
14 Ekim 1982 tarihinde Uluslararası Cino Del Duca odul toreninde “İnsanın gucune inanıyorum, sozun gucune de bundan dolayı inanıyorum. Edebiyatımı bu gucun ustune kurmaya calıştım. Soz insanın kendisidir. İsterdim ki benim de yaptığım edebiyat bir sevinc, insanlığa bir aydınlık turkusu olsun. En acıda, işkencede bile ben insanın yaşama sonsuz bağlılığını, minnettarlığını gordum. Soz adamı olmamdan mutluluk duydum.” diyen Turk edebiyatının cınarı Yaşar Kemal ’i yitireli iki yıl oldu. O, yaşamı boyunca eserlerinde Turkceyi buyuk ustalıkla kullandı, pek cok odul aldı, Nobel Edebiyat Odulune aday gosterildi. Gerci odulu ona vermediler ama o, okurlarının gonlune taht kurarak en buyuk odulunu aldı. Biz de olum yıldonumunde Yaşar Kemal ’i yaşamından kesitler ve dostlarının anlatılarıyla anmak istedik.
1. Bizi hic ayrı saymadılar
Romanlarının ulkesi Cukurova ’da, Van muhaciri ailesiyle roman gibi bir cocukluk geciren Yaşar Kemal, ailesiyle koyluler arasındaki ilişkiyi yıllar sonra “Doğduğum bu Turkmen koyunde bizi Kurt diye hic ayrı saymıyorlardı. Biz de kendimizi onlardan hic ayırmıyorduk. Butun koylulerle akraba gibiydik” diye anlatır.
2. Turku soyleyen kekeme cocuk
Yaşar Kemal, uc bucuk yaşındayken, evlerinin avlusunda koyun kesen halasının eşini izlerken talihsiz bir olay sonucunda bir gozunu kaybeder. Bu olaydan bir yıl sonra da babası bir cinayete kurban gider. Babasının camide namaz kılarken kalbinden bıcaklanarak oldurulmesine tanık olan Yaşar Kemal kekeme olur ve on iki yaşına kadar konuşmakta zorlanır. Yalnızca turku soylerken kekemeliği belli olmaz. Babasının olumune cok uzulen Yaşar Kemal, uzun sure mezarlıkların onunden dahi gecemez. Ancak okur-yazar olduktan sonra kekemelikten kurtulur.
3. Cocuklar da insandı
Cocukluğunda canının her istediğini yapar, Âşıkların anlattığı destanları, eşkıya hikayelerini dinleyip ileride romanlarında anlatacağı bir atmosferde kendisini geliştirir. “Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor” kitabında cocukluğunu “Ben koyden ayrılıp şehre duşunce cocukların cocuk olduğunu anladım. Elbette cocuktuk biz de ama hic kimse bize kucultucu bir davranışta bulunmadı. Bizim koyde cocuklar da insandı” sozleriyle aktarır.
4. Karacaoğlan gibi olacaksın
Cocukluğunu ozanların anlattığı efsaneler, okudukları şiirlerle geciren Yaşar Kemal, kucuk yaşına rağmen ozanlara oykunerek turkuler, şiirler soylemeye başlar. Kendisiyle atışan gorme engelli Âşık Ali ’nin “Sen bu yaşta bu kadarsan sonunda Karacaoğlan gibi olacaksın” sozleri onu cok mutlu eder.
5. Sizi mahkûm edeyim diye cok baskı yapıldı bana
1951 yılında Kozan Ağır Ceza Mahkemesinde, aldığı bir cezadan beraat haberi gelir. Mahkemeden cıkarken mubaşir, başkan seni istiyor, der. Yaşar Kemal odaya girdiğinde başkan onu ayakta bekliyordur. Oturun, der once ve devam eder: “Ben biraz okur-yazar bir adamım. Sizi mahkûm edeyim diye cok baskı yapıldı bana. Siz Cukurova ’da kalmayın, hemen İstanbul ’a gidin. Orada Yeni Caminin arkasında arzuhalcilik yapar, hayatınızı kazanabilirsiniz. Sizi burada oldurecekler, yazık olacak oldurulurseniz. Sizin ‘Bebek ’ hikÂyenizi karım da okudu, edebiyattan iyi anlar, merakından sizi gormeye mahkemeye kadar geldi. Ben de dilinize, ustalığınıza hayran kaldım, buralarda durmayacağınıza bana soz verin.” Yaşar Kemal başkana gideceğine dair soz verir ve teşekkur ederek cıkar. İstanbul ’a gelir ve arzuhalcilik yapmaya başlar.
