Bazen hayat, bazıları icin hic de guzel bir başlangıc değildir. Ama o başlangıc ne kadar kotu olursa olsun; onu değiştirmek kucucuk bir “tesaduf”e bakar… Tesaduflere inanıyorsanız elbette.
İşte bu bahsettiğimiz donum noktaları icin, siz ister tesaduf, isterseniz de kader diyin. Adının hicbir onemi yok. Onemli olan her zaman ve daima “farkında olmak”.
Oktay ’ın hikayesi, tesaduf veya kader değil; icerisinde kocaman bir farkındalık barındırıyor. Doğduğu gunden beri, aldığı nefesin, daima farkında olan bir adam o cunku…
Oktay Cetinkaya ’nın İstanbul ’da devam edecek ve hatta boyut değiştirecek hikayesi, ilk olarak Adana ’da başladı…
“muğlaya bağlı ortaca kazasının copluğu, yıl 1997. Ben yarı cıplak ve diğer geri donuşum emekcisi arkadaşlar. Fotoğrafı istanbulda copte bulduğum makina ile cekmişti bir arkadaş ..”
Oktay, alkolik ve kumarbaz bir baba ile dilencilik yapan bir annenin cocuğu olarak, Adana ’da dunyaya geldi. Sadece ilkokulu bitirebildi ve sonrasında bir kaportacının yanında işe girdi. Daha cocuk yaşında, carpık duzenin ağırlığını, en acımasız haliyle omuzlarında hisseden Oktay, daha sonra, hurdacılara satmak icin kablo, kanalizasyon kapağı gibi malzemeler calmaya başladı… Hırsızlık yaparken rastladığı kağıt toplayıcılara ozendi ve aslında onu bambaşka bir yolculuğa surukleyecek olan işle; yani kağıt toplayıcılığıyla boylece tanışmış oldu.
Kaportacılık, hırsızlık ve kağıt toplayıcılığı derken; Oktay ’ın yolu bir şekilde taşı toprağı altın İstanbul ’a duştu…
“Sokaklarda calışırken, 1996 yılı beyoğlu, yorucu guzel gunlerdi..”
Ve başladı İstanbul sokaklarında kağıt toplamaya. Diğer kağıt toplayıcıları, tinerciler, sokak cocukları, sokak hayvanları; hepsi en iyi dostları oldu onun. Kitap demek, sadece ekmek parası demekti Oktay icin. Copte bulduğu kitapları bazen sahaflara satıyor; parasını alıyordu. Zaten sadece ilkokulu bitirebilmişti; sonrasında ise kitaplarla tek ilişkisi bu şekilde olmuştu.
Oktay bir gun copte bulduğu bir kitabı okumaya karar verdi… Ve bu karar, onun butun hayatını değiştirdi.
Oktay once o kitabı okudu, sonra diğerini… Derken artık copte bulduğu kitapları biriktirmeye ve hepsini teker teker okumaya başladı. Sırf bu yuzden, kitapları da satmıyordu sahaflara. Arkadaşları ile kaldıkları mekanda biriktiriyor, gozu gibi sahipleniyordu onları… En cok da Dostoyevski ’yi seviyordu.
Once kağıt toplayıcılığını bıraktı; sokakta bir kitap tezgahı actı; sonra bu iş icin bir mekan tuttu kendisine.
Oktay ’ın Beyoğlu ’na actığı dukkan(Lamelif Sahaf), yıllar icerisinde bircok araştırmacının uğrak yeri oldu. O kadar aşkla yapıyordu ki işini, zaten başarılı olması kacınılmazdı.
Onun bu etkileyici hayat hikayesi bir de belgesele konu oldu: Copte Dostoyevski Buldum
Oktay Cetinkaya ’nın hikayesi yonetmen Enis Rıza tarafından 2009 yılında 83 dakikalık bir belgesele cekildi. Belgeselde Oktay ’ın annesi, dostları, işverenleri onunla ilgili oyle şeyler anlatıyor ki, insan izlerken oturup kendi hayatını sorguluyor; acaba gercekten anlamlı bir yaşama mı sahibim diye…
Oktay ’ın “fakirmeczup” isimli bir Instagram hesabı var; ve orada sokaklardan tanıdığı; sokaklarda tanıştığı insanların hikayelerini anlatıyor…
“Adem abi karadenizli eski bir gemi kaptanı. Yirmi yıl once istanbula ilk geldiğim yıl tanıdım Adem abiyi. O ’da bircok insan gibi etrafındaki insanlara ve hayata uyum sağlayamayıp sokağa ve copluğe sığınanlardan. Bir bilseniz oyle ilginc bir insanki.”
Bakın nasıl yaşamlar varmış…
“Cem kırk yaşında, bir kırk boyunda bir sokak insanı. Birde kardeşi tinerci metin vardı , beyoğlunda terk edilmiş bir binada cesedi yanmış halde bulunmuştu, esnaf cok severdi metini abisi cem gibi. Doksanlı yıllarda bir gazete kupon ile televizyon veriyordu ,cem sokakta yaşamasına rağmen her sabah bir adet gazete alıp kuponlarını kesip biriktiriyordu annesine televizyon hediye edebilmek icin.”
Bir diğeri…
“Sevim ablanın kocası Tahir abi gectiğiğimiz aylarda vefat etti . Tahir abide hayatı boyunca coplerden topladıklarını satarak gecimini sağlamış bir insandı. Karı koca okuma yazmaları yok, cocuklarıda okula gitmedi. Sevim abla cok hasta ,Torunu yardım etmek icin Sevim abla ile birlikte cıkmış işe , poşetlerini taşımasına yardım ediyor anneannesinin.”
“Kendi hikayem bana ‘inanılmaz ’ gelmiyor. Cunku daha kotu yerlerden daha iyi yerlere gelmiş insanları tanıdım.”
“Nıhat abi 75 yaşında bekar bir teknoloji mağduru. Eskiden beyoğlu esnafının tabelalarını boyar, yazar, cizerdi . Arada boya badana işleride yapardı ama asıl işi tabelacılık nihat abinin, teknolojiye ayak uyduramadığı ve birazda huysuz olduğu icin bu aralar durumu hic iyi değil.tophanede yıkılmak uzere olan bir binada tek başına yaşıyor, zamanında benimde icinde yaşadığım bir binada. 50 yıldır tophanede yaşıyor nihat abi, ne hikayeler var nihat abide ah bir yazabilse”
Boyle soyluyor kendi hikayesi icin Oktay. Belki kotu bir cocukluk gecirdi; şimdi de harika bir hayatı yok. Ama belli ki o, her zaman bu hayatın değerini bildi; vazgecmedi yaşamaktan. Yaşadığı her gunu gercekten severek yaşadı. Kitaplarla buldu yolunu. Ve de kitaplarla devam ediyor. Sevgisiyle, yaşam enerjisiyle bir yandan tanıdığı insanlara neşe oluyor; bir yandan da başka insanların hikayelerini anlatarak; bizlere nasıl yaşamlar olduğunu gosteriyor; yaşamın asıl anlamını sorgulatıyor…
Yararlanılan Kaynaklar: 1, 2, 3.