Yalnız ve kırılgan, inandıklarından hicbir zaman taviz vermeyen, durustluk timsali “fikri hur, irfanı hur, vicdanı hur” bir şair…
“Ben inkılÂb ruhunu ondan aldım.” diyen Mustafa Kemal ’in duşunce ve kişilik yapısının oluşumunda, buyuk payı olan Tevfik Fikret ’i anlatacağız bu listemizde.
Bana Kimsin Diye Sorma Meleğim
Bana kimsin diye sorma meleğim
Pek guzel dinle de izah edeyim
Nam-ı nÂcizime ‘Fikret ’ derler
Şi ’re de nisbetimi soylerler
Kaldığım varsa da gÂh ekmeksiz
Kalmadım şimdiye dek mesleksiz
Nur bekler gibi nısf-ı şebde
Bekledim on iki yıl mektebde
Sonra cıktım ne icin bilmeyerek
Bu da bir cilve-i baht olsa gerek
Bab-ı Âli ’ye mudavimlendim
Ehl-i namus diye mimlendim
Şimdi bir hayli eser sahibiyim
Ahmed Ihsan ’da musahhih gibiyim
Saye-i lutf-i cihan-banide
Hocayım Mekteb-i Sultani ’de…
(nısf-ı şeb: gece yarısı, cilve-i baht: kaderin oyunu, musahhih: duzeltmen, saye-i lutf-i cihan-banide: Allah ’ın lutfu sayesinde)
24 Aralık 1867 ’de İstanbul ’un Kadırga semtinde dunyaya geldi. Cankırılı olan babası Huseyin Efendi, oğlu doğduğu yıl İstanbul ’da belediye meclis uyesi ve Tapu-Kadastro Genel Mudurluğunde memur olmuştu. Sonraki yıllarda Osmanlı Devleti ’nin Hama, Nablus, Akka, Urfa, Halep mutasarrıflıklarında bulundu. Annesi Hacı Hatice Refia Hanım ise sonradan Musluman olmuş Sakızlı bir Rum ailenin cocuğuydu.
Oksuz
Her gun mektebe gelirken
Kulubesinin onunden
Gectiğiniz fakir kadın
Pek hastadır, belki yarın
Cocuğu oksuz kalacak;
Bilmem onu kim alacak?
Onlar icin
Dua edin!”
– Bugun derste hoca efendi
Bize bunları soyledi.
Kuzum anne, Oksuz nedir?
– Oksuz, Oksuz… Ah! Sen de bir
Yarım oksuz değil misin?
Buyudun de onun icin
Soyluyorum; guzel ninen
Kac yıl oldu bu alemden
Cekileli… ben halanım;
ValIa ben de ananım.
Baban asker, uzak yerde;
Kim bilir, hangi collerde
Sayıklıyor şimdi seni!
Gormedin nineciğini;
Sen dunyaya geldiğin gun
O dunyadan gitti, kuskun.
………………………………….
Hac ziyaretine giden annesi Refia Hanım, 1879 ’da donuş yolunda kolera nedeniyle olunce Tevfik Fikret, 12 yaşında oksuz kaldı. Babası, saraya jurnal edilerek Arabistan ’a surgune gonderildiği icin kız kardeşi ile kendisinin bakımını anneannesi ve buyuk yengesi ustlendi. Henuz cocukken annesini kaybetmek, onu hayatı boyunca etkiledi. 19 yıl surgunde kalan babası da surgunden hic donemedi ve orada oldu.
Bir İcim Su
Guzel coban, bir icim, bir yudum su testinden
Bugun sıcak yine pek, sanki ortalık yanıyor
Guzel cocuk senin olsun hayatım istersen
Nicin gozum sana baktıkca boyle yaşlanıyor?
Guzel coban, ne kadar tatlı soyluyorsun sen
Yalan da olsa icim doğru soyledin sanıyor
Guzel cocuk, bana bak, aldatır mıyım seni ben?
