
O, hep hayat acemilerini sevdi, hayat bilgisinden yoksunları kahraman yaptı. Belki de bu yuzden biz de onu cok sevdik. Onun gozune girmek icin ozel, onemli olmamız gerekmedi. Samimiyetimiz ve oyun icinde oyun sevmemiz kÂfiydi Oğuz Atay ’ın bizi beğenmesi icin.
Oğuz Atay, eleştirmenlere gore, postmodern eserler yazdı. Doğu ile Batı arasına sıkışmış aydınların hayatını anlattı. Bize gore ise, her eserinde kocaman bir oyun kurdu, once kendi oynamaya başladı, sonra bizi oyuna soktu. Usta yazar bugun 80 yaşında. Aramızdan erken ayrıldığını unutalım. “Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?” diyen sesini duyalım!
Annesinin oğlu
Oğuz Atay, 12 Ekim 1934 ’te Kastamonu ’nun İnebolu ilcesinde doğdu. Babası Cemil Bey uc donem CHP vekili ve savcıydı. Annesi Muazzez Hanım ilkokul oğretmeniydi ve oğlunun kulturel altyapısıyla o ilgilenecekti. Zira babası bu konularda ketumdu.
Babama Mektup ’ta anlattığı gibi babası filmleri ve romanları uydurma buluyordu. Bu yuzden Atay gencliğinde babasıyla epey catışacaktı. O, naif, duygusal yonleriyle annesinin oğlu olduğunu şoyle anlatıyordu: “Cunku ben babacığım, biraz da duygularımın ‘romantik ’ bolumunu, sen kızacaksın ama annemden tevarus ettim.”
Kıskanc ağabey ile “bohca” kardeş
“Doğduğum zaman beni cok kıskandığını soylerler. Bana bohca dermiş, bakmış ki evden gitmiyorum ‘Alın bu bohcayı buradan, goturun artık, hÂl niye burada duruyor ’ demiş.” Kardeşi Okşan Ogel ağabeyinin kıskanclığını boyle hatırlıyordu…
Atay bir de kardeşini kıskandığını saklamayacak kadar durusttu. İlkokulda oğretmen “Kardeşini kıskanan var mı?” diye sorduğunda bir tek o parmak kaldıracaktı.
“Babana soyle, işlek yerde bakkal dukkÂnı acsın”
Beş yaşında ailesiyle Ankara ’ya gelen Atay, ilkoğretimden sonra Ankara Maarif Koleji ’ne girdi. Dersleri iyiydi. Cocukluğundan itibaren en iyi dostu kitaplardı.
1951 ’de liseyi 9.61 not ortalamasıyla bitirdiğinde Shakespeare ’in Hırcın Kız isimli oyununda oynamış, Turgut Zaim ve Eşref Uren ’den resim dersleri almıştı. Ama nafileydi. Babası guzel sanatların karın doyurmayacağını soyleyince Uren “Babana soyle, sana koşe başında, işlek bir yerde bir bakkal dukkÂnı acsın o zaman. İyi para kazanırsın” diyecekti.
Muhendislik okurken Marksizm ile tanıştı
Karar verilmişti. Babasının onaylayacağı gercek bir meslek edinsin diye İTU İnşaat Fakultesi ’ne girdi. Dort yıl boyunca amfide sesi soluğu cıkmadan, arkalarda oturdu. Derslere ilgisizdi, unutulmayacak bir oğrencilik gecirmedi.
O yılların en buyuk artısı arkadaşı Turhan Tukel sayesinde tanıştığı Marksizm ’di. Bu vesileyle Marks ’ın, Hegel ’in, Lenin ’in kitaplarını devirdi. İstanbul ’un solcu cevreleriyle tanıştı.
Edebiyatcılar arasında bir garip asker
1957 ’de universiteden sonra Ankara ’da askerliğini yaparken Cevat Capan ve Vusat O. Bener ile tanıştı. Bu ikiliyle dostluğu Atay ’ın yolunu edebiyatla kesiştirdi ve Sosyalist/Marksist eğilimli Pazar Postası ’na dahil olmasını sağladı.
