
Halusinasyon kavramı insanlar icin daima merak uyandırıcı bir olgu olmuştur. Bu fenomeni tum bilimciler yıllar boyu incelemiş, nedenleri uzerine yoğunlaşmıştır. Gercek -bizim kabul ettiğimiz- ile hayal arasındaki ince cizgiyi insan beyninin nasıl yorumladığı, mutlak gercekliğin ne olabileceği goruşleri uzerine de carpıcı deneyimler elde edilmiştir. “Charles Bonnet” sendromu, bilinmezliğin dunyasına dair biraz urkutucu ama oldukca da ilgi cekici bir durum. Carpıcı halusinasyon deneyimlerinin en guzel orneklerinden.
Doğuştan veya sonradan gorme engelli insanların ruya gorebilmesi, ruyalarının iceriği bile merak uyandırıyorken, Gorme engelli birinin gunluk yaşayışı esnasında, uyanıkken ‘film ’ gibi goruntulere maruz kaldığını duşunun. Kulağa enteresan geliyor. Fakat uzun yıllardır bircok sonradan veya doğuştan gorme engellinin yaşadığı bir fenomenden bahsediyoruz…
Gozlerle goruruz. Fakat aynı zamanda beyinle de goruruz. İşte bu listemizde bahsedeceğimiz “Charles Bonnet” sendromu da gozlerle değil yalnızca beyinle gorulen bir gercekliğin olağan temsilcisi…
Halusinasyon kelimesi, ilk defa kullanılmaya başlandığında -16.yy- yalnızca “dalgın bir zihin” anlamına geliyordu. Fakat Fransız psikiyatr Jean-Etienne Esquirol, 1830 ’larda halusinasyonlara bugunku anlamını kazandırdı.
Herhangi dışsal bir gerceklik mevcut olmadığında doğan algılar, yani olmayan şeyleri gormek ve işitmek olarak tanımlandı.
Halusinasyonların gorme engelli insanlarda olan turu Charles Bonnet ise ilk defa 18.yy ’da telafuz edildi. Aslında Charles Bonnet 18.yuzyılda yaşamış İsvicreli bir doğabilimci. Hastalığı o keşfettiği icin bu sendroma onun ismi verildi.
Belirtelim, hastalığın keşfedilme sebebi Charles Bonnet ’ın değil, dedesi olan Charles Lullin ’in bu halusinasyonlara sahip olmasıydı.
Charles Bonnet ’ın dedesi Charles Lullin eski bir yargıc idi. Katarakt ameliyatı gecirmişti. Gormesi oldukca zayıftı. Onun icin bir şeyler tuhaflaşmaya başlıyordu, gorme yetisini neredeyse tamamen yitirdiğinde bile onu bırakmayan halusinasyonları yuzunden ilginc deneyimler yaşamaya başladı.
İhtiyar Lullin, gorduklerini ilk defa 1759 ’da torununa anlattı. Akli dengesi tamamen yerindeydi, ne olup bittiğinin de farkındaydı ancak anlam veremiyordu. Gorduklerinden şoyle bahsediyordu torunu Charles ’a;
“Havada asılı duran bir mendil goruyorum. Uzerinde dort turuncu daire bulunan buyuk mavi bir mendil. Ve bunun bir halusinasyon olduğunu biliyorum. Havada duran mendiliniz yoktur. Sonra havada duran buyuk bir tekerlek gormeye başlıyorum.”
Fakat bazen halusinasyon gorup gormediğinden emin olamıyordu. Cunku halusinasyonlar gerceğe cok yakındırlar.
Charles Lullin, her ceşitten değişik manzaralar gordu. Bir keresinde de bornozlu bir adamın pipo ictiğini gormuştu, ve bunun kendisi olduğunu farketti. Bu tanıdığı tek figurdu.
Bir başka deneyiminde ise, Paris sokaklarında yururken, -bu gercekti- inşaat iskelesi gordu. Fakat eve donduğunde, calışma masasının ustunde iskelenin 15 santim boyunda bir minyaturunu gordu. Bu algının tekrarlanması bazen “palinopsi” olarak adlandırılır.
Columbia Universitesi Noroloji ve Psikoloji Profesoru Olivier Sacks ’ın, Charles Bonnet sendromu uzerine ilginc tecrubeleri ve kapsamlı araştırmaları olmuş biraz da onun soyledikleri uzerinden yaklaşalım konuya. Hastalarından biri 90 yaşındaki tamamen gorme engelli Rosalie.
