Hadi biraz İsmet Ozel ’den bahsedelim. Kendisi edebiyata yon vermeyi başaran şair ve yazarlarımızdan, ayrıca cok yonlu bir duşunce insanı. Bir sure Siyasal Bilgiler Fakultesi ’nde oğrenim gordukten sonra, Hacettepe Universitesi Fransız Dili ve Edebiyatı ’ndan mezun oldu. 18 yıl Devlet Konservatuarı ’nda Fransızca okutmanlığı yaptı. Ataol Behramoğlu ’yla birlikte Halkın Dostları dergisini kurdu ve yonetti. 1963 ’ten itibaren şiirleri yayımlanmaya başladı.
1974 ’te duşunsel ve ruhsal bir değişim yaşayarak yazı hayatına İslami duşunce cercevesinde devam etti. Uzun yıllar ceşitli gazetelerde koşe yazarlığı yaptı. 2005 ’te Turkiye Yazarlar Birliği deneme ve ustun hizmet odulunu kazandı. 9 şiir, 22 deneme, soyleşi, mektup ve 5 ceviri kitabına imza attı. 1978 yılında kaleme aldığı Uc Mesele (Teknik, Medeniyet, Yabancılaşma) en onemli kitaplarından biridir. 2007 yılında kurulan İstiklal Marşı Derneği ’nin kurucusu ve hÂlen genel başkanıdır.
“O, İsmet Ozel! Şair! Her şey o yaşarken oldu! Bunu bilsin insanlar!” diyip doğum gununu de kutlayarak hemen listemize geciyoruz. İşte ustadın insanı saniyeler icinde turlu ruh hallerine sokabilen 9 şiiri:
Démangeaison
Hayatsız kalmıştım. Birden Durin
Chopin ’in yedi numaralı valsiyle
balkonda belirdi
cildi curuyen İstanbul ’un ustunden korkulu goz
sonbahar ustune coktu. Susunden oldu şehir
huznunden oldu. Bir de o gun Şevki bey
biraz cekil kardeşim demesin mi Chopin ’e
ravii mechul
ama inanmak serbest
ben kimseye yetim olduğumu
soylemedim ustelik vesayet altında falan değilim. Sadece
hayatsız kalmıştım. Buyuyunce gecti.
Kısa Pantolon Paslı Cakı Dizde Kabuk Bağlamış Yara
Kısa Cakı Paslı Pantolon Gozde Yarası Kalmış Kabuk
Nazlan
Sitem et
Kırıl bana
Beni gec vakit
Tek başıma suya yolla
bahcede yuzunu oteye cevir
Gule hayret ediyormuş gibi yap
Gulumseyerek konuş da başkalarıyla
Somurt avluda sadece ikimiz kalınca
Kızıp en sevecen adımlarla ust kata cık
En sevdiğim ciceğin saksısı kaysın elinden
Derinleşsin ben icerledikce ruhumdaki sakarlık
Yamru bastım iş değildi hake cakılmak bayırdan
Dağ sıra dağdı hangi haşin belden yol veresi
Gece hep suzuldu yukarıdan lakayt kehkeşan
Altımda beni hep yutmaya cağladı nehir
Yetişir heceleme(n) sok beni bir kere
En zoruma gideni yap hegame getir
Cel beni tokezlet tuttur citlere
Ahla istida edecek ahval değil
Kim bana kıymazsan bilebilir
Dunya dedikleri samut kup
Acılar tıkandıkca bende
Hep seni seslendirir
Waterloo ’da Bir Dişi Kedi
O silik aynalarda şaşırdığım pis yuzum
daha cok insanlara benzeyen ve onlara
hırcın calgılar yansıtan
yuzum.
Uykularım upuzun bir gecmişi yaktıkca
ve o kulle yıkandıkca ben durmadan
utancla ovuşturduğum
yuzum.
Zengin dul dişi bir kedi seviyor ya kucağında
belki bu insanlara guvenimi doğuruyor durmadan
ellerim bağlı da ondan bu belki
yaşlı adamlar artıyor haykırışımdan
kanatlarını bembeyaz cırpıyor kuşlar
bir kadın vuruyor kuşlara kendini
vuruyor vuruyor kanatıyor belki
sonra da guneşin govdesine yorgunluktan.
o silik, eski, yalnız aynalarda
kısaca insanlarda yani
kuşları eskiten kan
kurusun.
Gurultulu bir intihar başlasın akşamla
dinsin sen soyundukca geceye karışan huzun
dinsin dinsin benim cagdaş olmayan iğrenc yuzum.
