
Kış geldi cattı. Guneşli gunlerde kendimizi sokaklara atarken şimdi battaniyemize sarılıp sıcak kahvelerimiz eşliğinde kitaplarımıza ve filmlerimize gomuleceğiz. İşte o romantik mi romantik ve entelektuel ve yalnız ve buyulu ve cekici ve albenisi yuksek hallerimizi fotoğraflayıp instagram ’a koymayı da es gecmeyeceğiz. Evet evet size diyorum! Sizi hic sevmedim, sevmeyeceğim de! Ne işim olur benim sizin gibi gosterişcilerle, ne işim olur benim sizin gibi best-sellercılarla. Ben rahatsızları, arızaları arıyorum, hep aradım, kimilerini buldum, kimilerini kitaplarıma kahraman yaptım, kimilerine tutuldum, kimilerine hala aşığım. Ben sizi arıyorum zoru sevenler, kolayla yetinemeyenler, edebiyatı zuppelik ve gosteriş olarak gormeyenler. Sizleri arıyorum ki edebiyatı sizin benim gibi gorup zoru deneyenlerle buluşabilin. Uzun senelere yayılan okuma seruveninden damıtılan bu liste daima yeniyi arayan, kendini yenilemek icin cabalamak gerektiğine inanan, kolayı gorunce midesi bulanan edebiyatseverler icin. Kolay okuyamamalar…
Haydut (Der Rauber) – Robert Walser
Buyuk Kafka arkadaşlarını toplayıp onlara Walser okur ve gulmekten yerlere yatarmış. Kafka gibi bir adamı guldurduğune gore epey komik olmalı dediğim Walser, Haydut ’unda da ince gormek şartıyla sizi katıla katıla gulduruyor. ‘Gecenin Sonuna Yolculuk ’ veya Saatleri Ayarlama Enstitusu tadı alacağınız bu roman icin aklınızı zorlamaya değecek.
“En dikkate değer ilkem şu: Bana fayda sağlamayan kişi kendine zarar vermiş olur. Muhteşem bir anlayış, oyle değil mi? Bir başka dusturum da şoyle: Bana sevgiyle ve kibarca yaklaşan kişi, şoyle veya boyle zarar gorur. Olağanustu bir mantık değil mi?”
Guneş Tutulması (Eclipse) – John Banville
Banville ’in zor metinlerin yazarı olduğunu anlatmak icin James Joyce ’un soyundan geldiğini ve izinden gittiğini soylemek yeterli olur sanıyorum. İrlandalı John Banville ’in bircok romanı arasında parıldayan Guneş Tutulması yazdığı metinlerin arasında en zoru. Oğretici olacağım derken didaktik olma tuzağına duşmeyen Banville ’in, bir başka anlaşılmaz Beckett ’in de sıkı bir takipcisi olduğunu hatıratalım.
“Mutluluk incelmiş bir acı değil de nedir?”
Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk (Das Gluck In Gluckfernen Zeiten) – Wilhelm Genazino
Derinliklerin yazarı Genazino, samimiyetten odun vermeden bunu başarıyor. Daha cok sayıklamalar şeklinde gecen roman ust duzey bir monolog sunuyor okuyucuya. Bu kısa ama dolu romanda sizi harekete gecirici cumlelerin altını cizmek icin yanınızda birkac kalem bulundurmanızı tavsiye ederim.
“Bir kadın hayatından hoşlandığı zaman daha da guzelleşir.”
Kader (Destiny) – Tim Parks
En buyuk uslupculardan Thomas Bernhard ’ın koyu bir hayranı olan Tim Parks, Kader isimli romanında hikayesiyle vuruyor. Listemizdeki diğer romanlardan acı yuklu olmasıyla ayrılan Kader, adeta bir tabuttan sesleniyor. Tamamıyla ic burkucu.
“Acımız dışında her şey bir muammadır.”
Buz (Ice) – Anna Kavan
Anna Kavan Kafka hayranı ve kadın. Kadın yazarların en zorlusu kabul edilen Kavan ’ın Buz ’u, yer yer absurd ve surreel oğeler taşıyor. Ruya gibi bir atmosfere sahip romanı okurken kabus gormenizden Kavan kendini sorumlu tutmuyor.
“İcimde aynı anda birkac duzlemde yaşadığıma ilişkin tuhaf bir duygu vardı.”
İc Deney (L ’Experience Interieure) – Georges Bataille
En zor metinlerin adamı Bataille ’ın İc Deney ’de kafası epey karışık. Eserin gucunden bir şey kaybettirmeyen bu bilgi okuyucu icin ise donulmesi gereken zorlu donemeclerin habercisi. Nietzsche gibi buyuk ve anlaşılmazşlığın piri bir duşunurun izinden giden Bataille ’ı okumak da en az Nietzsche kadar zor.
