
Kitaplarını alınca sabırsızlandığınız, hatta bitmesin diye yavaş yavaş sindirerek okuduğunuz yazarlar vardır. Vedat Turkali de onlardan biri… Yazar, bir asra yaklaşan hayatı boyunca 40 ’tan fazla senaryo ve yedi roman yazdı, uc film yonetti.
Abdulkadir Demirkan olarak doğan, daha sonra soyadını aile lakabı Pirhasan olarak değiştiren, bizim bildiğimiz adıyla Vedat Turkali ’nin uc adı, daha fazla da sıfatı var: Yazar, yonetmen, senarist…
Turkiye ’nin yakın tarihini 10 ’ar yıllık periyotlarla romanlarına yedirirken, sistem icinde yoğrulan burjuva aydınlarını eleştirdi. Siyasi tarihimizdeki kırılmalarda kahramanları var olmaya calışırken icimiz burkuldu, ama hep hak verdik ona.
Dobra uslubu belki kimseye eyvallahının olmamasından, belki de ozeleştiriyi ihmal etmemesindendi. Turk Edebiyatı ’nın en buyuk isimlerinden Turkali ’yi bugun 97. yaşında kaybettik. Turkiye bir değerini, bir sanatcısını, bir aydınını kaybetti… Buyuk usta ışıklar icinde uyusun, mekanı cennet olsun…
Bu uzun ve dolu dolu yaşamı ozetlemek guc, ancak biz yine de deneyelim.
Dokuzuncu sınıfta Komunist Mehmet ile tanıştı
“Ben dunyaya talihli geldim. Samsun ’un Kurkcuoğlu Mahallesi ’nde doğdum. O mahallede Kurtler, Lazlar, Cerkezler ve Boşnaklar bir aradaydı. ‘Komunist ’ adlı kitabımda anlattığım gibi, ben dokuzuncu sınıftayken, TKP ile ilişkisi olan Komunist Mehmet diye bir cocukla tanıştım. O benim dunyamı değiştirdi.”
Turkali, 1919 ’da Samsun ’da doğdu. Liseyi Samsun Lisesi ’nde okudu. 1942 ’de İstanbul Universitesi Edebiyat Fakultesi Turk Dili ve Edebiyatı ’nı bitirdi. Aynı yıl eşi Merih Baykal (Pirhasan) ile evlendi. Eşi 31 Ekim 2013 ’te vefat edene kadar birlikte yaşadılar.
TKP davasından dokuz yıl
Aynı zamanda subay olan Turkali, Maltepe Askeri Lisesi ve Kuleli Askeri Lisesi ’nde edebiyat oğretmenliği yaparken, 1951 ’de TKP davasında TCK ’nın 141. maddesi ile yargılandı.
Yasadışı orgutlere uye olduğu ve ulkenin butunluğunu tehlikeye duşurecek faaliyetlerde bulunduğu gerekcesiyle dokuz yıl ceza aldı. Oğretmenlikten de uzaklaştırıldı.
Cezaevinde sinema dersleri
Hapisteyken, en buyuk tutkusu sinema ile ilgilendi, kitaplar okudu. Kendisiyle birlikte o sırada cezaevinde olan Nijat Ozon adeta onun sinema hocası gibiydi.
Askeri mahkemenin verdiği hapis cezası yedi yıl sonra koşullu olarak sona erdiğinde Turkali, artık benzer siyasi suclar işlememek kaydıyla serbestti.
Hapishane sonrası Cumhuriyet gunleri
1958 ’de cezaevinden cıktığında işsizdi. Dostlarının yardımıyla Babıali ’de, Cumhuriyet Gazetesi ’nde musahhihlik yapmaya başladı. O, artık gazetenin prova baskılarını orijinalleriyle karşılaştırıp, hataları bulup duzeltiyordu.
