İstanbul bir sevda, hem de kara bir sevda…
Ne kadar kızsak da sevmekten vazgecemeyeceğimiz bir sevgili. Uzaktayken hasretiyle yanıp tutuştuğumuz, icinde yaşarken hep yerden yere vurduğumuz, asırlardır adına şiirler yazılan huysuz ama bir o kadar da guzel sevgili…
18. yuzyıldan gunumuze pek cok şair anlatmış bu guzel şehri, alfabetik sıraya gore sıraladığımız şairler bakalım nasıl anlatmışlar bu belalı sevgiliyi…
Attil İlhan
kanatları parca parca bu ağustos geceleri
yıldızlar kaynarken
şangır şungur ayaklarımın dibine dokulen
sen
eğer yine istanbul ’san
yine kan kopuklu cehennem sarmaşıkları buyuteceğim
pancak pancak şiirler tukureceğim
demek yine ben
limandaki direkler ormanında butun bandıralar ayaklanıyor
kapı onlerinde boyunlarını bukmuş tek tek kafiyeler
yahudi sokaklarını aydınlatan tel-aviv şarkıları
mavi asfaltlara cokmuş
diz bağlıyor
eğer sen yine istanbul ’san
kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan
sirkeci garı ’nda tren cığlıklarıyle bıcaklanıp
intihar dumanları icindeki haydarpaşa ’dan
anadolu ustlerine bakıp bakıp
ağlayan
Barış Erdoğan
istanbul ’a kar yağıyordu
halic, yuklendiği galata ’ya gebeyken
sıtmalı bir martının kanadında eyup hazretleri
kar bana yağıyordu
.
istanbul ’a nur yağıyordu
toprağından kopanlara doluydu, ben fırtınadayken
balıkcılar kral uşumesinde, karakoy ’de nur
nur bana yağıyordu
. …
istanbul ’a guvercinler yağıyordu
bir ince saz eşliğinde dokulduk de ne oldu sokaklara
gel de inleme goğsun catlayıncaya kadar
guvercinler bana yağıyordu
Bedri Rahmi Eyuboğlu
İstanbul deyince aklıma martı gelir
Yarısı gumuş, yarısı kopuk
Yarısı balık yarısı kuş
İstanbul deyince aklıma bir masal gelir
Bir varmış, bir yokmuş
İstanbul deyince aklıma Gulcemal gelir
Anadolu ’da toprak damlı bir evde
Gulcemal ustune turkuler soylenir
Sut akar cumle musluklarından
Direklerinde guller tomurcuklanır
Anadolu ’da toprak damlı bir evde cocukluğum
Gulcemalle gider İstanbul ’a
Gulcemalle gelir
İstanbul deyince aklıma
Bir sepet kınalı yapıncak gelir
Ceyda Gork
ol desen olurdum,
yan desen yanardım,
sev dedin sevdim,
anlamadın…
kopup gitmek miydi muradın
zifiri karanlığım?
hani huznunde yıkardın yuzunu
her şafak soktuğunde
sabah ezanlarının?
o ezanlarda hÂl senin duaların…
ah can,
ah canım,
sevdalım,
bu şehr-i istanbul gibi karışığım,
ne vazgecebildiğim,
ne yaşadığım…
mumkunu yok ki
unutmamın…
İstanbu ’u sevmek gibi sevdim seni ben
İstanbul ’a hasret gibi sensiz yaşadım
Cahit Sıtkı Tarancı
Yuvası sacakta kalan kırlangıc,
Yavrusu dallara emanet serce,
Derken camiler ustunde guvercin
Minareler katından geciyorum
Gokyuzu mahallesi İstanbul ’un
Sut beyaz bir martıyım acıklarda
Gemilere ben yol gosteriyorum,
Buğday ve ilac yuklu gemilere
Bir kanat vuruşta bulutlardayım;
Bir suzuluşte vatanım dalgalar!
İlhan Berk
İşte kurşun kubbeler şehri İstanbul ’dasın
Havada kacan bulutların hışırtısı
Karakoy carşısından gecen tramvayların camlarına yağmur yağıyor
Yenicami, Suleymaniye arkalarını kirli bir goğe vermişler
Hic kımıldamıyorlar
Ayasofya elleriyle yuzunu kapamış butun iştahıyla ağlıyor
İnsanlar sokak sokak, carşı carşı, ev ev
İnsanlar sırt sırta, omuz omuza verip durmuşlar
Boyunları bukuk
Yorgun, asabi, kederli, kindar
Yığın yığın olmuşlar hepsi koprunun acılmasını bekliyor
Bir anda şehrin dort bucağına akacaklar
Bir anda iki ayrı kıtadaki insanlar gibi
Fatihliyle Beşiktaşlı sarmaş dolaş olacaklar
……..
