
Aslında psikolojimiz zaten yeterince gergin, ne gerek vardı şimdi demeyin… Filmlerle beyni iyice haşlayalım, psikolojinin altını adrenalinle besleyelim ki hic yıkılmasın. Gundelik hayatın sacmalıklarına karşı diri, cesur ve “amaaan bizim ki de dert mi” ayarı cekmek icin birebirdir psikolojik gerilimler. Psikolojik gerilim filmleri derlememizin ilk ayağındayız. Hepsini aynı anda verip kalıcı rahatsızlık bırakmak istemeyiz, takipte kalınız.
Das Experiment
İnsan nasıl bir varlıktır diye binlerce yıl duşunmek yerine, insanı kapatacaksın, vereceksin gazı! Kimyasal değil, duygusal gaz. “Sen yaparsın, bir numarasın, sen tek bunlar hepsi” diyeceksin. Suru psikolojisiyle suruyu yapısal delirteceksin.
Konusunu 1971 ’de Stanford Universitesi ’nde psikolog olan Philip Zimbardo liderliğindeki bir grup araştırmacı tarafından yapılan “Stanford hapishane deneyinden” alan filmde, 8 kişi gardiyan, 12 kişi tutuklu olarak yalancı bir hapishaneye alınır. Gardiyanlar, gardiyan rolunu; mahkumlar ise mahkum rolunu oynayacaklardır. İşin cığırından cıkması uzun surmez. Film bir de Almanca olunca yarattığı gerginliğe doğal bir doku da geliyor, nedense her şey daha inandırıcı oluyor.
The Machinist
Zavallı Christian Bale, Makinist ’teki rolu icin 30 kilo vermişti. Cilesi bununla da bitmedi. 6 hafta icinde “Batman Begins”deki haline gelmek icin calışmalara başladı. Yıl bitmeden 54 kilodan 99 kiloya ulaştı. Biz şimdiden gerildik, filme gerek kalmadı…
Konu sıkıntısı ceken sinema sanatına ilac gibi gelmişti Makinist. Uyuyamama hastalığı olan Trevor Reznik (Christian Bale) yavaş yavaş iş yerinde ve sosyal hayatında dışlanmaya başlanır. Reznik, bir yıldır hic uyuyamamıştır ve gitgide zayıflamaktadır. Zihni ona yavaş yavaş oyunlar oynamaya başlar ve filmin icinde huzursuzca devam eden kabus anları izleyeni ayarsızca rahatsız eder. Zihnin dar koridorları daha da daralmaya başlar ve işin ucunda bir komplo ihtimali belirir. Dakikalar gectikce Trevor Reznik ’in aşırı rahatsız hayatının bir parcasına donuşuruz. Kendi hayatımızın gerekliliği icin mecbur kaldığımız nefes alıp verme eylemini bile unuturuz. Anlık derin nefeslerimiz sessizleşirken, gozler Reznik ’in zayıflıktan sayılan kaburgalarına takılır.
The Double
Efsane komedi It Crowd ’un Moss ’u Richard Ayoade, Dostoyevski ’nin romanını ele alır, senaryoyu yazar, yonetir, on numara iş cıkartır, film festival festival gezer, İfistanbul sayesinde ayağımıza kadar gelir, izleyeni buyuler… İlginc insan bu Ayoade. Norvecli ana, Nijeryalı babadan olma, İngiltere doğumlu. It Crowd ’daki şaşkın hallerine bakmayın, Cambridge ’de hukuk okumuş.
Dostoyevski ’nin yazdığı Oteki ’nin beyazperde uyarlamasında, bir adamın yaşarken kendi “oteki”siyle tanışması, inceden kafayı oynatmaya başlaması, deliliğe giden yolda gunluk hayatı konu ediliyor. Fight Club ’ın da kafayı taktığı bu konu, Dostoyevski ’nin romanı izinde gidince, insana yaşadığı hayatı sorgulatıyor. Yani bize sorgulatmıştı ama size sorgulatmayabilir, cunku siz, biz değilsiniz. Yoksa oyle misiniz? Neden yazdıklarımızı okuyor, bizi takip ediyorsunuz? Diyerek yazarken The Double ’in icinde delirip kalmalar…
Kadroda dunyanın en donuk iki oyuncusu Jesse Eisenberg ve Mia Wasikowska var. İyi ki de varlar. İzledikten sonra onlardan başkası zor olurmuş dedirtiyorlar.
Repulsion
Evde yalnız yaşayan biriyseniz bu filmi yalnız izlemeyin, izleyeceksiniz de o evde bir daha yalnız kalmayın. Roman Polanski ’nin unlu “Apartman” uclemesinin ilk filmi Repulsion (Tiksinti). Serinin ikincisi kult film Rosemarys Baby ve son film de unlu yonetmenin Amerika ’dan tecavuz suclaması yuzunden kactıktan sonra cektiği The Tenant (kiracı).
