İsmail Cem ’in “Turkiye ’de Geri Kalmışlığın Tarihi” adlı kitabında incelediği meselelere orneklik edebilecek insanlardan birisidir Mustafa Guzelgoz, nam-ı diğer Eşekli Kutuphaneci.
2007 yılında aramızdan ayrılan İsmail Cem cok satan ve daha da cok satmasını istediğimiz Turkiye ’de Geri Kalmışlığın Tarihi adlı kitabında cumhuriyeti kuran kadroların ulkeyi kalkındıracak hamleleri neden yapamadığını uzun uzun anlatır. Burokrat kadronun iyi niyetli olduğunu ancak burokrasinin yapısı gereği ozellikle tuccar ve eşraf (ciftciler – ağalar) ilişkilerinde celişkilere duştuğunun altını cizer.
Cumhuriyetin kulturel aydınlığa ulaşma cabası
Eşeğiyle koyleri gezerek koylunun ayağına kitap taşıyan Mustafa Guzelgoz ’un hikayesi biraz da Cumhuriyet ’in umut ve umutsuzluğu arasındaki yurekten cabaların hikayesidir. Mustafa Guzelgoz ’e donemin sınıfları arasında burokrat denemez. Eşraftan da değildir Mustafa Bey, tuccar da değildir. O donemde ulkede ozel sektor de yoktur. Mustafa Bey bu sınıfların hepsinin arasındaki memur kesimindendir.
Monşer denilenler aslında idealist memurlar
Mustafa Guzelgoz, ulkesinin kalkınmasını istemekte, bu uğurda işini en iyi şekilde yapması gerektiğini bilmektedir. Donemin idealist insanları arasındadır. Tayin olduğu koy ilkokulunun boyasından sobasına kadar kendi uğraşan umut dolu ve aydınlanmacı oğretmenler gibidir. Hem ikisinin de ortak noktası kitaplardır. Yenilik, oğrenmek ve bilinclenmektir temelleri.
Kucuk bir koyden dunyaya yayılan bir un
O donem icin koylunun hali goz onune alındığında (şimdi de pek farklı değil) imkansız sahneler yaşanmaktadır Mustafa Bey sayesinde. Hasat dışında en buyuk etkinliği gozleme cevirmek olan koylunun ufku Mustafa Guzelgoz sayesinde değişmiştir.
Geri kalmışlığımızın asıl sebepleri
Cumhuriyetin kuruluş aşamasından sonra kalkınmanın sağlanabilmesi icin asıl destek vermesi gereken tuccar ve eşraf kesimin her yeniliğe karşı gonulsuzluğu inanılmaz boyutlardadır. Buna karşın tuccar yatırım yapmaya kalktığında bu sefer de burokrasinin hantallığıyla geri kalınmaktadır.
Ayrıca yeni rejime başlarda gonulsuzce de olsa destek veren bu sınıflar, iş toprak reformuna gelince kaşlarını havaya dikmekte, burokrasi de bu konuda coğu zaman mecburen tavizler vermek durumunda kalmaktadır. Ulkenin sınıfları arasındaki bu cıkmaz, tam atılım yapılması gereken 50 ’lerde ayağımızı paslı bir prangayla bağlamıştır. 2000 ’li yıllara kadar ansiklopedilerde kağnı kelimesi bile “Turk koylerinde hÂl kullanılır” diye acıklanacaktır.
Bir efsane doğuyor
Mustafa Guzelgoz ’un hikayesi de ulkenin bu dar boğaz donemlerine denk gelir. 1943 yılında tayini kutuphaneci olarak Urgup Tahsin Ağa Kutuphanesi ’ne cıkar Mustafa Guzelgoz ’un. Aslında buna tam da tayin denilemez. Urgupludur zaten Mustafa Bey. İstanbul ’da Tiftik ve Yapağı Dış satım Birliği ’nde depo memurudur; II. Dunya Savaşının cıkınca 1940 yılında askere alınır. Tokat ’ta tam 3.5 yıl askerliğin ardından memleketine doner.