Olivier Sacks; ” Birkac ay once bir telefon geldi calıştığım yerdeki bakımevlerinden birinden. Dediklerine gore, 90 yaşlarındaki kadın misafirlerden biri bir şeyler goruyormuş. Delirdiğini duşunmuşler. Veya yaşlı olduğu icin inme gecirdiğini veya Alzheimer olduğunu duşunmuşler.”
Rosalie, makula dejenerasyonu nedeniyle yıllardır tamamen gorme engelli. Fakat son donemlerde bir şeyler goruyormuş. Yaşadıklarını gayet aklı başında ve anlaşılır bicimde anlatmış
Ne gibi şeyler gorduğu sorulduğunda; ” “Doğulu kıyafetler giymiş insanlar, kalın kumaşlar icinde, merdivenlerden inip cıkıyorlar. Bir adam bana doğru donuyor ve guluyor. Fakat ağzının bir tarafında cok buyuk dişleri var. Hayvanlar da var. Beyaz bir bina goruyorum. Kar yağıyor, yumuşak bir kar. Bu atı goruyorum, koşum takımıyla, karı oteye surukluyor. Sonra bir gece sahne değişiyor. Bana doğru gelen kedi ve kopekler goruyorum. Belli bir noktaya geliyor ve duruyorlar. Sonra yeniden değişiyor. Bir suru cocuk goruyorum. Merdivenlerden inip cıkıyorlar. Parlak renkler giyiyorlar, pembe ve mavi, Doğulu elbiseler gibi.”
Film gibi olduğunu belirtiyordu Rosalie, oldukca sıkıcı bir film olarak adlandırıyor. Espri anlayışı da dahil olmak uzere tum yetileri ve aklı başındalığı tam. Fakat yıllar sonra aniden cıkan bu goruntuler onu da şaşkınlığa uğratmış.
Norolog Sacks, bir doktor olarak, ne olduğunu araştırıp bularak bu insanlara delirmedikleri konusunda guvence vermeliyim diye duşunuyor ve bilimsel araştırmalarının sonucunda Charles Bonnet ’da olup bitenleri kısaca ozetliyor;
“İnfratemporal (şakakaltı) kortekste, sadece gorsel imgeler ya da hayaller veya kucuk parcalar var. Sadece daha yuksek seviyelerde diğer duyular da işin icine giriyor, hafıza ve hislerle iletişime geciyor. Charles Bonnet sendromunda o yuksek seviyelere cıkamıyorsunuz. Siz bu seviyelerde, gorsel korteksin ic kısmında, binlerce, on binlerce milyonlarca goruntunun, hayalin veya hayali parcanın hepsinin sinirsel kodlamasının belli hucrelerde veya hucre kumeciklerinde yapıldığı yerdesiniz.”
Ve devam ediyor; “Normalde tum bunlar algının veya hayal gucunun birleşik ağıdır. Fakat insan bunların bilincinde değildir. Ancak birisinin gorme yetisine zarar gelirse veya kor olursa, o zaman bu surec kesilmiş olur.
“Normal algı yerine aslında gercekleşen, rastgele ve yoğun bir bicimde, infratemporal (şakakaltı) korteksteki gorme hucrelerinin topluca uyarılmasıdır. Bu nedenle aniden bir yuz gorursunuz. Birden bir araba. Birden bu, birden şu. Kısacası beynimiz organize olabilmek, ve buna bir uyum getirmek icin elinden geleni yapıyor. Fakat cok başarılı olamıyor.”
1970 ’li yıllarda “yuz hucreleri” keşfedildi ve beynin sadece belli bolumlerinin değil aynı zamanda belli hucrelerin de bununla ilgili olduğu bulundu. Orneğin sadece “araba” hucreniz olmayabilir cok daha spesifik olarak sadece “Aston Martin” hucreleriniz olabilir diye belirtiyor Olivier Sacks.
Prof. Sacks, ilerleyen katarktından dolayı kendisinin de halusinasyonlar gorduğunu belirtiyor; “Bu sabah bir Aston Martin gordum. Burada bahsetmek zorundaydım. Şimdi buralarda bir yerlerde.” diyerek esprili bir dille de verdiği Aston Martin orneğinin kendisinde olduğunu itiraf ediyor. ?
Charles Bonnet, 250 yıl once bu halusinasyonları duşunerek, insanın akıl sahnesinin beyin tarafından nasıl oluşturulduğunu merak ettiğini soylemiş. Aradan gecen 250 yıldan sonra bu soruya bir takım cevaplar verebiliyor olmak mutluluk verici tabii.
Dileriz insanlar bilime olan ilgisini ve merakını asırlar boyu uzerine koyarak devam ettirir ve evrenimiz ile kendimizi anlayabilmek bakımından daha buyuk gelişimlere imza atılır…
Kaynak;1, 2 3, 4,