İcin bu yaşları boş anlıyorsa aldanıyor!
Guzel coban, bir icim, bir yudum su testinden
Bugun sıcak yine pek, sanki her yanım yanıyor!
Aksaraydaki Mahmudiye Valide Ruştiyesi ’nde oğrenimine başlayan Tevfik Fikret, cok dindar bir ortamda yetişmekteydi. Okulu, 93 Harbi yenilgisinden sonra Rumeli ’den İstanbul ’a gelen gocmenlere tahsis edilince oğrenimine Galatasaray Sultanisi ’nde devam etti. Bu yeni okula girişi hayatında bir donum noktası oldu. Şiir yazmaya lise yıllarında başladı. Oğretmenlerinin teşviki ile yazdığı ilk şiiri, Tercuman-ı Hakikat ’te yayımlandı.
HÂn-ı Yağma (Yağma Sofrası)
Bir sofracık, efendiler yutulmayı bekliyor,
Onunuzde titriyor, bu ulusun hayatıdır;
Bu ulus ki acılıdır, can cekişmektedir!
Ama sakın cekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır
Yiyin, efendiler yiyin; bu ic acıcı sofra sizin;
Doyunca, tıksırınca, catlayıncaya kadar yiyin!
Efendiler pek acsınız, bu yuzunuzden bellidir;
Yiyin, yemezseniz bugun, yarın kalır mı, kim bilir
Şu nimetler yığını, bakın, gelişinizle boburlenir!
Bu hakkıdır savaşınızın, evet, o hak da elde bir
Yiyin, efendiler yiyin; bu şenlikli sofra sizin;
Doyunca, tıksırınca, catlayıncaya kadar yiyin!
Butun bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say:
Soy sop, şeref, gosteriş, oyun, duğun, konak, saray,
Hepsi sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;
Hepsi sizin, hepsi sizin, hazır hazır, kolay kolay
Yiyin, efendiler yiyin; bu ic acıcı sofra sizin;
Doyunca, tıksırınca, catlayıncaya kadar yiyin!
(Gunumuz Turkcesine aktaran Ahmet Muhip Dıranas)
Bir muddet ceşitli devlet dairelerinde memurluk yaptı, ancak bir muddet sonra istifa etti. İstifası sırasında, gecikmiş maaşlarının odenmesini maaşı hak etmediği gerekcesiyle reddetti. Bu olay, onun durustluğunu efsane haline getirdi. Hazine tarafından yine de kendisine topluca odeme yapılınca tum parayı Gocmenler Komisyonu ’na bağışladı.
Sen Olmasan
Sen olmasan… Seni bir dakka gormesem yahut,
Bilir misin ne olur?
Şu gok, guneş ebediyyen kapansa, belki vucut
Soğuk geceyle uyuşmak yolunda care arar
Ve bulur;
Fakat karanlığa mumkun mudur alıştırmak
Butun guneşle ve goklerle beslenen rûhu,
Bu vurduğun rûhu?..
Sen olmasan… Seni bulmak hayali kaybolsa,
Yaşar mıyım dersin?
Soner yok olmana bir an inanmış olsa hayal;
Soğur, donar, kırılır senden ayrılınca bakış
Ne hazin
Gelir hayat o zaman hem vucuda, hem ruha,
Yaşar mıyız seni kaybetsek ah, ben, kalbim,
Bu mustarip kalbim?
Sen olmasan… Bu en icten bir itiraf işte :
Sen olmasan yaşamam :
Seninle bağlarımız hoş bir uzlaşım, işte;
Fakat bu bağ geri kalmaz ki ruhu ezmekten.
Akşam
Guruba karşı duşundum sukûn icinde bunu :
Fena değil sevişip ağlamak, fakat yaşamak
Değer mi gozyaşına!..