Ayin parcalanışını bir dişi kedi gordu
Waterloo ’yu gordu bir asker, bir kahraman
ama bizim icin ne Waterloo, ne yağmur oncesi huznu
bir aptalca buyu ugraştırıyor bizi durmadan
cunku umulmadık bir şey oluyor artık insan
bir şey, bir kahkaha sabahın karşısında
ve yuzum, o deşilmiş, o iğrenc yara
artık kendine yuruyor kalkıp onlardan.
Geceleyin Bir Koşu
Kulden bir ağzım vardı mermilerden once
canların saclarıma değdiği yerde ulurdu
Mori, bakırcı carşısı, incitepe
ağzımın uniformasına sokulurdu.
Bir cocuğun ağrıyan guluşu vardı mermilerden once
Onu gizlice operdim.
Onu surungen yumurtaları ve mezarlarla
birbirine acılan karanlık mağaralarla operdim.
Oyle sessiz, oyle gelişmeyen bir yangına
bir insan kıvranışını bırakırmış gibi
bir acı saplanırmış gibi sol boğrume
ellerime Mori ’yi eklerdim.
Ağzım ağızla doluydu mermilerden once.
Mori vardı
usunu bir seccade gibi kullanan yaşamakta
Mori ’nin kopekleri vardı her şeyden once
her akşam adını yıkardı mahalle ceşmesinde
ayaklarını yıkardı, tertemiz tanrılar cıkarırdı ortaya.
Nasıl ki doğuran ve olduren
kopekler gezinir herkesin şapkasında
ki herkesin şapkası mermilerden oncedir,
– Elma dersem cıkma.
Limon Kufu
Susuşun akışa vucudun yılışa gereği varsa
nehr akardı ruhuyla ruhsuzluğuyla gırla
avutacaktı nehri sıngı kenetli susulma
susan olmadı başladı dadanma saldırısı
zigzag sanıldı hep hic hepin hici yok oysa
ezilmedi solucan hokkabaz susturulmadı
kuşu kafes sorgulardı emzilirdi mankafa
uz basıldı yaraya uc verince salgın tuzu
oluyse fısıldandı yıkanılmadı ha-keza
kırık kırbac terazi gıcırtısı ıkınan lavta
yakıcı can kırık havliyle kucaklaşma
caydı tutturamadı kafiyeyi kırdı dişi
gizin kaldı kaburgalarda halvet şişi
yel izi kaldı guzun mafsallarda
bir mi o denildi bir onlar mı kırba
poturla tozudu kin toza bulanıldı huşuyla
takları tıklatmadı kokalı kırantalık colleri
gavurluk tarlasının patlangıc dolleri
hırttan hırt korden kor zehirden acı
bu konrolor bu biletci denildi dar be
dar bu kirin alıc karga palazı satanlar be
dar be muhmel darbeye soğduren amca
kamaymışcasına kamaştırılmış ustura
topla taramadan kaydırmadan sık
nehir biter ceşme başlar hor sakızlı
nispet yaparcasına akış tatlıcıda
basbayağı ortulu opuşlu orulmuşluğum
cıkıya tıkılmışlığım tıkıştırılmık tundra
hohlanmış bene nefessiz bırakılarak
sune sağır bene sunek ağdırıcı
atıl kutuk kışır kin lok yavı
salta duruşum gururumken
yazık yerle tazılanmış tana
tanın damatlık alayı dama cıkan
hıkı tutmuş mazının cılık piri
yamuğun yampirinin biri
kimmiş avanak aşık kim
toplasan bunları kim
değilse ben?
