
Virginia Woolf Biyografisi İngiliz yazar. 20. yuzyılın en onemli yazarlarından biridir. Hem feminist hem de modernist bir yazardır. Onemli eserleri arasında A Room of One ’s Own, Three Guineas, Mrs Dalloway, To The Lighthouse, Jacob ’s Room, Between The Acts gibi kitapları vardır. Eşi Leonard Woolf ile Hogarth Press isimli yayınevini kurmuşlardır. Woolf, bilinc akışı tekniğiyle un yapmıştır. Mrs. Dalloway isimli romanının uc farklı zaman diliminde 3 kadını nasıl etkilediğini anlatan 2002 tarihli The Hours adlı filmde Woolf ’u unlu aktris Nicole Kidman canlandırmıştır.
25 Ocak 1882 ’de Londra, İngiltere ’de dunyaya geldi. Hic okula gitmedi, evde eğitim gordu. Woolf ’un aile uyeleri, İngiltere'nin seckin entelektuellerindendi. Hepsi iyi oğrenim gormuş kişilerdi, ustlendikleri gorevler onemliydi. Babası Sir Leslie Stephen editor, eleştirmen ve biyografi yazarı olarak un yapmıştı. Gorkemli kutuphanesi sayesinde kızı kendi kendini yetiştirme fırsatı bulmuştu. Ozel oğretmenlerden Latince ve Klasik Yunanca dersleri alan Woolf, henuz dokuz yaşındayken ağabeyi Thoby ile evde Hyde Park Gate News adı altında haftalık bir dergi cıkarmaya başlamıştı. Babasının Viktoryen bağları, sonraları Woolf ’un edebi stilini de etkileyecekti. Sir Leslie Stephen'ın ilk eşi, unlu romancı Thackeray'nın kızıydı. Thackeray'nın eşi akıl hastası olduğundan, Leslie Stephen'ın bu kadından olan kızı Laura, anneannesine cekmiş, yirmi yaşında bir akıl hastahanesine kapatılmıştı. Annesi Julia Prinsep Stephen ve babasının ikinci evlilikleriydi. Woolf ’un oz kardeşleri Vanessa Stephen, Thoby Stephen ve Adrian Stephen dışında George Duckworth, Stella Duckworth, Gerald Duckworth, Laura Makepeace ve Stephen isimlerinde 5 kardeşi daha vardı. Buyuk teyzesi Julia Cameron, birinci sınıf bir fotoğrafcıydı ve buyukbabası, amcası, uvey kardeşi ve Virginia'nın babası, şovalyelik payesi almışlardı. Teyzesi Katherine'de Cambridge'de Newham College'ın başında bulunuyordu. Virginia Woolf' ’un ailesi onun icin bircok yazarın ailesinden daha onemli oldu, cunku Woolf evde oğrenim goruyordu, bu yuzden yaşamının buyuk bolumu ailesinin cevresinde dondu. Yedi tane hizmetci, onlara yardımcı olan bir dolu yetişkin kadın ve aile uyeleriyle birlikte 22 Hyde Park Gate'teki altı katlı kalabalık bir evde yaşıyordu.