“Kararlı bir şekilde ‘Tanrı ’yı gordum ’ dersem, gorduğum şey değişmiş olacaktır.”
Vergilius ’un Olumu (Der Tod Des Vergil) – Hermann Broch
Devasa bir romanla karşı karşıyayız. Hem hacmen hem icerik olarak. Nitelik meraklılarına hayatı boyunca benzerine rastalamayacakları bir metin armağan etmiş Broch. Bir şairin, Vergilius ’un son on sekiz saatinin anlatıldığı roman, ‘Su, Ateş, Toprak ve Hava ’ isimli dort bolumden oluşuyor. Ahmet Cemal ’in 40 yılı aşkın ceviri seruvenini de hesaba katarsak nasıl zorlu bir metinle karşı karşıya olduğumuzu daha iyi anlarız.
“Neden boyle olmuştu? Kimin icin calışmıştı Vergilius? Hangi insanlar icin, hangi gelecek icin? Artık her şeyin sonu gelip catmamış mıydı? Yaratılmış olanın bunca unutulmaya layık oluşu, şimdi sonsuzluğu yutmak uzere ağzını acmak isteyen zaman ucurumunun bir kanıtı değil miydi?”
Nakaratlar (Ritournelles) – Felix Guattari
Felsefeye, Deleuze ve Guattari ’ye yolu duşenler Felix ’i tanıyacaklardır. Fragmanlardan oluşan bir metin olan Nakaratlar, Guattari ’nin bir ceşit edebiyat denemesi olarak gorulmeli cunku bu kitabı Guattari ’nin oynadığı bir filmi izliyor gibi okumalısınız. Daha fazla spoiler vermeyeyim, deneyimleyin, ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız.
“Gece, hayatın frengisi, hep aynı. El kırmızı perdeye asılıyor. Cekmecede ne işliyor? Konuştuk. Tercih şansı pek yoktu. ’
Kan Sıcak Akacak – Alp Buğdaycı
Bir senaryo gibi ama değil, herkes kendi ağzından konuşuyor ama değil, herkes suskun ama değil. Bu yasaklı romana ulaşmak icin kucuk bir internet araştırması yeterli. Şiddet, vahşet ve aşkın gunceline yolculuk edeceğiniz bu romanın ağzı bozuk. Cunku Kan Sıcak Akacak, “Halkın ar ve hay duygularını rencide ettiği veya cinsî arzuları tahrik ve istismar ettiği” gerekcesiyle yasaklandı; maalesef.
“Cunku bizim patlamaya hazır el bombaları gibi kullandığımız mikrofonlarımız, Ânında namlularını uzerlerinize cevireceğimiz silahlara donuşturebildiğimiz kameralarımız, renkli gazetelerimizde iclerini boşaltıp kitleye posasını sunduğumuz toplumsal sorunlarımızı uzun uzun tefrika ettiğimiz yazı dizilerimiz var. Kısacası iktidardayız biz, iktidarın kendisiyiz bizzat, iktidarız.”
Buzul Cağının Virusu – Vus ’at O. Bener
Edebiyatta postmodern romana harika bir ornekle karşı kaşıyayız. Yazarımız yine bir Turk. Yazarımız usta. Oğuz Atay ’ın anısına ithaf edilen bu roman, karmaşık yapısı ve dolambaclı kurgusuyla tek kelimeyle zor ve değerli bir roman.
“Bırakılmazsam, bırakamıyorum.”
Sihir Diyarında (Au Pays de la Magie) – Henri Michaux
Basitliğiyle vuran bir kitap bu, bir roman demek zor. Tuhaf kafasıyla Henri Michaux sanki Sade ’ı sakinleştirmek, Gustav Meyrink ’e pelerinini ters giydirmek ve Raymond Roussel ’i yataktan duşurmek istemiş. Ve başarmış da.
“Bedenleri olmayan etkiler diyarına hoşgeldiniz.”
Ferdydurke – Witold Gombrowicz
Buyumek uzerine. Hepimiz ne zor atlatmışızdır o kahrolası ergenliği. Gombrowicz sayesinde bunu artık daha cesaretle ve biraz cok da şımarıkca yapabiliyoruz. Ferdydurke ’den duzgun bir cumle beklemeyin ve daima şaşırmaya hazırlıklı olun.
“Beyler, sanat sunağının onunde diz cokerken insanlara cevirmeye curet ettiğiniz poponuzu kim şaplaklasın?”