el boğure tutarık kavuştuğunda
var şekeri ekşimsiliğin tuzu da
pis puskulu imi sert, gomleği sarkık
şucu veya bucu olabilirdi adı
o verdi aşkınlığı aşkımıza
babalarımız zengin değil
hele uzak akrabalarımız hic
babalarımızın babaları da
bir turlu susup gecemeyiz
sınıfta sabit kalem kullanamayız
sabit kadem sokulmaz hic sınıfa
nedense ne oğretmen ne de terzi
ses cıkarıyor kopya kağıdına
bıkkınlık acısı bilhassa bununla
bunun gibi bircok başkalarıyla
veriyor eziyet bınsırımıza
ten temas derdi deme derdi
gediklik işmarıyla suzuk goz
ne hazır ne de engel şehlalığa
kalbin bulanık bukuntusu
inim inim sukunet
nabzı hafif tukuruklu
huplusu şeytan tırnağı
hopurtulusunden cilmeler
roma ceşmelerinin sozleşmesi
gomdurulmuş sıcak kule ekşi nar
adası takım yanı cepli el dorado
uzun konclu alman cizmeleri
balkanların tamamını işgal icin
dendensiz kendimliğim
cimdikler parmak boğumları
ayran aksırtılı sumkurmeler
kuytu kollamalar diz boyu
kızdan kızlık almağa
seke dura sevdiğim
bir samsa baklava
eve donuş yalnızlığı
bekle şimdi geliyorum
karton kutulu lokum
şarden şare bacalı
bostana su gidici
derin soluk bir evlek
birkac donum binbir herek
keleğim kaymağımı dort donduren
kaldıran sıvayı pul pul ıslığım
burmalı kaydıran pul bul bıyıklı
olsun burma bıyıklı nehirli
uysalca tıklı tırtıklı ceyiz
uyumsuzluğa erinme
bura burka oklavasız cisenti
hayale değmeden
tutunmadan kıymık ruya cimene
yokluk yoluklukta yoksanma duygusu
nerede benim cığrışı oksuz okesiz
ılık ıpılık tuyun insafı belli belirsiz
yanağın yanağa yan yana safcana
şiirin ustune şiir percimleyip
gemli şiir ustune gamsız şiir
kat karık katın katı şiir
şipşiir sisşiir şimşiir
kaş kaldırışı netame
safha sofyan sahaflar saf saf
baka baka bura burka
bakıntı sanırsın goz bağı
goz dağına aldırmalı takıntı
imbatı yuz yuze dokunmacı
kılıklı koza kızgın
koca bir nebze bir kırıntı
koklatır mı bekle bak
gece golu gizlediği cildinin
benler benimler bendirimler
raptiyesini hızın kıskandığı
kutlesine temel civisinin
garaz bağladığı
ımmortelle cilası
next time dağı
seviliş kızağı
ayıp şeyler otesinde.
bahcenin en kuytu yerinde
en ayıp ısırganın en boylusu
en zifiri tuğlasıyla kuyunun
mahremin en son şıp şıpı
en uzun aralıklı yankı
en derin nefesli aksisadası
ezik cinko kovada hissedilen
itimada şayan o eziklikle
bir bakışlık ecel
bir omur bir opuşluk
bir sarılmalık bereket
beti benzi atık ve betinde
bereketi yok sadece lale
hizasında saf hasret safkan kacış
evveli ahiri zil mer’ iyyeti şal
aşkları resimli romanlardaki gul
madalyon kaybetme derecesinde.
allahın gunu sercesiz guvercinsiz
kuytu dedim cukur asla demedim
sakat sakadan ab-ı hayat bekledim
sadece o dimdik bakışlı culsu ucuşlu
leşin tazesine duşkun yaya kargalar
gÂhi kuzgun ve gÂhi angıtlarla
yani civik camcaklı zinanın
laciverdine duşkun gagalara
yuksukluluk umursamazlığı
pekmezlenmiş bağbozumu harmandalı
peki pekinliği pekceliği zıkkımın
kalbim duracaktı demekten maksadım
yutkunmandı burnundaki sızlama
yemin billah etmedi benim icin
ucak zarfı bulmağa kullanılmamış
goz pınarlarını apansız yaşartan kuka.
opulmek istediğini bilseydim.
Dişlerimiz Arasındaki Ceset
Biz şehir ahalisi,kara şemsiyeliler!
Kapcıklar! Evraklılar! Ortu severler!
Cığlıklardan cadır yapmak şanı bizdedir
Bizimdir yerlere tukurulmeyen yerler
Nezaketten, haklılardan yanayızdır hepimiz
Sevinmemiz capkıncadır, ağlatır bizi kupeşteler
Yaşamak deriz-Oh, dear-ne kadar tekduze
Katliamlar ne kotu be birader
Guneş neredeysek orada bulur bizi
Ya cunup ve yalancı veya miskin ve ulser
Falımız neyse cıksın diye acarız indeksleri
Sayılar bizi bulur,o ayıp işaretler
Saframızla kesemizi birleştiren anatomi bilgisi
Hadım tarih, kundakcı matematik, geri kafalı gramer
Evet bunlar gizlice orgutlenerek alnımıza
Verem Olmak Uretimi Duşurur ibaresini cizer
Biz şehir ahalisi,ustu cizilmiş kişiler
Kalırız orda senetler,ahizeler ve tren tarifesiyle
Kimbilir kimden umarız emr-i b ’il-ma ’ruf
Kimbilir kimden umarız neyh-i ani ’l-munker
Bize yalnız oğulları asılmış bir kadının
Memeleri ve boynu itimat telkin eder.
