Edebiyatımızın temel taşlarından olan Faruk Nafiz, Cumhuriyetin genc bir neferi olarak Anadolu ’yu adım adım dolaşmış, halkı tanımış, bir yandan aşk şiirleri yazarken bir yandan da Anadolu insanının cileli yaşamını dile getirmiş. Şiirimizin millileşmesi icin calışmış, bunları yaparken de Turkcenin gelişmesine buyuk katkı sağlamış bir buyuk edebiyatcı. Saygıyla anıyoruz…
1. Ardında
Yaktı yanardağ gibi can yurdunu son bakış,
Ve gonlum koşmaz oldu maceralar ardında.
Onunde dun beyazlar giyinirken karakış
Bugun sensiz kalan yaz kara bağlar ardında.
Siyah kanatlarını batıya actı kuşlar,
Benden sana haberdir bu cığlıklı ucuşlar.
Dereler ardın sıra akmağa koyulmuşlar,
Arıyor batan guneş seni dağlar ardında.
Gezdirir ruzgar gibi ustunde yamacların,
Boynuma cifte zincir, cift orgulu sacların.
Ateşimden yanarken dalları ağacların,
Gozlerimin sel gibi yaşı cağlar ardında.
18 Mayıs 1898 yılında İstanbul ’da dunyaya gelir Faruk Nafiz. Babası, Suleyman Nazif Bey, annesi Fatma Ruhiye Hanımdır. İlk ve orta oğrenimini Bakırkoy ’de tamamlar. Şiir yazmaya cocuk yaşlarda başlayan yazarın ifadesine gore ilk şiiri “Saat”, 1914 yılında “Cocuk Dunyası” adlı bir dergide yayınlanır.
2. Bağ Bozumu
Kuytu ormanları, tenh bağları
Geziyor mevsimin yorgun ruzgÂrı.
İnce dallar kırık, yapraklar sarı,
Gecmiş bu yoldan da belli sonbahar.
Duyulur bir ayak sesi gizlice
HÂlî bahcelerden ruzgÂr esince:
Gecen bir yolcu mu, yoksa her gece
Yollarda beklenen bir kadın mı var?
Bir sure tıp oğrenimi goren şairimiz, mezun olmadan okuldan ayrılır ve gazeteciliğe başlar. 1917-1918 ’de Âti Gazetesinin yazı işlerinde calışır ve 1922 ’de bu gazetenin temsilcisi olarak Ankara ’ya gider.
3. Firari
Sana cirkin dediler, duşmanı oldum guzelin
Sana kafir dediler, diş biledim Hakka bile
Topladın sactığı altınları yuzlerce elin
Kahpelendin de garez bağladım ahlaka bile.
Sana cirkin demedim ben, kafir demedim
Bence dinin gibi kufrun de mukaddesti senin
Yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim
Bu firar aklına nereden, ne zaman esti senin.
Zulfunun yay gibi kuvvetli celik tellerine
Takılan gonlum asırlarca peşinden gidecek.
Sen bir Âhu gibi dağdan dağa kacsan da yine
Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek.
Aynı yıl Kayseri Lisesi ’ne edebiyat oğretmeni olarak atanır. Kayseri ’ye yolculuğunu ise “Han Duvarları” adlı uzun şiirinde anlatır. Kayseri ’de kaldığı iki yıllık donemde Milli Mucadelenin havasını cok yakından yaşar. Geleceğin unlu şairi Behcet Kemal (Cağlar) onun Kayseri Lisesinde oğrencisidir.
4. Coban Ceşmesi
Derinden derine ırmaklar ağlar,
Uzaktan uzağa coban ceşmesi.
Ey suyun sesinden anlayan bağlar,
Ne soyler şu dağa coban ceşmesi?
Gonlunu Şirin ’in aşkı sarınca,
Yol almış hayatın ufuklarınca;
O hızla dağları Ferhat yarınca,
Başlamış akmağa coban ceşmesi
O zaman başından aşkındı derdi,
Mermeri oyardı, taşı delerdi.
Kac yanık yolcuya soğuk su verdi,
Değdi kac dudağa coban ceşmesi!
