Kitaplarını bitirdiğinizde damağınızda tadı kalan, tanıdığınıza, aynı dili konuştuğunuza sevindiren yazarlardan biri Orhan Pamuk. “Benim icin mutlu bir gun, bir sayfa iyi yazı yazdığım sıradan bir gundur. Yazının dışındaki hayat eksik, kusurlu, anlamsızmış gibi gelir bana” diyecek kadar yazma tutkusunu yoğun şekilde hisseden bir yazar Pamuk.
Kitapları 62 dile cevrildi, 100 ’den fazla ulkede yayımlandı ve 11 milyon baskı yaptı. 2006 ’da Time dergisi tarafından dunyanın en etkili 100 kişisinden biri secildi. Aynı yıl Nobel Edebiyat Odulu ’nu kucakladı.
Eserlerinde Tanzimat ’tan beri bitmeyen Batı hayranları, her devrin adamları, tuzu kuru kentli seckinler hep hedefindeydi. Her satırda onlarla hesaplaştı.
Bugun unlu yazarın doğum gunu. Bu vesileyle hayatını ve eserlerini hatırlayalım istedik. Orhan Pamuk kimdir?
Kalabalık ailede bir ressam adayı
7 Haziran 1952 ’de İstanbul ’da Nişantaşı ’nda doğdu. Babası Gunduz Pamuk, dedesi ve amcası gibi yuksek muhendisti. Annesi 1700′lerde Girit ’te valilik yapan İbrahim Paşa ’nın soyundan gelen Şekure Hanım ’dı.
Pamuk, Cevdet Bey ve Oğulları ile Kara Kitap ’ta anlattığına benzer kalabalık bir ailede, doğduğu semtte buyudu. Otobiyografik kitabı İstanbul ’da bahsettiği gibi cocukluk ve ilk genclik yıllarından 22 yaşına kadar mutlulukla resim yaptı ve ileride ressam olacağını duşledi.
Mimarlıktan gazeteciliğe sonra yazarlığa
Robert Koleji ’ni bitirdikten sonra İTU ’de uc yıl mimarlık okudu. Mimar ve ressam olmayacağına karar verip okulu bırakınca, devam zorunluluğu olmadığı icin İ. U. Gazetecilik Enstitusu ’ne başladı. Yazıya daha cok vakit ayırabileceğini umuyordu, oyle de oldu. Bu sayede belki bir mimar kaybettik ama okumaya doyamadığımız bir yazar kazandık.
Karakterleri yaşamaya devam eden roman: Cevdet Bey ve Oğulları
Pamuk yazarlığa 1974 ’te başladı. İlk romanı Karanlık ve Işık ile 1979 ’da Milliyet Roman Yarışması ’nda Mehmet Eroğlu ile birinciliği paylaştı. Odule rağmen romanını yayımlatabilmek icin dort yıl uğraştı. 1982 ’de Cevdet Bey ve Oğulları adıyla yayımlanan bu kitapla bir yıl sonra Orhan Kemal Roman Odulu ’nu aldı.
Osmanlı ’dan cumhuriyete burjuvazinin donuşumune odaklanan romanda, Pamuk kendi ailesinden epey beslenmişti. Meşrutiyetten 1970 ’lere kadar uzanan donemde bir aileden uc kuşağı anlatan Pamuk ’un bu ilk eseri klasik bir romandı ve Cevdet Bey ve Oğulları o kadar gucluydu ki, roman bittiğinde bile karakterler sanki yaşamaya devam ediyordu.
“Koyumden bir kız ile evlendim”
“İlk kitabımın yayımlandığı gunlerde, 1982 ’de Aylın Turegun ile evlendim. İstanbul ’un aynı Batılılaşmış, zengince mahallesinde buyuyup aynı okullara -daha birbirimizi tanımadan once- gitmiş ve aynı sokaklarda buyumuş biriyle evlendiğim icin bir Turk gibi, ‘koyumden bir kız ile evlendim ’ diye takılırdım ben ona. 1991 ’de bir kızım oldu, Kara Kitap ’ın kahramanı Ruya ’nın adını verdik ona.”
