
Yeşilcam denildiğinde akla gelen ve yapıtlarındaki tiplemelerle defalarca izlenmesine karşın guldurmeyi başarabilen “Gulen Adam” Kemal Sunal, hakkındaki ovguleri fazlasıyla hak ediyor. Nice nitelikli guzellemeyle sıfatlandırdığımız Sunal ’ın, bir aktorden ote, sanatcı kimliği ile farkını ortaya koymayı başardığı aşikar. Hala yuzumuzu gulduren detaylar ve icinde yaşadığımız sistemin aksaklıklarını duşunmemizi sağlayan, sosyal mesajların hakim olduğu o guzelim Kemal Sunal filmlerini sinemamıza kazandıran Sunal ’dır, haliyle onun unutulmaz olmasının birden cok haklı sebebi vardır…
Fark ettiğiniz veya fark etmediğiniz bu sosyal mesajların verildiği 15 filmi listeledik, keyifle hazırladık. Sizlerin de keyifle okumanızı dileriz.
1. Kemal Sunal ilk kez başrolde: Salako (1974) Ertem Eğilmez sayesinde sinemaya adım atan Kemal Sunal, 1972 yapımı “Tatlı Dillim” filmiyle ilk kez profesyonel olarak beyaz perdede boy gosterdi.
Atıf Yılmaz ’ın yonetmenliğini ustlendiği ve senaryosu Sadık Şendil ile Ertem Eğilmez gibi iki buyuk isim tarafından yazılan 1974 yapımı “Salako” filmi, Kemal Sunal ’ın başrolu tattığı ilk film.
Koylunun bindiği otobusu durdurup halkı soyan eşkıyaları ve Emine ’nin (Meral Zeren) platonik aşk beslediği Hamido ’nun zulmunu hatırlayın. Bir de bu zulme kendi cıkarları icin ortak olan Reşit Ağa ’yı (İhsan Yuce) ve yanındaki halk duşmanlarını…
Film, sınıf ayrımcılığına karşı cıkan bir yapıt. Ayrıca feodal unsurların silahlanarak bolgesel gucu kontrol altına almaları ve devlet otoritesinin bu yonde sorgulanması acısından eleştiriler yonelten film, Sunal ’ın diğer filmleri gibi tekrar tekrar izlenesi ozellikler barındırıyor.
2. Seyit ’in mucadelesi: Kapıcılar Kralı (1976) Donemin Turk toplum yapısını en iyi gosteren ve hicveden muhteşem yapıtta toplumsal tabakalaşma, bir apartmandaki 9 daire uzerinden anlatılıyor. Aşağıdan yukarıya (aksi yonlu de duşunebilirsiniz) doğru her kat bir toplumsal sınıfı temsil ediyor. Kısacası, o apartman, Turk halkının sınıfsal konumunu veriyor. Yoksul işci sınıfı, borclu memur sınıfı, yonetimdeki dikteyi kontrol eden asker sınıfı ve diğerleri…
Carka comak sokma cesaretini gosteremeyen Seyyid (Kemal Sunal), ne kadar rahatsız olursa olsun kendine yapılan haksızlıklara goz yumuyor. Cunku hakkını aradığında karşılaşacağı guclukleri pekala biliyor. Mucadele etmemesini bu şekilde haklı gosteren Seyyid, zaman icinde gizli gizli ve aheste bir şekilde oyunu kurallarına gore oynamasını oğreniyor ve carkın dişlisi oluyor.
Senaryosu Umur Bugay tarafından yazılan bu eserle ilgili yazılması gereken o kadar cok değerlendirme var ki…
3. Meraklı Kofteci (1976) Kemal Sunal ile birlikte Sadık Şendil ve Erdoğan Tunaş ’ın senaryosunu birlikte yazdığı “Meraklı Kofteci”, ataerkil toplum yapısını taş yağmuruna tutuyor. Kadının birey değil, meta olduğu algısının yarattığı duzene yonelen eleştirel bir komedi olan yapıt, aynı zamanda parayı guc olarak benimseyen zayıf kişilik yapısını da reddediyor.