Vefasız Aslı ’ya yol gosteren bu,
Kerem ’in sazına cevap veren bu
Kuruyan gozlere yaş gonderen bu…
Sızmazdı toprağa coban ceşmesi
Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda;
Ateşten kızaran bir gul arar da,
Gezer bağdan bağa coban ceşmesi.
Ne şair yaş doker, ne Âşık ağlar,
Tarihe karıştı eski sevdalar:
Beyhude seslenir, beyhude cağlar
Bir sola, bir sağa coban ceşmesi
1924 yılında Ankara Erkek Muallim Mektebi edebiyat oğretmenliğine atanır. 1932 ’ye kadar yaşadığı ve değişik okullarda calıştığı Ankara ’da cumhuriyetin kuruluşuna tanıklık eder. 1924 ’te “Coban Ceşmesi”, 1928 ’de “Suda Halkalar” isimli kitaplarını yayınlar.
5. Cennet cehennem
Bu akşam bilmediğim bir Âlem icindeyim,
Ya ruyada bir seyyah, ya semavi Cin ’deyim,
Bir orman yangınıyla kızardı karşı dağlar,
Taraf taraf tutuştu meş ’aleler, cırağlar,
Bir renge girdi eşya gunun altın tasında,
Bu kızıl kÂinatın gezerken ortasında.
Birden alev alıyor duşunceler, duygular,
Ateştir burda hatt ateşe duşman sular…
Burda her goz ateştir, her gonul ateşperest,
Ateş vermiş cizdiği esere bir ciredest!
Duyuyorum bu akşam, din gibi, sevda gibi,
Ne duyarsa icinden bir Mecûsi rahibi:
Andırıyor hisarlar birer tutsu kabını,
Leylekler ezberliyor Zerduşt ’un kitabını,
Benziyor bir mermere alnını koyan dere
Bu ateş mabedinde bir ateşten ejdere.
Parlıyor bir damla kan camların sorgucunda
Birer kÂğıt fenerdir meyveler dal ucunda,
Gordum, sihirbaz gibi gectiğini uc kızın
Bu ateş Âleminin icinden yanmaksızın! …
Bu bir ateş bayramı, bir vakitsiz donanma…
Sandım, omrum bitecek, bitmeyecek bu yanma.
1928 ’de “Şark VilÂyetlerini Tetkik Heyeti” ile Sivas, Erzincan, Gumuşhane, Trabzon, Erzurum illerini gezer ve donuşte Kastamonu ’yu gorur. İşte bu yolculuk, onun edebi yaşamında bir donum noktası olur ve boylece Memleket şiirleri yazmaya yonelir.
6. Genclik
Anlattı erenler: Bir bahar değil,
Âşıkın omrunde bin bahar varmış.
Hicranla ağaran bu saclar değil,
Sevgisiz kalan kalp ihtiyarlarmış…
Sorardım sırrını hic duşunmeden:
Bu fani gonlumun sevinci neden?
Beni gunden gune meğer genc eden
Daima değişen maceralarmış!
Gonlumde kovalar eskiden beri
Sarışın kumralı, kumral esmeri.
Dolmadan boşalmaz birinin yeri.
Gonlumde anladım, her dem baharmış.
1932-1946 yılları arasında İstanbul ’un en gozde okullarında edebiyat oğretmenliği yapar. 1933 ’te eski oğrencisi şair Behcet Kemal Cağlar ile birlikte Onuncu Yıl Marşı ’nın sozlerini yazarlar.
7. Gizli Bakışlar
Bir bakış ki acıyor gonul muammasını,
İki sevdalı kalbin en gizli yarasını,
Bir bakış ki kudreti hic bir lisan da yoktur,
Bir bakış ki bazen şifa, bazen zehirli oktur.
Bir bakış, bir aşığa neler neler anlatır,
Bir bakış, bir aşığı saatlerce ağlatır
Bir bakış, bir aşığı aşkından emin eder,
Seven insanlar daima gozleriyle yemin eder.
Ankara ve İstanbul ’daki oğretmenlik yıllarında ceşitli dergi ve gazetelerde şiirleri, fıkraları yayınlanır. Mizah dergilerinde “Deli Ozan” ve “Camdeviren” takma adlarıyla mizahi şiirler yazar. 1946 ’da siyasete atılır ve 1946 ’dan 27 Mayıs 1960 İhtilaline kadar Demokrat Parti İstanbul Milletvekili olarak TBMM ’de gorev yapar.