Ailesinin isteğiyle Urgup ’te kalır. Kutuphanenin memuresi emekli olunca Mustafa Guzelgoz ’un Urgup Tahsin Ağa Kutuphanesi ’ne ataması yapılır. İnsana ilham veren bir Turkiye hikayesi boylece başlar.
Zorluklar aşılmak icin var
Koyde Kutuphane? İki kelime yan yana geldiğinde bile sonuna oto – tamlamayla bir soru işareti ekleniyor gibi. Ulkenin durumu goz onune alındığında cok da dikkate değer bir memuriyet gibi durmamaktadır kutuphanecilik. Zira kultur, sanat ve eğitim gibi faaliyetler icin her donemde yaşadığımız (gunumuzde cok daha kotu) ‘odenek yok ’ tabiri kutuphanecilik icin de soz konusudur.
Memurdur artık Mustafa Bey. Doneme gore iyi de bir şeydir bu. “Maaşını alıyor musun, alıyorsun” durumları daha o zamanlar halk ağzına girmiştir. Memur olmak devletin bir parcası olmaktır Mustafa Guzelgoz icin, gurur duyulacak, hizmet edilecek bir konumdur. Torenlerde yeri vardır. Cumhuriyet ’in idareciler sınıfındadır, kucuk mucuk de olsa bir kutuphanenin mudurudur; ama işte o torenlerin birinde, bir sandalye eksik kalır.
Devlet demek hizmet demek, gurur demek
Burokratların, diğer memurların, devlet erkanının hepsinde sandalye vardır ama Mustafa Bey başka birisiyle sıkış tepiş tek sandalyeyi paylaşmak zorunda kalır o torende. Rejimin halkın onune cıktığı, gurur duyulan anlardır torenler ama Musafa Bey gurur duymaktan ziyade utanmıştır. Gururu kırılmıştır. “Sayılmıyorum ben” diye duşunur. Kutuphaneciyi kimse takmıyor demek ki, o halde sayılmak icin caba sarf etmeli, mesleğin onemini halka gostermeli ve sayılmak gerekmektedir.
Sorunların cozum yeri olarak Ankara
Kutuphane vardır ama gelen giden yoktur. Mustafa Bey sayılmak icin koyluye kitabı ulaştırmak ister, Ankara ’ya Kultur Bakanlığı Kutuphaneler Genel Mudurluğu ’ne gider. Odenek lazımdır, koylere kitabın ulaştırılması gerekmektedir. Genel Mudur Mustafa Bey ’i hafiften tersler. Daha bir cok merkezde odenek yokluğundan kutuphaneler kadro beklerken, hangi koyden bahsetmektedir bu kutuphaneci. Kısaca Mustafa Guzelgoz kapı dışarı edilir; ama edilirken tek kişilik bir kadro koparmayı da başarmıştır. Personelin calışma şartında en az bir eşek sahibi olması vardır.
Haydi kalk ayağa yuru guneşe
Mustafa Guzelgoz ilk iş olarak harf devrimi sonrasında kutuphanenin rutubetli bir odasına atılmış olan Osmanlıca kitapları kurtarır. Kutuphane tarihidir, Osmanlı zamanında acılmıştır. Mustafa Bey, kutuphanecilik uzerine yazılmış bir el kitabından yararlanarak yavaş yavaş modern bir yapı oluşturma cabasına girer. Tanıdıklarına, bildiklerine mektuplar yazar kitaplar ister. Kutuphaneye kitaplar gonderilir. Yenilenme başlamıştır ama hala kimse kitap okumamaktadır.
Kultur, sanat, bilgi ayağınıza geldi!
Koylerin bazılarının yolu dahi yoktur. Kitap almak icin kutuphaneye gelmeleri zaten imkansızdır. Hizmeti ayağa goturme fikri o zaman aklına gelir Mustafa Bey ’in. 23 yaşındaki genc memur, koydeki doktor, oğretmen, veteriner gibi meslekler nasıl saygı goruyorlarsa oyle saygı gormek istemektedir.
