Emrah Serbes ’in yeni kitabı cıktı. Yine icinde samimi bir dil ve sert tesirli diyaloglar mevcut. İşte yeni kitabı “Muptezeller” ve can alıcı 11 anlamlı alıntı…
1. Şimdi duşunuyorum, kac yıl sonra, alkol, sigaralık, kubar, extacsy, eroin, kokain, amfetamin, roj, taş, cakmak gazı, bonzai ya da edebiyat fark etmez, ne kadar yitik, umutsuz ve unutulmuş olduğunuz da fark etmez…
…hayatınızın hangi doneminde olduğunuz da fark etmez, hepsi gecer, hepsi biter, hepsinin kafası siktirip gider, karanlığın kalbiyse her zaman orada kalır, atmaya devam eder, duyması gerekenler icin…
İcimden oyle geldi o gece, falezlerin ucunda, ulur gibi, acıyla havladım birkac sefer, sonra baktım birileri yaklaşıyor, hemen sustum.
2. Ertesi gun, beyaz sakallı ihtiyar gassal, elinde kopuklu sungerle babamı yıkıyordu gasilhanede. On dort-on beş yaşlarında bir yardımcısı vardı, ihtiyar kopuklu sungerle ovarken o da hortumla su tutuyordu…
Kopukler akıp gidiyordu babamın ustunden, yerdeki suzgecin cevresinde birikiyordu. Kollarımı kavuşturmuş dikkatle izliyordum. İhtiyar gassal bana dondu, “Akşam okumaya kim gelecek?” dedi.
“Bilmiyorum,” dedim.
Babamın olu kolunu kaldırıp koltuk altını ovarken “Biz de okuyoruz,” dedi. Bir şey demedim. Babamın obur kolunu kaldırıp ovmaya başladı. “Daha ayarlamadıysanız biz gelelim,” dedi.
Bir şey demedim. İceri bir memur girdi, bana bir kağıt uzatıp “İmzalayın” dedi.
“Bu ne?” dedim
“Olu kağıdı. Bir kopyası sizde kalacak.”
İmzaladım
T.C Sağlık Bakanlığı, Olu Gomme İzin Kağıdı, Olu Sahibine Verilecektir Yukarıda adı, soyadı ve huviyeti yazılı olunun gomulmesine izin verilmiştir. Resmi muhur ve imza.
Memur cıktı. İhtiyar gassal babamı kurulamaya başlamıştı, eline pamuk alıp bana baktı, “Yedisine de geliriz,” dedi, cocuğu gosterdi, “Sesi cok guzeldir,” dedi “Okusun mu? Dinle istersen.”
Cocuk elini kulağına goturdu.
“Hayır.” dedim birden. Gasilhaneyi terk ettim. Bu ulkede olmek sıradan bir şakadır.
3. Babam gulumsemeye calışırken birden durdu, yine ağlamaya başladı. Elimi omzuna attım, azgın dalgaların kayalıklara attığı iki sandaldık o anda, “Uzulme baba,” dedim. “alt tarafı bir ev, alt tarafı beton parcası ya.
Calışır ederiz, yine alırız. Ben de calışırım bundan sonra, soz, alırız bir ev daha. “Ona uzulmuyorum ki ben,” dedi babam. “Her ay evin taksitini odedik de ne oldu. Bak, ucup gitti elimizden balon gibi. Keşke seni ağlatmasaydık cocukken. Keşke sana o akulu arabayı alsaydık.”
4. Bir saat gelir, bir tel kopar, bir kiriş catırdar, kuşlar havalanır onunden, bir bakarsın hayatının butun camı cercevesi inmiş, yine ayazda kalmışsın…
Yuzunun cilası kazınmış, ellerin cebinde, enseni omuzlarına gommuş, sağa sola boş boş, caresiz bakıyorsun. Aklını toparlamak icin gozlerini boşluğa dikiyorsun, kafanda bir uğultu, boşluktan cıkan boşluk, başka hicbir şey yok.
5. Allah belasını versin boyle işin, şimdi hatırladıkca bile sinirim bozuluyor…
Cukurun dibinde olduğunu bilirsin coğu zaman ama keyfin yerindedir. Cunku seni ilgilendiren kucuk zaferler ve duş gucudur. Dunya nimetleri onların olsun dersin. Elli metrelik yatlar, havuzlu villalar, palmiye ağacları, guzel kadınlar ve yıllanmış şaraplar ilgini cekmez. Cunku seni ilgilendiren sevinc, neşe, ruh, aşk ve danstır acılardan once ve acıların icinde. Cunku seni ilgilendiren guclu bir yaşama arzusu ve keşfetme arzusudur nalları dikip de toprağın altına girmeden evvel, doyasıya yaşamaktır seni ilgilendiren. Ama işte bazen de boyle her şey ters gidiverir, butun dunya sana karşı kurulmuş gibi. Son paranı verirsin bu dunyaya, istediğin tek şey durust bir torbacı ve iki gram ottur, ama onun yerine gazete kağıdına sarılı nane verir sana orospu cocukları…
6. Yine o bakış. Senelerdir duşunuyorum, kadınlar nicin bana boyle bakıyorlar, nedir acaba bende onları iğrendiren şey…
Cevap da vermiyorlar soylediğim şeye, sadece bakış, sanki şu dunyadaki yedi milyar insanın en cekilmezi benmişim gibi iğneleyici bir bakış, o bakışın yeterince aşağılayıcı olduğunu da biliyorlar ayrıca. Bu sırra nerede erdiler acaba ya da bir yerde dersi mi veriliyor bu bakışın?
