Her ne kadar Orhan Veli…
Butun guzel kadınlar zannettiler ki;
Aşk ustune yazdığım her şiir
Kendileri icin yazılmıştır.
Bense daima uzuntusunu cektim.
Onları iş olsun diye yazdığımı
Bilmenin.
…dese de; kadınlar asırlardır hep edebiyatın konusu olmuşlardır, hep adlarına şiirler, yazılar yazılmıştır.
Muhayyel sevgili
Yok bu şehr icre senin vasf ettiğin dilber Nedîm
Bir perî-sûret gorunmuş bir hayÂl olmuş sana
(Ey Nedim! Senin anlattığın gibi boyle guzel bir kadın bu şehirde yok. Bu guzelliklere sahip olan varlık, bir kadın veya bir insan olamaz. Olsa olsa sana bir perinin yuzu gorunmuştur. Bu kadar guzellik bir gercekte değil, ancak bir hayalde sana gorunmuş ve sen de var sanmışsındır.)
Der Nedim. Divan edebiyatı kapalı bir edebiyat gibi gorunse de pek cok şairin muhayyel (hayali) bir sevgilisi vardır; kaşı keman, kirpiği ok, ağzı gonca, boyu serv-i revan….
Yeşil başlı govel ordek
Yeşil başlı govel ordek
Ucar gider gole karşı
Eğricesin tel tel etmiş
Doker gider yare karşı
Telli turnam sokun gelir
İnci mercan yukun gelir
Elvan elvan kokun gelir
Yar oturmuş yele karşı
Der Karacaoğlan. Halk şairleri daha cesurdur; sevgilinin adını acık acık anmasa da sembollerle soz eder sevdiğinden. Bazen başına orttuğu yeşil yazmadan dolayı yeşil başlı ordeğe benzetir sevdiğini, bazen de telli turnaya…
Hepsi de kadınlar icin…
Kıl tefÂhur kim senun hem var ben tek Âşıkun
Leyli ’nun Mecnûn ’ı Şîrîn ’un eger FerhÂd ’ı var
(Eğer Leyla ’nın Mecnun ’u, Şirin ’in de Ferhat ’ı varsa, senin de benim gibi bir aşığın var. Bununla iftihar et.)
Der Fuzuli. Leyla yuzunden collere duşmuştur Mecnun, Ferhat dağları delmiştir Şirin icin, Kerem Aslı ’sı uğruna kul olup tutuşurken, Yusuf ise zindanlarda kalmıştır Zuleyha ’nın aşkına cevap vermediği icin…
Gonlumun sultanı
Hayatım, hÂsılım, omrum, şarab-ı kevserim, adnim
Baharım, behcetim, rûzum, nigÂrım verd-i handÂnım
(Hayatımın, yaşamımın sebebi, cennetim, kevser şarabım, baharım, sevincim, gunlerimin anlamı, gonlume nakşolmuş resim gibi sevgilim, benim gulen gulum.)
Ya koca sultanlar… Sultanlar sultanı Kanuni mesela; Muhibbî adıyla sevdiceği Hurrem ’e neler neler yazmıştır, onca işi arasında…
Aşk yolunda bir ulu şair EyvÂh! Ne yer, ne yÂr kaldı,
Gonlum dolu Âh-u zÂr kaldı.
Şimdi buradaydı, gitti elden,
Gitti ebede gelip ezelden.
Ben gittim, o hÂksar kaldı,
Bir koşede tÂrumÂr kaldı,
BÂki o enis-i dilden, eyvÂh,
Beyrut ’ta bir mezar kaldı…
Tanzimat Donemi ’ne doğru yol alalım ve bir şair-i Âzam, bir başka deyişle cılgın bir Âşıktan, Abdulhak HÂmit ’ten bahsedelim. Cok genc yaşta kaybettiği eşi Fatma Hanım ’ın acısıyla yazdığı Makber bir başyapıt olmuştur edebiyatımızda.
