akıllı telefonların hayatlarımıza girmesine yol acan bir devrim başlattı.
Akıllı evler — ‘Demon Seed, 1977
Bazı sinema fanları ilk kez bir filmde akıllı ev teknolojisinin ve “Nesnelerin İnterneti”nin (internet of things) kullanılmasını 1999 ’da yayınlanan gosterişli Disney filmi “Smart Hosue” olarak kabul ediyor. Ancak sinemada kullanılmış akıllı evlerin ilk orneği icin zamanda oldukca geri gidilmeli: 1977 yapımı bilim-kurgu-korku filmi “Demon Seed”e kadar. “Demon Seed”de bir bilim adamı, losemiyi iyileştiren ve pozitif bir notla acılan yapay zeka Proteus IV ’u geliştirir. Ancak yapay zeka, yaratıcısı olan bilim adamının karısına sağlıksız bir şekilde aşık olur ve kendisini evdeki bir bilgisayara yukleyerek evde bulunan tum teknolojik cihazlar uzerinde kontrolu ele gecirir. Proteus IV aslında modern bir akıllı evde olabileceği gibi, ışıkları, kapı ve pencere kilitlerini kontrol edebiliyor ve evin alarm sistemini yonetiyor. Kapı zili caldığında on kapıyı gosterebiliyor ve hatta yuzme havuzunun otomatik kapağı gibi elektronik cihazları yonetebiliyor. Bu ozellikleriyle “Demon Seed”, Philips Hue lambalarından Ring kapı zillerine, Kevo akıllı kilitlerinden duzinelerce diğer Nesnelerin İnterneti cihazlarına kadar tum modern akıllı ev teknolojilerinin bir taslağı olabilecek niteliktedir.
Ucan arabalar — ‘Blade Runner, 1982
Siberpunk ve bilim kurgu karanlığının ilk kez buyuk ekrana taşındığı Ridley Scott ’ın “Blade Runner” filmi kadar saygı goren cok az bilim kurgu var. Film, nesli tukenmenin eşiğine gelmiş yılanlardan, tamamen insansı androidlere, Los Angeles ’taki durmayan yağmurdan uzay kolonilerine kadar 2019 yılı icin oldukca curetkar tahminlerde bulunuyor. Fakat filmde doğru cıkan birkac tahmin de var. Film piramit şeklindeki LA silueti, kentin gokdelenlerinin artık yasal olarak catıda helikopter pistlerine sahip olmaları gerekmediğini, ki 2014 yılında LA ’da gercek anlamda değişen bir şey bu ve ucan arabaların yukselişini de ongoruyor. “Blade Runner” evreninin vazgecilmez bir parcası olan Spinner şehrin hava sahasında cesurca ucan bir araba. 1950 ’lerden bu yana ucan arabalar “vaat edilen geleceğimizin” bir parcası. Ve muhendisler cidden denedi. Ucan arabalara yonelik yapılan bircok girişimin arasında, kanatlı bir otomobilden biraz daha fazlası olan 1947 ConvAirCar Model 118, ve Boeing ’den 1990 ’lı Sky Commuter ’ı sayabiliriz. Ve tabii Paul Moller ’ı, hayatını Sky Car ’ın ceşitli versiyonlarını geliştirmek icin harcayan muciti. Gunumuzde henuz ucan arabalara sahip olmasak da, uzun bekleyişin sonunda nihayet geliyorlar. Bazı şirketler esasen “yolcu drone”u sayılabilecek elektrikle calışan, kendiliğinden ucan, dikey kalkış ve buyuk boy ucaklara benzeyen iniş araclarına sahip bu cihazları hazırlıyor. Boeing, AirBus ve Cinli eHang şirketi buyuk boy drone ucan taksi hizmetleri geliştiriyor ve bazılarının calışabilmesine sadece birkac yıl var (teorik olarak) ve Uber, ucmaya başlayabilecek ilk beş şehri coktan duyurdu bile.
Askeri dronelar — ‘The Terminator, 1984
James Cameron ’ın gişe rekorları kıran bilim kurgusu “Terminator” bize geceleri uyanık kalmak icin bircok neden verdi. Nukleer Armageddon ’u tetikleyen acımasız killbotlara ve Bill Paxton ’un dikenli serseri saclarına sahip kendi kendini yoneten bir bilgisayar – insan. Tum bunlara sahip olan ve vizyonu Hunter – Killer droneların ortaya cıkmasına yol acan ozunde ise askeri silahlarla donanmış ucan bir drone. 1980 ’lerin başında ordunun coktan hedef talimi icin uzaktan kontrolle vurabilen insansız hava aracları ve gemi ve ucaklardan fırlatılabilen keşif dronelarıyla ilgili engin tacrubeleri vardı. Ancak ABD ordusunun “Terminator” tahminlerini yerine getirmesi ancak 2000 ’lerden sonra “terorle savaş” başladığında UAV ’leri – silahlandırılmış askeri dronları – kullanmaya başlamasıyla gercekleşti. Yerde bulunan operatorler tarafından kullanılan ve uzaktan kumandayla atış yapabilen bilinen ilk askeri drone, 2001 yılında kullanılmaya başlayan MQ-1 Predator ’dur.


Surucusuz araclar ‘Total Recall, 1990
“Total Recall”, basitce boyanmış canlı bir cizgi film gibidir. Duvar buyukluğunde TV ekranları, Mars ’a yapılan rutin ticari ucuşlar ve Mars ’ta bulunan uzaylılar tarafından yapılmış super yapılar filmde yer alan birkac ilginc tahmin. En vizyoner olanı ise: surucusuz otomobiller. Filmin “Johnnycab”leri surucusuz otomobillerin 80 ’lerin sonlarından nasıl gorunduğunun canlandırılmış hali adeta. Surucu koltuğunda stilize edilmiş bir android avatarı bulunuyor ve eğer Arnold Schwarzenegger kadar gucluyseniz avatarı sokup kendiniz oturabiliyor ve suruş keyfinin tadını cıkarabiliyorsunuz. Bugunden bakıldığında biraz sacma ve hatta belki de naif gorunuyor olabilir, ancak bunun nedeni şu an surucusuz arabaların neye benzediğini tam olarak biliyor olmamız. Cunku artık her yerdeler. Sensorlerle dolu gunumuz surucusuz arabaları surucu koltuğunda oturan hic kimseye veya hicbir şeye ihtiyac duymadan kendi yollarında gidebiliyorlar. Ve yarı otomatik (surucusuz) araclar da cok uzak değil, ancak henuz guvenlik kontrollerinde kontrolu elden bırakmamak icin bir co-pilot gerektiriyorlar, en azından şimdilik.
Kaynak 1