Her uc filmde de apartman – daire – ev, artık adına ne derseniz deyin, modernleşen yaşamlarımızda bize sınır alan olan yerler kullanılıyor. Mekan kullanımına sıkışan psikoloji ekleniyor. Zaten dort duvar arası yalnızlık prensibine dayalı hayatlarda işler kolayca cığırından cıkıyor. Filmde sıkca kullanılan teatral metaforlar akıl sağlığının bozuluşuyla paralel ilerliyor. Yani ne demek istedik? Catherine Deneuve ’nin canlandırdığı Carol ve cinselliğe karşı duyduğu tiksinti film boyunca turlu figurlerle karşımıza cıkıyor. Bazen bir yılan balığı, bazen duvarlardaki catlaklar, olu tavşanlar gibi…
Eyes Wide Shut
Ahlaksızlıktan adeta karnımıza ağrılar girdi, oyle boyle bir ahlaksızlık değil yani, ustune delirdik de gulmeler geldi…
Repulsion ’da cinsellik = tiksinti ise, Eyes Wide Shut ’ta cinsellik = sabahlar olmasın!
Stanley Kubrick ’in Tom Cruise ve Nicole Kidman ile buluşması uzun sure konuşulacak bir eser ortaya cıkardı. Doktor Bill Harford (Tom Cruise), eşinin (Nicole Kidman) o gune dek gizlediği cinsel arzularını oğrenince, hayatında şuphe, korku ve cinsel keşiflerle dolu yeni bir sayfa acılır. Piyanist bir arkadaşı vasıtası ile katıldığı bir parti; uzun ve macera dolu bir gecede yaşanan kabus dolu saatler anlatılmaktadır.
2,5 saatlik film Stanley Kubrick ’in son eseri. Gozler tamamen kapanırken kesilen nefeslere, korku ve merak karışıyor. Scientologların partilerine bakıp, “Ulan millet ne hayatlar yaşıyor” denilen sahneler bitince, merak yavaş yavaş yerini “boşver hacı biz boyle iyiyiz” e bırakıyor.
Manhunter
Thomas Harris ’in Kızıl Ejder kitabından Michael Mann tarafından sinemaya uyarlanan yapım, Hannibal Lecter efsanesinin genclik donemini anlatıyor. Sonradan cekilen Kuzuların Sessizliği ve devam serisiyle karıştırmayalım, once Manhunter vardı.
Eski bir FBI ajanı ve bir seri katilin hikÂyesindeyiz. Yıl 1986 olduğu icin ekrana yansıyan renklerde gunumuz digital olanakların abartılı canlılığı yok. Google maps yok, sosyal paylaşım ağları yok, cep telefonu yok. Sadece psikopat bir katil var.
Silence of the Lambs
Konusu acılmışken Anthony Hopkins ’in histerik nefesi, suzule suzule ilerleyen kan, hijyenik hapishane hucreleri, pis hapishane hucreleri, yer altındaki hapishane hucreleri, Dr. Hannibal Lecter ve ajan Clarice Starling…
Kuzuların Sessizliği o gune kadar izlediğimiz filmlerin hepsinden farklıydı. Hannibal Lecter ’ın kamerayla ilişkisi yok gibiydi. Gozlerini gozlerimize dikip ağır ağır konuşan Anthony Hopkins ve Jodie Foster ’ın comezliğinden dokulen tekinsiz halleri, bir neslin psikolojisini ağırdan salladı.
Angel Heart
Robert de Niro şeytan rolunde, hem de panpası Al Pacino ’nun şeytan olmasından tam 10 sene once. 80 ’li yıllarda cocuk olup da tesadufen bu filme denk gelmiş birileri varsa, bugun yaşadığı tum sorunların kaynağının bu film olduğuna emin olabilir. Eskiden oyle ekrana gelen uyarılar ya da aşırı titiz ana babalar yoktu. Nice tertemiz beyin denk geldiği ve korkudan koltuktan kalkıp gidemediği icin ne psikopat filmleri sonuna kadar izledi.
Robert De Niro ’ya Mickey Rourke eşlik ediyor. Muhtemelen Rourke ’un da en unutulmaz performansı bu filmde. Kan, cinsellik, suc ve satanizm bir arada. Nerede atayizlik varsa toplamışlar!
Vertigo
Psikolojik gerilim diye bir tur varsa, bu turun bu kadar tutkunu, değerli filmi, alt kulturu oluşmuşsa hep Vertigo sayesinde. Eski filmlere eski olduğu icin burun kıvrılan donemler yaşıyoruz. Eskiden yeni nesiller, eski filmleri bulup, keşfedip, oğrenmek icin olup olup dirilirken, artık yeni nesiller eski filmlere dudak bukuyor. Dudaklarını Alfred Hitchcock opsun.
Catıdan duşen ortağını kurtaramayan dedektif Scottie Ferguson ’da, bu olayın ardından yukseklik korkusu baş gosterir. Bu yuzden emekli olan dedektif meslekten oylece kolayca kurtulamaz. Scottie eski bir arkadaşı tarafından, ruhsal sağlığından şuphe ettiği karısı Madeleine ’ni izlemesi icin kiralanır. Kadının garip davranışları dedektifin yeni gorevi olur.
Gunumuzde hÂl sıkca kullanılan, geri giden kameranın zoom yapması tekniği, sinema tarihine Vertigo Hareketi olarak gecmiştir.
Bonus: Ulkemizden bir ornek: Cılgın gulen teyze Patron Guluşu
Pazartesi oğlen işe gelen patronumuz.İnanılmaz Paylaşımlar
Posted by İnanılmaz Paylaşımlar on 29 Şubat 2016 Pazartesi
Evet, film değil ama bir nevi psikolojik gerilim