Sokrates Biyografisi M.O. 469, MO 399 yılları arasında yaşamıştır. Yunan filozof. Felsefenin kurucularından biri olarak kabul edilir. İnsanın kendisiyle, evrenle ve toplumla olan ilişkisinin ne olduğunu ve ne olması gerektiğini araştırmış olan Sokrates, temelleri “Soruya Soruyla Karşılık Verme” uzerine kurulu Sokrates Metodu ’nu(Diyalektik) duşunce dunyasına kazandırmıştır. Diyaloglarıyla, Platon, Aristopfanes ve Xenophon ’ı derinden etkilemiş, ahlak felsefesi diğer adıyla “Değer Oğretisi”ni kurmuş, ardında daha iyi bir dunya bırakarak hayata gozlerini yummuştur. Hayatını insanlığın kişisel gelişimine adamış olan filozofun oğretileri, etkilerini yuzyıllardır surdurmektedir. Sokrates felsefesini ve dunya goruşunu dialoglar yoluyla yaymış, bir şey yazmamıştır. Bilgiye ulaşmanın anahtarlarını insanoğluna hediye ederek, insanlık tarihinin gercek kahramanlarından biri olmuştur. Binlerce yıl once yaşadığımız dunyanın yanılsama, gerceğinse duşuncede olduğu ve gerceğe akıl yoluyla ulaşabileceğimiz fikrini ortaya atan Sokrates, yonetmenliğini Wachowski Kardeşler ’in yaptığı “the-matrix” filminin de ilham kaynağıdır. Filmin gorduğu buyuk ilgiden sonra, yazılan Matrix ve Felsefe isimli kitapta unlu filozofun duşunceleriyle film ilişkilendirilmiştir. Filmde Sokrates ’in hayatının anlatıldığı yonunde goruşler de vardır.

M.O. 469 ’ta, heykelci Sofroniskos ile ebe Fenarete'nin oğlu olarak Alopeke, Attika ’da dunyaya geldi. Her zaman yazmak yerine konuşh eden Sokrates ’in yazılı hicbir calışması bulunmamaktaydı. Bu nedenle yaşamıyla ilgili detaylar konusunda kendi donemindeki diğer filozoflarla olan diyalogları referans olarak alındı. Sokrates ’ın hayatıyla ilgili olarak en onemli referans Platon ’du. Zira Platon, unlu filozofu en cok anlatan, onun kişiliği ve calışmalarıyla ilgili en cok bilgiyi veren meslektaşıydı. Sokrates ’ın, cocukluğunda, sıradan bir Atinalı olarak o donemdeki bilimsel ve toplumsal gelişmelere paralel olarak verilen geometri, aritmetik ve astronomi derslerini aldığı belirtilir. Yunanlı şairleri okuduğu ve ana dilini en iyi şekilde oğrenmeye calıştığı soylenmektedir.
Eğitim surecinden sonra canlı varlıkların ortaya cıkış nedenleri, varlıklarını surdurme, ureme ve olumleriyle ilgili olarak doğa bilimleri uzerine yoğunlaşan duşunur, insan hayatını sorgularken duşuncelerini bu temeller uzerinden değerlendirmeye başlamıştı.
Sokrates, her turlu disiplini reddeden, kutsal ses olarak tanımladığı aklından gecen fikirler doğrultusunda hareket eden, dindar ancak dini ve değerleri yararlılık olcusunde değerlendiren bir yapıdaydı. Dunyevi zevklere aldırış etmez ancak, guzellikten etkilenirdi. Bilginin temelinin insan mantığı olduğuna inandığı ve insan mantığına bu denli guvendiği icin kesin bir “Akılcı”ydı.