İki sandık yaptırır. Sandıklar 200 ’e yakın kitap almaktadır. Sandıkları bir eşeğe yukler ve koy koy gezmeye başlar. Koylulere 15 gun şartı koyar, kitap 15 gunde bitecek yerine yenisi verilecektir. Boylece kitapların kutuphaneye geri getirilmesinin ve yavaş yavaş ayak alışkanlığı sağlanmasının yollarını da tasarlamaya başlar.
Belki de İc Anadolu ’nun ilk sponsorluğu
Girişimciliği durmak bilmez Mustafa Bey ’in. Kutuphanenin trafiği yavaş yavaş artmaktadır ama gelenler arasında kadınlar neredeyse yok denecek kadar azdır. Mustafa Guzelgoz, Singer ’e ve Zenith ’e mektup yazar. Kutuphaneye dikiş makinesi yollayın adınızı yazalım namınız yurusun der. Zenith 9, Singer 1 tane makine gonderir. Kutuphanede bir dikiş kursu da acılır. Kumaşını kapan kadın koşar gelir, oyle ki sıra bile oluşur. Mustafa Guzelgoz bekleyen kadınların ellerine arada kitap tutuşturur. Kutuphane kendi topluluğunu yaratmaya başlamıştır.
7 ’den 77 ’e fayda ve hizmet
Mustafa Bey yavaş yavaş sevilmeye sayılmaya başlanır. Cunku emekleri etkisini gostermiştir. Halk kendisine fayda sağlayan gorevliyi saymaktadır. Bu faydalar oyle noktalara kadar varır ki, kız kacırmayı duşunen bir genc, Mustafa Bey aracılığıyla ulaştığı Turk Ceza Kanunu kitabında bunun idama kadar varabilen bir suc olduğunu, en iyi ihtimalle 7 sene hapis yatabileceğini oğrenir. O donem hayli populer bir etkinliğe donuşmuş olan kız kacırmanın bu kadar buyuk bir suc olduğunu bilmeyen genc, Eşekli Kutuphaneci sayesinde bu sevdasından vazgecer; hatta Mustafa Bey ’e daha sonra bu durumu anlatan bir mektupla hayatını kurtardığı icin teşekkur eder.
Arşiv genişler, kutuphane hayatın icine girer
Genc Mustafa durmak bilmez. En cok giden kitaplar, Ataturk ’un hayatı, din kulturu kitapları, kahramanlık destanları ve tarım – sağlık kitaplarıdır. Eşekli Kutuphaneci, okuma alışkanlığı kazanan koylulere yavaş yavaş klasikleri de vermeye başlar. Boylece Nevşehir iline bağlı Urgup ’un Karain koyunde Balzac okunur. Atılım inanılmazdır. Cevre illerden Mustafa Bey ’in adı duyulur. Yonetici kadro artık Mustafa Bey ’e olumlu gozle bakmaktadır, “al maaşını otur aşağı, fazla sağa sola bulaşma” duşunceleri yıkılmaya başlamıştır.
Dunyanın ilk gezici kutuphanesi ve en şirin ekibi
Tek bir eşekle başlayan azim, aralarında katır ve atlarında bulunduğu 10 sayılık bir kultur filosuna donuşmuştur. Bu başarı hikayesi yavaş yavaş Ankara ’ya hatta Ankara ’yı da aşarak yurt dışına yayılmaya başlar. 1950 ’ler Amerika ’nın ellerinin ve gozunun Turkiye uzerinde olduğu yıllardır.
Marshall Planı ve dunya savaşı sonrası yeni somurgecilik
Hava ne olursa olsun birlikte hareket etmeliyiz

İsmail Cem ’in kitabıyla başlamıştık yazımıza, donemi anlayabilmek icin oradan edindiğimiz bilgilerle devam edelim. Ataturk ve İnonu donemlerinde 1923 – 1947 Turkiye emperyalizmden (o donemlik) kurtulmuş ama geri kalmışlığını yenememiştir. Asıl Emperyalizm yeni yuzuyle ‘yeni somurgecilik ’ olarak II. Dunya Savaşı ’nın ardından ulkeye girecek hatta duştuğumuz durum sonradan dunyada ornek olarak gosterilecektir.
