2000 ’leri sarsan Twilight serisinde aşk cogh acayip yuceltiliyordu. Doğa ustu olanaklar da devreye girdiği icin şiirselliğin dibine vuruluyor, kavuşamayan iki farklı dunya bol mavili gecelerde bir tuy gibi gokyuzune yukseliyordu.
Aa, o da ne? Tuyun kaynağı kurtadammış. Pence, ısırık, kan revan… Sonra yeniden bir romans, sonra o kurt adam bakışlarda eriyen masum ama tutkulu bir genc kız falan. Şehir hayatı ve doğanın zıtlığında, ormanların ağacların, gece ve gunduzun ayrımında yaşanan şiddetli aşk, bir anda oylesine patladı ve yuceltildi ki, 2000 ’lerin onemli bir kısmı kendine puslu bakış şekli yapan genclikle doldu taştı.
Twilight, karşıtlıklar dunyasında imkansız olanı ansızın imkanlı hÂle getiriyor, bunu yaparken de klasikleşmiş formulleri dozunda kullanıyordu. Mutluluğa, aşka ve sevgiye ac insanoğulları olarak biz sefil seyirciler de haliyle ağzımız acık, gozumuz yaşlı filme dalıp gidiyorduk. Bildiğin ergen filmi, oldu mu sana dev bir aşk hikayesi.
Derin bakışlı diye yutturulmaya calışılan fekat aslen kopek dişli bir vampir olan Edward, biriciği Bella ’sına piyanoyla “Bella ’s Lullaby” calarken Edward filmde Bella ’yı odasına getirdiğinde de Debussy ’den “Clair de lune” muhabbeti donuyordu. Piyano calan vampir? Olmaz demeyin. Mavi ışık altında iki genc diz dize, bir de piyano, buyurunuz dev aşk sahnesi. Sahne, sinemada klasik muzik kullanımının yeni sayılabilecek orneklerinden.
Life is Beautiful (1997) Offenbach: Barcarolle from Tales of Hoffmann Offenbach kimdir sorusunu herhalde en iyi şu bestesi yanıtlar. Life is Beautiful ’daki artık klasikleşen sahne ise Roberto Benigni ’nin araya giren kopartan “sadece sol kulağımla duyabiliyorum” esprisi ve sevgiliyi kendine dondurebilme gucuyle unutulmaz olmuştu. Guido ’nun “Principessa”sı aşağıya baksın diye yaptıkları ve fonda eşlik eden opera, sinemanın 100 defa izlense sıkmayacak karelerinden.
Silence of the Lambs (1992) Bach, Goldberg Variations Piyanonun kusursuz huzuru, Anthony Hopkins ’in histerik nefesi, parlak koyu suzulen kan ve maestro gibi ritme uygun hareket eden bir el. Sinema tarihinin klasik sahnelerinden Kuzuların Sessizliği ve Dr. Hannibal Lecter ’ın hucre yemeği. Bach ’ın insanı ana rahmine geri donduren, sonra cıkarıp mezara sokan, oradan da alıp uzay boşluğuna savuran varyasyonları eşliğinde Hopkins izlemek, sinemaya duyalan sevdanın en guzel orneklerinden.
James Bond Quantum of Solace ­(2008) Puccini: Tosca İngiliz ajanı imajının altında İngiltere ’nin tum aristokrat dizaynını da taşıyan Bond bu sefer bir opera sahnesinde. Avusturya Bregenz ’deki dunyaca unlu sahne Quantum of Solace ’nin terorist grubu icin bir buluşma mekanı olmuş. Bond opera sahnesinin sessizliğine ve grubun tabiri caizse kabak gibi gorunur olduğuna atıfta bulunmak icin “bence buluşmak icin daha iyi bir yer bulmalıydınız” diyor.
The Fifth Element (1997) Donizetti, Lucia di Lammermoor Cem Yılmaz ’ın Gora ’da acıklığa kavuşturduğu doğada bulunan 4 element olan ateş, su, toprak ve tahtanın yanında yer alması gereken unutulmuş 5. element Milla Jovovich ’in canlandırdığı Leeloo ’ysa altıncısı da filmde Donizetti ’ye ses olan Diva ’dır diyebiliriz. Filmde Diva ’yı unlu Arnavut opera sanatcısı Inva Mula canlandırmıştı.
Philadelphia (1993) Giordano: Mamma Morta from Andrea Chénier Philadelphia ve ondan hemen bir sene sonra Forrest Gump ile ust uste iki kez En İyi Erkek Oyuncu dalında Akademi Odulu alan Tom Hanks bu unutulmaz sahnede klasik muziğe kapılıp giderken bir yandan da yaklaşan olumuyle yuzleşiyordu. Bu film haklı olarak Bruce Springsteen ’in “Streets of Philadelphia” parcasıyla bilinir; zaten filme giden Oscarların biri de en iyi orjinal muzik dalında Springsteen ’e verilmişti. Tom Hanks fonda Maria Callas ile birlikte parcanın iceriğini Denzel Washington ’a anlatırken tum dunyaya da artık salt bir komedi oyuncusu olmadığını ispatlıyordu.
Three colours – Bleu (1993) Song for the Unification of Europe
Yonetmen Polonyalı Krzysztof Kieślowski muzikler Zbigniew Preisner. Adlarını Fransız bayrağının renklerinden alan uclemenin diğer iki filmi ise, Uc Renk: Beyaz ve Uc Renk: Kırmızı. Temel festival bilgilerimizi aldıysak Juliette Binoche ’u izlemeye dedam edebiliriz. Bu kadın oylece durduğunda zaten sinema oluyor bir de uzerine beste yapılmış artık hesab edin filmin sanat dunyasında yarattığı etkiyi