Atina ’da, 5. yuzyılın entelektuel gelişimini derinden etkileyen ve değiştiren Sokrates ’in yaşamını nasıl kazandığına dair net bir bilgi bulunmamaktaydı. Timon of Phlius ’a gore babasından oğrendiği taş oymacılığı işini yaparak gecimini surdurduğu belirtilse de Plato ’nun da dÂhil olduğu daha eski kaynaklarda, Sokrates ’in filozofluk dışında başka bir işle meşgul olmadığı bilgisi yer aldı. Xenophon ’un Symposium ’unda Sokrates, hayatını felsefik tartışmalara adamış bir profil ciziyordu. Taş oymacılığı yaptığını soyleyen kaynaklar, Sokrates ’ın orta yaşlarında bu işi bıraktığını ve tamamen felsefeye adandığını belirtmekteydiler. Bu donemde, bir zaman sonra filozof olarak oldukca unlenmesine rağmen ne inzivaya cekilmiş ne de oğretilerini yaymak icin bir okul acmıştı.
Bir oğretmen olarak anılmak istemeyen Sokrates, Atina sokaklarında, hiyerarşik yapıda hangi konumda olduğuna bakmaksızın, karşılaştığı herkesle konuşmaktaydı. Sabahın erken saatlerinde başlayan yuruyuş turlarını, kentin en işlek yerlerinde yaptığı ve gun boyunca Atina halkıyla ic ice olduğu soylenmekteydi. Hayat ve anlamı hakkında derin sohbetler şeklinde gercekleşen bu konuşmalarda, hicbir goruşe bağlı kalınmaksızın esnek, onyargısız ve aydınlanmacı bir eksende karşılıklı sorgulamalar yapılırdı. Konuşma sırasında genellikle karşısındaki kişinin kendi duşunce bicimindeki zayıflıkları ve celişkileri gormesini sağlardı. Bu şekilde, konuştuğu kişi koşeye sıkışabiliyor, neyin doğru neyin yanlış olduğunu kendine itiraf etmek zorunda kalıyordu. Sokrates hic bir şey bilmiyormuş gibi yaparak, insanları mantığını kullanmaya zorluyor, “Cahili " oynuyordu ya da olduğundan daha aptalmış gibi davranıyordu. Buna "Sokratesci İroni" denilmektedir.
Yuzeysel bilgiyi aşma ve gercek bilgiye ulaşma isteğiyle, bireylerin davranışlarında ve yaşamlarında temel aldıkları inancları sorgulamaya yonelen Sokrates, her turlu edinilmiş bilgiyi yadsıyan bir duşunce yontemi geliştirmişti. Diyalog sanatı ya da diyalektikle, insanların aslında bildiklerini duşunduklerine farklı gozlerle yeniden bakmalarını sağlıyor, her turlu koşullanmayı bir kenara bırakarak saf duşunceye ve bilgiye ulaşmanın onemine dikkat cekiyordu. Batı felsefesine yaptığı en buyuk katkılardan biri olarak kabul edilen ve “Sokrates Metodu” da denen, dialektikle bilginin sorgulandığı bu oğretinin temeli “Soruya Soruyla Karşılık Verme” uzerine kuruluydu. Duşunur, metoduyla, kişilerin ya da grupların bir duşunce ya da kavramla ilgili bilgilerini, bu bilgilerin oluşmasının altındaki nedenlerle ortaya cıkarmaya calışıyor, bilginin sınırlarını anlamaya uğraşıyordu.
"Hic bir şey bilmediğinden başka şey bilmediğini" soyleyip kişilere peş peşe sorular soruyor, birlikte kavramların anlamlandırılmasını sağlayan tanımlar bulmayı amac ediniyordu. Kişinin kendi duşuncelerinin doğruluğunu ve gecerliliğini sınamak icin kendisine de sorular sorması gerektiğiyle ilgili olarak Sokrates, şunları soyledi: “Bana inanmayacaksınız ama, insanlığın en yuksek formu kendisine ve başkalarına sorular sormaktır. “
Sokrates ’in, iyilik ve adalet gibi ahlaki konuları sorgulamada anahtar olarak kullandığı “Sokrates Metodu”, ilk olarak Plato ’nun Socratic Dialogues ’unda yer aldı. Bu yuzden, Sokrates, “Politik Felsefe” ve “Ahlak Felsefesi”nin babası ve batı felsefesinin temellerinin kurucusu olarak kabul edildi.