Memur ve burokratlar ellerinden geleni yapmaya calışsalar da ekonomik kalkınmanın onu acılamayacak ve tek parti doneminden sonra gelecek iktidarlarla cozum buyuk kurtarıcı Amerika ’da gorulecektir.
Her yeniliğe kapalı yaklaşan tuccar ve eşraf kitle yeni dunyaya karşı kendi menfaatleri doğrultusunda da buyuk bir coşkuyla kucak acacak, geri kalmışlığımızın tarihi emperyalizmle ikinci defa taclanacaktır. O donem iki secenek var diye bakılmaktadır, ya Amerika ya fakirlik. Gule oynaya Amerika secilmişse de nedense halkın fakirlikten kurtulması bir turlu mumkun olmamıştır. Tuccar ve eşraftan ileri gelenlerin durumuysa her donem olduğu gibi gayet kallavidir.
Mustafa Guzelgoz ’un Amerika ’yı fethi
Demiştik Mustafa Bey ne tuccardır ne eşraftan, o işini layığıyla yapıp ulkesine faydalı olmak ve bunun karşılığında hak ettiği saygıyı gormek istemektedir. Buyuk takdir beklenmeyecek kadar buyuk bir yerden gelecektir. Amerika ’da 1963 yılında halkına hizmet eden yaratıcı insanları kapsayan bir yarışma duzenlenir. Yarışmanın cağrısı Devlet Planlama Teşkilatı ’na ulaştığında orada calışan bir memurun onerisiyle Mustafa Guzelgoz ve projesi “Eşekli Kutuphane” nin icraatları evraklarla Amerika ’ya gonderilir. Amerika ’dan 3 kişilik bir heyet durumu yerinde incelemek uzere Urgup ’e gelir ve bolgedeki yuksek okuma yazma oranından, ayrıca kutuphane hizmetinin geldiği başarıdan hayli etkilenirler.
Mustafa Beyin guzel gozlu, uzun kulaklı ve inatcı kutuphanesi İtalyan bir adayın projesiyle finale kalır. İtalyan ’ın işi, kopru altında yaşayan evsiz cocukları okutmak ve onları topluma kazandırmak olmuştur. Juri ikiye bolunur; ancak başkan Dwight Cook oyunu kutuphaneden yana kullanır. “Cunku zamanında eğer bu kadar etkili bir kitap calışması yapılmış olsaydı, kopru altı cocukları zaten hic var olmazlardı” der Bay Cook ve kazanan Mustafa Guzelgoz olur. Haber dunya basınında da yer bulur ve Eşekli Kutuphaneci farklı ulkelerde bu buyuk icraatıyla takdir toplar.
Yine dort ceker ama bu sefer cok havalı
Amerikan Barış Gonulluleri Urgup ’e bir ziyaret duzenler ve kutuphaneye donemin en muhim araclarından olan 1960 model bir Jeep hediye edilir. Daha sonra Amerikan elcisi de Urgup ’u ziyaret edecek ve kutuphane icin bir pick up hediye edecektir. İki ahşap sandık ve bir karakacanla başlayan seruvenin artık iki adet son model dort cekeri olmuştur.
Turkiye ’de hicbir başarı cezasız kalmaz no: 14785
Bitmeyen kanser devreye girer. Ortada bariz bir başarı vardır. Husumet usul usul yayılmaya başlar. Mustafa Guzelgoz kutuphaneye bağışlanan aracları ve odenekleri kendi cıkarları icin kullanıyor diye haber yayılır. Ayrıca halıcılık, kilimcilik faaliyetleri ve ilgilendiği okuma kursları goze batar. Faaliyeti, vazifesi dışına cıkıyor derler.