8. Gonul
Bağından her guzel bir gul secerdi,
Bundan mı sarardın soldun, ey gonul?
Kadınlar gecerdi, kızlar gecerdi,
Bir zaman aşk icin yoruldun, ey gonul!
Dunyaya baksan da gulumser gibi
Uzuyor hayatın bir keder gibi,
Ellerde dolaşan kadehler gibi
Yıllarca boşaldın, doldun, ey gonul!
Care yok, matemin cok derinse de,
Hasretin tukenmez yaşın dinse de.
Gencliği hoş gecti, eğlendinse de
Sanmam ki bahtiyar oldun, ey gonul
İlk şiirlerini aruz olcusuyle yazan Faruk Nafiz, Cenap Şahabettin ve ozellikle Yahya Kemal ’in etkisinde kalmıştır. “Edebiyat-ı Umumiye” Dergisinde yayımlanan “Şarkın Sultanları” şiiri, edebiyat cevresinde kendisine yer acmasını sağlayan ilk urunudur.
9. Serenat
Bir nisan akşamı, serin bir gunun,
Şark ’ın bu sevimli, guzel koyunun
Cenneti andıran bir akşamıydı.
Sizi ilk balkonda gorduğum gundu,
Yuzunuz sararmış gibi gorundu,
Acaba ruhunuz cok hasta mıydı?
Sordum ki bu kimdir, gulumsediler,
Eşinden ayrılan bir kız dediler,
Gezdiği yer işte bu ucra saray.
Hicran ne anlamış, sevda ne bilmiş,
Ağlatmış, ağlamış, sevmiş, sevilmiş
Bir guzelmişsiniz, isminiz de Ay.
Sonraki yıllarda aruz olcusunden uzaklaşarak hece olcusunu ve Turkcenin yalınlaşıp, yabancı kelimelerden ve kalıplardan uzaklaşması duşuncesini benimser. Şiirlerinde Milli Edebiyatın oluşmasını ve geliştirilmesini misyon edinir. Enis Behic Koryurek, Halit Fahri Ozansoy, Yusuf Ziya Ortac ve Orhan Seyfi Orhon ile birlikte Turk Edebiyat tarihindeki “Beş Hececiler” ’den biri olarak yerini alır.
10. Sanat
Yalnız senin gezdiğin bahcede acmaz cicek,
Bizim diyarımızda bin bir baharı saklar!
Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi cek
İncinir duz caddede dağda gezen ayaklar
Sen kubbesinde ince bir mozaik ararda
Gezersin kırk asırlık mabedin icini
Bizi sarsar bir sulus yazı gorsek duvarda,
Bize heyecan verir bir parca yeşil cini
Sen raksına dalarken icin titrer derinden
Cicekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin
Bizimde kalbimizi kımıldatır derinden
Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin
Fırtınayı andıran orkestra sesleri
Bir urperiş getirir senin sinirlerine,
Istırap cekenlerin acıklı nefesleri
Bizde gecer en yanık bir musiki yerine
Sen anlayan bir gozle suzersin uzun uzun
Yabancı bir şehirde bir kadın heykelini,
Biz duyarız en buyuk zevkini ruhumuzun
Gorunce bir koylunun kıvrılmayan belini…
Başka sanat bilmeyiz karşımızda dururken
Yazılmamış bir destan gibi Anadolu ’muz
Arkadaş, biz bu yolda turkuler tuttururken
Sana uğurlar olsun… ayrılıyor yolumuz
Sanatcı, halkın icinden cıkardığı konuları yine halkın soyleyiş ve nazım bicimleriyle dile getirir. Edebiyatımıza yepyeni goruşler getiren unlu “Sanat” şiiri, memleketci şiirin ilk bilincli bildirisi kabul edilir. Artık Batı etkilerine kapalı, Turk halk şiirine acık bir tutum icindedir şair.
11. Sen Nerdesin
Caddeden sokaklara doğru sesler elendi,
Pencereler kapandı, kapılar surmelendi.
Bir komur dumanıyla tutsulendi akşamlar,
Gurbete duşmuşlerin başına coktu damlar…
Son yolcunun gomuldu yolda son adımları,
Bekci sert bir vuruşla kırdı kaldırımları.