(Gunumuz Turkcesine aktaran Ahmet Muhip Dıranas)
1890 yılında dayısının kızı Nazime hanım ile evlendi. Aynı yıl şiirlerini yayınlamaya başladığı “Mirsad” dergisinin actığı yarışmalarda iki birincilik kazandı. 1892 ’de cok sevdiği Mekteb-i Sultani ’ye (Galatasaray Lisesi) atanması ile yaşamında yeni bir donem acıldı. İlkokul ucuncu sınıf Turkce oğretmeni olarak goreve başladığı okulda, Muallim Naci ’nin vefatı uzerine edebiyat oğretmeni olarak calışmaya devam etti. Hukumetin butcede kısıntı yapıp memur maaşlarını yuzde on kesmesine tepki olarak 1895 ’te okuldan ayrıldı, inzivaya cekildi.
Haluk ’un İnancı
Bir yaratıcı guc var, ulu ve ak pak,
kutsal ve yuce, ona vicdanla inandım.
Yeryuzu vatanım, insan soyu milletimdir benim,
ancak boyle duşunenin insan olacağına inandım.
Şeytan da biziz cin de, ne şeytan ne melek var;
Dunya donecek cennete insanla, inandım.
Yaradılışta evrim hep var, hep olmuş, hep olacak,
Ben buna Tevrat ’la, İncil ’le, Kuran ’la inandım.
Tekmil insanlar kardeşi birbirinin… Bir hayal bu!
Olsun, ben o hayale de bin canla inandım.
İnsan eti yenmez; oh, dedim icimden, ne iyi,
Bir an icin dedelerimi unuttum da, inandım.
Kan şiddeti besler, şiddet kanı; bu duşmanlık
Kan ateşidir, sonmeyecek kanla, inandım.
………………………………………….
(Gunumuz Turkcesine aktaran A. Kadir)
1895 ’te Recaizade Ekrem, Fikret ’i bir bilim dergisi olan Servet-i Funun ’un sahibi Ahmet İhsan ile tanıştırdı ve onları dergiyi bir edebiyat dergisi haline getirmeye ikna etti. Dergi, Tevfik Fikret yonetiminde cıkmaya başladığı 256. sayıdan itibaren bir edebiyat dergisi haline geldi. Şair, 1895 yılının Haziran ayında oğlu Haluk ’un doğumuyla baba oldu. O sıralarda sanat yaşamının en verimli devresini yaşamaktaydı.
Yağmur
Kucuk, tekduze, urkek vuruşlar
Kafeslerde, camlarda titreşerek
Durmadan turku soyler, ağıt yakar
Kafeslerde, camlarda titreşerek
Kucuk, tekduze, urkek vuruşlar
Sokaklarda seller ağlaşır
Ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır;
Bulutlar karardıkca zerrelere bir
Ağır, olgun dalgalanma gelir;
Bir soğuk golge cevreyi burur,
Gunduzden gece yarısı gorunur.
Soner şimdi, gorunurken demin
Maddesi karşımda bir alemin
Acılmaz ne bir yuz, ne bir pencere;
Bakıldıkca vahşet coker yerlere.
……………………………………….
Ezgi soyler durmadan, ağıt yakar
Sokaklarda, damlarda hep titreşir
Kucuk, istek dolu, inci gibi damlalar…
(Gunumuz Turkce ’siyle)
Yonettiği derginin etrafında yenilikci bir grup aydın toplanmıştı ve dergi, bu sanat topluluğuna ismini verdi. Sanatta hem icerik hem bicimde atılım yapmayı ilke edinen, ağdalı dilleri ve karamsarlığı ile tanınan topluluğun hareketine ise Edebiyat-ı Cedide (Yeni Edebiyat) denildi. Bu topluluk, siyasal eylemlerden uzak gorunuyordu. Zamanla Fikret ’in şiirlerindeki toplumsal boyut arttı, ulusalcılık on plana cıktı. 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı ’nda Turklerin buyuk bir zafer kazanmasından etkilenerek kahramanlık ve zafer şiirleri yazdı.