Cumhuriyet ’teki bu işi onun Yeşilcam Dedikleri Turkiye adlı romanını yazmasına vesile olacaktı. Bu romanında, adını vermeden gazetenin yoneticisi Nadir Nadi ’yi eleştirince Cumhuriyet Gazetesi ile ilişkisi bozuldu.
Guney ’in yureklendirmesiyle Yeşilcam
Turkali, Cumhuriyet ’ten ayrıldıktan sonra yayıncılığı denedi. Rıfat Ilgaz ’la birlikte Gar Yayınları ’nı kurdu. Husamettin Gonenli adıyla yazılar yazdı.
Gar Yayınları hayatında yeni bir yola vesile oldu, Yılmaz Guney ile yolları burada kesişti. Guney onu Kemal İnci ’yle tanıştırarak sinema konusunda yureklendirince, Yeşilcam onun kaleminden toplumcu gercekci, muhalif senaryolar kazandı.
Sansure takılmamak icin adını değiştiriyor
“…Sinemada belki kendimi kabul ettirmek icin, adıma yakıştıramayacağım şeyler yapmak zorunda kalabilirdim. Bu şeylerin cok ters olmasına izin vermezdim hicbir zaman ama yine de kendi adımla kesinlikle yapmayacağım şeyler olabilirdi, bu nedenle adımı değiştirdim.”
Senaristliğe başladığında ilk aklına gelen adını değiştirmekti. Filmlerin sansurle ilgili sorun yaşamaması icin bulduğu bir yonetmedi bu. Vedat isminden nefret ettiğini, Turkali soyadını ise hem Turk hem Ali olması nedeniyle tercih ettiğini, ileride verdiği bir soyleşide anlatacaktı. Yine de o uzun yıllar sinemacıların Abdulkadir Hoca ’sıydı.
“Tekke mi kuracaksınız?”
O tarihten itibaren Vedat Turkali olarak bilindi. Ancak eski soyadını da değiştirmek istiyordu. Ailesi Pirhasan oğullarından geldiği icin Abdulkadir Pirhasan soyadını almak icin mahkemeye başvurdu.
Pirhasan, dinsel gondermeler taşıdığı icin hÂkimin mahkemede “Tekke mi kuracaksınız?” sorusu ise dillere destandı.
Setlerde, devrin yonetmenleriyle tanışma
1960 ’da Atıf Yılmaz ’ın yonettiği Dolandırıcılar Şahı ile senaristliğe başladı. Aynı donemde yolu Ertem Gorec ile kesişti ve Turkali ona filmografisinde onemli yer tutacak Otobus Yolcuları ’nın senaryosunu verdi.
Başrollerinde Ayhan Işık ve Turkan Şoray ’ın oynadığı bu film iyi bir gişe yaparken inceden inceye toplumcu gercekci mesajlarını vermeyi de ihmal etmedi.
Şoray ’ın ilk başrolu: Otobus Yolcuları
Otobus Yolcuları ’nın senaryosu o donemde yaşanmış bir kooperatif yolsuzluğu uzerinden kurgulandı. Gorec ve Turkali senaryo uzerinde aylarca calıştı, hatta senaryodaki yolsuzlukla ilgili mahkeme kayıtlarını bile inceledi.
Filmde başrol icin Belgin Doruk duşunulmuştu. Ama Doruk yeni evliydi ve kocası opuşme sahnelerine izin vermiyordu. Bu yuzden onun yerine henuz 16 yaşındaki Turkan Şoray secildi. O zamana kadar yan rollerde oynayan Şoray, bu film ile bir anda başrole yukseldi ve Turkiye sinemasının sultanı olmak icin ilk adımı attı.
Bol tehdit, bol sansur: Karanlıkta Uyananlar
Turkiye sinemasının ilk grev filmi sayılan Karanlıkta Uyananlar, bir boya fabrikasında calışan işcilerin hak mucadelesini anlattı. Gorec ve Turkali filme hazırlanırken boya sektorunu elinde tutan karteller hakkında epey calıştı. Bu surecte karşılaştıkları guclukler de ustanın Yeşilcam Dedikleri Turkiye kitabında yer buldu.