4. Koşeyi Donen Adam (1978) Koşeyi Donen Adam, parayı guc olarak gorduğu icin boyun eğen, paraya tapan, ruhunu bu uğurda satan herkesi cok ağır şekilde eleştiren bir film. Eserin bircok yeri beyin yakacak mesajlarla fazlasıyla nitelikli hale getirilmiş. Nitelikli olduğu kadar rahatsız edici unsurların varlığı da kacınılmaz bir sonucu beraberinde getirmiş…
Tek tanrılı dinlerin inancında yer alan “ilk insan Hz. Adem”in ismi, filmin karakterine (Kemal Sunal) verilmiş. Dolayısıyla beşer odaklı kirli heveslerin, Adem ’in gozunden anlatılması da bir mesaj aslında.
Ezilen, hor gorulen Adem, amcasından kendisine miras kaldığını oğreniyor. Ancak bu mirasın bir eşek olduğunun anlaşılması, sukse yapan Adem ’in kısa sureli gozden cıkarılmasına sebep oluyor. Adem ise kartları yeniden dağıtıyor ve miras kalan eşeğin midesinde buyuk bir elmas olduğu yalanını savuruyor. Eleştirmek istediği kesimlere hadlerini bildirmek isteyen Adem, eşeğin dışkı yoluyla elması cıkaracağını soyluyor tum cıkar ve pis duşunce besleyen kişilere.
Filmin finaline doğru eşek altına tutulan kaba iyice dışkılıyor. Leğeni elleriyle yoklayan karakterler, cıkarları uğruna değerlerini yitirmiş kocaman kesimleri temsil ediyor; para icin pisliğe batanları… Adem ’in midesini bulandıran bu goruntulerde kendini para icin pazarlayan herkes nasibini alıyor ve kahramanımız bulunduğu yeri terk ediyor. Ardından “Faşizme gecit yok!” dovizlerinin olduğu bir mitingin ortasında kaldığını fark ediyor ve sesini yukseltenlerle hak arama yolunda yuruyuşe geciyor.
5. Kibar Feyzo (1978) Yerelde guclu olan ve bugun dahi etkilerini gostermekten cekinmeyen feodal duzenin sinemadaki en iyi ve olumsuz eserlerinin başında gelen Kibar Feyzo, donemin faşizan goruşune oyle sol yumruk atıyor ki…
Filmin hikayesine gore koy halkı, metalaştırıldığı gibi haliyle kole gibi gorulmek uzerine programlanmış. Koyun ağası bir liderden ote, koydeki canlı cansız her varlığın tek sahibi. Tanrısallaştırmanın korkuya dayandırıldığı filmin sahnelerinden birinde Maho Ağa (Şener Şen) ’nın; “Ula şurada 141–142 başsınız. Hepinizi ben doyurıyım…Vallahi sataram koyu ha” repliği filmin en guzide mesajlarından birini iceriyor. Replikteki “141-142 baş”tan soylemi, donemin Turk Ceza Kanunu ’nun 141. ve 142. maddelerine gonderme yapma amacını taşıyor. Cunku bu maddeler, “hak, hukuk, adalet” cağrısı yapan muhalif kesimlerin “sosyalizmin yayılmasını onlemek” bahanesiyle susturulmasına zemin hazırlayan maddelerdi. Dolayısıyla hak, hukuk ve adalet aramak sosyalizmle ilişkilendirilebiliyor ve ardından cezalar gecikmiyordu. Ustelik o donemlerde, bugunku gibi tecavuz ya da kadına şiddet gosteren sanıklara uygulandığını gorduğumuz “kravat” indirimi almak da pek mumkun değildi.
Filmi apayrı bir yere konumlandıran bir başka gonderme de Feyzo ’nun annesi Sakine ’nin istenilen başlık parası icin ağzından dokulen; “O paraya okuz alırız” soylemi de Nazım Hikmet dizelerini duşunmemiz icin senaryoda yer alıyor. O dizeler; “...Ve sanki hic yaşamamış gibi olen. Ve soframızdaki yeri, okuzumuzden sonra gelen…” dizeleri…
Filmin ders niteliği barındıran bircok sosyal mesajı varken bazılarını buraya taşıyabiliyoruz ama bu muhteşem yapıtı tekrar tekrar izlemek, izleyicide “evreka” dedirten unlemler yaratıyor.