20 yıl suren evliliğini bu satırlarla anlatan Pamuk ’un eski eşi hÂl en iyi arkadaşı.
100 yıllık tarih iki haftalık tatile sığdı: Sessiz Ev
“Hayata, o bir seferlik araba yolculuğuna bitince yeniden başlayamazsın; ama elinde bir kitap varsa, ne kadar karışık ve anlaşılmaz olursa olsun, o kitap bittiği zaman, anlaşılmaz olan şeyi ve hayatı yeniden anlayabilmek icin istersen başa donup biten kitabı yeniden okuyabilirsin.”
Pamuk ’un 1983 ’te yayımladığı Sessiz Ev, adının aksine cok sesliydi. Olaylar beş farklı karakterin ağzından anlatılıyordu. Okur, uc kardeşin babaannelerinin Gebze civarındaki evinde buluşmasına dahil olurken, yazar yaşadığımız coğrafyanın 100 yıllık tarihini iki haftalık bir yaz tatiline ve bir eve sığdırdı.
“Ben Neden Benim?”: Beyaz Kale
17. yuzyılda Venedikli bir kole ile Osmanlı Âlimi arasındaki gerilime ve dostluğa buyurmaz mısınız? 1985 ’te raflarda yerini alan Beyaz Kale, bir taraftan okuru o donemin İstanbul ’unda gezdirirken, diğer taraftan da karakterlerin kole-efendi ilişkisi aracılığıyla Doğu-Batı meselesine baktı.
“Ben neden benim?” sorusunu akıllara duşuren roman, kendini tanımak icin hep bir oteki gerektiğinin altını cizerken pek cok dile cevrildi ve Pamuk ’a uluslararası un sağladı. Yazar, bu romanında kolu kopuk İspanyol kole ile Cervantes ’e, saralı Slav koylusu ile de Dostoyevski ’ye selam gondermeyi ihmal etmedi.
33 yaşındaki arayış
Pamuk, Beyaz Kale ’nin ardından aynı yıl karısıyla Amerika ’ya gitti ve New York ’ta Columbia Universitesi ’nde uc yıl misafir oldu.
“Otuz uc yaşımda, New York ’ta iken kim olduğum, gecmişim, kendi kimliğim hakkında guclu sorular yonelttim kendime. Columbia Universitesi kutuphanesindeki odamda durmadan okuyor, yazıyordum. New York ’ta İstanbul ’a duyduğum ozlem ile gecmiş Osmanlı-İran-Arap-Musluman kulturunun harikalarına duyduğum ilgi aklımda birbirine karıştı.” Bu ziyaret Pamuk ’un anlattığı gibi surerken “Kendi sesimi asıl bulduğum roman” diyeceği Kara Kitap ’ın da temelleri atılıyordu.
“Sesimi asıl bulduğum roman”: Kara Kitap
1990 ’da yayımlanan Kara Kitap bir orumcek ağı kadar iyi kurgulanmıştı. Pamuk bu romanında İstanbul ’u arşınlayarak kayıp karısı Ruya ’yı arayan avukat Galip ile birlikte, okuru da hazmı zor yolculuklara cıkardı. Boğaz ’ın Suları Cekildiği Zaman, CellÂt ve Ağlayan Yuz gibi bolumleri okurları buyuledi.
Pamuk, Kara Kitap ’ta metinlerarasılıkta zirve yaptı, okura pek cok bulmaca ve keşif alanı sundu. Bu yuzden de hakkında pek cok eleştiri yazıldı ve Nuket Esen bu makaleleri “Kara Kitap Uzerine Yazılar”da derledi.
Roman o kadar doğurgandı ki Pamuk once bir bolumden yola cıkarak Omer Kavur ’un yonettiği Gizli Yuz ’un senaryosunu yazdı. 2007 ’de ise Radikal ’deki bir gunluk editorluğunde Gazeteci Celal Salik karakteri uzerinden “Merhum Celal Salik ’in yayımlanmamış bir koşe yazısı…” tanıtımıyla “Kabahat Kimde?” başlıklı yazıyı kaleme aldı.