Sansur Kurulu ’yla uzun sure mucadelelerden sonra 1964 ’te gosterime giren film Turkali ve Gorec ’in arasını bozdu. İkili yıllarca kus kaldı. Karanlıkta Uyananlar ’ın cilesi bununla da bitmedi. Adalet Partisi sempatizanları filmi izlemeye gelen seyirciyi tehdit etti. Hatta Turkali, İkinci Altın Portakal Film Festivali icin Antalya ’ya gitmeden once “Kızıl Yuzbaşı geliyor” sloganıyla milliyetci muhafazakÂr kesim harekete gecirildi.
İlk yonetmenlik: Sokakta Kan Vardı
Turkali, Karanlıkta Uyananlar ’dan sonra beş yıllık sinemacılık deneyimine dayanarak 1965 ’te Sokakta Kan Vardı filmini yonetti. Yılmaz Guney ’in başrolde oynadığı film fuhuşla mucadele eden bir gazetecinin oykusunu anlatıyordu.
Turkali bu filmde polisiye olayların ardında da aslında yine sınıfsal catışmaların yattığını ima etti. Ama Sokakta Kan Vardı ’da, Yeşilcam ’da yapımcılarla yonetmenlerin bildik cekişmeleri yaşanacak ve daha fazlasını perdeye taşımak mumkun olmayacaktı.
Odul ve ceza: Tiyatro oyunları
Sinemada yapımcılarla cekişmeleri ve filmlerin gişe sıkıntıları uzerine Turkali tiyatroya yoğunlaştı. 141. Basamak, Bu Olu Kalkacak, Dallar Yeşil Olmalı isimli uc oyun yazdı.
Turkali, ortaoyunu niteliği ağır basan Bu Olu Kalkacak ’ta Hacivat ve Karagoz tiplemeleriyle politik, insani ve duzene dair sorunları anlattı. Oyun, TRT oyun yarışmasında ovguye değer bulunduktan sonra, 1976 ’da İstanbul Belediye Şehir Tiyatrosu ’nda sergilenirken yasaklandı.
1985 ’de yayımladığı Dallar Yeşil Olmalı da ise unlu yazar, gazetede cıkan bir haber uzerine Ankara ’da ailelerinden kacıp İstanbul ’a gelen bir cifte odaklandı.
Yeniden sinema
1972 ’de yeniden Yeşilcam ’a dondu ve hırsızlıkla gecinen bir adamın hikÂyesini merkeze aldığı Kopuk filmini cekti. Yine aynı yıl Korkusuz Aşıklar ’ı yaptı. Bu film beklediği gişeyi elde edemeyince yonetmenlikten vazgecti.
1974 ’te Bekir Yıldız ’ın eserinden senaryolaştırdığı ve Sureyya Duru ’nun yonettiği Bedrana beyazperdedeydi. Film Doğu ’daki acımasız koşulları pelikule aktarırken senaryosu Karlovy Vary Film Şenliği ’nde Cidalc Odulu ’nu kazandı.
Sansurle imtihan bitmez
1975 ’te Turkali, Bekir Yıldız ’ın Kara Carşaflı Gelin, Kacakcı Şahan ve Barutcu Maho romanlarını senaryolaştırdı ve Sureyya Duru ’nun yonettiği Kara Carşaflı Gelin ortaya cıktı. Film uc kere ust uste sansure takılıp ancak Danıştay kararı ile gosterime girebildi.
İki sene sonra Turkali ’nin ozgun senaryosundan yine Duru ’nun yonettiği Guneşli Bataklık bu kez sansurle boğuşuyordu. Film Danıştay ’a gitmesine fırsat vermemek icin sansur kurulunda aylarca bekletildi. İktidar değiştiğinde de bu bekleyiş surdu. Sonunda bolge kışkırtıcılığı, cinayete ozendirme, anarşizme ovgu, polise hakaret gibi gerekcelerle geri cevrildi. Bunun uzerine Sine-Sen, Sinematek, Yazarlar Sendikası, Sinema Yazarları Derneği gibi orgutler bu durumu protesto etti. Film ancak iki yıl sonra gosterime girebilecekti.
