Gelmiş gecmiş en mukemmel ses rengine ve soz yazarlığı yeteneğine sahip isimlerden Morrissey, muzik dunyasının kazandığı tartışmasız en muthiş isimlerden biri. Ustelik sadece muzisyen kimliği değil, inandığı sosyal ve politik değerler karşısındaki duruşu, sozununu asla esirgememesi de ona hayran olmamız icin bir sebep.
İrlanda asıllı İngiltere doğumlu şarkıcı, “Irish Blood English Heart” şarkısında da kişiliğini aslında cok guzel ozetlemiştir.
“Irish blood English heart this i ’m made of
There is no one on earth i ’m afraid of
And no regime can buy or sell me”
(Ben İrlandalı kanı ve İngiliz kalbinden oluşuyorum
Dunyada korkutuğum kimse yok
Ve hicbir rejim beni alıp satamaz)
Bu muzik dehasına olan sevgimizi onun dopdolu hayatını anlatarak gostermek istedik.
Steven Patrick Morrissey, orta halli bir ailenin cocuğu olarak 1959 yılında Manchester, İngiltere ’de doğdu
Aslen İrlandalı olan Morrissey ’in ailesi, o doğmadan kısa bir sure once İngiltere ’ye goc ettiler. Morrissey ’in aile ilişkileri annesiyle olan yakınlığından ibaretti. Babasıyla zaten zayıf olan ilişkisi ise cocukluk cağı bittikten sonra tamamen koptu.
Sanat ve muzikle yakından ilgili bir cocukluk
Her muzik dehası gibi o da cocukluğunda muziğe olan ilgisini gosteriyordu. Cocukluğunda dinlemekten en cok hoşlandığı Sandie Shaw ve Marianne Faithfull gibi 60 ’ların kadın vokalleriydi. Ayrıca bu naif adam daha o zamanlar buyuk bir Oscar Wilde hayranıydı.
Genclik yılları ve ilk muzik grubu “The Nosebleeds”
Morrissey cocukluğundan itibaren kendini yalnız hisseden biriydi, bu durum depresyon ilaclarına ve uyuşturucuya başlamasına neden oldu. Okulu bırakmasıyla muziğe daha cok odaklandı ve bu sırada ilk muzik grubu The Nosebleeds ’i kurdu. Grup varlığını pek uzun surduremedi ve sadece tek single yayınladı.
Efsanenin başlangıcı: The Smiths
1982 yılı Morrissey ’in muzik piyasasının tozunu attırmaya başladığı bir donum noktası oldu. Tamamen İrlandalı ekipten oluşan grup (Johnny Marr, Andy Rourke, Mike Joyce ve tabii ki Morrissey), İngiltere ’nin kult rock gruplarından biri oldu. Morrissey, duygusal ve karanlık şarkı sozleri yazıyor, Johnny Marr da beste haline getiriyordu.
Donemin populist tarzlarının icinde kaybolmadan, sadece davul, gitar ve bas kullanan grup basit ve kaliteli muziğiyle kitlelere hitap etmeyi başarmıştır.
The Smiths 5 yıllık kariyerine pek cok kaliteli album sığdırdı ve Radiohead, The Verve, Blur, Oasis gibi onemli gruplara ilham kaynağı oldu. Johnny Marr ve Morrissey ’in arasındaki bitmek bilmeyen gerilim yuzunden 1987 yılında dağıldılar.
Solo devam eden muzik kariyeri
The Smiths ’in dağılmasının ardından Morrissey muziğe tek başına devam etti. 1998 yılında yayınladığı “Viva Hate” albumu Morrissey ’in ilk başarılı solo albumudur. “Suedehead” ve “Everyday Is Like Sunday” adlı iki efsanevi sound bu albumdedir. Bundan sonra yayınladığı albumler arasında en cok başarı getireni 2003 ’te yayınladığı “You Are The Quarry” olmuştur.
Ateşli bir hayvan hakları savunucusu
11 yaşından beri vejetaryen olan Morrissey, bircok şarkısında ve konserinde hayvan haklarına dikkat cekmeyi gorev bilmiştir. Gercek bir aktivist olan Morrissey ’in, The Smiths doneminde cıkardığı “Meat is Murder” (Et Cinayettir) albumu hayvan hakları konusunda sanatcının en cok ses getiren calışmalarından biri olmuştu. Peta gibi hayvan hakları kuruluşlarına desteğiyle de bilinir.
Bir konserinde sahneden inerken şoyle demişti; “Yanan hayvanların kokusu beni tiksindiriyor. Şu an yanan et kokusu duyuyorum ve umarım yanan bir insandır.”
Kanada ’daki hayvan hakları ihlali yuzunden Morrissey bir turnesine bu ulkeyi dahil etmemişti.
İstanbul ’daki konserinde, konser alanı cevresinde et urunu satılmamasını istemiş; ayrıca Thtee Smiths doneminde grup uyelerinin et yerken goruntulerinin alınmasını yasaklamıştı.
Politik ve sosyal konulardaki eleştirileri
Morrisey “Margaret on the Guillotine” şarkısında İngiltere başbakanı Margaret Thatcher ’a acık ve sert eleştiriler yoneltti, bu yuzden polis Morrissey hakkında soruşturma yapmış ve evini aramıştır.
Politika konusunda daima korkusuzca soylemlerini dile getiren Morrissey en cok Tony Blair, George Bush ve Margaret Thatcher ’a karşıt soylemleriyle bilinir.
Sadece politikacılara değil yanlış veya kalitesiz bulduğu her iş ve insan hakkında acıkca goruş bildirmekten cekinmedi
Dans muziği hakkındaki goruşleri; “Dans muziği geri zekalılar icin bir kacış muziği. Sıkıcı insanların sıkıcı insanlar icin yaptığı bir muzik.”
Morrissey ’in ayrıca Madonna, Lady Gaga ve The Cure solisti Robert Smith hakkında sert eleştirileri vardır.
Cinsel eğilimi hakkındaki polemikler
Morrissey birkac roportajında aseksuel olduğunu soylemiştir ama sonrasında bunun sadece şarkılarında gecerli olduğunu belirtmiştir. Hakkında eşcinsel olduğuna dair pek cok soylenti olsa da kendisi bunu hicbir zaman kabul etmedi.
Morrissey ’in edebiyat dunyasına etkileri
Cocukluğunda hayranı olduğu James Dean ve The New York Doll grubu hakkında roman yazma denemeleri bulunan Morrissey, sanat dunyasında sadece muzisyenleri etkilemekle kalmamış nice yazarlara da ilham olmuştur. Douglas Coupland, “Girlfriend in a Coma” şarkısından esinlenerek bir kitap yazmış; Nick Hornby “A Longway Down” kitabında The Smiths ’e atıfta bulunmuş; ayrıca İsvecli yazar Peter Birro, “Angel Angel Down We Go Together” adındaki Morrissey şarkısı sayesinde intihardan vazgectiğini belirtmiştir. Morrissey hakkında yazılan onlarca kitaptan soz etmiyoruz bile…
Bonus: Morrissey – İstanbul
Biz de seni seviyoruz Morrissey. ❤
Kaynaklar; 1, 2, 3, 4