Alman Dışavurumcu Sineması, 20. yuzyılın başında ciddi bir şekilde başlayan sanatsal bir harekettir. Duygusal yoğunlukta goruntuler oluşturmak icin bukulmuş şekillerin, canlı renklerin ve sarsıcı kontrastların kullanılması ile eserler oluşturan bu hareket; 20. yuzyılın başlarında, oncelikle Fritz Lang, F. W. Murnau ve G. W. Pabst gibi Alman film yapımcıları ve bu tarzda calışan diğer bircok yonetmen tarafından yaratıldı.
Sanatcılar, eserlerini o donemde toplum hakkındaki duşuncelerini iletmek icin bir arac olarak kullandılar. Yapıtları, etraflarında gordukleri adaletsizliklere karşı derin endişe ve ofke duygularını yansıtıyordu. Kendilerini en cok tehdit eden şeylere odaklandılar; yani yoksulluğa, hastalıklara, deliliğe, savaşlara ve olume… Bu sanat formu, Almanya ’nın donuşum gecirdiği bir donemde ortaya cıktı. Birinci Dunya Savaşı sırasında Alman hukumeti, yabancı filmleri yasaklamıştı ve Alman film yapımına donuk teşvikte bulunuyordu. Weimar Cumhuriyeti ’nin kontrolu altında, Alman Dışavurumcu Sinema hareketi 1920 ’lerde Munih, Dresden ve Berlin gibi şehirlerde merkezlendi. 1930 ’ların ortalarında, Naziler Alman Dışavurumculuğunun yozlaştığını duşunduler ve bircok Alman yonetmeni ulkeden kacmaya ve başka ulkelere gitmeye zorladı.
Alman Dışavurumculuğu, 20. yuzyılın başlarında başlayan ve II. Dunya Savaşı ’na kadar suren bir harekettir. Alman Dışavurumculuğu hem olumlu hem de olumsuz niteliklere sahipti. Ornek vermek gerekirse, Alman Dışavurumcu eserleri Birinci Dunya Savaşı ’nın neden olduğu endişe duygularını yansıtıyor olarak gorulebilir veya aynı zamanda Birinci Dunya Savaşı sonrası toplumun iyimserliğini de temsil edebilir.
Alman dışavurumcu filmleri; golgeler, stilize edilmiş setler ve kamera calışmaları, dışavurumcu oyunculuk teknikleri vb. kullanımlarıyla bugune kadar Hollywood filmleri uzerinde etkili olmuştur. Alfred Hitchcock ’un Blackmail ’i (1929) veya Orson Welles ’in Citizen Kane ’i (1941) bu filmlere ornek olarak gosterilebilir. Bu yonetmenlerin temel amacı, ekrandaki goruntuler veya sinemanın hoparlorlerinden gelen sesler aracılığıyla izleyicilerde guclu duygular uyandırmaktı. Bu tarz Almanya ’da başladı, ancak Buyuk Buhran sırasında tum Avrupa ’ya ve Amerika ’ya yayıldı cunku bircok insan finansal kriz nedeniyle kendini kaybolmuş veya umutsuz hissetmekteydi, tıpkı erken 20. yuzyıl Almanya ’sındaki gibi… Bu sırada bircok Alman, ulkelerinin hukumeti hakkında yoğun bir endişe, korku ve hatta ofke hissediyordu. O halde gelin bu filmlere ve ozelliklerine birlikte bakalım…
Alman Dışavurumcu Sinemasının beş temel ozelliği 1- Dışavurumcu resimle ortuşme
Alman Dışavurumcu Sineması, resimde Alman Dışavurumculuğunun modern sanat akımına bicimsel olarak benziyordu. Bu bağlamda Alman Dışavurumcu sanatının bir yansıması sinemada da karşımıza cıkıyor.
2- Gercekustu set tasarımı
Genellikle duşuk butceli yapımlara sahip olan Alman Dışavurumcu Sineması sanatcıları, farklı bir mizansen ya da estetik anlayışı yaratmak icin yeni film yapım teknikleri kullandılar. Set tasarımcıları, mekÂn algısını değiştirebilmek icin ayrıntılı arka planlar cizdi. Alman Dışavurumculuğunun set tasarım tarzı, 1930 ’larda Amerika ’da Dracula (1931) ve Frankenstein ’ın Gelini (1935) dahil olmak uzere erken korku filmlerini etkiledi.