Annesinin grip nedeniyle 1895 ’te ani olumu sırasında kucuk Virginia 13 yaşındaydı. Bu olum onu derinden etkilemişti ve 2 yıl sonra sinir bozukluğuyla kendini gosteren krizlere yol acmaya başlamıştı. Yaşadığı travma ve ağır depresyon zaman zaman kendini gosteren hayali yaratıklarla konuşma ve olmayan sesleri işitme gibi halusinasyonlara donuşse de tum bunlar hayatının tamamına yayılmamıştı. 1904 ’te babasının kaybından sonra yeni bir krizin eşiğine gelen Woolf ’un gercek yaşama donmesi uzun zaman aldı. Bir sure sonra kardeşleri, Vanessa, Thoby ve Adrian ile birlikte yirmi iki yaşındayken Londra'nın Bloomsbury semtindeki bir eve taşınan Virginia icin bu değişiklik ve yer değiştirme bir cıkış, bir kacış oldu. Unlu yazar bu geciş donemiyle ilgili sonraları şu ifadeyi kullanacaktı:
Resim yapmaya, yazmaya, akşamları saat dokuzda cay yerine kahve icmeye kararlıydık. Her şey yeni, her şey başka olmak zorundaydı. Her şey denendi. Woolf ’un katı toplumsal kuralları dustur edinmiş kardeşleri George ve Gerald, babalarının olumunden sora kendilerinden kucuk uvey kız kardeşleri uzerindeki etkilerini yitirdiler. Dolayısıyla Woolf ’u topluma karşı dikkatli olmaya artık kimse zorlamamaktaydı. Miras olarak cok para kaldığı icin şanslı olan kardeşler kurallara bağlı olmadan geceler boyu birlikte oturmak, tartışmak, sanat, edebiyat, din ve aşk uzerine konuşmak fırsatı buldular. Tum arzuları "Yaşamın, goruntulerin altındaki derinlerine inmek” olan kardeşler, uyelerinin kayıtsız şartsız duşuncenin durustluğune inandıkları Bloomsbury isimli bir gruba katıldılar. Bu grup, insan hareket ve davranışlarında aklın onemli olduğunu savunmaktaydı. Ancak, Bloomsbury grubunda teori ve uygulamada farklılıklar goze carpıyordu. Grup uyeleri birbirleriyle celişmekteydiler, kişisel ve edebi calışmalarında toplumun diğer sosyal tabakaları ile ilgilenmiyorlardı. Kendilerini ustun gormekteydiler. John Maynard Keynes, E. M. Forster, Roger Fry, Duncan Grant ve Lytton Strachey gibi unlu kişiliklerin de yer aldığı grup, cinsel konulardaki ozgurlukcu tavırlarıyla o donem adından oldukca fazla bicimde soz ettirmekteydi.
Profesyonel olarak yazma işine 1905 ’te başlayan Woolf, Times Literary Supplement ’e edebi eleştiri yazıları yazıyordu. 1906 ’da Thoby ’nin kardeşleriyle cıktığı bir Yunanistan gezisi sırasında yakalandığı tifodan olmesi Woolf icin yeni ve başa cıkılamaz bir şok oldu. Ağabeyi Thoby ’nin olumunden iki gun sonra ablası Vanessa ’nın evlenmesiyle birlikte Virginia ’nın yaşamında birtakım değişiklikler gercekleşti. Kardeşi Adrian ’la birlikte, yine Bloomsbury yakınlarında bir eve taşınan Woolf, burada aydın cevrelerin yanı sıra, Londra sosyetesinin tanınmış hanımlarının da katıldığı toplantılar duzenlemeye başladı. Bu toplantılarda acık sozluluğu ve sivri diliyle one cıkan Virginia Woolf, yine bu donemde, Times Literary Supplement ’in yanı sıra, aylık olarak yayınlanan “Cornhill” dergisine edebiyat eleştirileri yazmaya başladı.
1909 ’da Bloomsbury ’den Lytton Strachey ile nişanlanan Woolf, bir sure sonra anlaşamadıklarını duşunduğu icin Strachey ’den ayrıldı. Bir yıl sonra ruhani bir cokuş daha yaşayan yazarı, uzun suredir yayınlamayı duşunduğu ilk romanı The Voyage Out icin okurdan gelecek olan tepkiler cok fazla duşunduruyordu. O donem kız kardeşi Vanessa ilk cocuğunun bakımıyla fazlasıyla meşgulken kendisi eniştesi Clive Bell ’le flort ediyordu ve aslında bundan buyuk rahatsızlık duyuyordu. Bir depresyon anında kendisiyle ilgili olarak "29 yaşında hÂl evlenmemiş bir 'başarısız'. Cocuğu da yok ustune ustluk, ruhen hasta ve yazar falan da değil" ifadelerini kullanan Woolf ’a incinmişlikleri cok fazla olduğu icin doktorlar tarafından yeniden bir dinlenme kuru verildi. Endişeyle yayınladığı ilk romanı Voyage Out yayınlandığında otuz uc yaşında olan Virginia Woolf ’un kitabı eleştirmenler tarafından ovuldu; stiliyse zeki, kurnaz ve yaşam hırsıyla dolu bulundu.