Sokrates ’in diyaloglarda kullandığı yontem, tume varım (epagoge, inductio) yontemiydi. Aristoteles, Sokrates ’i bu yontemi bulan kişi olarak gostermektedir. Ancak, Sokrates, gelişiguzel bir araya getirilmiş tek tek mevarım yontemine giden yolu acmış, bu yontem sonraları son halini almıştı.
Sokrates ’in duşuncelerinin bir kısmı Plato ’nunkilerden farklı olmasına rağmen, tarihciler var olan kaynaklara dayanarak, duşunurun savunduklarıyla ilgili olarak ayrım yapmada sıkıntı cektiler. Zira Sokrates ’ı anlamak icin başvurulan, uzak ara en iyi kaynak Plato ’la yaptığı diyaloglardı ve Plato, filozof olarak Sokrates ’tan oldukca etkilenmiş ve onun stilini benimsemiş gorunuyordu. Dolayısıyla ayrım yapmak gucleşiyordu. Bu goruşun karşısındaki tarihciler her ne kadar Plato ’nun kendine ozgu bir stili ve duşunceleri olduğunu benimsedilerse de Plato ’yu Sokrates ’ten ayırmakta onlar da gucluk cekiyorlardı. Sonuc olarak Platon ve Xenophon ’ın felsefi goruşlerini Sokrates ’inkilerden ayırmak kolay değildi ve Sokrates ’e atfedilen her şey yansımasını bu duşunurlerin goruşlerinde buluyordu.
Sokrates ’in ahlaki, entelektuel ve politik goruşleri hakkındaki genel goruşler, filozofun, donemin Atina ’sında benzersiz bir noktada olduğunu gostermektedir. Zira topluma ya da dine uygun olmayan davranışların yargılandığı mahkemelerde, soruya soruyla karşılık verme yontemini kullanarak, jurinin ahlaki değerlerini sorguluyor, yanlış duşuncelerin ortaya cıkmasını sağlıyor ve en adil kararın verilmesi icin uğraş veriyordu. Onlara ilgilendikleri noktaların esas olarak bencilce kendi ruhlarının rahatı olduğunu, onceliklerinin doğruya ulaşmaktan cok aileleri, kariyerleri ve politik sorumlulukları ekseninde kendilerine yoneldiğini anlatmaya calışıyordu. Sokrates, ruhun olumsuzluğune inanıyor, goruşlerinin provokasyon etkisi gostererek en kotu ihtimalle gulunc bulunacağı ya da baş ağrıtacağı duşuncesini yurekten benimsiyor ve Tanrıların bu iş icin onu gorevlendirdiklerini hissediyordu.
Sokrates, Sofistler ile aynı donemde yaşamış olmasına rağmen onlardan ayrıldığı onemli bircok nokta vardı. Onu suclayanlar, anlayışsızlıklarından, cahilliklerinden ve duşuncelerini ayırt etmeyi bilmediklerinden, Sokrates ’i Sofist sayıyorlardı. Ancak Sokrates ’i Sofistlerden ayıran ozellikleri oldukca fazlaydı. Oncelikle Sofistler, kendilerini, eğitimli ve bilge kişiler olarak adlandırıyorlardı. Ancak Sokrates kendisi icin bu tanımlamaların kullanılmasından hoşlanmıyordu. Kendisiyle ortuşen tek tanımın kelime anlamı "Bilgeliğe ulaşmaya calışan kişi” olan filozofluk olduğunu duşunuyordu. Sofist yani “Bilgici” değil, filozof yani “Bilgi sever” olduğunu sık sık belirtiyordu. Bilgiyi elde bulundurduğuna değil, onu sevip aradığına inanıyordu. Tek bir şey bildiğini soyluyordu, bu da hic bir şey bilmediğiydi.
O da, Sofistler gibi, insan hayatının pratik sorunlarıyla ilgilendi ancak, sadece yararı ve faydacılığı goz onunde bulundurdukları icin utilitarist olan Sofistlerden cok başka bir yolda yurumeyi tercih etti. Zira, Sokrates her turlu soruna gercek ve derin bir ahlaki ciddiyetle yoneliyordu ve tum argumanları bu anlayışla besleniyordu. Sokrates ayrıca Sofistlerin yaptığı gibi oğrettikleri icin para almıyor, bir okula bağlı kalma duşuncesini sevmiyor, onlar gibi bir akım yaratmaya calışmıyordu. Sofislerin bilgi anlayışı, relativizm odaklıydı. Sokrates ’in ise goz onunde bulundurduğu; sağlam, herkes icin gecerli olabilecek bir bilgiye varmaktı.
