Hayatınızda hic havaalanında, bitmek bilmeyen upuzun saatler gecirip, sanki sonsuzluktan beri oradaymışsınız gibi hissettiniz mi? Eğer yolculuk sırasında havaalanları size de kucuk caplı gerilimler yaşatıyorsa, bu hikayeyi oğrendikten sonra gizli kalmış bir fobiniz su yuzune cıkabilir.
Tom Hanks ’in en unlu filmlerinden ve bir Spielberg eseri olan Terminal ’i bilen bilir. Ama belki bilmeyenler vardır; filmin hikayesi tamamen gercek ve ustelik cok yakın bir tarihteki yaşanmışlıktan geliyor. Ve o talihsiz kahramanın adı Mehran Karimi Nasseri. Onun yaşadığı bu enteresan olay, sınırların ve gunumuzdeki insanlığın trajik bir yansıması gibi…
Mehran Karimi Nasseri, 1942 ’de İran ’da doğdu. 1973 yılında Bradford Universitesi ’den kabul aldı ve 3 yıl boyunca İngiltere ’de yaşadıktan ve okul bittikten sonra ulkesi İran ’a geri dondu.
O zamanlar İran ’da Şah ’a karşı başlatılan isyanda Nasseri de yer almıştı. Bu nedenle ulkesinden surulmuş ve ceşitli ulkelere sığınmak icin başvuruda bulunmuştu. Sonunda, Birleşmiş Milletler Multeciler Yuksek Komiserliği tarafından Belcika ’da multeci statusune kavuştu.
Multeci statusunun, Avrupa ’nın bircok ulkesinde ikamet etmesine izin vermesi gerekiyordu. Dolayısıyla, Nasseri 1986 yılında, tanıdığı bir ulke olan İngiltere ’ye taşınmaya karar verdi. Ama yolculuk sırasında bir terslik oldu ve tum belgeleriyle cantası calındı. Annesinin İskocya ’da hemşirelik yaptığını kanıtlamaya calışsa da, elinde buna dair hicbir belge yoktu.
Sonuc olarak İngiliz gocmen yetkilileri ulkeye girmesine izin vermedi. Nasseri derhal Fransa ’ya dondu. Fransa ’da ise elinde herhangi bir resmi belge olmadığı icin polis tarafından hemen tutuklandı.
Nasseri ulkeye yasal olarak girmesine rağmen, herhangi bir evrak gosteremediği ve geri donecek bir ulkesi olmadığı icin, artık kalabileceği tek yer Terminal 1 ’in gidiş salonuydu.
1992 ’ye kadar Fransız mahkemesi kararında gayet katıydı. “Nasseri havaalanından kovulamaz cunku orada yasal olarak bulunuyor. Ama bu, ulkeye girişine izin verilmesi icin yeterli değil.”
Bu sırada Fransız insan hakları avukatı Christian Bourget Nasseri ’nin cantasını buldu ve kendisine goturdu.
Nasseri ’nin Belcika ’dan gerekli yeni evrakları alması icin girişimler başladı ama bunun icin de kendisinin bizzat gidip başvurması gerekiyordu. Belcika multeci yasasına gore, ulkeyi kendi isteğiyle terk eden multeci, bir daha geri donemezdi.
1995 yılında Belcika yetkilileri Nasseri ’nin izin alabilmesi icin kanunu değiştirdi. Yalnızca bir sosyal hizmet uzmanının gozetiminde yaşamak şartıyla Belcika ’ya geri donebilirdi.
Ama Nasseri ’nin farklı hayat planları vardı. O hala İngiltere ’ye gitmek istiyordu ve Belcika ’nın teklifini reddetti. Ve bunun sonucunda havaalanında yaşamaya devam etti.
Nasseri zamanını hic boş gecirmedi. Tıpkı havaalanı kapısının diğer tarafındaki insanlar gibi yaşamaya devam etti. Yanında bagajıyla oturdu, kitap okudu, ekonomi hakkında calıştı, gunluk yazdı ve ona yiyecek ve gazete veren havaalanı calışanlarıyla arkadaş oldu. Neredeyse “normal” diyebileceğimiz bir hayat gecirdi.
Nasseri ’nin bu tuhaf hikayesi gercekti ve Spielberg ’in 2004 yapımı Terminal filminin ilham kaynağıydı. Nasseri ’ye hikayesi icin 250.000 dolar telif odendi. Nasseri film icin oldukca heyecanlanmıştı ve filmin posteriyle Terminalde dolaşarak reklamını bile yaptı.
Nasseri hastaneye kaldırıldığı 2006 yılına kadar Terminal 1 ’de yaşadı. 2007 ’de, hastaneden cıktıktan birkac ay sonra Paris ’te bir hayır merkezine transfer edildi. 2008 yılından beri Nasseri bu sığınma merkezinde yaşıyor.
Kaynak; 1