Dergide imzasız yazıları ve cevirileri yayımlanırken Turgut Uyar, İlhan Berk, Cemal Sureya, Ceyhun Atıf Kansu, Ulku Tamer, Ece Ayhan ve Atilla İlhan gibi isimlerle arkadaş oldu.
Sosyalist/Marksist Pazar Postası ’nda
1959 ’da askerliğini bitirip İstanbul ’a donduğunde şimdiki Yıldız Teknik Universitesi ’nin İnşaat Bolumu ’nde oğretim uyeliğine başladı. Bir yandan akademide ders verdi, diğer yandan yine gonlundeki yazı-cizi işlerine daldı. Adresi belliydi; Pazar Postası artık İstanbul ’daydı. Dergi kapanana kadar pek cok yazısı yayımlandı.
“Bitirince konuşuruz”
“Siz Fikriye Fatma Gurbuz ’u omrunuz boyunca sevip…” Tarih 2 Haziran 1961, Oğuz Atay ’ın cevabı “Evet”ti. Altı yıl suren bu evliliğin mirası kızları Ozge ’ydi.
O, 15 yaşındayken babası tedavi icin İngiltere ’ye gitti. Hasta yatağında uşenmeyip kızının mektuplarındaki noktalama işaretlerini duzeltti. Son olarak Turgenyev ’in Babalar ve Oğulları ’nı okumasını salık verip “Bitirince konuşuruz” diyecekti. O konuşma hic yapılamadı. Ozge hep babasının ne duşunduğunu merak etti.
Zor bir donemin ardından Tutunamayanlar ’a başladı
1960 ’larda yazı hÂl hobiydi onun icin. Arkadaşı Uğur Unel ile kurdukları şirket batmış, evliliği de bozulmuştu. İş ortağı Unel ’in eski eşi Sevin Seydi o donemde hayatına girdi.
Duygusal ve entelektuel acıdan karşılıklı beslendiler. Zamanı gelmişti. Atay, Sevin ’e ithaf edeceği ilk romanına 1968 ’de başladı. Sevin de Tutunamayanlar ’a ve bu jeste kayıtsız kalmayacak, ilk baskının kapağını tasarlayacaktı.
Atay ’dan Bener ’e, Bener ’den Atay ’a
Atay taslağını iki sene sonra dostu, ustası Vus ’at O. Bener ’e okuttu. Yazıları herkesten once ustadın değerlendirmesi Atay icin onemliydi. Ustelik romanda Suleyman Kargı karakteriyle bir de goz kırpıyordu Atay Bener ’e.
Bener de bu surprizi hic unutmadı. Atay ’ın vefatından yedi sene sonra Buzul Cağı ’nın Virusu ’nde “Nedir bu kultur corbası? Duyuyor musun Oğuz Atay! Cınar elli, kızdı mı kezzap gibi bakan, oysa iri cağla gozlu, kapılardan sığmaz guzel adamım! O zamanlar pek ayırdında değildin sanırım ‘tutunamadığının” diyerek seslendi.
“İnsanı anlatmayı duşundum”
“Tutunamayanlar ile cok basit bir iş yapmak istedim; insanı anlatmayı duşundum. Kapalı dunyalar icinde yaşayan yazarların bile bu cumleye hemen isyan edeceğini, “Peki herkes ne yapıyor?” diye ofkeleneceğini bildiğim halde bu basit gerceği soylemekten kendimi alamıyorum.”
Atay, Tutunamayanlar ’ı 1970 ’de bitirdi. Aynı sene TRT Roman Odulu ’nu kazandı. Ama otesi vardı. Bu roman bildik kalıpların dışında, cağının epey otesindeydi.
Disconnectus erectus neydi Olric?