Odun Kesmek (Holzfallen) – Thomas Bernhard
Bilinc akışı tekniğiyle yazılmış bu enfes romanın merkezinde bir akşam yemeği oturur. Bir turlu yemeğe oturamayan sanat ve burjuva dunyasının unlu simaları bizlere Luis Bunuel ’in El Angel Exterminador ’unu hatırlatır. Hepimiz istenmediğimiz ve istemediğimiz bir yerde bulunmak zorunda kalmışızdır. Bu da oyle bir şey.
“İnsanlarla en icten bicimde arkadaş oluyor ve bunun gercekten omur boyu sureceğine inanıyor ve gunun birinde bu her şeyden cok takdir ettiğimiz, hayranlık duyduğumuz, hatta sevdiğimiz insanlar tarafından hayal kırıklığına uğratılıyor ve onlardan tiksiniyoruz ve onlardan nefret ediyoruz ve onlarla hicbir ilişkimiz kalsın istemiyoruz, diye duşundum, berjer koltukta, tıpkı eskiden duyduğumuz eğilim ve sevgi gibi, nefretimizle de onları omur boyu istemediğimiz icin onları kafamızdan tamamen siliyoruz.”
İntihar (Suicide) – Edouard Leve
Leve ’nin bu kitabını yazdıktan tam tamına on gun sonra intihar ettiğini hepimizin bilmesi gerek. Bilmesi gerek ki intihara ozendirmek sucu işlemiş olmayalım. Taş gibi bir metinle karşı karşıyayız, yerinden kaldırmadan altından kalkamayacağımız bir metin, Fransız edebiyatından.
“Mutluluk onumde gider, uzuntu beni izler, olum beni bekler.”
Karşıt Hayat (The Counterlife) – Philip Roth
Ağabey ve kardeş atışması, catışmasını konu eden Roth, ne kadar buyuk bir yazar ve Yahudi olduğunu acıkca ifşa ediyor. Bir Habil Kabil kapışması olarak okunabilecek roman cok zekice ve armut piş ağzıma duş demeden, yorarak dinlendiriyor okuyucuyu.
“Hepimiz bir diğerinin uydurmasıyız.”
Resul – Huseyin Kıran
Bir delinin romanı, delice bir roman, Huseyin Kıran ’ın ‘opus magnum ’u. Bu kitap icin Turk edebiyatına inmiş son kutsal kitap diyenler de var. Meraklısına.
“Demek hepimizin gizlisi budur! Her şeyi ve herkesi ister ve unuturuz. İşte bu zavallı istenmiş ve boylelikle hakaret edilmiş ruhlar icin cehennem icimizdir, onlar orada hapsedileceklerini, başkaları ve kendileri icin istenmeyen olanlar icin unutulmayacaklarını bilirler. Unutulduk sayılacaklarını, ama hapsedildikleri o yerde icin icin yanacaklarını bilirler.”
Kenarda – Ayhan Gecgin
Bir felsefeci değil Ayhan Gecgin, iyi bir edebiyatcı ve derin duşunceli bir feylesof. Eskiyle yeniyi zevkle ve duşunceli şekilde karıştıran Gecgin, zamansızlığa yakın duruyor. Fikirlerden cok hissiyatların hakim olduğu romanın en uzak durduğu yer ise eğlence.
“Anımsamıyordu. Eskiden neydi? Anımsamaya da calışmıyordu. Zaman zaman pencereden gorunen manzaranın eski bicimi diye duşunduğu bir goruntu belleğinde canlanır gibi oluyordu, sokak belirip siliniyordu, sanki bunlar eskiden ne olduğunu, şimdi donuştuğu şeyi acıklayabilirmiş gibi. Eskiden ne olduğu oteki kıyıda, catlağın ote tarafında kalmıştı, bu doğru – şimdi olduğu şey ise tuhaf bir boşlukta. Anımsayamazdı, anımsayanın kim olduğunu bile soyleyemezdi…”
Karanlık Thomas (Thomas L ’Obscur) – Maurice Blanchot
Anlatı ve deneme turlerini bir araya getiren Blanchot ’nun bu romanı icin gelmiş gecmiş en tekinsiz ve korkutucu roman dersek haksızlık yapmış olmayız zannediyorum. Atmosferi kendinden menkul bu romanın nasıl bir zihnin urunu olduğunu soylemek icin bir alıntının yardımına koşuyorum: “Gecenin gecesiyim.” Varoluş felsefesine yabancı olmayanlar icin bir de ‘var-olmayış ’ı tatmak ve tanımak zorlu ve benzersiz bir deneyim olacak.