Bir filmin başına gelenler: Fatmagul ’un Sucu Ne?
Yakın donem izleyicisi Beren Saat ve Engin Akyurek ’in başrollerini paylaştığı diziyi hatırlasa da, “Fatmagul ’un Sucu Ne?” aslında 1986 yapımı bir filmdi. Turkali, Hulya Avşar ’ın başrolde oynadığı filmin hikÂyesini Fethiye ’de kurguladı. Senaryoyu Lutfu Akad ’a anlatınca o cekmek istedi ama Turkali kabul etmedi.
Turkali bu filmi kabul ettirebilmek icin bizzat sansur kurulu ile goruştu. Orada kendisine “Hic bir Turk erkeği, arkadaşlarının tecavuz ettiği kızla evlenir mi?” bile dendi.
Usta senarist, uzun sure sansurle boğuşurken bir gun senaryosunun calındığını anladı. HikÂye Lutfi Akad tarafından sinemacı Hurrem Erman ’a anlatılmış, Erdoğan Tunaş ’a acele senaryo yazdırılmış ve ortaya Orhan Gencebay ’ın oynadığı Batsın Bu Dunya cıkmıştı. Turkali actığı davayı kazanınca senaryonun sonu değiştirildi ve Sureyya Duru tarafından cekildi.
Kahramanlarıyla konuşan yazar
“Yazarken once onlarla ben tanışırım. Onlar benim evime, odama gelirler. Kafamda inanılmayacak derecede somutlaştırırım. Konuşurum, ederim. Doğru soyluyorum. Biri gorse deli der.”
Vedat Turkali sinemadan uzaklaşınca edebiyata ağırlık verdi. Romanlarındaki sağlam olay orguleri, karakterlerinin yaşayan diyalogları ve ayrıntılı cevre tasvirleri eski sinemacılık gunlerinin adeta meyveleriydi.
Burjuva aydınların celişkileri: Bir Gun Tek Başına
Turkali edebiyatcı olarak adını ilk romanı Bir Gun Tek Başına ile duyurdu. Bu romanla 1974 ’te Milliyet Yayınları Roman Yarışması Birincilik Odulu ’nu, 1976 ’da ise Orhan Kemal Roman Armağanı ’nı kazandı.
1960 ’ların toplumsal durumunu ve donemin siyasal eylemlerini konu edinen Bir Gun Tek Başına, kucuk burjuva aydının yaşamına ve celişkilerine odaklandı. Bir Gun Tek Başına adlı romanı odul icin değerlendirildiğinde juri uyesi Behcet Necatigil, icinde cok kufur olduğu gerekcesiyle olumsuz oy kullanmıştı.
Bodrum ’a kacan aydınlar: Mavi Karanlık
Turkali ’nin 1983 ’te yayımladığı ikinci romanı Mavi Karanlık, 12 Eylul 1980 askeri darbesi oncesinde siyasal ve toplumsal gelişmelerin arka planına odaklandı.
Bu koşullarda donemin karmaşasından kacıp buyuk şehirlerden Bodrum ’a yerleşen aydınlar, kendi aralarında hesaplaşmaya calışırken yaşanan siyasi cinayetler, işkenceler ve politik belirsizlik de cabasıydı.
