Kitapseverlerin coğu uyarlama filmlerden hoşlanmaz. Cunku kafasında yarattığı dunyanın yıkılmasını istemez. Coğunlukla da kafamızda yarattığımız dunya ile filmde gorduğumuz dunya arasında ciddi ucurum olur. Yonetmenlerin sayfaları atlayarak zaman kısaltma cabası ya da heyecan katma bahanesiyle eklediği sacma sahnelere katlanmak coğu zaman yurek ister. Cok az kitap uyarlaması, fanlarını memnun etmeyi başarır. Diğerleri ise sinema tarihinin kotu roman uyarlamaları listesindeki yerini alır. Başarı oranın oldukca duşuk bir alan olmasına rağmen yapımcılar ve yonetmenler, cok satan kitapları filme uyarlamaktan vazgecmez.
Bazen gişe kaygısı bazen de yanlış tercihler bir filmi batırmaya yetebilir. Kitapları ait oldukları yerde, yani kapakları arasında bırakmak bazen en iyi secimdir. Ama yok, o kapak illa acılır, filmi cekilip illa bir rezil rusva olunur. Kitap fanları da o filmi izlerken acılardan acı beğenir. Biz de kitapseverlere azap cektiren, okurken cok guzel ama izlerken o kadar da guzel olmayan, kitaplardan uyarlama film seckisi hazırladık.
Bir “casting” hezimeti: Da Vinci Şifresi Yayınlandığı donemde oldukca tartışılan bu kitap, yazarı Dan Brown ’u da markalaştırdı adeta. İsa ’nın soyunun devam ettiği iddiasını ortaya atan ve kitapta kurgusal bir hikÂye ile buna yer veren roman, Hıristiyanların yoğun eleştirisine maruz kaldı. Gerci Brown bu tartışmalardan memnun olduğunu ifade etmişti bir roportajında.
Gelelim film kısmına. Filmin kotu olduğu konusunda kitabın fanları neredeyse bir mutabakat icinde. Gerek oyuncu secimi, gerekse filmin atmosferi beklentileri kesinlikle karşılayamadı.
Fanlarını ikiye boldu: Koku Patrick Suskind ’in sozcukleri kokuyla harmanladığı romanının sinema uyarlaması, hayranlarını ikiye boldu. Pek cok yonetmenin cekmek isteyip de cekemediği, Stanley Kubrick ’in ‘filme cekilemez ’ dediği bir kitabın filmini cekmek Alman yonetmen Tom Tykwer ’a nasip oldu. “Koş Lola Koş” gibi cok beğenilen bir filme imza atmış olsa da yonetmenin kitabı nasıl gorselleştireceği kocaman bir soru işaretiydi.
Film vizyona girdiğinde kitabın hayranlarının bir kısmı yonetmenin zorlu bir işin ustesinden geldiğini soylerken, bir kısmı da kitabın buyulu atmosferinin filme yansıtılamadığını belirtti. Filmin eksikleri bir yana yonetmenin izleyenin kokuyu iliklerine kadar hissetmesini sağlayan gorsel dilinin hakkını vermek gerek.
Fantastik bir husran: Eragon Kitap, iceriğinden cok yazarıyla ilgi cekiyor. 19 yaşında kitabı yazan Christopher Paolini, cocukluğunu fantastik kitap okuyarak gecirmiş ve ortaya Eragon cıkmış. 2003 yılında yayımlanan kitap, yılın en cok satanları arasına girmeyi başarmış.
Tabii ki bu, film yapımcılarının dikkatinden kacmamış. Kitaptan uyarlanan filmin başrolunde her ne kadar Jeremy Irons ve John Malkovich gibi onemli isimler yer alsa da Eragon yerden yere vurulmaktan kurtulamadı. Kitabın fanları filme oyunculuk, yonetmenlik, sanat ve kurgu acısından sıfır puan verdi. Zaten geriye pek bir şey de kalmadı.
Zorlama bir film: Ucurtma Avcısı Afganistan doğumlu Halit Huseyni ’nin ilk romanı olan Ucurtma Avcısı, Amerikalı yapımcıların elinde rezil edilen harika romanlardan biri. Emir isimli bir cocuğun hikÂyesinin anlatıldığı kitabı okuyup da beğenmeyen yok.