Mezarda olu gibi yalnız kaldım odamda:
Yanan alnım duvarda, sonen gozlerim camda,
Yuvamı cicekledim, sen bir meleksin diye,
Yollarını bekledim goruneceksin diye.
Senin icin kandiller tutuştu kendisinden,
Resmine surme cektim kandillerin isinden.
Saksıda incilendi yapraklar senin icin,
Soylendi gelmez diye uzaklar senin icin…
Saatler saatleri vurdu celik sesiyle,
Saatler son gecemin gecti cenazesiyle,
Nihayet ben ağlarken toprağın yuzu guldu,
Sokaklardan caddeye doğru sesler dokuldu…
Şiirlerinde ozellikle aşk, hasret, tabiat, olum, kahramanlık ve ihtiras temalarını işler. 1918-1930 yılları arasında edebiyatın tek kuvvetli aşk şairi olarak tanınır. Duygu ve duşunceyi bir arada yuruten, romantik ve realist konuları ve hayatları işleyen şiirleriyle un yapar.
12. Suyun Ustunde Mısralar
Dun gece parcaladı bir aslan kafesini,
Bir gonul sonsuz ufka yol aldı kartal gibi.
Fırtınam! Başucunda duyunca nefesini
Otuz yıllık bir ağac eğildi bir dal gibi.
Tatmak icin enginin şiirini dalgalarla
Kalbimiz goğsumuzde ayrı bir şeydi yarda.
İki taş heykel oldu vucudumuz kenarda,
Ruhumuz enginlere acıldı sandal gibi.
Sonsuzluğun sırrına ererek biz denizde
Sonsuzluğu yaşatmak istedik sevgimizde,
Sacımız ağarmadan toprak olunca biz de
Gezecek maceramız dillerde masal gibi.
Şiirin yanı sıra, yurt ve ulus sevgisini işlediği veya toplumsal gerceklere yoneldiği tiyatro oyunları da yazar.1933 yılında Kayseri Lisesi ’nden oğrencisi Behcet Kemal ile birlikte yazdığı sozler, Cemal Reşit Rey tarafından bestelenir ve eser, Cumhuriyetin 10. yıl kutlamaları icin duzenlenen marş yarışmasını kazanır.
13. Onu Bir Gun Gormedim
Yuzume sert cizgiler cekti senin adını,
Hasret saatlerini saydı sacımda aklar.
Senin ağzından cıkan bir cumlenin tadını
Ne bugun icki verdi, ne bu gece dudaklar!
Sorma, nasıl yollarda tutunabildiğimi,
Nasıl siyah ruzgara yaşımı sildiğimi…
Gorur gormez kapında yere devrildiğimi
Urperdi bir tekinsiz kedi gibi sokaklar.
Gece muzlim şeklini bana cizmese perde,
Sesin bir sırca gibi kırılmazsa icerde,
Beni bugun serilmiş gorenler orta yerde
Yarın da bir cukurun icinde bulacaklar…
1946 yılında Demokrat Partiden İstanbul Milletvekili olarak meclise giren Faruk Nafiz 1960 İhtilaline kadar bu gorevini surdurur. 27 Mayıs 1960 İhtilalinin ardından tum milletvekilleri ile birlikte kısa bir sure Yassıada ’da, daha sonra da CelÂl Bayar ve diğer DP milletvekilleri ile birlikte Kayseri Kapalı Cezaevinde tutuklu kalır. 16 ay sonra aklanarak ozgurluğune kavuşur.
14. Kıskanc
Sakın bir soz soyleme… Yuzume bakma sakın!
Sesini duyan olur, sana goz koyan olur.
Duşmanımdır seni kim bulursa cana yakın,
Anan bile okşasa benim bağrım kan olur…
Dilerim Tanrı ’dan ki sana acık kucaklar
Bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun,
Kan tukursun adını candan anan dudaklar,
Sana benim gozumle bakan gozler kor olsun!
İşte bu donemden sonra bir daha siyasete donmek istemez Son yıllarını Arnavutkoy ’deki evinde gecirir. Yassıada ’da arkadaşlarıyla birlikte yaşadığı baskıyı “Zindan Duvarları” adlı bir şiir ile anlatır. Eşinin olumunun ardından cıktığı Akdeniz gezisi sırasında, 8 Kasım 1973 tarihinde hayatını kaybeder.