3- Parlak golge aydınlatması
Alman Dışavurumcu Sineması yonetmenleri, belirgin ışık ve golge kullanımları ile yuksek kontrastlı ve ozgun bir aydınlatma tekniği geliştirdiler. Fritz Lang ’ın Dr. Mabuse the Gambler (1922) ve FW Murnau ’nun Faust (1926) gibi sessiz filmleri, kotuluk ve ahlaki cokuş temalarını vurgulamak icin yuksek kontrastlı aydınlatma kullandı. Bu aydınlatma tarzı, daha sonra Alman Dışavurumcu Sineması ’na saygılarını sunan Alfred Hitchcock ve Tim Burton ’ın eserlerine de ilham verdi.
4Dramatik kamera acıları
Alman Dışavurumcu filmleri genellikle asimetrik kamera acıları ile ozgun bir sinematografi stili iceriyordu. Karl Freund gibi Alman goruntu yonetmenleri, ekrandaki karakterlerin ic kargaşasını ifade etmek icin bu rahatsız edici stili geliştirdi.
5- Karamsar konu ve icerik
Birinci Dunya Savaşı ’nın dehşetinden ve ardından gelen ekonomik cokuşten sonra, Alman Dışavurumcu yonetmenleri; toplumun biriken endişelerini ve korkularını yansıtacak temaları araştırdı. Bu sebepten Alman Dışavurumcu Sineması; cinayet, delilik, kaos ve korku gibi karanlık konulara odaklandı.
Ozellikle korku sineması ve noir filmler, Alman Dışavurumcu Sineması ’ndan buyuk olcude etkilenmiş iki turdur. Bugun de tarihte kısa bir kesitte etkili olmuş ve Hollywood ’dan unlu yonetmenlerin klasiklerine kadar ilham kaynaklığı eden Alman Dışavurumcu Sineması ’nın ozelliklerini taşıyan ve Alman Dışavurumcu Sineması doneminin sonrasına ait 9 filmi inceleyeceğiz. Keyifli okumalar…
1. The Last Battle – Son Dovuş (1983) – IMDB: 6.7 1983 yapımı post-apokaliptik bir Fransız filmi olan The Last Battle, aynı zamanda Cesar odullu unlu yonetmen Luc Besson ’ın da ilk uzun metrajlı filmi olma ozelliğini taşır. Butunuyle siyah-beyaz cekilen filmde sadece iki kelimelik birer diyalog gecmektedir zira insanların dilsizleştiği bir kıyamet senaryosu filmin ana orgusunu oluşturmaktadır. Sitges olarak da bilinen Katalonya Uluslararası Film Festivali ’nde En İyi Film ve En İyi Yonetmen odulu kazanan film, Fransa sinemalarında yaklaşık 250.000 izleyiciye sunulmuştur.
Yıkıcı bir nukleer kıyametin ardından, hayatta kalan bir kişi, kavrulmuş ve ıssız bir dunyada artık yiyecek ve su toplayarak yaşamını surdurmek icin mucadele ediyorlar. Bu koşullar altında, yaşamaya mahkûm olan birkac kişi, er ya da gec, ya oldurmek ya da oldurulmek zorunda kalacaklarını bilerek sessiz bir kabusun icinde sıkışıp kalırlar. Bu yaşananın dunyadaki cehennem olduğunu bilen adam, bu yaşanılmaz diyarda muttefik olamayacağını anlıyor. Burada tek bir gercek vardır: Bir adamın olumu başka bir adamın hayatıdır.
