
Gunumuzde eserlerindeki dilin eski oluşu nedeniyle edebi kişiliğinden daha cok yaşamına girmiş kadınlarla, ozellikle kendinden kırk yaş kucuk Lusyen ’le olan evliliği ve aşkıyla anılan Turk Edebiyatının Şair-i Âzam ’ı Abdulhak Hamit Tarhan; Osmanlı İmparatorluğunun son doneminde Tanzimat ’la başlayıp, Cumhuriyet Turkiye ’sinin ilk yıllarında yazdığı şiir ve tiyatro turundeki eserleriyle ve ozellikle edebiyatımızda “şiire metafizik urpertiyi getiren şair” olarak tanınmış ve modern edebiyatın doğuşunda etkin olmuş bir isimdir.
1. EyvÂh! Ne yer ne yÂr kaldı / Gonlum dolu Âh u zÂr kaldı
(Eyvah ki ne dunya ne de sevgili kaldı, gonlum acılarla doldu) 1852 ’de İstanbul Bebek ’teki Hekimbaşı Yalısında koklu ve eski bir ulema ailesinin dort cocuğundan ucuncusu olarak dunyaya gelir. Babası tarihci ve diplomat Muverrih Hayrullah Bey, annesi Kafkasya ’dan kacırılmış bir cariye olan Munteha Hanımdır. Bebek ’teki mahalle mektebinin ardından bir sure Rumelihisarı Ruştiyesine devam eder, daha sonra evde ozel dersler alarak yetişir.
2. Şimdi buradaydı gitti elden / Gitti ebede gelip ezelden
(O sevgili şimdi buradaydı ama onu kaybettim, o bilinmeyen bir sonsuzluktan gelip bir başka sonsuzluğa gitti) Gorduğu tek duzenli eğitim on yaşındayken Paris ’te Milli Eğitim musteşarı olan babasının yanındayken aldığı bir bucuk yıllık eğitim olan Hamit yurda dondukten sonra bir muddet Robert Kolej ’e gider ama asıl oğrenimini evde ozel hocalardan aldır. Henuz cocuk yaşta iken usul-adap oğrenmek icin bir okul vazifesi goren BÂb-ı Ali Tercume Odasında katip olarak calışır. Bir yıl sonra babasının Tahran buyukelcisi olarak atanması uzerine onunla Tahran ’a gider, Farsca oğrenir ve İran edebiyatını tanıma fırsatı bulur.
3. Ben gittim o hÂksÂr kaldı / Bir kûşede tÂrumÂr kaldı
(Ben gittim, o toprakta ve bir koşede darmadağın kaldı) Babasının olumu uzerine 1867 ’de İstanbul ’a donen Abdulhak Hamit, bir yandan memuriyet hayatına devam ederken bir yandan da devrin edebiyatcılarıyla arkadaşlık etme fırsatı bulur. 1873 ’te RecaizÂde Ekrem ile tanışır, İran hatıralarını anlatan “MÂceray-ı Aşk” adlı ilk eserini yazar. 1874 yılında Fatma hanımla ilk evliliğini yapar. İlk şiirlerini de bu yıllarda yazan Hamit ’in oyun turunde yazdığı “Sabr u Sebat, İcli Kız, Duhter-i Hindu” gibi eserleriyle unu butun ulkeye yayılır.
4. BÂkî o enîs–i dilden eyvah! / Beyrut ’ta bir mezar kaldı
(Ne yazık ki o gonul dostundan sadece Beyrut ’ta bir mezar kaldı.) Hariciye mesleğini secen ve 1876 ’da Paris ’te gorevlendirilen Abdulhak Hamit, ailesini ağabeyine emanet ederek gorev yerine gider. İki yıl sureyle bir yandan Paris ’in eğlence dunyasını keşfederken bir yandan da Racine, Corneille, Victor Hugo, Alphonse de Lamartine, Alfred de Musset gibi Fransız yazarlarını okuyarak tanıma fırsatı bulur.