Bir roman okuduk hayatımız değişti: Yeni Hayat
Okumayanların bile malumu “Bir gun bir roman okudum ve hayatım değişti” cumlesi, Pamuk ’un 1994 ’te cıkardığı şiirsel romanı Yeni Hayat ile aklımıza kazındı. Esrarengiz bir kitaptan etkilenip yolculuklara cıkan universitelinin peşinde savrulurken, başımızı alıp gitme hayalleri kurduk. Ustelik Dante ’nin, Rilke ’nin, İbni Arabî ’nin hÂl var olduğu dunyaya doğru bir yolculuktu bizimkisi.
Taşrada dolaşırken artık bulunamayan yeni hayat şekerlemeleri, cocukluğumuzun cizgi romanları kucağımızdaydı. O yolculuklar bittiğinde buyuduk, olgunlaştık. Zaten aksi icin Pamuk ’un cumlesi hazırdı: “Benim zekÂmdan kuşkuya duşen saldırgan ve alaycı okura ben de saldırgan bir şekilde elinde tuttuğu kitabın her koşesinde yeterince dikkat ve zek gosterip gostermediğini sorayım mı?”
Benim Adım Kırmızı
“Oteki romanlarımda, anneme gore, şaşılacak bir şey yoktur, onları benim hangi hayat malzemesiyle yazdığımı bilir, anlar. Benim Adım Kırmızı ’da ise, anneme gore, onun tanıdığı, her şeyini bildiği oğlunun nasıl yazdığını bir turlu anlayamadığı bir yan vardır… Bir yazarın da bence hayatta karşılaşacağı en buyuk iltifat budur: Annesinden, kitaplarının kendisinden daha akıllı ve parlak olduğunu işitmek…”
Yazarın 3. Murat doneminde, 1500 ’lerin sonunda Osmanlı ve İran nakkaşlarını, Doğu ’nun gorme bicimlerini hikÂyelendirdiği Benim Adım Kırmızı 1998 ’de yayımlandı. Pamuk bu romanda her bolumu bir başka karakterin, rengin veya eşyanın ağzından yazdı.
İlk ve son siyasi roman: Kar
“…Hep tarih yazıyor, şunu yazıyor, bunu yazıyor, gunumuzden hic bahsetmiyor, gunumuz sorunlarından biraz bahsetsin, masal soyluyor diye cok eleştirildim. İşte size masal soylemiyorum. Turkiye ’yi anlatıyorum ama onu sloganlarla anlatmıyorum. Turkiye ’yi siyasetle kurtarmak isteyen insanların acılarıyla anlatmıyorum. Ve her bir tarafa da, hic bir slogana bağlı kalmadan, sloganların arkasında insanlar olduğunu ve onların acı cektiğini gostermeye calışıyorum.”
Yazarın “İlk ve son siyasi romanım” dediği Kar, ilk romanının yayımlanmasından 20 sene sonra 2002 ’de raflardaydı. Bu roman icin Pamuk iki sene hazırlandı. Kars ’a beş, altı defa gidip oradaki halka mikrofon tuttu, insanlarla belgeselci gibi goruşmeler yaptı. O malzemelerden yararlanarak siyasal İslamcılar, askerler, laikler, Kurt ve Turk milliyetcileri arasındaki şiddeti hikÂyelendirdi.
Sınıfsal bir duruma oturtulmuş aşk: Masumiyet Muzesi
“Hayatımın en mutlu Ânıymış, bilmiyordum. Bilseydim, bu mutluluğu koruyabilir miydim, her şey de bambaşka gelişebilir miydi?”
1974 ’te bir bahar gunu aileden zengin İstanbullu Kemal ve yoksul akrabası Fusun arasında başlayan birliktelik, kısa surede yazarının ifade ettiği gibi “Sınıfsal bir durum uzerine oturtulmuş bir aşk hikÂyesi”ne donuşecekti. Pamuk ’un “Yan yana gelmenin sınırlı olduğu bir aşk kulturunu anlattım” dediği romanda, ilk gun Fusun ’un kulağından kayıveren kupesi ise tutku dolu bir aşığa ilham verecek ve ortaya Masumiyet Muzesi cıkacaktı.
Her aşktan bir muze cıkar mı?