O, doxanın(sanı) karşısına epistemeyi (bilgi) koyuyordu. Sokrates ’e gore, episteme hazır, hemen oğrenilebilecek ve oğretimle hemen benimsettirilebilecek bir şey değildi, tersine; birlikte calışarak, uğraşılarak varılacak bir amactı. Onun icin Sokrates, Sofistlerin yaptığı gibi, oğretim aracılığıyla bilgileri edindirmeye kalkışmadı, cevresindekilerle doğruyu birlikte arama yoluna gitti. Onun kendine ozgu oğretme ve araştırma metodu olan dialog da (konuşma) bunun uzerinde temelleniyordu. Konuşmada duşunceler ortaya konulduğu ve bunlar karşılıklı olarak eleştirildiği icin boylece herkesin kabul edeceği bir noktaya varılabiliyordu. Sofistler duşunceleri meydan getiren psikolojik mekanizmayı inceliyorlardı. Sokrates ise, doğruyu belirleyen aklın bir yasası olduğuna inanıyor ve cevresindekilerle işbirliği yaparak doğruyu araştırıyordu.
Ancak filozofun Sofistlerle tek ortak paydası, onlar gibi gelenek ve torelerin oluşturduğu olculer uzerinde duşunmeyi kendisine ilke edinmesi, hayata yol gosteren değer ve olculere koru korune inanmayıp bunları akılla bulmak isteyişiydi.
Bilgeliğinin sınırlarını, kendi bilgisizliğini kabul ettiği felsefesi, bilgiyi surekli olarak sorgulayan yapısıyla cizdiği kabul edilen Sokrates, yanlış davranışların nedeninin az bilgi olduğu sonucuna varmıştı. Eğer biri herhangi bir konuda yanlış yapıyorsa, bu daha fazlasını bilmediği icindi. Herkesin yaratılırken iyi yaratıldığını, kimsenin bile bile kotu olmadığını, her kotuluğun bilgi sanılan bir bilgisizlikten ileri geldiğini savunuyordu. Sokrates, "Doğruyu bilen doğru davranır" diyor, doğru bilginin doğru eylemi gercekleştireceğini duşunuyordu. Bilgi edinmek icin sanat aşkı duymak gibi bilgelik aşkı duymak gerektiğini iddia ediyor, hicbir zaman kendisini bilge gibi gormuyor, ancak eğer secilen yol bilgelikse, bu yolda devam edebilmek icin rotayı bilgiye duyulan aşka ceviriyordu. Kaynaklara gore, Sokrates ’in bir insanın gercekten bilge olup olamayacağı ile ilgili fikirleri konusundaki duşunceleri de tartışmaya acıktı. Cunku bir taraftan cahil insanlık ve ideal bilgi arasında oldukca net bir hat ciziyor, diğer yandan da Plato'nun Symposium ’u (Diotima'nın Konuşmaları) ve Republic ’inde (Mağaranın Alegorisi) bilgeliğe yukselme metodunu tanımlıyordu.
Sokrates'in uğraşındaki temel unsur, onun kimseye bir şey oğretme peşinde olmayışıydı. O, tersine, konuştuğu insanlardan bir şeyler oğrenmek istediğini dile getirmiş, “Kırlardaki ağaclar bana bir şey oğretemez” demişti. Konuşmanın başında genellikle soru soran Sokrates, hic bir şey bilmediğine inanıyor ve oyle davranıyordu.