2. Pi (1998) – IMDB: 7.3 1998 yapımı psikolojik gerilim filminin yonetmenliğini; The Wrestler, Siyah Kuğu ve Bir Ruya İcin Ağıt filmleri ile tanınan usta yonetmen Darren Aronofsky ustleniyor. Pi, aynı zamanda Aronofsky ’nin ilk uzun metrajlı filmi olma ozelliğini taşımaktadır. Alman Dışavurumcu Sineması ’nın karakteristik ozelliklerinden olan siyah-beyaz ve yuksek kontrastlı aydınlatma tekniğinden faydalanan film, Aronofsy ’ye Sundance Film Festivali ’nden Yonetmenlik Odulu kazandırdı. Unlu muzisyen Clint Mansell ’in 13 parcalık film muziği albumu ile muzik kariyerini başlatan film, 100.000 doları ancak aşan butcesine karşın internet uzerinden indirilebilen ilk film olma ozelliğini taşımakta…
Matematikci Maximillian Cohen, cocukluğundan beri şiddetli migren atakları yuzunden işkence goruyor ve baş ağrılarını azaltmak icin bircok hap kullanıyor. Yalnız bir adam olan Max ’in tek arkadaşı eski profesoru Sol Robeson ’dur. Max, zihninin icinde bazı varsayımlara ulaşmıştır:
1- Matematik doğanın dilidir.
2- Cevremizdeki her şey sayılarla temsil edilebilir ve anlaşılabilir.
3- Herhangi bir sistemdeki sayıların grafiğini cizerseniz, desenler ortaya cıkar. Bu nedenle doğada her yerde desenler vardır.
Bu ilkelere dayanarak Max, borsanın davranışını tahmin etmek icin bir sistem bulmaya calışıyor. Max, araştırması nedeniyle, calışmalarının sonuclarıyla bariz bir şekilde ilgilenen bir Wall Street şirketi ve bu uzun sayı dizisinin Tanrı ’dan gonderilen bir kod olduğuna inanan bir Chasidic bilgini tarafından kovalanır. Her iki grup da iyi huylu değildir ve Max zor bir duruma duşmuştur.
3. Nosferatu, the Vampyre – Vampir Nosferatu (1979) – IMDB: 7.4 Yeni Alman sinemasının onculerinden olan Werner Herzog tarafından yazılan ve yonetilen 1979 yapımı korku filmi, buyuk bir gişe başarısı elde etmiştir. Temel hikayesini Bram Stoker ’ın korku klasiği olan Dracula romanından alsa da aynı zamanda 1922 yapımı Nosferatu ’nun yeniden cevrimi olma ozelliğini de taşır. Berlin Uluslararası Film Festivali ’nde Gumuş ayı odulu kazanan film, aynı zamanda Saturn odullerine de aday gosterilmiştir.
Bir emlak acentesinde calışan Jonathan Harker, patronu tarafından bir mulk satın almayı planlayan muşterisi Kont Drakula ile tanışmak icin Transilvanya ’ya gonderilir. Nişanlısı ile vedalaştıktan sonra yolculuğa cıkan Jonathan, yolculuğu sırasında tepelik ve ıssız bir bolgede bulunan bir handa durur. Yerliler, Harker ’ın Kont Drakula ’nın kalesini ziyaret etme planını oğrendiğinde, Harker ’ı kaleden uzak durması icin uyarırlar. Harker ’ın kaleyi ziyaret etmesini onlemek icin Drakula ’nın şeytani kurt adamlarının hikayelerini dahi anlatırlar ama boşuna. Harker, koylunun batıl inanclarına gulerek yolculuğuna devam eder ve sonunda Kont Drakula ile tanışacağı gizemli kaleye ulaşır.
4. Dark City – Gizemli Şehir (1998) – IMDB: 7.6 1998 yapımı bilimkurgu filminin yonetmen koltuğunda Alex Proyas oturmaktadır. En İyi Bilimkurgu Filmi dalında Saturn odulu kazanan Dark City ’nin başrolunde Rufus Sewell bulunmaktadır. Ayrıca bu film, Turkiye Film Eleştirmenleri Derneği ’nin Yılın En İyi Yabancı Filmleri listesinde 10. sırada yer almaktadır. 27 milyon dolarlık butcesini 27 milyon dolarlık hasılatı ile karşılayan Dark City, yaklaşık 1750 sinemada gosterime girmiştir.