“Eşyaların bir hatırlatma gucu vardır. Bir sinemaya gideriz, biletini cebimize koyarız. Cepte 20 yıl kalır. Bir gun, onu gorur, hangi filme gittiğimizi, sahneleri hatırlarız. O bilet olmasaydı hatırlamayacaktık.”
Pamuk 2008 ’de yayımladığı romanını kurgularken, en başından beri 2012 ’de Cukurcuma ’da acacağı aynı isimli muzeyi de duşundu. Hatta Masumiyet Muzesi ’nin arka kapağında muze bileti bile yer aldı. 1950-2000 doneminde İstanbul hayatını ve romandaki kahramanların şahsi eşyalarını kapsayan muze ve kitap Pamuk ’un duşlerinin adresiydi. Gazete kupurleri, gazoz kapakları, haritalar, sigara izmaritleri gibi detaylarla dolu muze bu yıl ‘Yılın Avrupa Muzesi Odulu ’nu aldı. Pamuk odulu 13 Mayıs ’ta Soma ’daki maden kazasında hayatını kaybeden madencilere adadı.
Genclik anıları, İstanbul, edebiyat dersleri
Pamuk, elbette romanları haricinde de uretmeyi surdurdu. 1999 ’da yurticinde ve yurtdışında gazete ve dergilere yazdığı makalelerden derlediği Oteki Renkler ’i yayımladı. 2003 ’te yazarın 22 yaşına kadarki anılarını ve kendi İstanbul ’unu aktardığı İstanbul cıktı. 2010 ’da cocukluğundan başlayıp hayatını ve edebiyatla ilişkisini eksen alan yazı ve roportajlarından oluşan Manzaradan Parcalar raflardaydı. 2011 ’de ise Pamuk, 2009 ’da Harvard Universitesi ’nde verdiği Norton derslerini Saf ve Duşunceli Romancı adıyla kitaplaştırdı.
Kıskanc padişah, konuşan ağaclar, resimler: Ben Bir Ağacım
“Kitabın kalbinde, hakkında hayaller kurmaktan hoşlandığım iki konu var: Tarihin esrarlı yuzu ve cocukluk ve oğrencilik yıllarının hatıraları. Romanlarımda ve duzyazılarımda bu iki kaynağa hep geri dondum. Her seferinde de iki konunun kafamda ic ice gectiğini hissettim. Yani: Tarihin cocuksu yanı ile cocukluğun tarihsel yanı.”
Pamuk ’un kitaplarından sectiği parcalardan oluşan Ben Bir Ağacım, genc okurları icin 2013 ’te yayımlandı. Osmanlı ’da bir celladı, bir padişahın kıskanclığını anlattığı, ağacları, resimleri konuşturduğu bu kitabın bir de surprizi vardı: Unlu yazarın 2014 ’te yayımlanacak Kafamda Bir Tuhaflık ’ın kahramanı Mevlut Karataş, ortaokul yıllarından bize bu sayede goz kırptı.
“Ustalık diye bir şey yok”
“40 yıldır roman yazıyorum. HÂl ilk kitabını yayınlayan romancı gibi titriyorum. Ustalık diye bir şey yok. Her seferinde aynı korku… Yıllarca calışarak kazandığınız okurlarınız vardır ama romanınız kotu olursa bir sonrakini almazlar.”
Milyonların beğenisi ve prestijli odullerle tescillenmiş 40 yıllık yazarlık kariyerine rağmen heyecanını yitirmeyen usta yazarın Kafamda Bir Tuhaflık isimli romanı 2014 ’te okurla buluşacak. Pamuk yeni romanında 1960 ’lardan, 2000 ’lerin başına uzanan bir hikÂye ile işini kaybeden bir boza satıcısına odaklanacak.
Kentin melankolik ruhu Nobel getirdi
“2006 Nobel Edebiyat Odulu ‘Kentinin melankolik ruhunun izlerini surerken kulturlerin birbiriyle catışması ve orulmesi icin yeni simgeler bulan ’ Orhan Pamuk ’a verilmiştir.”
Akademi, 12 Ekim 2006 ’da Orhan Pamuk ’un Nobel Edebiyat Odulu ’nu aldığını bu satırlarla duyurdu.