[h=6]Not: Yukarıda bahsedilen 765 sayılı TCK, 1889 tarihli İtalyan Zanardelli Yasası ornek alınarak 1926 yılında kabul edildi ve “141-142.” maddeler donemin koşulları gereği 1936 yılında yasaya dahil edildi. Bu maddeler, Yıldırım Akbulut ’un hukumette olduğu 1991 yılında kaldırıldı.[/h] 6. 100 Numaralı Adam (1978) Ekonomik cıkarlar uğruna halkın kapitalizme yem olarak sunulmasını irdeleyen yapıt, talebin, toplumsal sağlığı bozacak arz ile karşılanmasının yanlışlığına vurgu yapıyor. Suleyman Turan ’ın sunucu pozisyonundayken filmin kahramanı Şaban ’dan dinlediği; “Yok abiler yok, hic alkışlanacak şey değil. Babam da olsa halkı kazıklayanın alkışlanmasını istemem.
Bakın bizim mahallenin başında koşede papağan ruştu ’nun benzin istasyonu var. Benzine su katıyor.
Demin bahsettim kasap hayri var ya, ete neler katıyor neler.
Bakkal hacı rustem var. Hacı oldu dalaverayı bırakır dedik, oooohh şimdi her şeye bir şeyler katıyor.
Hava gazını acıyorsun icine hava katmışlar.
İlac alıyorsun kirec katmışlar.
EfkÂrlanıyorsun rakı alıyorsun rakı yok.
Diyeceeemmm herkes herkese bir kazık atıyor. Sonra kendi canı şu kadarcık yandı mı ver yansın ediyor, basıyor yaygarayı.
Hepimiz birbirimize bir kazık atarsak, nasıl duzelir bu işler?
Ben derim ki; karşılıklı olarak saygılı olalım haklarımıza…” tiradı bugun soylense yine cuk diye oturacak cinsten…
Filmin yonetmen koltuğunda oturan Osman Fahir Seden, senaryonun da sahibi.
7. Bekciler Kralı (1979) Halk sağlığını onemseyen, sermayenin politik guclerle olan ortaklığının toplum icin oluşturacağı tehlikeleri anlatan mukemmel bir film daha. Sorumluluklarını yerine getirmekten uzak olan secilmiş bir muhtardan stokculara, yerel yonetimin yayılıp oturmayı halk yararına calışmaktan daha değerli gormesine, fiyatı kafasına gore belirleyen esnaftan banka hesabını halk sağlığından daha onemli goren iş insanlarına kadar her kesimin yanlışlarına vurgu yapan filmde, “Bekci Şaban”ın bir yanlış anlama sonucu İcişleri Bakanı ’nın yeğeni zannedilmesi ayrı bir eleştiri olarak konumlanıyor. Cunku kanun namına hareket eden Bekci Şaban, “yetkili” değil, “torpilli” olduğu sanrısı ve korkusuyla gorevini yerine getirebiliyor. Yoksa kim takar bekciyi…
8. Umudumuz Şaban (1979) İş dunyasının haksız kazanc elde eden temsilcilerinin mafya ile kol kola girerek yerel işbirlikciler aracılığıya halka zulum olmasını anlatan Kartal Tibet filmi “Umudumuz Şaban”, suc işleyene saygı duyan ve ondan korkarak sinen halkı da eleştiri oklarının hedefi yapmaktan cekinmiyor.
“Manası cok derin” ama bir o kadar da aşikar olan bu enfes filmi bir kez daha izlemek icin cok sebep var…
9. Kemal Sunal taşlıyor halk guluyor: Zubuk (1981) Kartal Tibet ’in gozunden edebiyat dunyasından beyaz perdeye aktarılan Zubuk, Aziz Nesin ’e saygılar sunuyor. 12 Eylul sonrası cekilen film, siyasetin bozulmuş yuzunu tokatlıyor. Film, Zubukzade ’nin, ruşvet ve din yoluyla kandırma dahil, alışılagelmiş tum fendlerini hunerli bicimde anlatmakla birlikte halkın temiz duygularını makyavelist anlayışla emellerine alet edenlerin baş tacı olduğu duzeni ve bu duzene karşı cıkıp “okul yaptırmayı” vadeden “iyi” kişilikleri oteleyen secmeni de unutmuyor.
Kemal Sunal ’ın rol aldığı bu başyapıtın, gorduğumuz en sert askeri darbenin gercekleşmesini takiben uretilmesi gercek bir sanat ve cesaret oykusu olarak sinema tarihindeki yerinde duruyor.
