Onlar başarı hikayesi değiller. Size ne kadar başarılı olduklarını anlatmayacaklar veya her hareketleri toplum takdiri icin yalvaran zavallılar değiller onlar.
Onlar sokakların cocukları… Hayatı doğduğu yerden oğrenen, acıyla buyuyen, eline top alamadan silah tutuşturulanlar…
Kotu cocukları ve sokakları anlatan filmler, sinema endustrisinin hep alışık olup gormeyi sevdiği temaları siktir edip, gercekcilik kokan ve toplumun coğu zaman gormezden gelmeyi tercih ettiği insanları anlatıyor.
La Haine – Hate (1995)
“Buraya kadar her şey yolunda” motto ’suyla yola cıkan, duşuşun değil hayatta kalma duzleminin anı kotarabilmekten ibaret olduğu hayatları anlatan Fransız gettoları ve cocuklar, kucuk cocuklar, ceteler, silahlar… Sefilliği, sokakları, işsizliği, polisi, devleti en harbi şekilde anlatan mukemmel bir film.
Trainspotting (1996)
Irwine Welsh ’in kitabından uyarlanan film, eroin bağımlısı uc İskoc gencin hayatla boğuşmalarını anlatıyor. Kotu cocuklar dendiğinde akla ilk gelen orneklerden biri olan film/kitap, İskoc gencliğinin hali ne olacak boyle sorgulamasından kendine yeraltı edebiyatı kategorisinde sarsılmaz bir yer edinirken, bağımlılık gibi baba bir sorunla uğraşmanın gecen trenleri izlemek gibi hayatın basit fakat tatmin edici zevklerinden mahrum kalmak anlamına gelmediğini gosteriyor.
Boyz N Da Hood (1991)
Getto kulturunu en iyi ve ilk anlatan filmlerden biri olan Boyz N The Hood, bizim pek aşina olmadığımız bir topluluğa, bu topluluğu oluşturan insanların hayat kavgalarına ve uyuşturucuya, cetelere, silahlara selam cakıyor. Filmin başında “Her 21 Afrikan-Amerikan kokenli erkekten biri hayatı oldurulerek sonlanacak ve bunların bircoğunu sonlandıran eller yine siyah erkek olacak.” cumlesiyle dayanışmanın dahi bu kadar imkansız olduğu bir ortamda “beyaz” kulture karşı verilen savaşın da baştan kaybedilmiş olduğunu anlamamız isteniyor.
8 Mile (2002)
Eminem ’in oynadığı film olarak tanımlanabilecek yapım, Amerika ’nın en sefil eyaletlerinden biri olan Detroit ’te yaşayan bir white trash gencin (ki o Eminem oluyor) hayatında olup bitenleri anlatırken arka planına surekli ekrandan gorduğumuz rap kulturun gercekciliğine de dokunuyor. Rap battle ’larıyla aşmış olan film, tum kotu cocuklara “Hey bakın bu kucuk Emrah kılıklı dunyayı yıkacak bir başarıya kavuşacak” demek yerine sefilliğin ve başarısızlığın hikayesini anlatarak noktasını belirtmeyi tercih ediyor.
This Is England (2006)
Punk kulturunun doğduğu ulke İngiltere. Ve zamanında pas sesli Sex Pistols solisti Johnny Rotten ’ın da cokca haykırdığı gibi; 60lı yıllarda 1 milyon, 80li yıllarda Falkland Savaşı surerken 3.5 milyona ulaşan işsiz sayısıyla sokaklarda haykırılan, duvarlara puskurtulen tek cumle “No Future” (Gelecek Yok). İngiliz genclerin calışmaya karşı cıkıp, once anarşiden beslenen daha sonra skinhead olarak adlandırdığımız gruplara donuşmesinin, bulabildiği her yerde burjuvaya karşı duran profilinin bir sonucu This Is England filmi. Babasını Falkland Savaşı ’nda kaybeden bir gencin bir skinhead grubuna karışması ve etrafında gelişen olaylarla dunyanın belki de en asi genc nufusuna sahip olan İngiltere ’nin ununun haksız olmadığını goruyoruz.