MÂtemzade
Yine birlikte toplamışlardı
On gun evvel bu hoş ciceklerden
Seni ey mevt! Kim hatırlardı
O bahar hayatı suslerken?
Şimdi yalnız, onunde boşluklar
Duşunur hep o ayrılık demini…
Pek bunaldıkca aldatır, oyalar
Bu ciceklerle reng-i matemini.
Tevfik Fikret, 1896 yılı sonlarında Robert Kolej ’de Turkce dersleri vermeye başlamıştı, bu gorevi olumune dek surdurdu. Okul dışında kalan tum zamanını dergiye veriyordu. O gunlerde dostu İsmail Saf ’nın evinde okuduğu Abdulhamit karşıtı bir şiiri, gozaltına alınmasına yol actı, evi arandı, soz konusu şiir bulunamayınca birkac gun sonra serbest kaldı. Cok gecmeden, Robert Kolej ’de bir caya karısıyla birlikte gitmesi bahane edilerek gozaltına alındı. Bu olaylar, Fikret ’te inziva duşuncesini derinleştirmişti.
Sis
Sarmış ufuklarını senin gene inatcı bir duman,
Beyaz bir karanlık ki, gittikce artan
Ağırlığının altında her şey silinmiş gibi,
Butun tablolar tozlu bir yoğunlukla ortulu;
Tozlu ve heybetli bir yoğunluk ki, bakanlar
Onun derinliğine iyice sokulamaz, korkar!
Ama bu derin karanlık ortu sana cok lÂyık;
LÂyık bu ortunuş sana, ey zulumler sÂhası!
Ey zulumler sÂhası… Evet, ey parlak alan,
Ey fÂcialarla donanan ışıklı ve ihtişamlı sÂha!
Ey parlaklığın ve ihtişÃ‚mın beşiği ve mezarı olan,
Doğu ’nun oteden beri imrenilen eski kralicesi!
……………………………………..
Ortun, evet ey felÂket sahnesi… Ortun artık ey şehir;
Ortun, ve sonsuz uyu, ey dunyanın koca kahpesi!
1900 yılında ilgiyle karşılanan ilk kitabı “Rubab-ı Şikeste ’yi (Kırık Saz) yayımlayan Tevfik Fikret, Ahmet İhsan ile dergi yonetiminde uyuşamadığı icin ertesi yıl topluluktan ayrıldı.
Serveti-i Funun ’un kapanması, baskılı yonetimden duyduğu karamsarlık, arkadaşları Huseyin Siret ve İsmail Safa ’nın surgune gonderilmesi, 1902 ’de kızkardeşi Sıdıka ’yı kaybetmesi, babasının Irak ’a surulmesi ve 1905 ’te babasını da kaybetmesi, Tevfik Fikret ’i cok yıpratmıştı. İstanbul ’u ahlaksızlıkla suclayıp lanetleyen unlu “Sis” şiirini 1902 yılında İstanbul ’un sisler altında olduğu bir gunde yazdı.
Haluk ’un Bayramı
Baban diyor ki: “Meserret cocukların, yalnız
Cocukların payıdır! Ey guzel cocuk, dinle;
Fakat sevincinle
Neler duşunduruyorsun, bilir misin?… Babasız,
Umitsiz, ne kadar yavrucakların şimdi
Sıyah-ı mateme benzer terÂne-i îdi!
Cıkar o susleri artık, sevindiğin yetişir;
Cıkar, biraz da şu oksuz giyinsin, eğlensin;
Biraz guzellensin
Şu ru-yı zerd-i sefalet… Evet meserrettir
Cocukların payı; lÂkin sevincinle
Sevinmiyor şu yetim, ağlıyor… Halûk, dinle!
