
Hatırlamayanlar icin kısaca anlatalım: Ahmet Nac, İstanbul-Esenler ’de işini aşkla yapan bir oğretmen. Ve onun adını aylar once, normal bir sınıfı yeniden tasarlayarak topladığı buyuk beğeni sayesinde duymuştuk. Oğrencilerine sunduğu bu benzersiz eğitimle umudumuzu yeşerten genc oğretmenin hikayesini de sizlerle paylaşmıştık.
Ahmet oğretmen oğrencileri icin yaptığı “sıradışı” yenilikleri, “Sıradışı olan ben değilim, diğerleri” diyerek mutevazılıkla yorumlamıştı. Şimdiyse durmuyor, oğrencileri icin kendi imkanlarıyla yenilikler yaratmaya devam ediyor. İşte Ahmet oğretmenin, herkese ornek olmasını dilediğimiz mucizeleri.
Ders zili calıyor ve oğrenciler hep bir ağızdan şarkı soylemeye başlıyorlar; ama bu bir muzik dersi ya da prova değil “Cumhuriyet kuruldu, 29 Ekim ’de. Meclis acıldı, 1920 ’de. Canakkale Savaşı, 18 Mart. Ataturk doğdu Selanik ’te. Ataturk sensin benim canım. Babası Ali Rıza Bey, annesi Zubeyde Hanım. 1938 ’de kaybettik seni. Her 10 Kasım ’da anarız seni. Sonbahar, kış, ilkbahar, yaz. 4 tane mevsim haydi defterine yaz. Bir yılda 12 ay. Haydi durma say. Say, say, say, say… Ocak, şubat, mart, nisan, mayıs, haziran… Durma haydi devam. Temmuz, ağustos, eylul, ekim, kasım, aralık. Liste hayli kabarık. Ben 1. sınıfım. Okurum, yazarım. Şehitlerimi anarım, herkese saygılıyım. Goklerde dalgalanır gururla bayrağım. İstanbul Esenler, işte ben burdayım.”
Cunku Ahmet oğretmen, oğrencilerinin oğrenmesi gereken şeyleri; aynı zamanda ritim duygusu kazanarak bir şarkı eşliğinde oğrenebileceklerini duşunmuş
Bu sayede oğrenciler kendi istekleriyle derse katılıyorlar, enerjilerini atabiliyorlar ve aslında ilkokula dair bircok şeyi de oğrenmiş oluyorlar!
Onun aylar once elinde fırcasıyla sınıfını renklendirmesi, okulunda başka sınıfların da renklenmesine sebep olmuş
Ahmet Oğretmen ’in cabası, tum okula yayılmış zamanla ve şimdi onun sınıfı dışında 8 sınıf daha rengarenk. Geriye kalan 28 dersliği de aynı şekilde renklendirmeyi planlıyor.
Onunla beden dersleri bile başka: Veliler, lastikten tenis filelerini, dersten once gelip kuruyor ve oğretmen-veli dayanışmasıyla hep birlikte buyuk bir fark yaratıyorlar
Hepsini de kendi imkanlarıyla yapıyorlar. Okuldan ya da başka bir yerden aldıkları maddi bir destek yok.
Okullarında bir spor salonu ya da resim atolyesi yok belki ama Ahmet Oğretmen, gerektiğinde bahceyi bir atolyeye cevirebiliyor
Cunku Ahmet Oğretmen ’in lugatında yok diye bir şey yok. Tum bunların kolay olmadığını ise şu sozleriyle anlatıyor:
“Bu okula ilk geldiğimde sınıflara civi dahi cakılmayacak dendi. O noktadan bu noktaya getirmek biraz sabretmek, guclu durabilmek ve insanlarla doğru iletişim kurmakla oluyor. Guzel bir şey yaptığınız zaman, sonucları da guzel olunca mutlaka devamı oluyor. Oğretmenler de ornek alıyor, idareciler de ‘Doğru bir şeymiş ’ deyip destek vermeye calışıyor.”
“Mahmut Hoca ’nın dediği gibi: Okul sadece dort duvar arasında sıkışıp kalmış bir yer değildir” diyor Ahmet oğretmen
Ve oğrenci olan her yeri okul haline getirilebileceğini duşunuyor. O bahaneler uretmiyor, imkanları kısıtlı okulundan kurtulup daha iyi bir okula gitmenin hayalini de kurmuyor. Oğretmenliğin nasıl bir anlama geldiğinin oylesine farkında ki; gittiği ve dokunduğu her yerde fark yaratması, onun icin kacınılmaz bir durum.
Ve yarattığı farkla bir kez daha herkesin takdirini kazanıyor…
Ahmet Oğretmen ’in başlattığı bu değişimi kendi okul muduru de destekliyor: “Bircok oğretmen cocukların eline bir, iki top verir ‘oynayın ’ derdi. Artık bu kalmadı. Bir orneği gormek, diğer insanlarda da değişime sebep oluyor. Alışkanlıkları değiştirmek kolay değil. Ancak bu mucadeleye girilince diğer insanlara da sirayet ediyor.”
Dileriz onun bu mucadelesi, yalnızca umut olmakla kalmaz; aynı zamanda da birilerine ‘ornek ’ olur…
*Liste, Al Jazeera muhabiri Umay Aktaş Salman ’ın haberinden hareketle hazırlanmıştır.