Başta Atay ’a kendini sorgulatacak kadar az ilgi goren ve insansız edebiyat yaptığı şeklinde eleştirilen romanı, yazarın vefatından sonra epey unlenecekti. Romanda “Beceriksiz ve korkak bir hayvandır. İnsan boyunda olanları bile vardır. İlk bakışta, dış gorunuşuyle, insana benzer” diye uzun uzun tarif ettiği tutunamayan, ‘disconnectus erectus ’ dillere pelesenk oldu.
“Ne cok şey biliyor bu insanlar Olric? Herkes işine geleni biliyor efendimiz” gibi pek cok diyaloğun oznelerinde Olric ’i de neredeyse dostumuz gibi sevdik. O yuzden Turgut ’un kafa sesi, hayali arkadaşı Olric ile diyalogları da hep populer paylaşımlar arasında yer aldı.
“Herkesi tutunamayanlığa cağırıyormuşum”
“Selim oldu. Selimlik de olmuştur. Başarının insanı sevimsizleştirdiğini yazmıştım bir yerde; fakat tutunamayanlığın sevimliliğine de kimsenin yanaşmadığını goruyorum. Neden yanaşsınlar? Bir arkadaşımın dediğine gore, ben romanda herkesi bir bakıma tutunamayanlığa cağırıyormuşum. Henuz bir karşılık alamadım.”
Atay kendisiyle soyleşi yapan Pakize Kutlu ’ya (Barışta) bu yanıtı veriyordu. Yeni Ortam dergisi icin yapılan bu goruşmeden iki sene sonra 1974 ’te evleneceklerdi.
Selim ve Turgut pamuk ipliğine bağlı
Neyin peşinden gitse, neye tutunmaya calışsa onun anlamsızlığını fark eden Selim, modern hayattaki en yalnız insandı. Arkadaşının izini suren Turgut ise gorunuşte yırtmış, en azından toplumsal ritmi tutturmuştu. Ya da kendisi oyle sanıyordu. Oysa her şey pamuk ipliğine bağlıydı.
Yaşadığımız cağda bir kere geri cekilip bakmak, bir daha uyum sağlayamamaya yeterdi. Bir anda kucuk burjuva ahlakından olesiye nefret edebilir ve pusulamızı kaybedebilirdik. Tıpkı Selim Işık ve Turgut Ozben gibi…
Hayata fırlatılmış gibi: Tehlikeli Oyunlar
Uzun ic monologları ve gercekle duşun birbirine gectiği kurgusuyla Tehlikeli Oyunlar, Atay ’ın okura ikinci şokuydu. Bir başka tutunamayan Hikmet Benol ve onun Husamettin Albayı yine hayatın ortasına fırlatılmış gibiydiler.
Hikmet, gundelik olanın bilgisinden o kadar uzaktı ki işleri kolaylaştırmak icin bir hayat bilgisi ansiklopedisi tasarlıyor, kucuk oyunlarla benlik inşa etmeye calışıyordu. Ama nafileydi. Elbette onlar da bir turlu adapte olamayacaktı.
130 dakikalık performans
Oynayan: Erdem Şenocak
“Ulkemiz buyuk bir oyun yeridir. Her sabah uyanınca biraz isteksiz de olsak, hepimiz sahnenin bir yerinde, bizi cevreleyen buyuk ve uzak bir dunyanın sevimli bir benzerini kurmak icin toplanırız. Kucuk topluluklar olarak, birbirimizden bağımsız davranarak ve birbirimizi seyrederek gunluk oyunlarımıza başlarız.”
Seyyar Sahne ’de Oğuz Arıcı, Celal Mordeniz ve Hikmet Şenocak kolları sıvayıp işte boyle tespitler, ic cekişler ve sanrılarla dolu bir eseri, 130 dakikalık bir performansla 2009 ’da sahneye koydu.
Hocasının biyografisi: Bir Bilim Adamının Romanı
Atay, universiteden hocası Prof. Dr. Mustafa İnan ’ın hayatını Bir Bilim Adamının Romanı ’nda anlattı. 1975 ’te yayımladığı bu biyografiyi matematikci Cahit Arf ’ın ısrarları uzerine kaleme aldı. Atay ’ın bu biyografisi de 2012 ’de “Te Sahne” tarafından oyunlaştırıldı.