Ama filmi icin aynı şeyi soylemek mumkun değil. Duygulardan uzak ve kotu kurgulanmış filmin romanla pek alakası yok dersek abartmış olmayız.
Goruntude iyi, icerikte sıkıntılı: Bir Geyşanın Anıları Adıyla musemma bir roman var karşımızda. Japon kulturunun en merak uyandıran ve bir o kadar da gizemli alanlarından biri geyşalık. Ozellikle Batı ’da sıkı bir hayran kitlesi edinen romanın başarısı yapımcıların dikkatinden kacmadı ve roman sinemaya uyarlandı.
Film, ilk eleştirilerini daha hazırlık aşamasındayken aldı. Cunku Japon kulturunun anlatıldığı filmin başrol oyuncuları Cinliydi. Bunu bir kenara koyup sinemanın yolunu tutan seyirciyi başka bir surpriz daha bekliyordu. Film dili İngilizceydi. Yapımcılar bunu, izleyici kitlesinin altyazı okumaktan hoşlanmaması olarak acıkladı ama pek tatmin edici olmadı. Goruntu ve muziğin harika olması dışında film, beklentileri karşılamaktan uzaktı.
Bu kitap icin “fena değil” yetmez: Zaman Yolcusunun Karısı Audrey Niffenegger ’in 2003 yılında yayımlanan kitabından uyarlanan filmle ilgili duygular karışık. Kitabın filme eksik yansıtıldığını ve bu nedenle etkisini yitirdiğini duşunenlerin sayısı bir hayli fazla.
Buna karşılık filmi ‘fena değil ’ kategorisinde değerlendirenler de var. Ancak ‘fena değil ’ oyle bir ifade ki, ‘kotu ama izlenir ’ de bazen aynı anlama gelebiliyor. Neyse biz bu işi fanlara bırakıyoruz ve kitabı sevmeye devam ediyoruz.
Miyazaki ’nin husranı: Yerdeniz Oykuleri Ursula K. Le Guin ’in meşhur romanının Miyazaki animesi olacağını oğrenenleri meraklı bir bekleyiş almıştı. Miyazaki ismi bir heyecan yaratsa da, filmi Hayao Miyazaki değil, oğlu Goro Miyazaki cekecekti. Yine de babasının oğlu deyip beklentimizi yukseltmiştik, fakat malesef beklentilerimiz boşa cıktı ve oğul Miyazaki bizi hayal kırıklığına uğrattı.
Bir ergen guzellemesi: Twilight (Alacakaranlık) Serisi Stephenie Meyers ’in cok satan romanından uyarlanan filmler, fanları tarafından fazla ergen bulundu. Gerci kurt adamların, vampirlerin cirit attığı, hatta liseye gittiği bir hikÂyenin kendisi kulağa fazlaca ergen geliyor.
Filmin muzikleri ve gorselliği başarılı olsa da hayranlarının arasına nifak tohumları ekildi bir kere.
İki kadın bir kral: Boleyn Kızı Tudors dizisinin sezonlar boyu anlattığı hikÂyeyi 1,5 saate sığdırmak isterseniz, ortaya cıkana da razı gelirsiniz. Philippa Gregory ’nin cok satan romanından uyarlanan filmi, Scarlett Johansson ve Natalie Portman bile kurtaramamış.
Uc saatlik sıkıntı: Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği Milan Kundera ’nın olumsuz eserinden beyazperdeye uyarlan film ilk once uzunluğu ile dikkat cekiyor. Yaklaşık uc saat suren filmde Daniel Day-Lewis ve Juliette Binoche başrolde.
Kitabın fanları bu ikilinin oyunculuğunu beğenmiş olsa da kitaba ozel dilin filme yansıtılamadığını da dillendiriyorlar. Kast ettikleri, filmdeki diyalogların zaman zaman karikatur duzeyinde kalması olsa gerek.
Kitap o kadar iyi olmasa belki: Ruhlar Evi https://www.youtube.com/watch?v=ekPoZ_ZAeFU
Filmin başrollerinde Meryl Streep, Jeremy Irons, Glenn Close, Winona Ryder, Antonio Banderas gibi son derece guclu isimlerin, yonetmen koltuğunda ise başarılı filmlere imza atan Danimarkalı yonetmen Bille August ’un bulunması bile istenen sonucu vermemiş bu filmde.