Biri olmazsa biri daha
Diğer yokluklar muhim değil, fakat sen yoksun asıl; bendeki en feci yokluk sensin. Seni goremedikten sonra gozlerime ne luzum var? Ruhumun diğer yarısı sende… Cabuk gel iade et; ruhun yarısıyla yaşanmaz.
Bu buyuk aşkı ve acıyı cabuk unutan şair daha sonra Lusyen hanımla evlenmiş ve onun icin de yazmış, yazmış, yazmıştır.
Leylim Ley ve Ahmet Arif
Leylim – leylim
Ayvalar, nar olanda
Sen bana yar olanda.
Belalı başımıza
Dunyalar dar olanda.
Tek şiir kitabı “Hasretinden Prangalar Eskittim” ile edebiyat dunyasının unutulmaz isimleri arasına giren Ahmed Arif, Leyla Erbil ’e buyuk bir aşkla bağlıydı. Ancak Erbil ’de bu aşkın karşılığı yalnızca dostluktu. Ahmed Arif ’in Leyla Erbil ’e yazdığı mektuplar 2013 ’te kitap haline geldi.
Yahya Kemal ve Celile Hanım
Artık demir almak gunu gelmişse zamandan,
Mechule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hic yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Gunlerce siyah ufka bakar gozleri nemli.
Bicare gonuller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
Dunyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer donmeyecekler.
Bircok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bircok seneler gecti; donen yok seferinden.
Celile Hikmet hanım resimleriyle olduğu kadar guzelliği ile de tum İstanbul ’un diline destandır. İstanbul sosyetesinin en cok konuşulan kadınıdır. Oğlu Nazım ’a ders vermek icin evlerine giden şairimiz bu eşsiz guzelliğe tutulur; ama bu aşk hicranla biter. Nazım ’ın karşı cıkması ve Yahya Kemal ’in evliliğe yanaşmaması uzerine Celile Hanım yurtdışına gider. Yahya Kemal ’in Sessiz Gemi ’si “Hep olume yazılmış bir şiir olarak” bilinir. Oysa “demir alıp bu limandan kalkan gemi” Yahya Kemal ’in, hayatındaki en buyuk aşkı olan Celile ’sinin, Ada ’dan gemiyle İstanbul ’a doğru uzaklaşırken yaşadığı caresizliği anlatır. Olumdur elbette Sessiz Gemi ’nin konusu ama aşkta aranan olumdur ve Celile ’nin ardından Ada limanında bakakalan Yahya Kemal ’in acılarını anlatır aslında.
Mona Rosa ve Sezai Karakoc
Acma pencereni perdeleri cek,
Mona Rosa seni gormemeliyim.
Bir bakışın olmem icin yetecek.
Anla Mona Rosa ben bir deliyim.
Acma pencereni perdeleri cek.
Sezai Karakoc universitedeyken bir okul arkadaşına, guzeller guzeli Muazzez ’e (Mona Rosa) sevdalanır. Fakat kendisini yakışıklı bulmadığı icin ona bir turlu acılamaz. Muazzez Hanım ’ın Mulkiye ’de okurken “pingpong şampiyonu” olduğunu oğrenen ezik ama onurlu Ergani cocuğu Sezai, uzak bir koşeden Muazzez ’in pingpong oynamasını izlemektedir. Muazzez topa şımarık bir edayla vurdukca “Ha Sezai ha ping-pong masası” diye iclenmektedir.
Ha Sezai ha ping-pong masası
Ha ping-pong masası ha boş tufek
Bir el işareti eyvallah ve tak tak
Gozlerin ne kadar guzel ne kadar iyi
Ne kadar guzel ne kadar sıcak
Tak tak tak tak tak.
Nazım Hikmet ve Piraye
Bulutlar geciyor: haberlerle yuklu, ağır.
Buruşuyor hÂl gelmeyen mektup avucumda.