John Murdoch, garip bir otelde tek başına uyanır ve hafızasını kaybettiğini anlar, ayrıca bir dizi acımasız ve tuhaf cinayetten arandığını oğrenir. Gecmişini bir araya getirmeye calışırken, insanları uyutma ve şehri ve sakinlerini değiştirme yeteneğine sahip olan The Strangers olarak bilinen bir grup varlık tarafından kontrol edilen şeytani bir yeraltı dunyasına rastlar. Şimdi Murdoch, zihnini kontrol altına alıp onu yok etmeden once onları durdurmanın bir yolunu bulmalıdır.
5. Mephisto – Mefisto (1981) – IMDB: 7.7 Mephisyo, Klaus Mann ’ın aynı adlı romanından uyarlanan 1981 yapımı dram filmidir. István Szabó ’nun yonettiği film, En İyi Yabancı Film dalında Oscar odulune layık gorulen ve 4 milyon dolara yakın hasılat yapan tek Macaristan filmidir. Cannes Film Festivali ’nde de En İyi Senaryo ve FIPRESCI odullerini kazanan Mephisto, Faust filmine cokca gondermeler yapan ve alegorik anlatıma sahip bir filmdir. Konusu ve iceriği itibariyle Alman Dışavurumcu Sineması ’nın ozgun yanlarını taşımaktadır.
1930 ’ların başlarında Almanya ’da adını duyurmak isteyen tutkulu tiyatro oyuncusu Hendrik Hofgen; kendini, yani bedenini ve ruhunu tamamen sanatına adamıştır. Ancak cok yakında, Nazi Partisi iktidara gelir gelmez, hırslı sanatcı kendini acil bir ikilemle karşı karşıya bulacaktır: ya apolitik duruşundan vazgecip Ucuncu Reich ’ın doktrinine boyun eğecektir ya da unutulmakla yuzleşecektir. Ancak, Faust ’un pazarlıkları hicbir zaman iyi sonuclanmaz. Birinin ruhu icin odenmesi gereken bedel nedir?
6. Mulholland Dr. – Mulholland Cıkmazı (2001) – IMDB: 7.9 İlk gosterimini Cannes Film Festivali ’nde yapan ve Altın Palmiye ’ye aday gosterilen, unlu yonetmen David Lynch ’in yazıp yonettiği 2001 yapımı suc ve gizem filmi Mulholland Cıkmazı; En İyi Yonetmen dalında Cannes Film Festivali ’nden odul almış ve yine En İyi Yonetmen dalında David Lynch ’e Oscar adaylığı kazandırmıştır. Film muziklerinin bazıları orkestra gruplarına ait olan Mulholland Cıkmazı, 20 milyon dolar hasılat elde etmiştir. BBC tarafından hazırlanan listede 21. yuzyılın en iyi 100 filmi arasına giren Mulholland Dr ’in, toplamda 49 film odulu ve 61 odul adaylığı bulunmaktadır.
Los Angeles, California ’daki acımasız bir araba kazasından sonra, Rita hayatta kalan tek kişidir, ancak koklu bir hafıza kaybı yaşar. Şehir merkezindeki yabancı bir daireye giren hikayesi, yıldız olma arayışındaki şımarık genc bir kadın olan Betty Elms ile garip bir şekilde ic ice geciyor. Ancak Betty, Rita ’nın durumundan etkilenir ve bu gizemi surdurmek icin hayallerini bir kenara bırakmaya isteklidir. İki kadın cok gecmeden ruyalar şehrinde hicbir şeyin gorunduğu gibi olmadığını keşfeder.
7. Edward Scissorhands – Makas Eller (1990) – IMDB: 7.9 Johnny Depp ’in usta oyunculuğu ve Tim Burton ’ın usta yonetmenliği ile eleştirmenlerden olumlu yorumlar alan Makas Eller, 1990 yapımı bir fantastik drama filmidir. En İyi Makyaj dalında Oscar adaylığı bulunan film, 20 milyon dolarlık butcesine karşın 90 milyon dolara yakın hasılat elde etmiştir. BAFTA ve Altın Kure odullerinde de yer edinen Edward Scissorhands, tiyatroya da uyarlanarak kimi tiyatrolarda sahneye cıktı.