(meserret: sevinc, terÂne-i îd: bayram şarkıları, ru-yı zerd-i sefalet: yoksulluğun sararmış yuzu)
Sıkıntılar icindeki şair, inziva duşuncesini gercekleştirmek icin Kadırgadaki konağın satışından elde ettiği parayla Robert Kolej ’in yamacında, Rumelihisarı ’nda planlarını kendi cizdiği bir ev yaptırmaya başladı. Uc katlı ahşap yapının inşaatı, 1905 ’te tamamlandı. Gunumuzde Tevfik Fikret Muzesi olan eve, eşi ve oğlu ile birlikte yerleşti. Toplumla arasına bir mesafe koyabileceği, mesleğine devam edebileceği, ulkenin gidişatını uzaktan izleyip eser uretebileceği bu mekana Âşiyan (yuva) adını verdi. Evinin bahcesine gomulmeyi vasiyet etti.
Millet Şarkısı
Ciğnendi yeter, varlığımız cehl ile kahre;
Doğrandı mubarek vatanın bağrı sebepsiz.
Birlikte bu gun bulmalıyız, derdine care;
Can kardeşi, kan kardeşi, şan kardeşiyiz biz.
Millet yoludur, hak yoludur, tuttuğumuz yol,
Ey halk yaşa, ey sevgili millet yaşa, var ol !
Gel kardeşim annen sana muhtac, ona koşmak…
Koşmak ona, kurtarmak o bibahtı vazifen,
Karşında goğus bağr acık olgun yatıyor bak,
Onsuz yaşamaktansa beraber oluş ehven.
Her an o guzel sineyi hancerliyor eller;
İmdadına koşmazsak eğer, mahvı mukarrer.
Zulmun topu var, gullesi var, Kal ’ası varsa,
Hakkın da bukulmez kolu, donmez yuzu vardır.
Goz yumma guneşten ne kadar nuru kararsa,
Sonmez ebedi, her gecenin gunduzu vardır.
Millet yoludur, hak yoludur, tuttuğumuz yol
Ey hak yaşa, ey sevgili millet yaşa, var ol !
…………………………………………
II. Meşrutiyet ’in ilanı, Tevfik Fikret ’in inzivadan cıkmasını sağladı. Selanikteki İttihat ve Terakki yonetiminin isteği uzerine Meşrutiyet ’in ilanından 13 gun once “Millet Şarkısı” adlı marşı yazmıştı. Devrimin habercisi olan bu marş elden ele dolaştı. Meşrutiyet ’in ilanından sonra “Rucu (Geri Alış)” adlı şiirini yazarak İstanbul ’a savurduğu lanetleri geri aldı.
Sabah Olursa
Bu memlekette de bir gun sabah olursa Haluk,
Eğer bu memleketin sislenen alın yazısı
Direncli, dinc bir elin guclu, canlılık verici
Dokunmasındaki titreyişle silkinip, şu donuk,
Şu paslanan yuzu halkın biraz gulerse… – O gun
Ben olmemiş bile olsam, hayatla pek olgun,
Pek az ilişkim olur kuşkusuz; – o gun benden
Umidi kes; beni koturum ve boş muhitimde
Butun acımla unut; cunku kor, topal, tukenik
Bakışlarım seni gecmişte gormek ister; sen
Butun etin, kemiğin, kimliğinle yarınsın:
Ve şarkılar gibi hep hep kulaklarımda sesin…
……………………………………….
(Gunumuz Turkcesine aktaran Ahmet Muhip Dıranas)
1909 yılında 1905 ’te istifa ettiği Mekteb-i Sultani Mudurluğu ’nu kabul etti. Okulun Beyoğlundaki binası bir yangında yandığı icin Beylerbeyi ’ne taşınmıştı. Tevfik Fikret, eski binanın yeniden inşasını cok kısa surede tamamlattı. Okula getirdiği yenilikler şikayete yol acmıştı. Toplantı salonunu mescidin uzerine yaptırdığı gerekcesiyle basının buyuk eleştirilerine uğradı.
Kuşlarla
Yazın Kuşlar ucar,
Ben koşarım.
