Fareler ve İnsanlar, Gazap Uzumleri, Bitmeyen Kavga… John Steinbeck deyince ilk akla gelen, en ozel ve en başarılı eserler, bunlar olsa gerek. Steinbeck okurken, onun muhteşem uslubu karşısında giderek daha fazla şaşırırsınız. Steinbeck kucucuk, basit bir olayı oylesine ozel bir bicimde betimler ki, dumur olursunuz. Ustelik tum bunları, abartıdan uzak; inanılmaz bir sade bir dille yapar kendileri.
İşte bu cok ozel yazarı okurken; yazarlıkla uzaktan yakından bir ilginiz yoksa bile, şoyle bir ic cekip yazar olma hayali kurmanız cok olasıdır. Hele ki yazar olma yolunda ilerliyorsanız; ya da boyle bir yola girme niyetiniz varsa; onun kitaplarını okumak bile size başlı başına bir yazarlık dersi verebilir.
Bunlar da yetmezmiş gibi, usta kalem Steinbeck, 1963 yılında yazarlığa yeni başlayanlar icin bir yazı kaleme almıştır. Bu yazı adeta, yazar olmak isteyen o kişiye ozel yazılmış bir mektup niteliğindedir. Biz de bu yola gonul vermiş tum yazar adayları icin, bu cok anlamlı yazıdan 14 satır başını bir araya getirdik. Buyrunuz efendim, kulağınıza kupe ediniz…
Sevgili yazar… Stanford ’daki hikaye yazma kursuna katılmamın ustunden cok uzun zaman gecmesine rağmen, o zamanki tecrubelerimi cok iyi hatırlıyorum.
Gozlerim parlıyordu ve guzel hikaye yazmanın gizli formulunu oğrenmek icin kendimi hazırlamıştım. Bu yanılsama cok kısa surdu. Bize soylenene gore iyi bir hikaye yazmak icin sadece bir yol vardı: O da, iyi bir hikaye yazmak.
Hikayenin nasıl yazıldığını gormenin dışında, iyi bir hikaye yazmak ancak yazıldıktan sonra anlaşılabilir.
Bize soylediklerine gore hikaye yazmak en zor bicimdi, bu iddialarının ispatı olarak da dunyada cok az guzel hikaye olmasını gosteriyorlardı.
Bize soylenen ilk kural cok basitti: Etkileyici bir hikaye, yazardan okura bir şeyler iletmeli ve bu iletilenler, hikayenin mukemmelliğinin olcutu olmalıydı.
Bunun dışında, bir kural yoktu.
Bir hikaye etkileyici olduğu surece herhangi bir şey hakkında olabilir ve herhangi bir tekniği ya da anlamı icerebilir.
Bu kuralın bir alt başlığı olarak, bir yazarın ne soylemek istediğini yani ne hakkında konuştuğunu bilmesi gereklidir. Ornek olarak, hikayemizin ozunu bir cumleye indirgemeye calışırken, onu 3-6 ya da 10 bin kelimeye kadar genişletebilecek kadar iyi bilmeliyiz.
Hikaye yazmanın gizli formulu, gizli iceriği budur. Bundan fazlası yoktu, biz yazarlık yolunda artık yalnızdık. Bazı kotu hikayelerin icine atılmalıydık.
Eğer mukemmelliğin tum sırlarını keşfetmeyi umsaydım, benim cabama verilen notlar bana gercekleri gosterirdi…
Ve eğer adaletsiz bir şekilde eleştirildiğimi hissetseydim, yıllarca editorlerin takdirleri benim değil hocaların tarafını tutardı. Okulda yazdığım hikayelerin duşuk notları yayınevlerince yuzlerce defa reddedilen hikayelerimde yankılandı.
Bu adil gozukmuyordu.
İyi bir hikaye okuyabiliyordum, hatta onun nasıl yazıldığını biliyordum. Nicin ben boyle bir hikaye yazamıyordum?
Belki de iki hikaye birbirine benzemeye cesaret edemediği icin okuduğum guzel hikaye gibi yazamıyordum. Yıllar gectikce, bircok mukemmel hikaye yazdım ve şansımı deneyip onları yazmam dışında, onların nasıl yazıldığını hala bilmiyorum.
Eğer hikaye yazmada bir tılsım varsa ve ben bu tılsımın var olduğuna inansam bile, hickimse bunu, kuşaktan kuşağa aktaracak bir recete haline getiremez.
Formul, sadece yazarın onemli bulduğu şeyleri okura iletme durtusunde gizlidir.
Eğer yazar bu durtuye sahipse, bunu iletecek bir yol bulur.
Bir hikayeyi iyi yapan mukemmelliği ya da bir hikayeyi kotu yapan hataları algılamalısınız.
Aslında kotu hikaye dediğimiz, etkisiz olan hikayedir.
Yazdıktan sonra bir hikayeyi değerlendirmek cok zor değildir, fakat yıllar gecse de bir hikayeye başlamak beni olum fikri kadar korkutur.
Korkmuyorum diyen yazar mutludur, fakat vasat olduğunun ve iyi bir hikaye yazmaktan cok uzakta olduğunun farkında değildir.
Bana soylenen tavsiyelerin birazını hatırlıyorum. Bu tavsiyeler, aşırı heyecanlı ve bereketli 20 ’li yaşların coşkunluğunu hissettiğim ve tum dunyanın yazar olmaya calıştığına inandığım zamanlardaydı.
Bana soylenen şey; “İyi bir hikaye yazmak cok uzun zaman alacak ve hic para kazanamayacaksın. Avrupa ’ya gitmen senin icin daha iyi olabilir.”
“Nicin?” dedim:
“Cunku Avrupa ’da fakirlik şansızlıktır fakat Amerika ’da fakirlik utanc verici bir şeydir. Fakirliğin utancına katlanıp katlanamayacağını merak ediyorum.”
Depresyona girmek cok uzun zaman almadı. O zaman herkes fakirdi ve cok fazla da utanılacak bir şey değildi. Ve fakirliğe katlanıp katlanamadığımı asla bilemeyeceğim. Fakat hocamın bir konuda haklı olduğuna eminim.
Yazar olmak gercekten cok uzun zaman aldı. Ve hala devam ediyor, ve yazar olmak asla daha kolay olamaz.
Yararlandığımız kaynak burada.