Dilin doğasıyla da yakından ilgilenmiş olan duşunur, anlam, mantık ve tanım konusu uzerine yoğunlaşmıştı. Yaşadığı donemde yoğun bir kavram kargaşasının hukum surduğunu, bunun ahlaki alanları da kapsadığını duşunen Sokrates, bilgelik, adalet, cesaret ve ahlakla ilgili diğer kavramların anlamları bilinmedikce, hicbir eylemin, bilgece, adil ya da cesurca olarak tanımlanamayacağını iddia etmişti. Cunku aynı sozcukleri ya da kavramları kullanan insanlar, bu sozcuk ya da kavramlarla farklı şeyleri kastediyor olabilirlerdi ve Sokrates'e gore, eğer boyle bir durum soz konusuysa, insanların gercekten anlaştıklarından soz edilemezdi. Bu insanların sadece anlaştıklarını zannederek konuştukları anlamına geliyordu ve sonuc kargaşadan başka bir şey değildi.
Filozof, felsefe dunyasındaki asıl rolunun, duşuncelerin doğmasına neden olduğu icin bir ebe gibi anlaşıldığını iddia ediyordu. Kendisinin teori uretmediğini, ancak başka insanların, teoriler ortaya atmasına ve bu şekilde tezlerin doğmasına, bunların tanımlanmasına, hangisinin değerli hangisinin işe yaramaz olduğunun karar verilmesine giden surecte başrolu oynadığını duşunuyor, tum bu teorilerin ortaya nasıl cıkartılacağını bildiği icin de kendisinin ebe gibi tanımlandığını soyluyordu. Ustaca sorularla gerceği karşısındakine buldurtan Sokrates ’e gore bilgi karanlık ve derin bir yerlerde yatıyor ve bulup cıkarmak gerekiyordu. Konuşma sureci şu şekilde ilerliyordu: Konuşmaya başlarken Sokrates, hep kendisinin bir şey bilmediğini soyluyordu ve karşısındaki de doğal olarak bildiklerine cok guvendiğini sanıyordu. İşte “Sokratesci İroni” de bu karşıtlık icinde beliriyordu. Bundan sonra Sokrates, konuştuğu kimsede doğruyu meydana cıkarmaya girişiyor; onun deyişiyle: “Ruhta uyku halinde bulunan duşunceleri “doğurtmaya” uğraşıyordu. Sokrates, kullandığı yonteme, annesinin de yaptığı ebelik mesleğine anıştırma olarak doğum yardımcılığı yani ebelik adını veriyordu. Bu tekniğin temelinde, disiplinli, sıkı bir duşunme ile doğrunun bulunabileceğine duyulan buyuk inanc gizliydi. Ruhta saklı olan ve herkes icin ortak olan doğrular; sorup soruşturarak, uzerlerinde durup duşunerek yukarıya cıkarılabiliyor, bilinir bir hale getirilebiliyorlardı.
Sokrates ’in onemle uzerinde durup parmak bastığı nokta, en buyuk zenginliğin fazilet ve erdem olduğu duşuncesiydi ve ona gore ideal hayat, iyinin arandığı bir hayattı. Bu yuzden, butun calışmaları ahlaka yonelmişti. Cıkış noktası, “Erdem ile bilginin ozdeş, aynı oldukları” goruşuydu. Bu goruş aynı zamanda duşunurun yaşadığı donemde ulkesinin icinde bulunduğu durumdan da besleniyordu. Yunan toplumu o ara cok sarsıntılı bir değişim sureci yaşıyordu. Bu yuzden, oteden beri bilinen, alışılmış ve katı yaşam kurallarına ayak uydurmak cok gucleşmişti. Bu değer anarşisi icinde bir suru yaşama kuralı oğutleniyor, diğer taraftan da demokratik gelişme bir savaşa ve yarışmaya yol acıyordu. Bu kaosun ve karmaşanın yaşandığı donemde, değerler zincirinin gelişmesi ve demokratikleşmesi gerekiyordu. Henuz tanımlar, kavramlar tam olarak yerine oturmamıştı. Gelenekcilik, yobazlık ve demokrasi arasında sıkışmış bir toplum vardı ve değişime uygun olarak duşunce yapısının da oturtulmasına ihtiyac vardı. Kotuluk ve iyilik uzerine soylenenler, bu iki kavram arasında cizilen keskin sınır, adaleti ve değer yargılarını da cok etkiliyordu. Bu noktada Sokrates, kotuluk ve iyilik algılamasında kendi donemini ve sonrasında da tum dunyayı buyuk olcude etkileyecek olan sozunu soyledi: “Hic kimse bile bile kotuluk işleyemez, kotuluk bilginin eksikliğinden ileri gelir”. Yine bu yuzden butun oteki erdemler, ana –erdem olan bilginin icinde toplanmışlardır ve bilginin kendisi edinildiği ve oğrenildiği gibi, oteki erdemler de elde edilip oğretilebilirler.
