
Havasız–ama ışıksız değil–ortamda el değmeden işlenip paketlenmiş, muhteviyatında olumcul dozda klişeden başka cok az şey bulunan Hollywood aleminin sayıları bir elin parmaklarını zorlasan gecmeyen birkac “gercek” simasından biri o. Hatta, belki de en bi ’ orjinali. Amator boks kluplerinden, bakanların gozlerini alamadığı kıpkırmızı halı ortamlarına uzanan hayatı boyunca skandalları bile tornadan cıkmışcasına standart Beverly Hills sakinlerinin aksine her daim nev-i şahsına munhasır kalabilmeyi başardı Mickey Rourke. Bildiği gibi yaşamak adına kendini ve kariyerini ucurumlardan aşağı tepetaklak yuvarlamaktan geri durmamış olsa da kendi olmaktan odun vermeden yine tepelere tırmanmış, adını “and the Oscar goes to…” kelimelerinin ardına kondurmaya teğet gecmiştir. Her ne kadar alelade zihinler onun geri donuşunu ibretlik bir tovbe hikayesi olarak gormeye niyetli olsalar da, onu bilenler icin bu durum pek de surpriz değildir. Nitekim, Mickey Rourke 1952 yılında beyazperdede parlamak uzere dunyaya gelmiştir. Biz sinemasever fanilere de doğum gununde bu guzel abimizi bilen bilmeyen herkese anlatmak duşer.
Erotizm cok guzel
Mickey Rourke ’un dikkatleri cekmesi 1981 tarihli erotik bir kara film olan Body Heat (Vucut Isısı) ile olur. Bir kundakcıyı oynadığı filmde cok buyuk bir rolu yoktur ama oyunculuğu ilgiye mazhar olur.
Bu cocuktan olur
1982 yılında rol alacağı Diner ile piyasalara girişini yapacaktır. Takıntılı bir kumarbazı oynadığı rol ona ilk odullerini getirir.
Ve ilk kult film gelir
Bazı hayranlarının “Mickey ’nin Mickey olduğu zamanlar” ifadesini kullanmasına sebep olan en onemli rollerden biridir “Motorcycle Boy”. Francis Ford Coppola ’nın 1983 ’te olay yaratan filmi Rumble Fish ’te (Siyam Balığı) Mark Dillon ile ortalığı kasıp kavuracak, adını gelecek nesillere oğretecektir.
İsyankar ve seksi
80 ’li yılların devamı Mr. Rourke icin “yukseliş donemi” olarak kayda gecer. Karanlık atmosferlerde ve guzel aktrislerin yanında karizması parıldamaktadır. Keza, Rumble Fish ile birlikte gelen “serseri” imajı da kariyerinin bu donemi boyunca etkisini surdurur.
Barfly ve alkolizm
Amerikalı unlu şair ve yazar Charles Bukowski ’nin hayatından bir kesiti konu alan 1987 tarihli Barfly (Bar Kelebeği) yine onemli bir rol olur. Ancak, sıkı bir alkolik olan Bukowski ’yi canlandırdığı bu filmin ardından Rourke da aşırı miktarlarda alkol tuketmeye başlar.
Boks kariyeri
Alkol ve uyuşturucu yuzunden kariyeri ciddi bir duşuş yaşayan Mickey Rourke 1991 yılında profesyonel olarak boks yapmaya başlar. Her ne kadar bu kararı vermesinde disipline girme isteğinin bir etkisi de olsa boks kariyeri Rourke icin geri donulemez bir yıkıma neden olur. Yaşadığı bircok sakatlık ve ozellikle de yuzune aldığı bircok darbe yuzunu tanınmaz bir hale sokar.
Abi senin yuzune ne oldu!
Boks kariyerinin suratında yarattığı tahribatı duzelltirmek icin bir dizi başarısız estetik cerrahi ameliyat yaptıran Rourke icin sonuc korkunc olur. Yuzu iyiden iyi tanınmaz hale gelir ve kacınılmaz olarak aktorluk kariyeri icin bu durum facia olur.
The Wrestler ve Oscar Adaylığı
Darren Aronofsky ’nin The Wrestler ’ına (Gureşci) kadar olan surec icinden cıkılamaz bir cokuş donemidir. Fakat, Rourke bu filmde inanılmaz bir performans sergiler ve 2008 yılında neredeyse bilinen butun “en iyi erkek oyuncu” odullerine aday gosterilir ve Oscar haric–ne talihsizdir ki Sean Penn de odule adaydır ve heykelcik onun elinde kalacaktır–birkac tanesini evine goturmeyi başarır. Elbette ki film kadar kendi şahsi hikayesi de bu geri donuşun cilasının fazlasıyla parlatır. Medyanın yıllardır alay konusu ettiği adam artık bir “kahraman”dır.
Ve yeniden cokuş
Fazla soze gerek yok, adam duşmeyi seviyor. Yine de, Oscar aldıktan sonra Iron Man ’de kotu adam olabilmek de herkesin harcı değildir.
Bonus: Eşeğe vuruyor sanki https://youtu.be/7utJK1bKMyQ