Onların kanatları var,
Benim kanadım kollarım.
Kuşlar kanadını cırpar,
Ben de kolumu sallarım.
Ucun kuşlar, ucun kuşlar,
Hepinizle yarışım var.
31 Mart Olayı patlak verdiğinde Fikret, ayaklananların okulu yıkacakları haberini alınca “Sultani ’yi yıkmak icin once beni yıkmak lazımdır” diyerek okulun onunde ayakta dikilmiş, bir soylentiye gore kendisini okulun demir kapısına zincirlemişti. Ayaklanmadan sonra, meşru saymadığı bir hukumet icin calışamayacağını soyleyerek eşiğine kadar geldiği istifadan onu oğrencileri dondurdu. Ne var ki bir sure sonra eski Maarif Nazırı ’nın yerine atanan yeni nazır Emrullah Bey ’le anlaşmazlığa duştu ve 1910 ’da gorevini kesin olarak bıraktı; bizzat Emrullah Bey ’in ricası dahi onu kararından dondurmedi.
Mavi Deniz
saf ve sakin… hani akşamki değişme, heyecan?
bir cocuk ruhu kadar unutkan,
bir cocuk ruhu kadar şimdi parlak, lekesiz,
uyuyor mavi deniz.
ben butun bir gecelik huzunlerimin coşkusuyla,
o perişan hayallerimle
şikayetci, isyancı,
karşıdan mahmur saflığını seyretmedeyim…
yok, bulandırmasın karınlık bulaşıklığını bu bakış
masum ruhunu, ey mavi deniz;
ah ama ne zarar;
ben bu gozlerle kederli, aciz,
sana baktıkca teselli bulurum, aldanırım;
mavi bir goz kalbimin elemine ağlar sanırım.
Tevfik Fikret, Mekteb-i Sultani Mudurluğu sırasında Darulfunun ’da edebiyat dersleri de vermekte idi. 1910 ’da bu gorevinden de ayrılıp yeniden Aşiyan ’da inzivaya cekildi ve yalnızca Robert Kolejdeki derslere devam etti. Fikret, Meşrutiyet yonetiminden hayal kırıklığına uğramış, artık İttihat ve Terakki Yonetimi ’ne muhalif olmuştu. 1911 ’de yayımladığı “Haluk ’un Defteri”nde artık tek umudu olarak gorduğu gencliğe seslenen ve onlara calışkanlığı, yurt sevgisini oğutleyen şiirlere yer verdi. Aynı yıl yayımladığı “Rubab ’ın Cevabı” adlı bir diğer şiir kitabında halkın acılarını konu edinen şiirler vardı.
Yarın (FerdÂ)
-Bugunun genclerine –
Yarınlar senin; senin bu devrim, bu yenilik..
Her şey senin değil mi zaten?.. Sen, ey genclik,
Ey umudun guzel yuzu, işte karşında aynan:
Temiz ve bulutsuz, ağaran bir gok,
Titreyen kucağını acmış, bekliyor.. Koş, cabuk!
Ey hayatın gulerek doğan sabahı, işte herkesin
Gozleri sende; sen ki hayatın umudusun,
Alnında yeni bir yıldız, hayır, bir guneş.
Doğ ufuklara, onunde şu sıkıntılı gecmiş
Sonsun sonsuza değin.
Bir daha yaşanmasın o cehennem; senin bugun
Cennet kadar guzel yurdun var; şu gorduğun
Zumrut bakışlı; inci guluşlu kızcağız
Kimdir, bilir misin? Yurdun.. şimdi saygısız
Bir goz bu nazlı yuze -Tanrı esirgesin-
Kotu bir gozle baksa, katlanabilir misin?
İster misin, şu ak sakalın temiz, gorkemli,
Onurlu alnına, bir kirli el şoyle dursun,
Hatta yabancı bir el uzansın? Şu mezarı
Bırakır mısın, taşa tutsun bir serseri?