Ahlak ve erdemlerin oğrenilip oğretilebileceği duşuncesini kendi toplumunun gelişim surecinde kullanmak isteyen Sokrates, icinde bir “Daimonion” ’u barındığını soylemişti. Kafasındaki kutsal ses olarak tanımladığı “Daimonion” icin hayatının onemli anlarında kendisine yol gosteren bir guc ifadesini kullandı. Alıkoyucu bir rolu de olan ama en cok da uyarıcı bir sesleniş olarak nitelendirdiği “Daimonion”ı, icindeki Tanrısal bir ses sayıyor ve ona gore hareket ediyordu. Bu sesin ne olabileceği uzerine, sonraları cok ceşitli yorumlar yapılmıştı. Ne olarak anlaşılırsa anlaşılsın -vicdan, ahlaki bir sezi, peygamberlerde gorulen icgudu gibi bir unsur, vs- Daimonion icin, tek yanlı rasyonalizmi tamamlayan ve Sokrates ’in ahlak goruşunu butunleyen bir guc değerlendirmesi yapılmıştır. İrrasyonel, dini ve mistik bir oğe olan Daimonion, insan hayatının ahlaki bakımdan duzenlenmesinde direkt bir rolu olmasa da Sokrates ’a yon veren bir guc olduğundan tum dunya icin onemli olmuş ve Sokrates ’ın mistik acıdan değerlendirilmesinde anahtar gorevi gormuştur.
Ahlak ve erdeme adanan Sokrates ’ın, dinsiz ya da kufre sapmış bir kimse olduğu asla duşunulemez. Muhtemelen o da Xenophanes ’ten beri gelişen bir din anlayışının icinde yer almıştı. Ancak boş inancların, hurafelerin ve Tanrı icin yapılan yakışıksız tasavvurların ortadan kalkmasını istemişti. Cevresini duşunceleriyle buyuleyen ve etkileyen duşunurun insanlarda yarattığı bu etki, aslında duşuncelerinden cok, bu duşunceleri doğrudan doğruya yaşaması, neyi duşunuyorsa onu yaşaması yoluyla olmuştu.
Sokrates ’e Sophistic Doktrini ’ni cocuklarına oğretip oğretemeyeceği konusunda da sorular sorulmuştu. Duşunur bunun uzerine, general Pericles ’in de aralarında olduğu başarılı kişilerin cocuklarını yetiştirirken mesleki incelikleri değil de ahlaki değerleri temel aldığını gozlemlediğini ve bu yuzden cocuklarına bırakacağı en iyi mirasın “Ahlaki acıdan mukemmellik” olduğunu duşunduğunu belirtmişti. Duşunurun bu sozleri oğullarının geleceğiyle ilgili kaygısı olmadığı şeklinde yorumlanmıştı.
Unlu filozof duşuncelerinin hepsinin kendisine ait olmadığını ve retorik konusunda bilge Prodicus ’la fizikci Anaxagoras ’tan cok şey oğrendiğini sık sık yinelemiştir. Ayrıca annesi dışında 2 kadından cok etkilendiğini belirten Sokrates, aşk ve eros konularında bildiği her şeyi buyuculuk de yapan rahibe Mantinea ’dan, cenaze torenlerindeki konuşma sanatını da Pericles ’in metresinden oğrendiğini soylemişti.
