Zuhal Tekkenat, Cemal Sureya ’nın ikinci eşi ve aynı zamanda Memo Emrah ’ın da annesidir. Cemal Sureya, “İpekboceği sesli sevgilim” der biricik Zuhal ’i icin. Doğruluğundan emin olmamakla birlikte bir de hikaye dolaşır onların evlilikleri hakkında: Usta şairimiz bir arkadaşına duğmesini dikebilecek bir kadınla evlenmek istediğini soyler. Bundan birkac gun sonra ise Zuhal ’le tanışır. Gorur gormez Zuhal ’den etkilenen Sureya, yaka duğmesini koparıp ona uzatır ve evlenme teklifi eder.
Meselenin ozu şu ki, Cemal Sureya gercekten cok sevmiştir Zuhal ’i. Zuhal de, hayatının en mutlu ve en mutsuz gunlerini onunla yaşamıştır. Boylesine capkın bir adamla birlikte olmanın kolay olmadığını, az cok tahmin edebiliyoruz.
İşte Sureya ’nın “On Uc Gunun Mektupları”, Zuhal hastanedeyken ona yazdığı 24 mektuptan oluşur. Her cumlesi aşk, her cumlesi hasret kokar satırlarının. Biz de sizlerle Sureya ’nın eşine yazdığı mektuplardan bazı satırları paylaşalım istedik. Paylaşalım da, siz de oturup bir sorgulayın bugunku aşkları.
Zuhal ’im! Hayat! Hayatımsın.
Bunu bilmeni isterim. En once bunu bilmeni.
Bir de şeyi bilmeni isterim: Benden yanlış yere, yok yere kuşkulanıyorsun. Sana hicbir zaman hayınlık etmedim ben. Edemem.
Kac yıldır evliyiz, yan yanayız. HÂl başım donuyor senlen, esrikim senlen, seviyorum seni. Her gecen gun daha buyuk bir aşkla.
N ’olur, akkavakkızı, anla beni. Bu sevgimi hor gorme. Kendininkine uydur, yakıştır.
Bu satırları ilk evimizin altındaki kahvede yazıyorum. Ve ben seni o ilk gunlerdekinden daha buyuk bir tutkuyla seviyorum.
Biz iki ayrı ırmak gibi ayrı yerlerden kopup geldik, kavuştuk bir noktada, yanı başımızdan kucuk bir kol da alarak buyuk bir nehir meydana getirdik; birlikte akıyoruz şimdi. Nicedir bu boyle. Hep de boyle olacak.
Denize dokulene, olene dek.
Bizim icin tek koşul mutluluk olabilir. Hicbir şey bozamaz birliğimizi. “Ucuz, gozuz biz.” Sen de oyle duşunmuyor musun?
Ne tuhaf, son bir iki ayda seni, benden biraz uzaklaştın, araya mesafeler, tedirginlikler sokuyorsun diye duşunurken, o sırada sen de aynı şeyleri duşunuyormuşsun. Bunlar aşkın halleri, aşkın zaman zaman kişinin onune cıkardığı ezincler, uzuncler herhalde. Bunu boyle yorumlamak gerekir.
Bir de seviyorum seni. Tek dalımsın. Memo ’yla birlikte, ama ondan da oncesin. Bunu boylece bilesin. Bilinmelidir bu.
Kahvenin onunden otomobiller geciyor. Bir tane de at arabası. Seni duşununce o atı da seviyorum.
Cay iciyorum. Artık ıhlamur iceceğim. Ne yumuşak, cağrışımlı, bağışcı, duşcul şeydir ıhlamur. Evimizin onunde bir ıhlamur ağacı olsun. Sen saksıda da yetiştirebilirsin ıhlamuru.
Gece yatakta Memo ’yla hep seni konuştuk. Susunca seni sustuk. Uyuyunca seni uyuduk.
Akşamları eve doneyim, kapıyı sen ac: Gozlerin…
Memo okuldan donmuş olsun. Kacıncı sınıfta olsun?
Duygulu bir adamım ben. Bir film gormuştum eskilerde, bir Fransız filmi. Adı: “Jesuis un Sentimental.” O filmdeki adam gibi miyim nedir?
Ofkem belli olur, coşkum ortaya cıkar da sevincim, uzuncum dibe akar, orda buyur.
Yalnız seninle gucluyum. Sen olmasan bir anlamım olamaz. Sev beni. Yaşayacağız.
Her şeyimi sana borcluyum. Sana rastladığım sıralar yıkıntılıydım.
Sen onardın beni. Tuttun elimden kaldırdın. Ben de ekmek gibi optum alnıma koydum seni, kutsadım.
Aşk buyudu, aşk!
Sen hastanedeyken her gun yazacağım sana. Seni nice sevdiğimi anlatacağım.
Yuzuğunden operim.
Senin eşsizliğin, bulunmazlığın ustune ne soylesem eksik kalır. Sadelikten korkmayan bir kadınsın bir kere.
O koprunun altında satılan balık-ekmekten alıp yemek istemen beni cok gonendiren şeylerden biri. Sana ondan almak isteyişimin tek nedeni midenin sağlığını duşunduğumdendir.
Sen busun işte, sevdiğini her durumda savunursun; onun kusurlarını gormezsin. Ne sevgilisin sen.
Birisi bana cok şişmanladığımı soylemişti de, hemen saldırıya gecmiş, şişman olmadığımı ileri surmuştun. Oysa pekala fazla okkalanmıştım o gunler.
Ama Aragon ’un şu dizesi de bir gercek: “Goğsune bastırırken kırar sevdiği şeyi.”
O da var. Kişi kimi zaman cok sevmenin getirdiği yanlışlıklara da duşuyor. Sevdiği şeyi goğsune fazlaca bastırırken orseliyor onu. Hoyratlaşıyor bir yerde aşk. Acaba bu gercekten aşkın kacınılmaz bir gereği mi?
Yaz gunleri geldi. Gecen yaz neredeydik, bu yaz neredeyiz; gelecek yaz nerede olacağız kim bilir?
Anımsayalım o dizeleri yeniden:
“Hayat kısadır kuzucuklarım
Yine de uzundur kuzucuklarım.”
Şişli ’de Okmeydanı dolmuşlarının kalktığı yerde, salaş bir kahvehanede yazıyorum sana bunları.
Cocacola ictim. Sigara ictim. Az sonra sana koşacağım.
Bir ceşmeye koşar gibi koşuyorum sana, anlasana!
Yararlanılan Kaynaklar: 1, 2.