12 yılda tamamlanan: Guven
“Guven ’i benden başka kimse yazamazdı. O yazılanları bir anlamda yaşadım ben. Guven TKP ’nin gercek tarihine oturtulmuştur. Bu konuda yapılabilecek en durust calışmadır. Moskova ’ya gittim, Leningrad ’a, Odessa ’ya, Stalingrad ’a, Kiev ’e, Baku ’ye, Tiflis ’e gittim… İkinci Cihan Savaşı ’nda yıkılmış Berlin ’den kalan Nazi devleti kalıntılarını, ceşitli bolgelerdeki Nazi kamplarını dolaştım. Komuntern doneminde calışmış eski TKP ’lilerin yaşadığı, calıştığı yerleri gordum. Soruşturmalar yaptım. O zaman acılmış olan komuntern arşivindeki Turkiye ile ilgili tum belgelerin fotokopilerini topladım ve yerinde kullandım. 12 yılda tamamladım kitabı…”
TKP ’nin tarihcesi niteliğindeki Guven ’in ilk adımları 1956 yılında Turkali cezaevindeyken atıldı. Arkadaşı Yusuf Atılgan ’a İtimat yerine Guven adını tercih edeceğini soylediğinde “Ne o sigorta şirketi mi kuruyorsun?” yanıtını aldı. Turkali yıllarca Londra ’da yoğunlaştığı bu kitabı 1999 ’da yayımladı.
12 Eylul ’e giden yol: Yalancı Tanıklar Kahvesi
Vedat Turkali, 2009 ’da yazdığı romanında Turkiye ’nin 70 ’li yıllarına ayna tuttu. Universiteli, sol goruşlu bir gencin gozunden Turk siyasi tarihinin en calkantılı donemlerinden birini merkeze aldı. 12 Eylul ’e giden yolda yaşanan siyasi catışmaları, toplumsal guc olarak dini ve sendikalaşma cabalarını sayfalarına taşıdı.
Kitleselleşemeyen sol
Ekseriyetle kitleselleşemeyen sol aydınları, gırtlağına kadar kucuk burjuvalığa batmış kentli solcuları, devrimci heveslerinin yanı sıra turlu zaafları olan komunist oğrencileri anlattı. Kişisel gozlem ve şahsi hayatından malzemeleri eserlerine başarıyla taşıdı. 12 Eylul darbesinden sonra Turk Yazarlar Sendikası (TYS), Aydınlar Dilekcesi ve Barış Derneği ’nin davalarından yargılandı.
Şair, şarkıcı, oyuncu aile
“Bizim ev bir acayiptir; hani ‘soydan kocek ’ derler ya oyledir. Herkes ya şair ya şarkıcı ya da oyuncudur. Deniz ’i (Turkali), Barış ’ı (Pirhasan), torunum Zeynep Casalini ’yi bilirsiniz. Barış ’ın kızı, Emine Pirhasan, Londra ’da konserler veren iyi bir pop şarkıcısı, oğlu Yusuf Pirhasan gene Londra ’da belge filmleri ceken usta bir sinemacı…”
“Hayatta iki akıllı iş yaptım…” http://www.youtube.com/watch?v=z39sgRKjzpY
…Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni duşunurum İstanbul
Binbir direkli Halic ’inde akşam
Adalarında bahar
Suleymaniye ’nde guneş
Hey sen guzelsin kavgamızın şehri…
“Bakın hep soylerim. Hayatta iki akıllı iş yaptım. Sigaraya alışmadım ve şair olmadığımı erken fark ettim. Şiir yazdım. Epey de destekleniyordum. Fakat anladım ki, şiirde bir şey yapamam. NÂzım gibi bir dev var Turkiye ’de. Oktay Rıfat var… Yahya Kemal var. Ayrım yapmadan soyluyorum. Onlar buyuk devler. Ben romanda yaptığımın onda birini yapamazdım şiirde.”
Turkali, İstanbul ’u Almanya ’ya surgune gittiğinde ve eşi ilk cocuğuna hamileyken yazdı. Beğenilmesine bir anlam veremediğini sık sık vurgulasa da İstanbul cok sevildi. Onur Akın ’ın icinde yer aldığı Grup Baran ve Edip Akbayram tarafından Bekle Bizi İstanbul adıyla seslendirildi.