15. Olumu Hatırlatan Kadın
Kayalıklarda gordum seni, bir sisli gunde,
Fırtınadan sacların cozulmuş bir demetti.
O kayalıklarda ki bir yıl evvel ustunde
Collerden Âşık donen bir genc intihar etti…
Seni her nerde, artık her ne suretle gorsem
Bir golgenin duyarım ruhuma duştuğunu.
Ben de o Âşık gibi bir kayada olursem
Rabbim mukaddes etsin seni gorduğum gunu!
Kayalıklarda bir genc olduğu gun beldenin
Halkı seni karanlık ruyalarında gormuş,
Ey yÂdı gonlumuzden cıkmayan afet senin
Sevmediklerin değil, sevdiklerin olurmuş.
Bazı ruhum kararır kefenlerden, mezardan;
Yok mu, Rabbim, olumun bir guzel şekli, derdim.
O kayalıklarda ilk seni gorduğum zaman
Hayalimde olume en guzel şekli verdim.
Başka bir gozyaşını dudaklarınla silsen
Urpererek: Bu, derim, mezardan bir nefestir!
Buna kıskanclık deme, bence değil yalnız sen,
Seni goren goz bile ne kadar mukaddestir!
Kimse karşında belki titremez gonlum gibi,
Bense hala korkarım dizinde ağlamaktan.
Teması korku veren tatlı bir olum gibi
Daha cana yakındır gorunuşun uzaktan…
Yazarın tek romanı, 1936 ’da yayımlanan “Yıldız Yağmuru”dur. Bu romanında şair Şukufe Nihal Hanım ’a aşkını anlattığı duşunulur. Anlatılanlara gore; Faruk Nafiz Camlıbel yaşamı boyunca unutamayacağı buyuk aşkı Şukûfe Nihal ’i halasının Erenkoy ’deki koşkunde gorur ilk kez. Ve ilk goruşte aşık olur.
Aşkları karşılıklıdır aslında. Hep şiirler yazarlar birbirlerine. Sadece şiir mi? Aşkları uzerine roman da yazarlar. Faruk Nafiz Camlıbel “Yıldız Yağmuru”nda, Şukufe Nihal ise “Yalnız Donuyorum” adlı romanında sevdalarını dile getirirler.
16. Kızıma
Dunyada aşk denilen varlık da yalan,
İnanma, aldanma, kapılma kızım,
Hıckırır ağlarlar, inanma yalan,
Erkekler yılandır, sokarlar kızım.
‘Olurum ben seni unutmam ’ derler,
Sen ona aldanma kapılma kızım.
Gelirler onunde secde ederler,
Arkandan lanetler ederler kızım.
Şimdi bir ciceksin goğse takılır,
Solunca kaldırır atarlar kızım.
Aşktan sonra hayalin yıkılır
Baharda sacların ağarır kızım.
Bu yıllarda aynı zamanda edebiyat oğretmeni olan Faruk Nafiz Camlıbel Şukûfe Nihal ’den evlilik teklifine hep olumsuz yanıt alması uzerine sinirlenerek tayinini Ankara ’ya cıkartır. Ve Ankara Lisesi ’nde coğrafya oğretmenliği yapan Azize Hanım ile ani bir evlilik yapar. Yıl 1931 ’dir. Bu evlilikten İsmet ve Yeliz adında iki cocuğu dunyaya gelir.
17. Artık Bu Solan Bahcede
Artık bu solan bahcede bulbullere yer yok
Bir yer ki, sevenler, sevilenlerden eser yok
Bezminde kadeh kırdığımız sevgililer yok
Bir yer ki, sevenler, sevilenlerden eser yok
Şairin bazı şiirleri de (Bahcemde acılmaz seni gormezse cicekler-Munir Nurettin Selcuk, Artık O Solan Bahcede Bulbullere Yer Yok-Alaeddin Yavaşca) unlu bestekÂrlarca bestelenmiş ve cok sevilmiştir. İşte bu bestelenmiş şiirlerinden biri şairin kanserden olen eşi icin yazdığı şiirdir ve bestesiyle birlikte unutulmayan şarkılardandır.
18. Bonus 1 19. Bonus 2