Cidade de Deus – City of God (2002)
Brezilya yapımı film, nufusunun %80 ’i fakir olan bir ulkede henuz cocukken tanışılan hayat kavgasını, cocukken bile her şeyin o kadar toz pembe olmadığını ve bazen yapmak gereken tek şeyin olgunlaşmak olduğunu, kendi ozgur iradelerinden başka her otoriteye peşkeş cekilen insanları anlatıyor.
Mean Streets (1973)
Martin Scorsese”nin diğer başyapıtlarının golgesinde kalsa da yonetmenin erken doneminin guzel işlerinden biri olan Mean Streets, sokakları ve o sokaklara ait insanları anlatmaktan başka derdi olmayan bir film. Robert De Niro ’nun Johnny Boy rolunde ipini koparttığı gerceğini de yanımıza alırsak, Mean Streets, filmde de soylenildiği gibi, gunahların kilisede değil sokakta affedileceğini kanıtlayan bir yapım.
Green Street Hooligans (2005)
This Is England gibi İngiliz gencliğinin agresif yanına cokca değinen film, sokakların holiganlarını onumuze seriyor. Takımının oynadığı futbolun hayatını etkilediği bu insanların saha dışında taraftar kimliklerini bir kenara bırakarak ne menem işlere giriştiğini dobra dobra anlatıyor. Rahatsız verici derecede kanlı olması da bu holigan kimliğinin sertliğini pekiştiriyor. Futbol sever kotu cocuklara gelsin.
Fight Club (1999)
Hakkında yazılıp cizilmesi asla bitmeyecek olan, belki de en sevdiğimiz kotu cocuklar Fight Club cocukları. “Suya sabuna dokunun” ve “Dayak cennetten cıkmadır” gibi sahte mesajların ardında anarşiyi, devlet baskısını, mulkiyet takıntısını ve kapitalizmi belki de kimsenin eleştiremeyeceği kadar iyi eleştiren Chuck Palahniuk ve David Fincher kombosu filmi eşi değeri bulunmaz kılan ogelerden sadece iki tanesi.
A Prophet (2009)
Genc bir Arap evladının Fransız cezaevine gonderilmesinin ardından mafya cevrelerinde yukselerek ortamın yeni gozde mafyatiği oluşunu anlatan film, “bir zamanlar” sokaklara ait olan kotu cocukları anlatıyor.
Tropa de Elite (2007)
Brezilya ’da gecen ve yine polis-cete ilişkisini konu alan film, sokak cocuklarının yerine polisi on plana alarak şiddetin boyutunu daha gercekci hale getiriyor. Cetelerle baş etmesi icin kurulan Bope isimli orgutun uyelerinin şiddetle yoğrularak ne derece yozlaştıklarını, ne menem bir psikolojik baskı altında kaldıklarını etkileyici bir dille anlatıyor.
Ağır Roman (1996)
Metin Kacan ’ın aynı adlı romanından uyarlanan film, bizim kotu cocuklarımızı, bizim sokaklarımızda anlattığından daha değerli, daha bizden. Bu filmden sonra kotu cocukluğa soyunan bunyeler o kadar artmıştır ki, sokakta kelebek cevireninden tutun, sustalısını eline alanına kadar turlu turlu yeni tipler turemiştir.
American History X (1998)
Baş rolundeki Edward Norton ’un Akademi Odulleri ’nin tipik populist yaklaşımına maruz kalmasıyla Oscar ’ı yaman ellere kaptırdığı film, Amerikan sineması icin kotu cocukların ve sokak kulturunun şiddetle kesişmesinin en guzel orneği. Sokak edebiyatına nazaran faşizmin taraftarı olan bunye uzerindeki etkilerini ayrıntılı bir şekilde gozlemleyen film, nazizm algısı ve otesinde insanın varoluşunu sorguluyor.
Tsotsi (2005)
Guney Afrika ’da cocuklardan oluşan cetelere verilen adla aynı adı taşıyan film, Athol Fugard ’ın aynı adlı romanından beyaz perdeye uyarlama. Hissetmek icin teninizin renginin onemli olmadığını, sadece dışarıdan gorebildiğimiz cete kavramının aslında kendi icinde zorunluluktan kaynaklanan insani dinamikler taşıdığını anlatan bir film Tsotsi. Tabii ki Cidade De Deus gibi bir şah eserin uzerine cıkmadığını soylersek de yanılmış olmayız.