5. Cık FÂtıma lahitten kıyam et / YÂdımdaki haline devam et
(Ey Fatma, mezarından cık, ayağa kalk ve hatıramdaki haline devam et) Paris ’ten dondukten sonra Poti ve Golos gibi şehirlerde kısa sureler konsolosluk yapan Hamit, 1883 yılında Bombay konsolosluğuna atanır. Hasta olan karısına Bombay ’ın havasının yarayacağını duşunerek bu gorevi kabul eder. Uc yıl kaldığı Bombay ’ın doğal guzellikleri Hamit ’e yazacağı coşkulu şiirler icin ilham kaynağı olur. Eşi Fatma hanımın rahatsızlığı artıp verem teşhisi konulunca ailesi ile İstanbul ’a donmek uzre yola cıkarlar. Ancak Fatma Hanım 1885 ’te İstanbul ’a varamadan Beyrut ’ta hayatını kaybeder. Şair, Beyrut ’ta kaldığı kırk gun boyunca her gun Fatma hanımın mezarını ziyaret ederek unlu şiiri Makber ’i yazar.
6. Ketmetme bu rÂzı, soyle bir soz / Ben isterim Âh oyle bir soz
(Bu sırrı saklama, anlat. Ben olum sırrını anlatan bir soz duymak isterim) Fatma Hanım ’ın olumu uzerine yazdığı ağıt niteliğindeki Makber, Turk şiirinde metafizik duşuncenin başlangıcı sayılır. Makber ’in yayımlanması ile unu birden artıp imparatorluk sınırlarını aşan ve o gune kadar duzyazı alanındaki eserleriyle tanına Hamit, eşinin olumunden sonra daha cok şairliği ile anılmaya başlar. İstanbul ’a donduğunde kendisini tamamen edebiyata veren şair, karısıyla ilgili “Olu, Bunlar O ’dur ve Hacle” adlı eserlerini yayımlar ve Hindistan izlenimlerini kaleme alır.
7. Guller gibi meyl-i ibtisÂm et / Dağ-ı dile care bul, meram et
(Guller gibi gulumse ve gonlumdeki yaraya bir care bulmaya calış.) 1886 yılı sonunda yeni gorev yeri Londra ’ya giden Hamit, bu kenti cok sever ve Gayret Dergisi ’ne birbiri ardına şiirler gonderir. Bu arada yeniden evlenmeye karar verir, ancak aşık olduğu asil İngiliz kızı ile Hamit ’in maaşını duşuk bulan ailesinin itirazı nedeniyle evlenemez. Şairimiz elcilikte calışan İrlandalı bir hizmetciye evlilik teklifi yaptığındaysa sınıf farkı gerekcesiyle reddedilir. Bu donemde kaleme aldığı Finten ve Cunun-ı Aşk adlı tiyatro eserlerinde yaşadığı bu para ve sınıf farkı meselelerini işler.
8. Bir tatlı bakışla bir guluşle / EyyÂm-ı hayatımı tamam et
(Bir tatlı bakış, bir guluşunle omrumu tamamlamama yardım et.) “Finten” adlı eseriyle birlikte basılma izni almak uzere İstanbul ’a gonderdiği “Zeynep” adlı oyununda, “devlet ve hanedanla eğlendiği” sonucuna varıldığı icin gorevinden alınan Hamit, İstanbul ’a doner. Bir sure boşta kaldıktan sonra II. Abdulhamit ’e bir dilekce yazıp edebiyatla uğraşmayacağına soz vermesi uzerine tekrar Londra ’daki eski gorevine doner. Cok uzun sure kaldığı İngiltere ’yi yarı vatan edinir. Memleketten uzakta olduğu yıllarda ailesine ve dostlarına yazdığı mektupların bir kısmını kitap olarak yayımlar.