1912 ’de ağabeyi Thoby ’nin arkadaşı, Cambridge ’den sol kanat siyaset kuramcısı Leonard Woolf ’ la tanışması Virginia Woolf ’un hayatının donum noktası olacaktı. Zira Leonard Woolf bir omur boyu, onun ruh sağlığının gozeticisi ve yaratıcı kişiliğinin en buyuk destekcisi olacaktı. Ancak evlenmeden once kendisine "Beni bedensel olarak etkilemiyorsun hic" diye yazacaktı Virginia. Evliliklerinin ilk yıllarında, 1913 ’ten 1915 ’e kadar yaşamının en ağır cokuntulerinden birini geciren Woolf, intihar girişiminde de bulunacaktı. Yaşadığı ruhsal bunalım oncekilerin tumunden daha şiddetli ve daha uzun sureli oldu. Nedeni belki de, kocası Leonard'ın bircok doktorla konuştuktan sonra evliliğin cocuksuz devamına karar vermiş olmasındandı. Oysaki Virginia Woolf icin hamilelik onemli bir konuydu. Bunu yaşamadığı icin olayı başarısızlık olarak goruyor ve kendisini asla tam bir kadın gibi hissedemiyordu. Kendisine her turlu beyinsel uğraş yasaklanan Woolf, bir kliniğe yatırıldı. İyileşmeden geri donduğu icin kocasının onu tekrar kliniğe yatırma girişimlerine şiddetle karşı cıkan yazar, careyi hayatına son verme girişiminde bulmuştu. Durumu duzelmeyince Woolf cifti biraz da Virginia ’ya oyalanacağı bir uğraş bulmak kaygısıyla, 1917 yılında, adını yaşadıkları evden alan Hogarth Press ’i kurdular. T.S.Eliot, Katherine Mansfield, E.M.Forster gibi gunun oncu yazarlarının şiir ve oykulerini basarak, aydın cevrelerde kendine saygın bir yer edinen yayınevi Virginia Woolf ’a da yazar olarak buyuk ozgurlukler sağlıyordu. Bu nedenle zaman zaman taşınması zor bir yuke donuşse de Woolf cifti bu işi surdurduler.
1919 ‘da ikinci kitabı Night and Day ’i yayınlayan Woolf, bu romanında alışılagelmiş kalıpları izledi. Kahramanlar, ilerleyen zaman icinde ve belirli bir olay orgusu cercevesinde, birbirleriyle ilişkiler kuruyorlar ve belirli cozumlere varıyorlardı. Bu iki romanın ardından Woolf ’un deneyci kişiliği on plana cıktı ve 1919 tarihli unlu “Modern Roman” yazısında savunduğu gibi, yeni dil ve anlatım arayışlarına girişti. Bin bir izlenimden oluşan hayatı ve bu bin bir izlenimin alıcısı olan kişiyi butun renkleriyle verebilmek icin en uygun yontem olarak bilinc akışı tekniğini benimseyen Woolf, 1922 yılında yayınladığı Jacob's Room ’da bu tekniği kullanmaya başladı. Aynı yıl Vita Sackville-West ’le tanışan ve bir ilişki yaşamaya başlayan Woolf, kadınlara ilgisini daha once de fark etmişti ve romanlarında bundan bahsediyordu. Bu yuzden bir klasik olan Orlando isimli romanını bir aşk mektubuyla beraber sevgilisi Vita Sackville-West'e adadı.
1925 ’te okuyucuyla buluşacak olan Mrs. Dalloway, yazarın adıyla anılacak ‘bilinc akışı ’ tekniğinin en başarılı orneği olacaktı. Romanıyla ilgili yazar şu ifadeleri kullanacaktı:
Yaşamı ve olumu vermek istiyorum. Sağlığı ve cılgınlığı; toplum duzenini eleştirmek istiyorum, işler halinde en yoğun biciminde.
Mrs. Dalloway ’i 1927 ’de en cok beğenilen romanı olan To The Ligthouse takip etti. Cunku bu romanıyla kendini, zamanın obur yazarlarından ayıran uslubunu geliştirmişti ve kendi roman tekniğine uyan en uygun yapıtını vermişti.