Atina İmparatorluğu ’nun yukseliş doneminden Spartalılar tarafından yenilgiye uğratıldıkları Peloponnesian Savaşı ’na kadar olan surecte hayatını surduren Sokrates, boylelikle ulkesinin en zengin ve refah donemiyle birlikte savaşın etkileriyle ortaya cıkan gerileme koşullarına da tanıklık etti. Plato ’nun birkac dialoğunda, Sokrates ’in, askerlik hizmetinde bulunduğuna dair bilgiler yer almaktaydı. Bu dialoglarda, Sokrates, tecrubeli bir asker olarak Potidaea, Amphipolis ve Delium ’da gorev alarak Atina ordusuna hizmet verdiğini belirtiyordu. Symposium ’da, general Alcibiades, Sokrates ’in bir savaşta hayatını kurtarmak icin ne yaptığını kendisine anlattığını, Potidaea ve Delium ’da da kahramanca savaştığını dile getirdi.
Sokrates, yaşamanın en iyi yolunun, maddi zenginlikler yerine kişisel gelişim uzerine odaklanmak olduğunu soyluyordu. İnsanların ruhlarına ozen gostermeleri gerektiğini anlatmaya calışıyor, bu duşuncesini ifade etmek, onu eylemleriyle somutlaştırmak icin de, yaz kış cıplak ayakla ve ince bir giysiyle dolaşıyordu. Dikkatleri, arkadaşlık değerleri uzerine cekmek icin Atinalıları sık sık verdiği davetlerle bir araya getiriyordu. Duşunur, bir halk olarak birlikte buyumenin en iyi yolunun bu olduğunu hissediyordu. Zira ona olum cezası verildiğinde bile, ordudaki buyuk kahramanlıklarıyla ve verdiği onemli hizmetlerle ilgili serzenişte bulunmaksızın, coğu kişinin tahmininin aksine, ne Atina ’dan kacmaya kalkmış ne de kendi toplumuna karşı duşmanca bir tavır icine girmişti.
Sokrates, kendi toplumu ve tum insanlık tarihi icin cığır acan calışmalarda bulunmuş, duşunce dunyasını kokunden değiştiren metotlar kurmuş ve hem kahramanca savaşması hem de oldukca ahlaklı bir insan olması nedeniyle Atina ’nın buyuk coğunluğunun takdirini kazanmış olmasına rağmen, hakkında cıkan genclerin ahlakını bozduğu ve yeni tanrılar yarattığı gibi asılsız soylentiler nedeniyle olum cezasına captırıldı.
Sokrates savunmasını yaptıktan sonra Atina ’daki adalet mercii olan “Beşyuzler Meclisi”nde, 220 ’ye karşı 281 oyla, olume mahkûm edildi. Atina yasalarına gore 24 saat icinde baldıran zehri icirilerek infaz edilmesine karar verilen Sokrates ’in cezası, Delos'a gonderilen kutsal geminin cıktığı seferden 1 ay gec donmesi nedeniyle bir ay suresince ertelenmişti. Bu sure icerisinde dost ve yakınlarının kendisini kacırmak istemelerine karşın onlara şu cevabı verdi: "Devletin izni olmadan hapishaneden cıkılmaz, meşru bir mahkeme kararına yanlış da olsa uymak gerekir."
Hayatının son saniyesine kadar oldukca onurlu ve ahlaklı davranan buyuk duşunur, MO. 399 yılında baldıran zehrini ictikten sonra ve arkasında kuşkusuz cok daha iyi bir dunya bırakarak hayata veda etti.