Naşide Gokturk
Aşkı aldatan bir şehrin sancısındayım
denizinde bir terkediş bir huzun
maviye nasıl kıydıysa yureğin, nasıl kıydıysa
yapma n ’olur
…..topla kendini şehr-i İstanbul
vururum seni İstanbul
vururum boynundaki gerdanlıktan
vururum seni en sarı sonbaharından
topla kendini…
sana yalvaran kacıncı şair
kacıncı şiir bu
yarım kalan sevişmelerden geldik sana
şiirimiz oksuz kalsın diye mi?
dilim yetmiyorsa kalbimi dinle
sevda de buna
ekmek parası de
aşk de
ar, namus de
tore de
cefa de, vefa de
topla kendini topla
vururum seni İstanbul
vururum en yeşil baharından
Kızkulenden Aşiyan ’dan Bebek ’den
denizinden vururum seni masmavi kanarsın
masmavi ağlarım sana
kendimi vurdurma bana
topla kendini
topla kendini şehr-i İstanbul
Nazım Hikmet Ran
Başım kopuk kopuk bulut,
icim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gulhane parkında,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım Gulhane parkında,
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril.
Yapraklarım ellerimdir, tam yuz bin elim var,
Yuz bin elle dokunurum sana, Istanbul ’a.
Yapraklarım gozlerimdir, şaşarak bakarım.
Yuz bin gozle seyrederim seni, İstanbul ’u.
Yuz bin yurek gibi carpar, carpar yapraklarım.
Ben bir ceviz ağacıyım Gulhane parkında,
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında…
Necip Fazıl Kısakurek
Yedi tepe ustunde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler…
Eyup oksuz, Kadıkoy suslu, Moda kurumlu.
Adada ruzgar, ucan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar cıkar yayından
HÂl cığlıklar gelir Topkapı sarayından.
Ana gibi yÂr olmaz İstanbul gibi diyÂr;
Guleni şoyle dursun, ağlayanı bahtiyar…
Gecesi sumbul kokan,
Turkcesi bulbul kokan,
İstanbul,
İstanbul…
Nedim
Bu şehri Stanbûl ki bî-misl u bahÂdır
Bir sengine yek-pÂre Acem mulku fedÂdır.
(Bu İstanbul şehri oylesine eşsiz bir değerdedir ki baha bicilmez, bir taşına butun bir Acem mulku feda olsun.)
Bir gevher-i yek-pÂre iki bahr arasında
Hurşîd-i cihan-tÂb ile tartılsa sezadır.
(İki deniz arasında tek bir elmas parcası gibidir, cihanı aydınlatan guneşle tartılmaya -aynı kefeye konmaya- lÂyıktır.)
Orhan Veli İstanbul ’da, Boğazici ’nde,
Bir garip Orhan Veli ’yim;
Veli ’nin oğluyum,
Tarifsiz kederler icinde.
Urumelihisarı ’na oturmuşum,
Oturmuş da bir turku tutturmuşum:
“İstanbul ’un mermer taşları;
Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları;
Gozlerimden boşanıyor hicran yaşları;
Edalı ’m,
Senin yuzunden bu halim.”
“İstanbul ’un orta yeri sinema;
Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama;
El konuşur, sevişirmiş, bana ne?
Sevdalı ’m,
Boynuna vebalim!”
İstanbul ’da, Boğazici ’ndeyim.
Bir fakir Orhan Veli;
Veli ’nin oğlu,
Tarifsiz kederler icindeyim.
Sunay Akın
Son evi gosterin bana İstanbul ’da
vapur sesinin duyulduğu
ki kapısını calıp
soyleyeyim icindekilere
daha cok kedi yavrusu ezilsin diye
eski iskeleleri
sahil yoluyla ayırdıklarını
denizden
Karşılığında ben de size
kanaryası olup
kuafor salonuna donuşmeyen
kac mahalle berberinin
kaldığını soylerim
ya da kac fotr şapkanın
tutsak olduğunu
kohne bir konağın
askısında
Kac faytoncunun
artık taksicilik yaptığını da bilirim
ama soylemem
onu da siz bulun
dikiz aynasına takılı boncuklardaki
at kokusundan
Tevfik Fikret
Sarmış yine ÂfÂkını bir dûd-ı muannid,
Bir zulmet-i beyz ki peyÂpey mutezÂyid,
(Sarmış ufuklarını senin gene inatcı bir duman,
oyle beyaz bir karanlık ki, git gide artan)
Ey Marmara ’nın mÂi derÂguşu icinde
Olmuş gibi dalgın uyuyan tûde-i zinde;
(Ey Marmara ’nın mavi kucaklayışı icinde
sanki olmuş gibi dalgın uyuyan canlı yığın.)
Ortun evet ey hÂile…ortun evet ey şehr;
Ortun ve muebbed uyu, ey fÂcire-i dehr!..
(Ortun, evet ey felÂket sahnesi… Ortun artık ey şehir;
ortun ve sonsuz uyu, ey dunyanın koca kahpesi!)