İdealist memur vazifesini cok aşan işlere bulaşmış, tek başına takdiri toplamıştır. En ucuz iftira atılır ustune. Devlet imkanını kendi cıkarı icin kullanmak! Kimseye muhtac olmadan eşekleriyle cıktığı yolda, devlet envanterine iki de arac kazandırmıştır Mustafa Bey. Bu aracları hususi işleri icin bile kullandığı soylenir ona.
Cezası neyse verilsin
Ama asıl dert başkadır. Başarabileceğini gostermiştir Eşekli Kutuphaneci. Umut olmuştur. Duşunup, tasarlayan, eylemini hayata gecirebilen insanın başarısını gozler onune koymuştur. Başkalarına da ilham olabilir bu durum. Aman ha! Tanıdık o mekanizma devreye girer ve hakkında cok gecmeden bir soruşturma acılır. 3 maaşına el koyulur Mustafa Bey ’in. Sonradan valilik tarafından emekli edilir.
Bir el kitabından mesleğinin inceliklerini oğrenerek başladığı kutuphanecilikten 28 yıl hizmetten sonra 50 yaşında uzaklaştırılır Mustafa Bey. Soruşturmayı acan mufettiş Şemim Bey ’i sonradan İstanbul Fatih ’teki Millet Kutuphanesi ’nde tesadufen gorur, konuşurlar. Şemim Bey soruşturmayı yoğun baskı altında yaptığını itiraf eder ama baskının kim tarafından uygulandığını soylemez. Olan olmuştur.
Koy koy dolaşıp duruyodu, gomunist midir nedir?
İsmail Cem ’in “Turkiye ’de Geri Kalmışlığın Tarihi” kitabına geri donelim. Kitabın one cıkan soyleminde olduğu gibi, Turkiye ’nin asıl meselesi kalkınmayı sağlayacak birikimlerin yokluğu değil, yanlış yonde ve bicime kullanılmış olmasıdır. Birikimleri harekete gecirecek dinamiklerin yeterli olmayışıdır… Un da vardır şeker de, der İsmail Cem, ancak helvanın yapılması icin uygulanan tarif hatalıdır.
İşin bir de diğer tarafı vardır ki onlar da surekli bu tip durumlarda ortaya cıkan gizemli yaratıklardır. Bunlar surekli bu gibi durumlarda ortaya surulurler. Amacları mutlaka o helvayı sizin arkanızdan dağıtmak icin kullanmaktır. Burokrasi ve tuccar – eşraf arasında sıkışıp kalmış sistem, yavaş yavaş yozlaşarak yukselmeye ve kaypaklığa prim tanımaya başlamıştır. Bizce o donem iyi bir şeyler yapmaya calışan herkesin başına geldiği gibi Eşekli Kutuphaneci Mustafa Guzelgoz ’un başına gelen de budur.
Değeri unutulmuş değil cunku halk onu sevmekten vazgecmedi
Mustafa Guzelgoz 2005 yılında yaşama gozlerini yumdu. 2012 yılında Eray Okkan tarafından yapılan heykeli Maltepe Universitesi ’nin Eğitim ve Fen Edebiyat Fakultesinin girişine dikildi. Fakir Baykurt onun hayatından esinlenerek yazdığı son romanına Eşekli Kutuphaneci adını koydu. Ayrıca Anfora Yayınları ’ndan Aydın İleri ’nin kaleme aldığı “Eşekle Gelen Aydınlık” isimli kitap da Mustafa Bey ’in saygıdeğer hayatını anlatıyor ve kitaba bir VCD ’yle Tayfun Talipoğlu ’nun belgeseli de eşlik ediyor. Biz sahaflara kadar arasak da kitaba ulaşmayı başaramadık, umarız eserin yeniden basımı gercekleştirilir ve bu ilham veren hayat, Turkiye ’de geri kalmışlığın tarihi icinde umut ışığı olarak yanmaya devam eder.
Bonus: Tayfun Talipoğlu ve Mustafa Guzelgoz