7. Dunyanın butun kotulukleri aynı kazanda kaynarken sen ateşini kimden aldın, ruhunu kimle boluştun, eksiksiz ve sadeleştirilemez olanın peşine kimle duştun, yıldırımlar duşerken kimdi elini tutan, kim actı sana yureğini karşılıksız, kim savundu seni herkese ve herşeye karşı tek başına…
Odur senin kardeşin, gerisi kan soyudur, miras hukukudur, babadan kalan arsayı kat karşılığı muteahhide vermektedir, gotunuze sokun o binaları şimdi, gotunuze sokun oyle kardeşliği, beton mikserleriyle beraber.
8. O sabah beni doktor vizitesine cağırmadılar, oğleneden sonra Doktor Sezar odama geldi, karşıma oturup “Niye kactın?” diye sordu…
“Kız arkadaşımı gormek icin” dedim. Dun kız arkadaşımın yanındayken olanları baştan sona, butun detaylarıyla anlattırdı bana. “Niye daha fazla kalmadın onun yanında?” diye sorup duruyordu. “Niye onunla daha fazla konuşmadın?”
“Ne konuşabilirdim ki,” dedim. “Başka bir adamla opuşurken…”
“Ne kadar birlikte oldunuz siz?”
“Uc ay kadar olması lazım.”
“Kız arkadaşın nelerden hoşlanırdı?”
“Ne bileyim. Hayvanlardan falan.”
“Başka?”
“Niye soruyorsun butun bunları?”
“Kız arkadaşını tarif edebilir misin bana? Fiziki ozelliklerini.”
“Sacları dalgalıydı, zayıftı, yeşil gozluydu…”
Doktor ic cekti, “Sen bizim buradaki Serap ’tan mı bahsediyorsun?” dedi
“Serap kim?”
“Eroinman kız. Hani gelip senin de yemeklerini alan. Hayvanlar icin.”
“Daha fazla konuşmak istemiyorum.”
“Biraz gerceklerden konuşalım,” dedi.
Ağlamaya başladım., “Ustume gelme doktor,” dedim. “Eline ne gececek ki? Niye ustume geliyorsun.”
“Gercekleri gormen lazım.”
“Ne boka yarayacak ki gercekler.”
“Kendini tanıyacaksın. Kendinle yuzleşeceksin.”
“Kendimi sikeyim. Ne boka yaradı ki bugune kadar kendim…”
9. İki gun sonra İSTOC ’a gittim yine, psikolog goruşmesi vardı, psikolog orta yaşlarda balıketli bir kadındı, onundeki dosyaya bakarken, “İsim?” diye sordu…
“Bakır,” dedim.
“Soyisim?”
“Arslan”
“Aslan mı, Arslan mı?”
“R ’yle yaz, kukrer gibi.”
“Yaş?”
“Yirmi altı.”
“Medeni durum.”
“Bekar.”
“Oğrenim durumu.”
“Universite terk.”
“Meslek.”
“Yazar.”
“Ne yazıyorsun?”
“Roman.”
“Yayımlanmış kitabın var mı?”
“Yok.”
“İşsiz yazıyorum.”
“Olur.”
“Uyuşturucu madde kullanmaya devam ediyor musun?”
“Hayır.”
“Sormak istediğin bir şey var mı?”
“Yok.”
İlk defa başını kaldırıp bana baktı, “Peki, gidebilirsin,” dedi. Boylece devletin psikolojik desteğinden yararlanmış oldum.
10. “Sen ne yaptın butun yaz?” diye sordu. “Bekledim” dedim. “Sadece bekledim.”…
Bu sıcağın alnında sadece bekledim. Kucuk bir haber. Bir reddediş bile olurdu. Kucuk bir umursanma kırıntısı. En azından. Şimdi butun yaza geri donup baktığımda, sanki zaman hic akmamış gibi geliyor. Ama bilincim “Koca bir yaz gecti,” diyor. “Bu da cok ağır bir his.”
11. “Gidiyorum dostlarım,” dedim. “Bundan sonra işlerim ister yolunda gitsin, ister daha beter boka sarsın, nereden geldiğimi asla unutmayacağım…
Burayı ve bu masaları ve bu tezgahı ve şu Efes takvimindeki Ebru Şallı ’yı ve onun hicbirimizin yuzune bakmayacağı gerceğini asla unutmayacağım. Sakız gibi uzayan ve uzadıkca keyiflenen akşamları da. En onemlisi de sizleri dostlarım, sizleri asla unutmayacağım. Biliyorsunuz ne zaman yepyeni bir atılıma hazırlansam her seferinde yere serildim. Yine yere serilmeye gidiyorum, bunu yureğimin en derinlerinde hissediyorum. Her şeye rağmen ve her şeye karşı, bu sefer bir parca daha umutluyum. İş işten gectikten sonra ayıldım zira, her zamanki gibi. Aslında en doğru ayılma zamanı da iş işten gectikten sonradır, cunku oğretici bir yanı vardır, ne oğrettiğini tam olarak bilemiyorum.