“Şiiri bir yana, şairi de insan canlısı bir insan guzeli. Deli dolu, cocuksu, gulec. Bilye oynamaktan, topac cevirmekten yeni donmuş haliyle, sırtı ter icinde, yanakları al al…” diye Nazım ’ı anlatan Can Yucel ’in yazısı ile “Şiirimin koku yurdumun topraklarındadır ama dallarıyla butun topraklara; doğuda, batıda, guneyde, kuzeyde ucsuz bucaksız yayılan butun topraklara, o topraklar uzerine kurulmuş medeniyetlere, butun dunyamıza uzanmak istedim” diyen Nazım Hikmet ’in “Vasiyet” adlı şiiriyle bir edebiyat yolculuğu…
1. Yoldaşlar, nasip olmazsa gormek o gunu
olursem kurtuluştan once yani
On ikisinde var yoktum, yakınımız Selma ablanın nişanlısı eve gelir giderdi. Safi bey Bulgaristan muhaciri, gencten, yakışıklı biri. Nazım hayranıydı, ağabeyiyle Almanya ’ya bağırsak ihrac ederlerdi. Lafı kaptı mı, Hitler şoyle buyuk adam, boyle buyuk adam diye kafa utulerdi. Bir akşam bahcede oturuyoruz ailecek, cebinden bir kağıt cıkarıp okumaya başladı gumbur gumbur. Aaa, dedim kendi kendime, şiir bu! Yakıştıramadım, cunku havainin teki hazret, tahsil-terbiye hak getire. Nerden gecirdiyse eline, pek beğenmişmiş. Ben de beğendim ha! Aslan gibi bir şiir. Nazım Hikmet adında genc bir şairinmiş, komunistmiş ama vurdu mu ses getiriyormuş.
2. Alıp goturun
Anadolu ’da bir koy mezarlığına gomun beni.
Nazım ’la ilk karşılaşmam boyle oldu. Kara boynuz gibi kaşlı, mukaddes Apis başlı adama onunla birlikte bağıra cağıra sovup saydım bir eyyam. Ev halkı illallah deyinceye… Anlayın siz artık. O ara Nazım nasıl elden ele dolaşıyormuş. Duşunun, bir Nazi sempatizanına kadar… Bambaşka bir ses, bambaşka bir insan. Gorunmez bir şeytan tuyu kasketinin kenarına sokulu, adeta cağrılar yolluyordu aleme. Meydan yerine top gibi ilk fırlayışında susta durdurmuştu herkesi, sağcısından solcusuna, kalem efendisinden kalemşor Nizam ’a dek…
3. Hasan beyin vurdurduğu
ırgat Osman yatsın bir yanımda
Oyle bir hayranlık ki o şeytan tuyu almış, kızılmış aldırmıyordu kimse. Şiiri bir yana, şairi de insan canlısı bir insan guzeli. Deli dolu, cocuksu, gulec. Bilya oynamaktan, topac cevirmekten yeni donmuş haliyle, sırtı ter icinde, yanakları al al… Guneşi İcenlerin Turkusu ’nu dokturmeye başladı mıydı ici ısınıveriyordu dinleyenlerin. Cağdaş şairlerden sırf Lorca icin anlatılır boyle şeyler, başka yok…
4. Ve cavdarın dibinde toprağa cocuklayıp
kırkı cıkmadan olen şehit Ayşe obur yanımda.
Vaktaki duzenin uygunerleri uyandı, bu osuruğu cinlinin kendisiyle, şiiriyle birlikte davasını da ortalığa sevdirdiğini fark ettiler. O zaman işte hava dondu, Babıali karıştı. Keskin avcılar kalemleri yağlayıp surek avına cıktılar. Babamın da Nazım ’a o zamanlar yazılmış, “Uc Telli Saz Şairine” diye bir vebali vardır*. Yıllar sonra o manzumesinden soz actığımda “Bir halt etmişiz ulan, ille de yuzume mi vurman lazımdı” dediydi.