Kalk Duğune Gidelim
Sarardın uzuntuden, uc gun ağladın
baktım gozlerine şıcramış halkın gozleri
incesin
bardakta bir karanfile benzemiyor inceliğin
serceler sekmiyor hayır, dudaklarında
ham demirden bir canakta dovulmuş otlar olur
ısınmış taşlar olur yazları geceleyin
sazlar
kanımda Cicek Dağı ’nı vurur
doldurur oylece goz yerlerimi inceliğin
Tenimde iz bırakmış kar kokusu
terli, muğlak adamların hevesleriyle
harman edilmiş tenim
sevincler artırmışım cicekli
ve ciceksiz butun dağlardan.
Sarhoşken bağrıma akıtılan yıldızlar
ozumu cekip ayırmış avuntulardan.
Şimdi sana bakıyorum, kalabalık gozlerin
ağlamasan bizi utandıracak sanki dunya
Valentina Tereşkova
ve cekik gozlu kadın komandolar
cunku uc gun beslendiler senin gozyaşlarınla.
Sen ağlarken azığımız coğaldı
elledik halkın ağrılarını cesurca
ağlamasan
kok inatla kavramıyor toprağı
boş umutlar icinde pervasız buyuyor kir
ağlıyorsun ihanete karşı şavkıyor pıcak
bir pıcak ki sevgilim, Surmene işidir.
Bir şehrin uzak semtleri gibi gozlerin
uzgun, kara, ayaklanmaya hazır
ben yaralar kuşanıp katılırım onlara
onlara katılırım yedek mermi ve şarkılar alarak
seni alırım sonra her bir yanım cağıldar
bir oyuna kalkarız sıkılmış yumruklarla
yazarız duvarlara fırtınalı yazılar.
Bir gun burda, bu kalktığımız yerde
kendini yaşamakla taşıran bir guneş kabarcığı
zonklayan bir atardamar olduğu anlaşılır
el tutuşmuş cocuklar ki o zaman
senin gozyaşlarını heyecanla kapışır.
Uc Frenk Havası
1. Capriccio Alum
Gulunc bir olumle oldu deniyor Max Stirner icin
cunku mahvına sebep nihayet bir sinektir
ama Fanya Kaplan
nasıl oldu diye sorarsak sanırım
işimiz fazlasıyla ciddileşir.
Bize ne başkasının olumunden demeyiz
cunku başka insanların olumu
en gizli mesleğidir hepimizin
başka olumler ceker bizi
ve bazen başkaları
olumu ceker bizim icin.
Olumle şaka olmaz diyenler
kıyasıya yanıldılar bu cağda
Taksitle Alum diye bir roman yazıldı artık
Once Ol/Sonra Ode denilmek suretiyle
aşılıp gecildi bu roman da.
Doların dalgalanmasına bırakıldı bu cağda alum
geceleri şehrin varoşlarında ikamete mecbur edildi
gunduzun kimlik soruldu ona
sağcı mı solcu mu olduğu sorusuna cevap verdi
seken bir kurşun kadar
kurşuni bir kış denizi kadar bile
taraf tutmayan olum
2. Alum Cantabile
Ben ne buyuk bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata
gormedim orda cinko damlar ve plastik surahilerin tanrısını
yerime yadırgadım
yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka
cılgının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı
durmadan beyaz bir aygırla taşardım derin gollerden
bir gebe kısrakla kacardım derin ormanlara
guneşin zekasıyla doymak isterdim
kaba solgun kağıtlar sunardı
şehrin insanı bana
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin
Ogun bugun, şehri dunyanın ustune kapatıp bıraktım
kapattım gumuş maşrapayla yaralanmış ağzımı
ham elmalar yemekten goveren dudaklarım
mırıldanmasın şehrin mutantan ve kibirli ağrısını.