Platon, etkisinde cok kaldığı buyuk duşunurun olumunden yıllarca sonra Sokrates ’in mahkemede yaptığı savunmasını “Sokrates ’ in Savunması” isimli kitapta kaleme aldı. Sokrates bu kitapta anlatılanlara gore savunmasının bir yerinde şunları soyluyordu;
İcinizden biri “Başkalarından tamamen farklı bir şey yapmamış olmasan bu soylentilerin cıkması zor olurdu, senin hakkında tahminlere dayalı duşunceler geliştirmemizi istemiyorsan, bize bunların sebebini anlat” diyebilir. Bu kotu şohrete belli tarz bilgelikten başka bir nedenle sahip olmuş değilim. Ne tur bilgelik nedeniyle? Sanırım insanı olcu alan bilgelik. Size cok guvenilir bir tanık gostereceğim. Anlayacağınız, bilgeliğimin bir bilgelik olup olmadığı, oyleyse nasıl bir bilgelik olduğu konusunda Delfi ’deki Tanrıyı tanık gostermek istiyorum. Khairephon ’u tanırsınız, huyunu bilirsiniz; bir zamanlar Delfi ’ye gittiğinde, oradaki kahinlerin yerine uğrayıp, benden daha bilge biri var mı diye sormaya cekinmemiş, Pythiaona olmadığını soylemiş. Bunun cevabını oğrenince “Tanrı, bu sozle ne demek istiyordu?,Onume nasıl bir bulmaca koyuyor?” diye duşundum. En sonunda sorunun cevabını şu yolla aramaya karar verdim. Benden daha bilge bir adam bulabilirsem elime bu kehaneti curutecek bir kanıt gececeği aklıma geldi. Bunun uzerine adı bilgeye cıkmışlardan birine (Bir devlet adamına) gittim. Cok kimsenin ama ozellikle kendisinin yargısına gore bilge gozukuyordu. Ama gercekten bilge olmadığını duşunmekten kendimi alamadım Bunun uzerine, kendisine, bilge olduğuna inandığını ama oyle olmadığını gostermeye calıştım. Sonuc olarak, onun da, orada bulunup beni dinleyen bircok insanın da duşmanlığını kazandım.
Ancak yanından ayrılırken kendime dedim ki: “Doğrusu belki ikimizin de iyi, guzel, oyle doğru durust bir şey bildiği yok; gene de ben ondan daha bilginim, cunku o hicbir şey bilmediği halde bildiğini sanıyor, ben ise bilmiyorum ama, bildiğimi de sanmıyorum, demek ki ben ondan daha bilgiliyim, cunku bilmediklerimi bildiğimi sanmıyorum.”
“Ey dostlarım! Oğullarım buyudukleri zaman, eğer maddi zenginlik konusunda ya da herhangi bir şey konusunda fazilet icin, olduğundan daha fazla endişe ederlerse veya gercekte birer hic iken bir şeymiş gibi davranırlarsa, sizden onları cezalandırmanızı isteyeceğim. Benim sizlere sıkıntı verdiğim gibi onlara sıkıntı vermenizi isteyeceğim. Uğruna endişe duymaları gereken şeyler icin endişe duymazlarsa ve hakikatte bir hic iken bir şey olduklarını duşunurlerse benim sizleri azarladığım gibi siz de onları azarlayın. Eğer bunu yaparsınız, hem bana hem de oğullarıma hakca davranmış olursunuz”
Romalı filozof Cicero Sokrates icin şunları soylemiştir:
"O felsefeyi gokyuzunden Dunya'ya indirip şehirlerde barındırdı. Felsefeyi evlere sokup insanları hayat ve toreler, iyilik ve kotuluk uzerine duşunmeye zorladı." Sokrates ’DEN
Kotu insanlar yemek ve icmek icin yaşar. İyi insanlar yaşamak icin yer ve icerler.”
Yalnız bir iyi vardır: Bilgi, bir de kotu: Cehalet.”
Sorgulanmamış bir hayat, hayat değildir.”
Ben bilmediğimi bildiğim icin diğer insanlardan farklıyım.”
İnsanlar her zaman her yerde acıkmışlardır. Ama her zaman her yerde erdemli olmamışlardır.”
Kendini bil.”
Ben bir şey biliyorum, o da bir şey bilmediğimdir.”
Fazilet ruhun guzelliğidir.”
Galip asker, hicbir zaman mağlup askerin uzerine eğildiği zamanki kadar yuksek değildir.”
Gorup yapan, bilip yapan kadar muvaffak olamadığı gibi, bilip yapan da hissedip yapan kadar muvaffak olamaz.
Hayatta gutmemiz lazım gelen biricik gaye ruhumuzu yukseltmektir; duşuncemizin, ahlaki kudretlerimizin ilerlemesini sağlamak, duşuncemizi her an biraz daha aydınlatmak; kendimizi gunden gune daha hur ve mukemmel duymaktır.”
Kimse bile bile kotu değildir, her kotuluk bilgi sanılan bir bilgisizlikten gelir.
Yeşillikler toprağın cirkinliğini kapattığı gibi, tatlı sozde insanın bircok kusurlarını orter