Alıştığımız uslubundan farklı ilerleyen eser yine de ondan işaretler taşıyordu. Yoksa İnan ’ın, cok kızdığı insanlardan bahsederken eşi Jale Hanım ’a kurduğu en kotu cumlenin “Yahu Jale duşunebiliyor musun, adam samimi değil” olduğunu nasıl bilebilirdik?
İnsanı ufalayan modern dunya: Korkuyu Beklerken
Yine toplumdan kendini soyutlayan kahramanlar, yine insanı sıkıştırıp un ufak eden modern dunya. Atay, sekiz oykuluk Korkuyu Beklerken adlı eserini 1975 ’te yayımladı.
“Beyaz Mantolu Adam” ve “Korkuyu Beklerken” oykulerinin one cıktığı bu kitapta okurların ağzında biraz Dostoyevski, biraz Cehov, biraz da Kafka tadı kaldı. Kitaba adını veren oyku ise 2008 ’den itibaren Oteki Tiyatro tarafından sahneleniyor.
“Oyun nerede başlıyor?”: Oyunlarla Yaşayanlar
Eserleri yıllar sonra sahnelense de aslında Atay ’ın tek oyunu Oyunlarla Yaşayanlar ’dı. 1980 ’lerden itibaren defalarca sahnelenen eserde, gercekle kurmaca ic ice gecerken, emekli tarih oğretmeni Coşkun Ermiş ’in haklı bir sorusu vardı: “Oyun nerede başlıyor, yaşam nerede bitiyor?” diyordu.
Batı ile Doğu arasında tutunmaya uğraşanlar, yani Ermiş ’in cevresi ve hatta kendisi icin bile bu sorunun makul bir yanıtı henuz yoktu.
Atay ’ın mahremi: Gunluk
“Selim gibi, gunluk tutmaya başlayalım bakalım. Sonumuz hayırlı değil onun gibi herhalde. Bu defteri bugun satın aldım. Artık Sevin olmadığına gore ve başka kimseyle konuşmak istemediğime gore, bu defter kaydetsin beni; dert ortağım olsun.”
Atay ’ın olumunden sonra, 1987 ’de yayımlanan Gunluk, yazarın inci gibi yazısıyla mahreminde gezdirdi okuru.
Biraz daha Oğuz Atay: Eylembilim
Usta yazarın bu tamamlanmamış romanı 12 Mart oncesinde, bir universitede calışan bir profesor ekseninde kurgulanmıştı. Olumunun ardından Gunluk ’un sonunda bulunduğu kısa haliyle yayımlandı.
Ama 1988 ’de kapı caldı. Kızı Ozge ’ye gelen isimsiz pakette Eylembilim ’in 74 sayfası daha vardı. Bu sayede biraz daha Oğuz Atay okuyabilecektik.
İki beyin tumoru, bir ameliyat
Atay, 1976 ’nın sonunda once grip olduğunu duşundu. İlaclar baş ağrısını gecirmedi, hatta bir sure sonra cift gormeye başladı ve kısa surede beyninde iki tumor olduğu anlaşıldı. ŞikÂyetlerinin musebbibi tumorlerin alınması icin 22 Aralık ’ta Londra ’da Royal Marsden Hospital ’daydı. İki tumorden yalnız biri alınabildi.
“Sevinmeyin, daha olmedim”
Bir sene sonra 13 Aralık 1977 ’de arkadaşı Altay Gunduz ’lerin evindeydiler. Sonrası Gunduz ’un anılarından: Oğuz Atay bir ara banyoya gider. Bir sure cıkmaz. Bir sessizlik olur. Seslenirler “Nasılsın Oğuz?” diye. “Sevinmeyin, daha olmedim” karşılığını verir banyodan. Sonra yine sessizlik olur. Bir şeyler ters gidiyordur. Gunduz kapıyı kırar. Oğuz Atay olmuştur.