9. YÂ Rab, oleyim mi neyleyim ben / Ayrı yaşayım mı sevdiğimden
(Ey Allahım, ben de mi oleyim, yoksa sevdiğimden ayrı mı yaşayayım?) 1890 ’da Nelly adlı İngiliz hanımla evlenen Hamit, 1895 ’te Lahey elciliğine atanır. 2 yıl sonra Londra Elciliği Musteşarı olarak yeniden Londra ’ya donen şairimiz, eşini rahatsızlığı uzerine İstanbul ’a gelerek 1900-1906 yıllarını İstanbul ’da gecirir. 1906 ’da Bruksel buyuk elciliğine atanınca da eşini İskocya ’daki ailesinin yanında bırakarak Bruksel ’e gider. Vereme yakalanan Nelly ’yi cok sevmesine rağmen başka kadınlarla birlikte olmaktan kendini alamayan Abulhak Hamid, Florence Ashly adlı kadınla yaşamaya başlar ve onu İstanbul ’a getirir. Ancak eşinin durumu oğrenmesi uzerine tekrar Nelly ’nin yanına donmek zorunda kalır. 1911 ’de Nelly ’nin de veremden olmesinden sonra İstanbul ’a doner.
10. Verdin bana boyle bir musibet / Ettin beni duşmen-i muhabbet
(Bana oyle bir dert, oyle bir bela verdin ki sevgiye duşman ettin.) Ailesinin onerisiyle 20 gun surecek olan ucuncu evliliğini 1911 yazında Cemile Hanım ile yapar. Cok kısa suren bu evlilikten sonra tekrar Bruksel ’e doner. 1912 ’de ağabeyi Nasuhi Bey ’in olumunun ardından Abdulhak Hamid ’in işine son verilir. Hamid, aynı yıl tanıştığı 18 yaşındaki Belcikalı Lusyen (Lucienne) ile evlenir ve memlekete doner.
11. Ya bir kulu sevmiyor musun sen / Ya boyle bir olum değil mi erken
(Boyle genc yaşta bir olum erken değil mi, yoksa bu kulunu hic sevmiyor musun?) “1912 baharında Belcika ’da biri Turk edebiyatının en buyuk şairi, diğeri Bruksel ’de universiteye hazırlanan bir oğrenci… Abdulhak Hamid altmış yaşında Lusyen ise on sekiz… Dunya topyekun bir savaşa girmek uzeredir. Osmanlı Sarayının catırdadığı donemde Bruksel ’den Londra ’ya, Viyana ’dan Budapeşte ’ye, Venedik ’ten İstanbul ’a uzanan bir coğrafyada, tarihe nakşolmuş ama zamanla unutulmuş bir ilişki yaşadılar.” diye anlatır Hamid ile Lusyen ’in aşkını Can Dundar “Lusyen” adlı kitabında.
12. Hic bulmamak uzre gÂib ettim / Mecnun gibi ben onu severken
(Ben onu Mecnun gibi severken bir daha bulmamak uzre kaybettim.) “Lusyen Hanım Hamid ’in buyuk aşkıydı ama unlu şair donemin gazetecilerinden M. Selahattin ’e verdiği roportajda şoyle diyordu: ‘Benim icin tek kadınla kanaat getirmek ne mumkun efendim. Hayatımda 150 kadın sevdim. Her icişimde bir kadınla sevişirdim. Zaten icmesem evlenemezdim ki… Lusyen ile evlenmeye boyle bir icki aleminden sonra karar vermiştim. Bana sensiz de seninle de yaşanmaz der dururdu. ’ Lusyen Hanım şairin olumunden sonra bir daha evlenmedi, yalnız oldu.” diye anlatıyor Ergun Hicyılmaz “Aşkta İhanetin Tarihi” adlı kitabında.