Tevfik Fikret ’in istibdat yonetimine karşı yazdığı şaheserlerden biri olan “Sis” şiiri İstanbul ’a bir ovgu şiiri değildir… Şair, Sis şiirinde yalnız sefalet ve kayıtsızlık icinde calkanan İstanbul ’u değil, aynı zamanda yıkılış halinde olan bir toplumu da tasvir etmiştir. İstanbul ’un adı gecmese de şiirde, şair cizdiği tablo ile sisler icinde kalmış şehri anlatmıştır…
Turgut Uyar
Ver elini Haydarpaşa demişiz,
Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
Hava hafiften soğuk,
Deniz katran ve balık kokulu
Kopruden kayıkla gecmişim karşıya,
Bir nefeste cıkmışım bizim yokuşu…
Bir gun sabah sabah kapıyı vursam,
-Kim o? dersin uykulu sesinle icerden.
Sacların dağınıktır, mahmursundur.
Kim bilir ne guzel gorunursun sevgilim,
Bir gun sabah vakti kapıyı calsam,
Uykudan uyandırsam seni,
Ki daha sisler kalkmamıştır Halic ’ten.
Fabrika dudukleri otmededir.
Umit Yaşar Oğuzcan
Sana geldim, icim umitlerle dolu
Beni sarhoş etme İstanbul, ne olur
Bir gun ben de eririm caddelerinde
Curur kemiklerim adım unutulur
Yine sen kalırsın dipdiri, sımsıcak
Goğu, bulutların, denizlerin kalır
Oynama İstanbul, benimle oynama
Bir gun oldurur beni bu dert, bu kahır
Ezilmiş ellerimin arasında başım
Bu yeryuzunde başka carem kalmamış
İşte gelip kapılarına dayanmışım
Karşında yıkılmış bir duvar gibiyim
Beni sarhoş etme, başım donuyor
Ustume varma İstanbul, kederliyim.
Vedat Turkali
Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni duşunurum İstanbul
Bin bir direkli Halicinde akşam
Adalarında bahar
Suleymaniyende guneş
Hey sen guzelsin kavgamızın şehri
Ve uzaklardan seni duşunduğum bugunlerde
Bakışlarımda akşam karanlığın
Kulaklarımda sesin İstanbul
Ve uzaklardan
Ve uzaklardan seni duşunduğum bugunlerde
………..
‘Sis ’ şÃ‚irine ithaf edilmiştir.
Yahya KemÂl Beyatlı
Birden kapandı birbiri ardınca perdeler…
Kandilli, Goksu, Kanlıca, İstinye nerdeler?
Som zumrut ortasında, muzaffer, akıp giden
Firûze nehri nerde? Bugun saklıdır, neden?
Benzetmek olmasın sana dunyada bir yeri;
Eylul sonunda boyledir İsvicre golleri.
Bir devri lanetiyle boğan şÃ‚irin “Sis”i.
Vicdan ve ruh elemlerinin en zehirlisi.
HulyÂma bir ez gibi aksetti bir daha;
-Ortun! muebbeden uyu! ey şehr! -O bedduÂ…
Hayır bu hal uzun suremez, sen yakındasın;
HÂl dağılmayan bu sisin arkasındasın.
Yavuz Bulent BÂkiler
Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,
Bir guzellik doğuyor yureğime şiirden.
Martılar konuyor omuzlarıma,
Gozlerin İstanbul oluyor birden.
Akşamlardan, gecelerden, senden uzağım
Şiirlerim ruzgardır uzak dağlardan esen
Durgun sular gibi azalacağım
Bir gun, birdenbire cıkıp gelmesen.
Şarkılarla geleceksin, duygulu, ince
Yalnız gozlerime bak diyeceksin.
Ellerim usulca ellerine değince
Kaybolup gideceksin
……
Ziya Osman Saba
Seni goruyorum yine İstanbul
Gozlerimle kucaklar gibi uzaktan
Minare minare, ev ev,
Yol, meydan.
Geliyor Boğazici ’nden doğru
Bir iskeleden kalkan vapurun sesi,
Mavi sular ustunde yine
Bembeyaz Kızkulesi.
Bir yanda, serin sabahlarla beraber,
Doğduğum kıyılar: Beşiktaşım.
Baktıkca hep, semt semt, yer yer,
Beş yaşım, on beş yaşım, ah yirmi yaşım!
Durmuş bir tepende okuduğum mektep,
Askerlik ettiğim kışladır otesi.
Bir gun bir kızını benim eden
Evlendirme dairesi.
Benim de sayılmaz mı oralar?
Elimi tutar gibi iki yanımdan,
Babamın yattığı Kucuksu,
Anamın toprağı Eyupsultan.
Onumde, acık kollarıyla Boğaz,
Cengelkoy ’den aktarma Rumelihisarı.
İstanbul, İstanbul ’um benim.