5. Traktorlerle turkuler gecsin alt başından mezarlığın,
seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu
Edebiyatta ustun başarı kazananlara her zaman Lejyon-donor vermezler, Nazım gibilerine de otuz beş sene verirler. O hışım, adli hata olmasına oyledir ama Nazım ’ın doğru bildiği yoldaki etkinliği goz onune alınacak olursa, sorumluları bakımından siyasi bir hata değildir bence… Gel zaman git zaman Ankara erkek Lisesine nakl-i tahsil eyledik. Klasik şubedeyiz, sekiz kişiyiz sınıfta… Arkadaşlarla gumrukten uyuşturucu kacırır gibi Nazım denen uyandırıcıyı cantaların zula gozunde taşıyoruz. Boş derslerde şiirler inci gibi yazılarla coğaltılıp ak kağıtlara geciriliyor. Bir başka sınıfta “iyi şiir okuyan falanca biri var” dediler mi bilin ki Nazım okuyor… Boksor Siyasi de o usta okuyuculardandı. Cinsliğine cins ama latifliğine latif olmayan Fevziye Abdullah ’ın edebiyat dersinde “umumi arzu” uzerine Nazım okuduğu icin belge aldıydı, naapsın…
6. Tarlalar orta malı, kanallarda su,
ne kuraklık, ne candarma korkusu
Nazım ’ın serbest nazmıyla ben de bir şiir karalamıştım o gunlerde. Devrimin sezaryen ile, yani ihtilalle değil, tabii doğumla dunyaya getirilmesi tezini işliyordum sozde. Sevmişti babam, bir arkadaşına (sanırım Nasuhi Baydar) okumamı istedi, okudum. O baba dostu, benim hala yanlarında olmama bakmadan, “Ah, bu cocuğa dikkat et! Komunistliğe bulaşıyor galiba…” deyiverdiydi. Ama bu vehimkÂr uyarının başka bir yonden yararı olmadı değil. Bir daha Nazım ’ı şeklen de mealen de taklide yeltenmedim…
7. Biz bu turkuleri elbette işitecek değiliz,
toprağın altında yatar upuzun
Taklit demeyeyim, izinden yurumeye calışanlar bile ustesinden gelememişlerdir bu işin. Bu yuzden “Nazım Ekolu denebilecek bir oluşumdan soz edilemez. Ondan, mesela “Garip şiiri” orneğinde bir akım baş vermemiştir. Oysa Nazım ’ın şiiri ilk bakışta duzayak bir menzil gibi gelebilir. Nazım da Modern Rus şiirine yaslanan ilk patlangac doneminden sonra, kolay anlaşılırlık adına giriştiği sadeleştirmelerle giriş yolunu busbutun duzlemiştir. Yine de kim ayak attıysa bu eşiğe tokezlemiş, hicbiri cumle kapısından iceri girememiştir.
8. Curur kara dallar gibi oluler,
toprağın altında sağır, kor, dilsiz
Bunda Nazım ’ın şiirleriyle, golgesinde başka ağaclara hayat hakkı tanımayan cesim govdesinin payı vardır elbet. Ama asıl neden, butun dışa donuk gorunumune karşın, şiirini kişiliği ve yaşamıyla orgensel (organik) bir butunluğe oturtuşudur. Oyle ki kapanın elinde kalacak gibi gorunen bu tarz, şoylesine bile el vurmaya gorun “Yandım Allah!” dedirtecek bir kor sıcaklığındadır. Bunun icin de başkalarının ondan parsa toplaması şoyle dursun, o kendinden sonra gelenlerin denemelerinden, hele son doneminde, gozune kestirdiği değerleri gizlemeye, saklamaya kalkmadan koparıp almıştır, ama şiirinin mayasına yedirerek sindirerek…
9. Ama bu turkuleri soylemişim ben
daha onlar duzulmeden
Nazım ’ın etkisi sınırlıydı, sonucunu mu cıkaracağız bundan? Ne munasebet! Nazım Turk şiirinin ustunden bir yalım gibi gecti. Ondan oncesi, ondan sonrası diye bir ayırım sadece bir tarih belirteci değil, coğrafi bir karizmaya işarettir aynı zamanda. Gozden ırak kılındığı icin gonulden de ırak olduğu sanıldığı demlerde bile şiirimizin can kulağı ondaydı, antenler hep Bursa ’daki taş odadan yukselen seslere donuktu. Şiirinin dili, kurgusu, dengesi, imgesi, tını o yepyeni ufuk acan ozellikleri bir yana, Nazım canı pahasına bizim icimizden de buyuk şair cıkabileceğini ispatlamış, şiirimize ucmak kapılarını acmıştır…
10. Duymuşum yanık benzin kokusunu
traktorlerin resmi bile cizilmeden
Olanla olması gereken arasındaki celişkinin yarattığı gerilimi şiirine erke kaynağı secmiş, o kaynaktan beslenen ışıldağıyla ortalığı tarayarak, yalan korkuluklarının ardına tıkılmış yaşam pınarlarını bulmuş, cıkarmıştır. Bize insan sevgisinin sadece okşayıcı bir şefkat değil, ofkeyi de kavgayı da iceren bir devingenlik olduğunu ve “aşkla meşkin” birliğini, butunluğunu oğretmiştir.