13. Her yer karanlık pur-nûr o mevki / Mağrib mi yoksa makber mi y RÂb
(Her yer karanlık, sadece o mezar ışık dolu. Ey Allahım, o bir mezar mı yoksa guneşin battığı yer mi?) Altmış yaşındaki Abdulhak HÂmid ’le on sekiz yaşındaki Lusyen ’in aşkları o devir İstanbul ’unun en ilgi cekici konularından biri olur. Babasının olumu uzerine ailesinin yanına giden Lusyen, İşgal altındaki İstanbul ’a donemez. Bu arada İtalya ’ya yaptığı bir seyahatte Kont Soranzo ’yla tanışır ve onunla evlenmek ister. Abdulhak HÂmid ’in onayını almak icin geldikleri İstanbul ’da evlenirler. Lusyen ile Kont İtalya ’ya donunce, Lusyen ’in hasretine dayanamayan Abdulhak HÂmid de peşlerinden Venedik ’e gider, onlara misafir olur. Ayrı kaldıkları yedi yıl boyunca surekli mektuplaşırlar ve nihayet Lusyen ’in kontu ve kontes unvanını terk ederek Hamid ’e donmesinden sonra 1927 ’de yeniden evlenirler.
14. Kabrin cicekten bir turbe olmuş / Donmuş o turbe bir haclegÂha
(Kabrin cicekten bir turbe olmuş ve o turbe bir gelin odasına donmuş.) Hamid, omrunun geri kalanını Lusyen ’le donemin butun unlu isimlerini ağırladıkları Belediye tarafından kendilerine tahsis edilen Macka Palas ’taki dairede gecirir. Necip Fazıl, Yahya Kemal, Şukufe Nihal, Halit Ziya Uşaklıgil gibi donemin unlu edebiyatcı ve sanatcıları evin mudavimleri olur. 12 Nisan 1937 ’de Macka Palas ’ta hayatını kaybeden şairimiz buyuk bir cenaze toreniyle Zincirlikuyu Asri Mezarlığı ’na gomulur ve yeni acılan bu yeni mezarlığa gomulen ilk kişi olur.
15. Bir haclegÂhe donmuşse turben / Ac koynunu ac maşukÂnım ben
(Turben bir gelin odasına donmuşse ben de senin sevgilinim, beni de yanına al.) Lusyen ve Hamid bazen kahredici, bazen uzak, bazen cok yakın ve hastalıklı, kısacası kelimenin tam anlamıyla inişli cıkışlı bir yaşam ve sevda yolculuğu surdururler. Aslında Abdulhak Hamid ’in tum kadınları olduğu gibi Lusyen ’i de bir ilham perisi gibi gorduğu soylenir. Zaman zaman tembel bir oğrenciyi azarlar gibi azarlayıp kızdığı eşi, sekreteri, akıl hocası, bakıcısı Lusyen ’i hasta olduğunda “seni cirkin gormeye tahammul edemem” diyecek kadar da sevdiği soylenir.
16. Sen oldun, olum guzel demektir / Olsem yaraşır gamınla her gun
(Sen olduysen olum guzel demektir ve senin uzuntunle her gun olmek bana yaraşır.) Lusyen, Hamid ’in olumunden sonra bir muddet onun emekli maaşını almaya ve kendilerine tahsis edilen Macka Palastaki dairelerinde kalmaya devam eder, ancak bir muddet sonra maaşı kesilir ve evden cıkmak zorunda kalır. Hamit ’ten sonra yazmaya başladığı hatıraları gazetelerde tefrika edilir. Hastalıklarla uğraşan Lusyen 1966 yılının Temmuz ’unda yapayalnız yaşama veda eder. Hamit ’in “aynı mezara gomulmesi” vasiyetine rağmen Zincirlikuyu ’da bir başka mezara defnedilir. Ardından kitaplara konu olan aşkları kalır.
Not: Bolum başlığı olarak kullandığımız dizeler Abdulhak Hamit ’in Makber adlı şiirinden dil bakımından oldukca sade olanlardan secilmiş, altına da gunumuz Turkcesiyle acıklaması yapılmıştır…