Elbette hayır; o mezar, o onurlu alın
Kutsal birer orneğidir yurdun.. Yurt calışkan
İnsanların omuzları ustunde yukselir.
Oğlu Haluk ’un doğumundan itibaren, onun ileride milleti bilgisiyle aydınlatacak bir kahraman gibi yetişmesini arzulayan Tevfik Fikret, 1909 yılında on dort yaşındaki Haluk ’u elektrik muhendisliği eğitimi alması icin İskocya ’nın Glasgow kentine gonderdi. Oğlunun vatan ve millet icin faydalı bir birey olması arzusunu “Haluk ’un VedÂı” ve “Promete” adlı şiirlerinde dile getirdi.
Yarın (FerdÂ) -devam-
Gencler, yurdun butun umudu şimdi sizdedir.
Her şey sizin, yurt da sizin, şeref de sizin;
Ama unutmayın ki zaman ağır, guvenli,
Sessiz adımlarla arkamızdan gelir.
Onden koşan, ama dikkatle her izi
İncelemeye yol bulan bu şaşmaz izleyici
Paylayıp utandırırsa bizi, yazık! Demin
“Yarınlar senin”, dedim, beni alkışladın; hayır,
Bir şey senin değil, sana yarın emanettir;
Her şey emanettir sana, ey genc, unutma:
Senden de hesap sorar, yakınır gelecek.
Gecmişe şimdi sen ibretle bakıyorsun,
Gelecek de senden boyle kuşkulanacak.
Her organı ihtiyac kasırgasıyla sarsılan
Bir kuşağın oğlusun; bunu ara sıra anımsa.
Unutma; cağın şimşeklerin bollaştığı cağdır:
Her yıldırımda bir gece, bir golge yıkılır,
Bir yukseliş ufku acılır, yukselir yaşamak;
Yukselmeyen duşer: ya ilerlemek, ya yıkılmak!
Yukselmeli, dokunmalı alnın goklere;
Doymaz insan denilen kuş yukselmelere…
Uğraş, didin, duşun, ara, bul, koş, atıl, bağır;
Durmak zamanı gecti, calışmak zamanıdır!
(Sadeleştiren Asım Bezirci)
Ne var ki Haluk, yanına yerleştirildiği Hristiyan ailenin etkisi ile din değiştirip Hristiyanlığı secti ve babasının duşlediğinden cok farklı bir yaşam surdu. 1913 yılında Amerika ’ya gidip ailesine izini kaybettirdi; 1916 ’da Michigan Universitesi ’nde makine muhendisi oldu. Tekrar ulkesine donmeyen Haluk Fikret, 1943 yılından sonra kendisini dine verip rahip oldu ve 1965 yılında Orlando, Park Lake Presbyterian Kilisesi rahibi iken hayatını kaybetti.
Kimseden Ummid-i Feyz Etmem
Kimseden bir fayda ummam ben, dilenmem kol kanat
Kendi boşluğum, kendi gokkubbemde kendim gezginim,
Bir eğik baş bir boyunduruktan ağırdır boynuma;
Fikri hur, irfanı hur, vicdanı hur bir şairim.
(Gunumuz Turkcesiyle)
Fikret ’in şiirleri devrin yoneticilerini kızdırmış ve şairin muhafazakar cevrelerden ağır eleştirilere uğramasına sebep olmuştu. Bu olumsuz tepkiler şairde buyuk bir moral cokuntusune sebep oldu ve sağlığı bozuldu. Modern bir okul acmak, yeni bir edebiyat dergisi cıkarmak gibi projeleri vardı ama bozulan sağlığı nedeniyle bunları gercekleştiremedi; son yıllarında cocuk şiirleri yazmakla meşgul oldu. Yalın bir dille ve hece olcusuyle yazdığı bu şiirleri 1914 ’te yayımlanan “Şermin” adlı kitapta topladı. Gecirdiği bir ameliyat sonrasında 19 Ağustos 1915 ’te hayatını kaybetti.