10. Kemal Sunal ile Şener Şen ’in muhteşem filmi: Davaro (1981) Kan davası, dolandırıcılık, eşkıyalık gibi ilkelliklerin modern zamanlardaki varlığını sorgulayan film, insani bakış acısının oneminin altını ciziyor.
11. Kılıbık (1983) Acımasız bir ev sahibinin kiracısı Kamil ’in hikayesini izlediğimiz Kılıbık, kadın erkek denkliği noktasında ataerkil bir bakış acısının orneği durumunda. Bu yonden eleştirilse dahi verdiği sosyal mesajlar acısından izlenmeye değer film, suc işleyen bireyin toplumda statu kazanması icin referans olması hicvediliyor. Ekonomik zorluklara ek olarak ev sahibi olan Muslum (Ali Şen)‘un sergilediği haksız tutumların da mağduru olan Kamil, kaba kuvvetle mutlu sona ulaşıyor.
12. Atla Gel Şaban (1984) Gecim derdi… Zorunlu giderlerin gelirden fazla olması… Dolayısıyla yoksulluk… Filmin odağına oturan ekonomik zorluklar, Niyazi ’nin hem toplum icinde hem de ailesiyle olan ilişkilerinde sorun yaşamasının asıl kaynağı olarak resmediliyor.
Kemal Sunal ’ın hayat verdiği karakterin isminin “Niyazi” olması ancak filmin adında “Şaban”ın gecmesi tamamen “yanlışlık” eseri olarak yorumlandı. Rahmetli Sunal ise bu duruma ilişkin; “…Kemal Sunal ’ın adı, Niyazi olsa ne olur, Şaban olsa ne olur?” diyerek noktayı koydu.
13. Kemal Sunal bu kez gizli polis rolunde: Katma Değer Şaban (1985) Verginin, gecim derdine duşen halk icin eziyete donuşmesinin yarattığı nahoşluğu anlatan Katma Değer Şaban filmi, “tavuk vicdanlı” tum kesimleri guldurerek eşeliyor, eleştiriyor.
14. Uc Kağıtcı (1981) Satılmış Ağa (Ali Şen) ’nın paraya tapan hallerini kahkahayla izlediğimiz Uc Kağıtcı filmi, ekonomik avantajların, halkın sırtından elde edilmesini topa tutmakla birlikte olağanustu ozellikler atfedilen kişilerin ilahlaştırmasını da gormezden gelmiyor.
Romatizması nedeniyle yağmurun yağıp yağmayacağını doğru bir şekilde tahmin eden Rıfkı (Kemal Sunal), cıktığı seruvende halkın “ermiş” sıfatını uygun gormesiyle “yonetici” oluyor. Doğru işlere imza atsa da filmin final sahnelerinde sıradan bir insan olduğunu kendine itiraf ediyor. Kahramanımız bu durumu halkıyla paylaşıp gorevinden istifa ediyor ancak itirafı değerli goren halk onu yeniden başkan gormek istiyor. Hatta Rıfkı ’nın belediye başkanlığı gorevindeyken haklı olarak zulum olduğu cıkarcı, hilebaz esnaf bile…
15. Kemal Sunal ve ona ait bir başka başyapıt: Deli Deli Kupeli (1986) Deli Deli Kupeli, “ulkeyi deliler yonetsin” onermesine mesnet oluşturan yapısıyla beğeni butonlarının feda edilmesini gerektiren bir yapıt. Unutmadan soyleyelim, film, Cevat Fehmi Başkut tarafından yazılan “Buzlar Cozulmeden” isimli tiyatro oyununun sinema uyarlamasıyla ortaya cıktı.
Tımarhaneden kacan iki delinin soğuk havadan kurtulmak icin sığındığı bir binaya girmeleri ve burokratik sistemde acılan gediğin “kazara” işe yaraması ve iki deliden birinin kaymakam (Kemal Sunal), diğerinin hakim (Yavuzer Cetinkaya) olduğunun zannedilmesi sonucu cicek acan bir bahce resmediliyor adeta. Kanunu kendi başlarına yeniden ve ayakustu yazan bu iki deli, toplumu tehdit eden tum yanlışları hatta sucları duzeltiyor, cezalandırıyor. Bir hayli ihkak-ı hak orneğini işleyen hikaye, mutlu sonla bitiyor ve izleyende umut aşılıyor.
Kaynak: 1 2 3 4