11. Benim sessiz komşulara gelince,
şehit Ayşe ’yle ırgat Osman
Yalnız Nazım ’la yola cıkarken gozden kacırılmaması gereken bir nokta var. O da Nazım ’ın cıkış noktası, tarihsel atlama tahtası, trampleni… Nazım Turkiyeli olarak Kurtuluş Savaşından, dunya yurttaşı olarak da Ekim Devriminden harekete gecmiştir. Bu iki buyuk olay dizisi, bu iki buyuk sosyal deprem olanca koktenciliğiyle, sil baştanlığıyla Nazım ’ın havsalasını yoğurmuş, bicimlendirmiştir. Bu iki dik yol, tarih acısından bakıldığında insanlığın manzarası kuşbakışından da ote bir sadelik, bir yalınlık hatta bir duzluk kazanmaktaydı, hele KUTV (Moskova ’da Nazım ’ın okuduğu universite) odağından. İnsanın tarih uzerindeki iradi değiştiriciliği, şaşmaz bir bilimsellikle donanmış haliyle butun obur olculeri ufalamış, ortada bir zafer şarkısı gibi dolaşır olmuştur.
12. Cektiler buyuk hasreti sağlıklarında
belki de farkında bile olmadan
Nazım sonraki gidişatın en engebeli donemlerinde bile umudunun delikanlı hızını duşurmeye razı olmadı. Son demlerinde hayal kırıklıklarına uğradığı soylentilerini cıkaran şom ağızlılara zerre inanmıyorum. Ama biz Kurtuluş Savaşından bu yana her allahın gunu kurtarıla kurtarıla iflahı kesilmişler icin, bloklar arası denge kaygılarıyla Yeni Dunya perspektifine bloke olmuşlar icin ve bu tıkızlıklar icinde buyumuşluğun tıknefesliğiyle duşe kalka koşmaya calışanlar icin Nazım ’ın dort nalına ozenmek, idrar zoru cekerken sidik yarışına kalkışmaktır.
13. Yoldaşlar, olursem o gunden once yani,
– oyle gibi de gorunuyor –
Bizlere duşen bu cıkmazın icinde tırnaklarımızla tuneller kazarak, gedikler acarak ışığa doğru emeklemektir. Turgut Uyar ’ın recetesiyle cıkmazlardan umutlar kotarmaktır. Nazım ’ın bugunku şiirimizde zaman zaman gecerliğini yitirmiş gorunmesinin bir nedeni de budur.
14. Anadolu ’da bir koy mezarlığına gomun beni
Ve de uyarına gelirse
Yazının başlığına “Nazım ’la Yuruyuş” dedikse de gorduğunuz gibi ne kadar istesek de oyle uygun adım yurunmuyor onunla. Zaten muradım ona ayak uydurmak değil, onun yolunca yordamınca da değil onun yuruyuşunde yurumek, duşe kalka da olsa… Bu yolda cok şey oğrendim ondan. Kendi meşrebince şiir yazmayı da Nazım ’dan oğrendim ben. Sade şiirde değil, başka tur olaylarda da ara sıra yardımı dokunuyor uzaktan.
15. tepemde bir de cınar olursa
taş maş da istemez hani…
Mesela Nazım ’ın olduğu gun… O zamanlar BBC ’nin Turkce Servisinde calışıyordum spiker olarak. O boktan işten bezmiştim, ama kopamıyordum bir turlu. Frengistan ’da yaşama numarası var ya, tepemiyordum onu… Olum haberi geldi, uzulduk, ettik, kafayı cektik… Ben sabah nobetindeyim, İngilizce bulten geldi, cevirdim Turkceye, aleste oturuyorum daktilonun başında. 5.30 ’da yayın bekliyorum… Vakit gelmiş, telefonla cağırdılar yayın odasından, yine gecikmişim, bir daha telefon… kımıldamıyorum yerimden. Ha mahsustan değil, oylesine bir tutukluk geldi ustume, bedensel bir nedeni de yok hani… Ben o dalgadayken yayın saati gecmiş meğer, o sabah BBC ’de Turkce yayın yapılmamış. Ertesi gun paramı tıkır tıkır odeyip beni kapının onune koydular. Diyeceğim, Nazım sayesinde o tuketici işten yakayı sıyırıp memlekete, asıl işimin başına donebildim. Ve o sayede de bu yazıyı yazıyorum işte…
Not 1: Can Yucel ’in “Nazım ’la Yuruyuş” yazısını Aydın Aydemir ’in yazdığı “Nazım” adlı kitabın onsozunden aldık.
*Not 2: 1945 yılında Milli Eğitim Bakanı Hasan-Âli Yucel, komunistlikle suclanmıştır. Bunun yanlış olduğunu mahkemelerde ispat etmiş ve burada yaptığı savunmayı da “DÂvam” adlı bir kitapta yayınlamıştır. Burada Nazım Hikmet ile bir ilgisi olmadığını ve daha 1924 ’te yazdığı “Uc Telli Saz Şairine Uc Telli Saz ’dan Cevap” adlı şiiri ile “onun yanlış yolda olduğunu, Koy Enstitulerinin asla komunist yuvası olmadığını soylediği ve kendi hayatının en buyuk şerefi” olduğunu savunmuştur.