Azıcık gece alayım yanıma yalnız
sercelerin uykusuna yetecek kadar gece
bocekler icin rutubet
orumcekler icin kuytu
biraz da sabah sisi
yabani guvercin kanatları renginde
biz artık bunlar olarak gidiyoruz
eylesin neyleyecekse şehrin insanı
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
bozuk paraların insanı, sivicelerin
işte oldum, işte son kadife cicekleri
son defneler, badıranlarla kefenlediler beni
butun kacaklar icin inci bir melhem oldu benim olumum
butun hoşnutsuzlar yanlarında saklayacak
benim olumumden yayınlan kırpıntıları
boğaz tokluğuna calışanlar
ozenle kilitleyecek goğuslerine
benim olmuş olmamı
hic bir yaprak damarından
hicbir su ozunden atamayacak beni
ortaya benim olumum surulecek
pey akcesi olarak
tanrıların olumunu bir ustlenen cıkınca
ama neler olup bittiğini hic bir ayetten
hicbir vakit anlamayacak şehrin insanı
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
pahalı zevklerin insanı, ucuz cesaretlerin
3. Requiem
Bozkırda yaz akşamları seni seyrederdi
seni seyrederdi ormanda gurbuz sabah
ağırkanlı bir guneşle yaşanan kış
ağır, kanlı bir guneşle yaşanan hasat zamanı
bekarların kaburgalarına gumleyen karanlık
isterik kokusu beyaz dantelaların
seni seyrederdi
sen diriyken sana bakmak
başlı ve sonlu bir uğraştı sanki.
Govdene imrenirdi ok atmayı bilenler
govden aklın gibi engebeli ve dakikti
sokaklarda kavga cıkardı senin yuzunden
sen topuğunu gosterirdin ve dovuş başlardı
ejderlerle carpışırdı bey cocukları
muminler muşriklerle savaşırdı.
Toprak ve yağmur savaşırlardı
anahtar ve kilit
birbirlerine girerdi ekmekle bulutlar
kan ve su
nadirle zenit.
Isıtırdın salkımları bağlar bozulunca
tohumların bilgisine hısımdın
beyninde yelkenlerini acarak
serinlerdi kısır kadınlar
sen diriyken
sepetlerine cicek doldurup insanlar
peşinden gelirlerdi
seruvenler peşinden yururdu endazelerin
mekikler otlakların yorungesindeydi
ayıklardı insanların ruyalarını
yaktıkları tutsu, okudukları yasin.
Sonra oldun, sonra ıslıkladılar seni
gosterişsiz tabutunu yuhaladılar
lahana yaprakları attılar sana
sonradan gorme tombul ortayaşlılar
semiz, genc burjuvalar seni
tepeden tırnağa fermuarladı.
akşam gezmesine cıkan emekliler bile
duygusuzca silkeledi uzerlerinden
senin gozyaşlarını
Bir soğuk uzay
parıltısıyla anılıyorsun artık
kuru bir bilgisayar tıkırtısıyla
acıyorlar tacyapraklarını ancak
bir alkol koması sırasında
senin yorgunluklarını
hastanelere makbuz yaptılar
cekingen duruşunu intihara karşı
kullanıyorlar koğuşlarda
cunku coktan alum goturdu seni
alum alum
gundelik sozlerimiz arasında
gececek kadar kaba.
Jazz
Bu vapuru kacırırsam beni belki de cinnet basar
belki kanser olurum bu yıl sınıfta kalırsam
nobette uyursam eğer kitaplarımı yakarlar
etimde şirpence cıkar bu kızı alamazsam
bu işi bitiremezsem şehirden beni kovarlar
izin kağıdım yanar konuşacak olursam
bu senet bankalar kapanmadan
ruhumun rengini kapatmayacak olursa
olur kuyuya duşen cocuk
cocuğun mercan saati catlar mutlaka
koşup haber vermeliyim
yetkili memura
bahar geliyor, ilerliyor yeminler
alnımı kapıp getirmeliyim
denizi karşılamaya
kırlangıcın kanadındaki kezzap
leylakta sıkışan buhar icin
nabzımı bulmalıyım nerede bulacaksam
nabzımı cunku ben kasadan fiş alarak
yağmuru, selvileri zor durumda bıraktım
benim yongalarımdan yapıldı bu celenkler
ben papatyaları şımartmadım diye oldu
Mata Hari ’ler casus, Al Capone ’lar gangster
inmem gerek gozbebeklerimin altına
beynimin ortasına buzulmeliyim
genşeyip kımıldayabilirim oradan sonra
dum di dum
duridum dubida
kendi kalbimle zamanım arasındaki sarkac
puskurtuyor beni dunyaya
bırakıyorum zerreciklerime kadar emsin beni
Atlantik ve Pasifik ve beş kıta
koşmam gerek
yetişmem gerek yazgıma
tutmam gerek, sormam gerek, bilmem gerek
esenlemem, kargışlamam, irkitmem gerek nicin
nicin, nicin, nicin
kuyuya duşen cocuk nicin olmesin?