Pamuk ’tan Nobel konuşması Pamuk 7 Aralık 2006 ’da, İsvec Akademisi ’nde “Babamın Bavulu” başlıklı Nobel konuşmasını yaptı. Pek cok TV kanalı yazarın konuşmasını canlı verdi. Pamuk odulunu 10 Aralık 2006 ’da Stockholm Konser Salonu ’nda duzenlenen torende İsvec kralı XVI. Carl Gustaf ’dan aldı.
2007 ’de İletişim Yayınları Pamuk ’un Nobel konuşmasının tam metnini, Oklahoma Universitesi Puterbaugh Konferansı ’ndaki İma Edilen Yazar ve Almanya Yayıncılar Birliği Barış Odulu ’ndeki Kars ’ta ve Frankfurt ’ta başlıklı konuşmalarını, Babamın Bavulu isimli kitapcıkta derledi.
Babamın Bavulu
“Olumunden iki yıl once babam kendi yazıları, el yazmaları ve defterleriyle dolu kucuk bir bavul verdi bana. Her zamanki şakacı, alaycı havasını takınarak, kendisinden sonra, yani olumunden sonra onları okumamı istediğini soyleyiverdi.
‘Bir bak bakalım ’ dedi hafifce utanarak, ‘İşe yarar bir şey var mı iclerinde. Belki benden sonra secer, yayımlarsın. ’
Benim yazıhanemde, kitaplar arasındaydık. Babam acı verici cok ozel bir yukten kurtulmak isteyen biri gibi, bavulunu nereye koyacağını bilemeden yazıhanemde bakınarak dolandı. Sonra elindeki şeyi dikkat cekmeyen bir koşeye usulca bıraktı…”
“Boyle bir kitap yazılsa da okusam”
“Ben kitaplarımı, boyle bir kitap yazılsa da okusam duygusuyla yazıyorum. Ve bazen demek ki herkes benimle aynı duyguları paylaşıyor diye duşunuyorum. Kitaplarımın neden sevildiği konusundaki bu acıklamam da, butun diğerleri gibi, buyuk ihtimalle yanlıştır. Ama gene de, tıpkı kendi hayatı gibi, insan yazdığı kitaplar konusunda da boşu boşuna konuşur durur. En sonunda insanın hayatı kitaplarından daha değerlidir. Ama hayata anlam ve değer veren şey bu kitaplardır işte. Yirmi iki yaşımdan, romancılığa başlamamdan sonra ise zaten hayatımla kitaplarımı birbirinden hic mi hic ayıramadım. İleride kitaplarım hayatımdan daha onemli ve eğlenceli bulunacak sanırım.”
Doğu-Batı ile estetik hesaplaşma
Pamuk ’un, batılılaşma sancılarına derinlemesine odaklanan eserleri postmodern roman kategorisinde değerlendirildi. Doğu-Batı sorunsalıyla estetik hesaplaşmayı secen Pamuk, romanlarında hep cok katmanlı edebi metinler yarattı. Felsefe ve edebiyatın onemli ustalarına bazen acıktan bazen ortuk selamlar gonderdi.
Pamuk, anlatmaya calıştığı karmaşık meseleleri kÂğıda dokerken onları sadeleştirmeye calışmadı. En iyi nasıl ifade edecekse oyle anlattı. Bu nedenle uzun cumleleri yuzunden eleştirildiği de oldu.
Dedikodulardan 301 ’e
Unlu yazarın Nobel kazanması Turkiye ’de değişik tepkilerle karşılandı. Odul coğunlukla Pamuk ’un haftalık İsvicre dergisi Das Magazin ’e verdiği soyleşide “Bu topraklarda 30 bin Kurt ve 1 milyon Ermeni olduruldu. Benden başka kimse bundan bahsetmeye cesaret edemedi” acıklaması ile ilişkilendirildi.
Aynı cumleler sadece “Odulu siyasi duruşu sayesinde aldı” dedikodularını yaymadı. Pamuk hakkında 2005 ’te TCK ’nın 301. maddesinden ‘Turkluğe hakaret ’ davası da acıldı. Dava 2006 ’da duştu.