Bir mucit tarafından yaratılan ve onu bitiremeden olen ve ona ellerini olması gereken yerde makasla bırakan Edward ’ın hikayesini anlatan modern bir zaman masalı. Bir gun yerel Avon temsilcisi, yalnız yaşadığı tarihi konağı aradığında, onu ailesiyle birlikte kalması icin eve goturur. Alışık olmadığı yeni hayata ve cevreye uyum sağlamak zorundadır. Kısa sure sonra sac ve cit kesmede bir yetenek gosterir ve herkesin kalbini kazanır. Ama hayat her zaman bu kadar tatlı değildir.
8. Pink Floyd: The Wall – Duvar (1982) – IMDB: 8.0 Geceyarısı Ekspresi filmiyle Turkiye ’de de bilinen yonetmen Alan Parker ’ın yonettiği psikolojik drama ve animasyon filmi, Pink Floyd vokalisti ve basscısı olan Roger Waters ’ın senaristliğine sahiptir. Oldukca metaforiik ogelerden faydalanan kult filmin kucuk ama sıkı bir hayran kitlesi bulunmaktadır. En İyi Orijinal Şarkı ve En iyi Ses dallarında BAFTA odulu kazanan film, Cannes Film Festivali ’nde de yarışma dışı gosterilmiştir. 22 milyon hasılatı bulunan film, eleştirmenlerden genellikle olumlu yorumlar almıştır.
Rock yıldızı Pink Floyd ’un ruhu eziyet cekmektedir. Cocukluğundan dolayı her zaman diğer canlılarla anlamlı duygusal bağlar kurmaya calışmıştır. Onun cocukluğunda rol model olarak gorduğu babası bir savaşta oldurulmuş, aşırı korumacı annesinden cocukluğu boyunca cokca baskı gormuş ve doğal yaratıcılığını bozan baskıcı bir eğitim sisteminin icinde yıllarını gecirmiştir. Bir rock yıldızı olarak, genellikle kim olduğundan cok ne olduğu icin aranan birisidir. Hayata dair en son başarısızlığı daha yeni biten evliliğidir, son turnesine cıktığında karısının onu aldattığını oğrenir. Tepkisi, kendisini dunyanın geri kalanından izole etmek icin etrafına figuratif bir duvar ormek olacaktır.
9. The Elephant Man – Fil Adam (1980) – IMDB: 8.2 Unlu yonetmen David Lynch ’in 2. uzun metrajlı filmi olan ve 8 dalda Oscar adaylığı bulunan The Elephant Man; BAFTA, Cesar, Grammy gibi film festivallerinden de odul ve adaylıklar kazanmıştır. Alman Dışavurumcu Sineması ’na uygun bir icerik ve aydınlatma/cekim tekniğine sahip olan film, 26 milyon dolarlık hasılatı ile butcesini 5 ’e katlayarak iyi bir gişe performansı sergilemiştir. The Elephant Man ’in John Morris tarafından bestelenen muzikleri, Ulusal Filarmoni Orkestrası tarafından seslendirilmiştir. Usta oyuncular Anthony Hopkins ve John Hurt ’un başrolleri paylaştığı film, 19. yuzyılın sonlarında yaşamış olan Joseph Merrick ’in gercek hayat hikayesinden esinlenerek uretilmiştir.
Toplum tarafından iğrenc gorulen, deforme olmuş bir bedenin icine hapsolmuş; yuzune bir cuval bezi gecirilen ve panayır panayır dolaştırılan John Merrick, oldukca acımasız bir hayat yaşıyor. Sadist şovmen Bay Bytes tarafından her kuruş icin somurulen ve alay edilen Merrick ’in yolu, Bytes ’a Londra Hastanesinde daha kapsamlı bir muayene yapması icin yuklu bir tazminat sunan hayırsever doktor Frederick Treves ile kesişir. Ancak, sempatik Treves ’in guduleri gercekte ne kadar saf ve insanidir? “Fil Adam” korkunc gecmişini yeniden yaşamaya mahkum mudur?