Yurek kirpiklerin ucunda
uzayıp giden toprak uğurlanır.
Benim bağırasım gelir : — «P î r  y e ,
P î r  y e !…» — diye…
Piraye, NÂzım Hikmet ’in kızkardeşinin arkadaşıdır. Kocasından ayrılmış, bir erkek ve bir kız cocuğu sahibi dul bir kadındır. 1935 ’te kimseye haber vermeden evlenirler. İstanbul ’a yerleşirler. Ama rahat olamazlar ki… NÂzım Hikmet ’in mahpusluk gunleri başlayacaktır… O kadar cok şiir yazmıştır ki Piraye ’ye.
Karadutum catal karam cingenem…
Karadutum catal karam cingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gulen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın…
Diye başlar şiir ve devam eder gider. Coğumuz biliriz bu şiiri. Ve sanırız ki şair, bu şiiri eşi icin yazmıştır. Oysa şairin eşi icin tam bir dramdır bu şiir! Şair bu şiiri, bir başka kadın, Mari Gerekmezyan, icin yazmıştır. Mari, Bedri Rahmi ’nin asistanlık yaptığı Guzel Sanatlar Akademisi ’nin heykel bolumune misafir oğrenci olarak gelmiştir. O donem askerliğini yapmakta olan şair-ressamın sinesine “kara saplı bir bıcak” gibi saplanmıştır. Mari, Bedri Rahmi ’nin bir bustunu yapmış; Bedri Rahmi bu bustu, Mari ’nin ceşit ceşit portresiyle ve ona yazılmış şiirlerle yanıtlamıştır. Yorgun yurek “Karadut” 1946 ’da menenjit-tuberkuloz kapmış ve şairin tum cabalarına rağmen aynı yıl vefat etmiştir, şairi tekrar iyileştiren ise yuce gonullu sıfatına layık eşidir.
Attila İlhan ve Mujgan
şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahcede yalnız
o mahur beste calar mujganla ben ağlaşırız
gitti dostlar, şolen bitti ne eski heyecan ne hız
yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
o mahur beste calar mujganla ben ağlaşırız
bir yangın ormanından puskurmuş genc fidanlardı
guneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
hoyrattı guluşleri aydınlığı calkalardı
gittiler akşam olmadan ortalık karardı…
Attila İlhan anlatır: 12 Mart sonrasının kahır gunleriydi. Bir sabah radyoda duyduk ağır haberi: Deniz ’lere kıymışlardı. Karşıyaka ’dan İzmir ’e gecmek icin vapura bindim. Deniz bulanıktı; simsiyah, alcalmış bir gokyuzunun altında hırcın, calkantılı… Acı bir yel esintisinin ortasında aklıma duştu ilk mısra… Vapurda sessiz bir koşe bulup yuksek sesle tekrarladım. Vapurdan indikten sonra da rıhtım boyunca bu ilk mısraları tekrarlayarak yurudum.
Bir kadın ismi sanılan “mujgan” Farsca ’da “kirpik” anlamına geliyor ve Şair ’in “mujganla ağlaşmak”tan ne soylemek istediği orada cozuluyor.
Cemal Sureya ve Uvercinka
Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı icin haklı
Gununu kazanıp kurtardı diye guzel
Bircok cicek adları gibi guzel
En tanınmış kırmızılarla acan
Butun kara parcalarında
Afrika dahil…
Seniha, Cemal Sureya‘nın ilk aşkıdır. Orta ikide sınıfın en guzel kızı Seniha ’ya aşık olur şair, derslerde onun kızıl saclarından gozlerini alamaz. Ve bir gun tahtaya Kızıl Mısralar diye bir şiir yazar Sureya:
Seni sevdiğim anda her şeyim kızıl oldu,
Masmavi defterime kızıl satırlar doldu…
Cemal Sureya eşi Seniha hamile iken kendisine “Uvercinka” adını taktığı genc bir kızla tanışır ve aralarında tutkulu bir aşk başlar. Fakat Sureya ’nın 58 yıllık hayatında bu genc kızın ne adını bilen ne de yuzunu goren kimse olacaktır. Sureya ’nın hayatında bir sır olarak kalan bu kız, Turk şiirinin en guzel ve gizemli şiirlerinden birini ortaya cıkaracak Sureya ’ya şohreti getirecektir…
Ozdemir Asaf ve Sabahat Hanım
Kaldı elimde uc-beş mektup
Uc beş yaşam
Bir onları da acsam okusam
Onceki yaşamları unutup
Ya beklesem ya da gidip arasam.