1929 ’da A Room of One's Own‘u yayınlayan yazar, bu kitabında kadınların yazarlık ya da başka mesleklerde soz sahibi olabilmeleri icin kendilerine ait bir oda ve bir gelire sahip olmaları gerektiğini savundu. Kitaba guler yuzluluk ve yaratıcılık hakimdi. 1931 ’de yayınladığı The Waves ’i yazarken Virginia Woolf, bu kitapla o gune değin hicbir başka romancının goze alamayacağı değişik şeyleri yapmak istediğini, bu romanın o gune değin yazılan hicbir başka romana benzemeyeceğini biliyordu. Cunku The Waves, hem duzyazıyla kaleme alınacak, hem de şiir, roman ve tiyatro oyunu gibi turlerin karışımı olacaktı.
1937 ’de The Years ’ı kaleme alan Woolf, savaştan ve onun yıkıcı etkilerinden oldukca fazla etkileniyordu. Lytton Strachey, Roger Fry, Janet Case ve Lady Ottoline Morrell ’in de aralarında olduğu tum eski dostlarını kaybeden Woolf yeni ve şiddetli bir bunalım daha yaşamaya başladı.
Bu yuzden 1939'da, II. Dunya Savaşı'nın başlamasından hemen sonra, intihar Virginia'nın cok duşunduğu bir konu olmaya başladı. Eşi Leonard Yahudi olduğu icin Nazi tehlikesinden Virginia ’ya oranla daha derinden etkileniyordu. Savaş artık iyice kapılarına gelmiş dayanmıştı. Londra'da Luftwaffe'nin hava saldırıları evlerinin bir bolumuyle The Hogarth Press'in burosunu yerle bir edince Woolf cifti, buyuk bir cabayla Virginia'nın babasının kutuphanesinden kalan, evlilikleri boyunca biriktirdikleri ve yayınevleri The Hogarth Press tarafından basılmış binlerce kitabı kurtarmayı başardılar.
26 Şubat 1941 ’de Between the Acts ’i bitirdiğinde musveddesini okuması icin Leonard'a veren Woolf, son romanını yazarken sıkıntı cekmemiş, buyuk bir keyifle yazmıştı. Ancak kitabı okuduktan sonra ondan hoşnutsuz olduğunu fark eden Woolf ’un depresyonu iyice artmaya başlamıştı.
Artık okuyamayan, yazamayan ve aklını hepten yitireceğinden endişe eden, Woolf, 28 Mart 1941 ’de olmeye hazır olduğunu hissetti. Biri kocası Leonard ’a, diğeri orta yaşlarındaki partneri lezbiyen Vita Sackville-West ’e olmak uzere iki veda mektubu yazan Woolf, bastonuyla Ouse ırmağına kadar yuruyup ceplerine taş doldurdu. Kendini batırmaya yetecek kadar taşla dolduğunda Ouse ırmağının sularına gomulen Woolf, intiharında da kesin bir kararlılık gostermişti.
Woolf ’un eşi Leonard ’a bıraktığı veda mektubunun metni şu şekildeydi;
Sevgilim, yine cıldırmak uzere olduğumdan eminim. Yaşadığım o korkunc anlara geri donemem artık. Bu kez iyileşemeyeceğim. Sesler duymaya başladım, hicbir şeye odaklanamıyorum. Bu yuzden yapabileceğimin en iyisi olduğunu duşunduğum şeyi yapıyorum. Sen bana verilebilecek en buyuk mutluluğu verdin. Benim her şeyim oldun. Bu korkunc hastalık beni bulmadan once birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha duşunemezdim. Artık savaşacak gucum kalmadı. Hayatını mahvettiğimin farkındayım, ben olmazsam rahatca calışabileceğini de biliyorum. Bunu sen de goreceksin. Goruyorsun ya, bunu bile duzgun yazamıyorum. Okuyamıyorum. Soylemek istediğim şu ki, yaşadığım her mutluluğu sana borcluyum. Bana hep sabır gosterdin, cok iyi davrandın. Demek istediğim, bunları herkes biliyor. Eğer biri beni kurtarabilseydi, o kişi sen olurdun. Bir tek senin iyiliğinden eminim, onun dışında her şey terk etti beni. Hayatını mahvetmeye devam edemem. Birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha duşunemiyorum.