Tabii bunda Şili ’nin ilk sosyalist başkanı Salvador Allende ’nin yeğeni, yazar Isabel Allende ’nin guclu kaleminin de buyuk etkisi var. Ahh o kitap o kadar iyi olmayacaktı!
Bir Stephen King komedisi: Dreamcatcher (Duşkapanı) Stephen King romanlarının film uyarlamaları genelde kotu olur, kimseyi tatmin etmez. Dreamcatcher da bu geleneği bozmuyor. Romanken iyi gozuken bir hikÂye senaryoya dokulup, ustune bir de kotu cekildiğinde izleyene kabir azabı cektiriyor. Bir ekşisozluk yazarının yorumuyla durumu ozetleyelim: “sinemaya tek kişi gidilse gerilim, uc kişi gidilse komedi olan film.”
Milyon dolarlık fiyasko: Bulut Atlası David Mitchell ’in 2004 tarihli romanını filme Tom Tykwer ve Wachowski Kardeşler işbirliği ile cekileceğinin haberinin duşmesiyle ortalık şenlenmişti. Zira roman olağanustu bir hikÂyeye sahipti ve bunu cekmeye niyetli yonetmenler işinin ustasıydı. Ancak ortaya cıkan film beklentilerin oldukca altında kaldı. 100 milyon dolar harcanan film eleştirmenlerden de gecer not alamadı.
İzlemeseniz de olur: Choke (Tıkanma) Dovuş Kulubu ’nun yazarı Chuck Palahniuk ’un harikalarından biri. Yazarın kendine ozgu uslubu, hayata bakışı ve karakterleri, kitabı cok ozel kılarken aynı şeyi film icin soylemek pek mumkun değil. Kitap oyle olmasa da, romantik komediye meyilli bir gorunum sergileyen filmi izlemeseniz de olur.
Roman gibi film: Şato Kafka ’nın bitiremeden olduğu Şato romanını bir nevi Michael Haneke tamamladı diyebiliriz. Kafka ’nın karanlık atmosferini ve insanın ic dunyasını Haneke ’den daha iyi anlatacak bir yonetmen bulunamaz. Ancak Haneke de film ile izleyicileri memnun etmeyi başaramadı. Kitap fanları uyarlama filmleri en cok yonetmenin mudahalesi nedeniyle eleştirir. Fakat bu filmde Haneke, romanı aynen perdeye yansıtmakla eleştirildi.
Tum gorsel şolene rağmen “olmamış”: Anna Karenina Bu kadar buyuk bir eserin filme uyarlanması cesaret ister. Cesaret diyoruz cunku elinizde gelmiş gecmiş en unlu klasiklerden ve bir kadına dair yazılmış en acı dolu hikÂyelerinden biri duruyor. Bunu herkesi memnun edecek bir bicimde sinemaya aktaracağını duşunmek saflık olurdu.
Joe Wright filmografisine guvenip Anna Karenina ’nın ustesinden geleceğini duşunmuş olabilir. Hatta filmin ilk yarısı icin bunu başarmış da denilebilir. Ama geri kalanı icin aynı şeyi soyleyemiyoruz. Film, Anna ’nın ic dunyasını aktarmakta yetersiz kalmış, kitabın ritmini yakalayamamış. Tum gorsel şolene rağmen, “olmamış” diyoruz.
Golge etme başka ihsan istemez: Golgesizler Bazı kitapların anlattığı dunyaya erişmeye sinemanın gucu yetmez. Bu film de oyle nafile bir caba olmuş işte. Kitabın derinliği filme yansımamış sanki. Zaten Umit Unal bir soyleşisinde “Bu muazzam kitaptan her yonetmen bambaşka bir film cıkarır.” demişti. Keşke cıkarmasaydı.
Seyircinin dramı: İki Genc Kız http://www.youtube.com/watch?v=avWR7g8Nj7k
Perihan Mağden ’in başarılı romanının o kadar da başarılı olmayan aynı adlı filmi. Kotu oyuncu secimlerini gecelim deseniz, kurgudaki aksaklıklar goze carpıyor. Kutluğ Ataman ’ın ulkemizin alışagelen film tarzını kırma yonundeki cabası takdire şayan ancak yeterli değil.