Kucuk Asker
Kucuk asker, silah elde
Kahramanca ilerliyor
Karşısında butun belde
“Kahramanım, yaşa!” diyor…
Kucuk asker, kucuk asker!
Vatan senden hizmet ister.
Vatan icin ceker emek
Herkes; bu borcu herkesin.
Vatan demek ninen demek,
Sen nineni sevmez misin?..
Kucuk asker, kucuk asker!
Vatan senden şefkat ister.
Vatan senden hayat umar,
Sen yaşarsan o canlanır;
Vatan icin olmek de var,
Fakat borcun yaşamaktır…
…………………………………
“İki arkadaş; Sultan Aziz tarafından 1800 ’lerde yapıldığı icin onun adıyla anılan Aziziye Karakolu ’nu gecip dar ve bozuk yoldan sarsıla sarsıla Bebek ’e ulaşır. Birkac dakika sonra da Âşiyan ’a sapan dik yokuşun başına…
– Buradan sonrasını yuruyeceğiz
Diyerek arabadan inerler. Otomobilin cıkamayacağı bakımsız ve daracık yokuşu tırmanırken Paşa ’nın yaveri de biraz geriden onları izlemektedir. Mustafa Kemal; koluna girdiği Harbiye ’den hocasına yureğinin derinliklerinden gelen bir sesle Fikret ’e olan sevgisini anlatır:
– Ben inkılap ruhunu ondan aldım. Ziyaret edeceğim yerlerin başında elbette Âşiyan gelir.
Bir de o gun bir sır verir hocasına: Yakında Anadolu ’ya gidiyorum.”
Bu satırlarla anlatır, Orhan Karaveli, Ataturk ’un Samsun ’a cıkmadan onceki Âşiyan ziyaretini. Fikret ’i inceleyen bircok eserde belirtildiği gibi Ferd şiirinin Ataturk icin ne kadar onemli olduğunu bu satırlardan da oğreniyoruz.
Promete
Kalbinde her dakika şu yuce ozleyişin
Ateşten gagasını duy ve daima duşun;
Onlar nicin goklerde, nicin ben cukurdayım,
Gulsun neden dunya bana, ben yalnız ağlayayım.
Bir gun şu hastalıklı vatan canlanırsa… Ey
Milletin uygarlığı ozleyen, yarınlarının
Mechul elektrikcisi, uygar ulkelerin
Yuklen getir – ne varsa – biraz miskinlik alan,
Bir parca ruhu, benliği, idraki besleyen
Guc veren urunlerini; boş durmasın elin.
Gor daima onunde o eski masalların
Gokten deha ateşini calan kahramanını…
Varsın bulunmasın bilecek nÂm ve şÃ‚nını.
(Gunumuz Turkcesine aktaran Ahmet Muhip Dıranas)
Promete (Prometheus) : Yunan mitolojisinde, diğer kardeşleri ile, tanrısal duzene kafa tutmuş, karşı cıkmış ne var ki oteki kardeşlerinden farklı olarak sonunda insanoğlunu yaratarak ve onlara ateşi (yaratıcılığı, bilimi, uygarlığı) vererek bu duzeni değiştirmeyi başarmış bir kahramandır.
Şairin omrunun son haftalarında sık sık Âşiyan ’a gelen, şairle yakın dostluk kurup, onun portrelerini yapan Mihri Muşfik Hanım, olumunden hemen sonra Tevfik Fikret ’in yuzunun ve sağ elinin kalıbını almıştır. Bu, Turkiye ’de bilimsel olarak hazırlanan ilk maske calışmasıdır ve bugun Tevfik Fikret muzesi olan Âşiyan ’da sergilenmektedir
Olum yıl donumunde selam olsun o buyuk şaire ve sevenlerine…
Not: Şairin uzun şiirlerinin, sadece bir kısmını almakla yetindik, affola.