İstanbul Hukuk Fakultesi ’nde oğrenciyken başlar Ozdemir Asaf ’la Sabahat Hanım ’ın aşkı… Ama bir ara Sabahat Hanım okul değiştirir. Kendisi icin her gun sınıfta yer tutan ve yolunu gozleyen Ozdemir Asaf, bu ayrılığa dayanamaz ve hastalandığı bir gun ateşler icinde Sabahat Hanım ’ın adını sayıklar. Annesi ve teyzesi arayıp Sabahat Hanımı bulur ama aileler okul bitmeden evlenmelerine izin vermez… Boylece mektuplu ve hasretli gunler başlar… Ozdemir Asaf, mektup yazmasına gerek kalmayacak gunleri ozler ama tum yaşamı Sabahat Hanım ’a mektup yazarak gecer.
Lavinia ’yı saymazsak tabii…
Sana gitme demeyeceğim.
Uşuyorsun ceketimi al.
Gunun en guzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar soyleyeyim,
İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.
Bir kadın ve O ’na aşık uc şair
bu toplumu haklı cıkarmadan olmenin bir yolunu bulmalıyım diye duşunuyorum.
akciğer kanserinden olsem cok sigara iciyordu diyecekler.
sirozdan olsem cok icki iciyordu diyecekler.
araba carpsa, herhalde hafif ickiliydi, şofor haklıdır diyecekler.
Turkiye ’de intihar da edilmez.
ilac ve icki şişelerinin kapakları acılmaz,
su gelmeyebilir, havagazı gelmeyebilir,
tren vaktinde gelmez, atamazsın kendini altına…
Onun adına yazılan şiirlerin yerine, kendisinin satırlarıyla anlattık Tomris Uyar‘ı. Kimisi onu “uzun bir yolda yururken gormedi hic”, kimisinin “yalnızlığı” oldu; kimisinin ise goğe bakmak istediği kişiydi; Cemal Sureya ’nın sevdiceğiydi, Turgut Uyar ’ın karısıydı ve Edip Cansever ’in yarasıydı ama hepsinden onemlisi Tomris Uyar ’dı. Edebiyatın ilham kaynağı olmakla beraber edebiyatın ta kendisiydi: Tomris Uyar; adına şiirler yazılan kadın. Cemal Sureya ’nın, Edip Cansever ’in, Turgut Uyar ’ın ve adını bilmediğimiz bircok kişinin daha kalbini calan kadın; bir şiirin en vurucu cumlesi gibi guzel bir kadın.
Barış Erdoğan ve Isabel
isabel; toyluğum kalkıp gitmekle başladı, pişmanlığım donup gelmekle
isabel senin de kuzuluğun baki değil, nasıl da fani
isabel acemaşiran mısın, nasıl bir şarkısın dinlemeden soyle
bekle beni isabel, beklemek bende şuur yitiği…
Isabel, şiirleşmiş sevgili. Şair ise ciceklerle dolu bahceden gecen hercai gonullu adam. Uzun bir yolculuk. Menzilde değil, yolda olgunluğa erişen bir sevda. Belki de butun kavgalarına rağmen sevdiğini bekleyen, onun hercai gonlune, aşklarına tahammul ederek O ’na sabırla tahammul eden bir eş. İşte Isabel…