6. Allah iki Adanalıya “yuru ya kulum” demiş
“Yaşar abiyle hayatımızın kırk dort yılı birlikte gecti, kotu gunler, iyi gunler gorduk. Gurbet acısı, olum acısı, parasızlık, hapis, linc, zulum gorduk. Bunca yıl ve bunca dert icinde, en cok ne yaptınız denirse buna cevabım; turku soyledik, edebiyat konuştuk, gulduk olur. Turkuler dedim madem, devam edeyim. Basınkoy ’deki evinden cıkar, camurlu vadiden aşağı iner, Menekşe İstasyonundan tıklım tıkış banliyo trenine binerek Sirkeci ’ye giderdik. Bazen de onca yolu yururduk, cunku derdi ki ‘Allah iki Adanalıya yuru ya kulum demiş. Sakıp Ağaya yukarı doğru, Yaşar Kemal ’e de Florya ’dan Sirkeci ’ye doğru ’. Sirkeci dediysem bir maksadı var elbette: Kultur Merkezine giderdik. Kultur Merkezi oradaki uc numaralı vapur iskelesindeki kasetcilerdi. Anadolu ’nun her yoresinden adı duyulmadık yerel turkuculerin kasetleri satılırdı orda, biz de bunları alıp dururduk. Sonra evde dinler dinler coşardık. Cembeli dinlerdik, İpin Ucu Sendedir dinlerdik, dengbejler, Âşıklar dinlerdik. Halay turkulerinde elini, Hey hey hey… diye sallar; yaşa be! diye coşardı.” (Zulfu Livaneli)
7. Edebiyatı olum kalım meselesi olarak algılayan bir yazar
Zulfu Livaneli ’den bir başka anı: “Bir oğleden sonra Stockholm ’de bizim talebe evindeyiz; ona kendi şiirinden bestelediğim ‘Merhaba ’ adlı kaydı dinletiyorum. Ne diyeceğini de merak ediyorum doğrusu, yurek pır pır! Birden yuzunde buyuk bir kaygı ifadesi beliriyor: Eyvah diyor, eyvah; bir yandan da sokak kapısına yoneliyor ve cıkıp gidiyor. Afallayıp kalıyorum. Parcayı beğenmedi desem değil, daha tamamını dinlemedi bile. Başka bir yere sozu vardı da unuttu desem o da değil; cunku zaten goruştuğumuz cok az insan var. Neyse merak icinde akşam oldu. Sonra telefon ettim; ne oldu Yaşar abi, dedim. Anlatırım yahu dedi, hadi buluşalım. Stockholm ’de Thilda ile gecici olarak kaldıkları eve gittim, onunla dışarı cıktık. Her zamanki Cin lokantamıza gittik, her zamanki masamıza oturduk, her zamanki yemeği soyledik. O sıralarda ‘Al Gozum Seyreyle Salih ’ romanını yazıyor. Dedi ki; yahu senin evde birden aklıma o sabah yazdığım bolum duştu. Yunus balığı oluyor, Salih de onu kıyıdaki kumlara gomuyor. Kendi kendime dedim ki bu cok ciğ bir şey; Yaşar Kemal nasıl yaparsın bu cirkinliği, yakışıyor mu sana! Hemen eve koştum, o sayfaları yırtıp attım, yeniden yazdım, balığı gomdurmedim, icim rahatladı. Edebiyatı olum kalım meselesi olarak algılayan, dunyaya hikaye anlatmak uzere gelmiş bir buyuk yaratıcının heyecanıydı bu. Şapka cıkardım.
8. Belki ben de senin kadar guzel bir şey yazabilirdim
“Bana anlattığı bir başka hikaye de Nazım Hikmet ’e kusmesidir” diye anlatıyor Zulfu Livaneli: Paris ’te Abidin Dino ’yla birlikte Nazım Hikmet ’i tren istasyonunda karşılarlar. Nazım der ki ‘ ’Yaşar, romanını okudum. Eğer bana bu kadar zulmetmeselerdi, bunca yıl hapis yatmasaydım belki ben de senin kadar guzel bir şey yazabilirdim ama olmadı. ’ ’ Yaşar Kemal, ‘ ’Koca Nazım ’ın genc bir adamla alay etmesi yakışık alıyor mu? ’ ’ diyerek oradan ayrılır ve kuser Nazım ’a. Neden sonra anlatabilirler Yaşar Kemal ’e Nazım ’ın onunla alay etmediğini, icinden gelenleri soylediğini. İki buyuk yaratıcıdaki alcak gonulluğe bakın.
9. Halk kızı ve halk oğlu
Ahmet Altan Anlatıyor: Ben ergenliğe yeni adım atmış, belki de gereğinden fazla kitap okuyan, edebiyat konuşmaya meraklı ve itiraf edeyim ki kendini dunyanın merkezi sanan kibirli bir oğlan cocuğuydum. Konuşmalarım, tavırlarım Yaşar Kemal ’i sinirlendirirdi bazen. Yaşar Kemal ’le bir oyun oynamamış, boyle bir hatıraya sahip olmayan, o mahalledeki tek cocuk bendim sanırım. Kimi zaman ukalalıklarımla onu cok kızdırdığımda, o kocaman sesiyle kufur eder, “Kerime, halk kızı olduğu icin gercek insandır, sen ona benzememişsin” derdi. Annem gulerdi, “Sen o ite aldırma Yaşar” derdi. Annem Yaşar Kemal ’i cok severdi, kardeşiymiş gibi davranırdı, sanırım oyle de hissederdi. Ben onların “halk kızı ve halk oğlu” olmalarıyla usulca dalga gecer ve Yaşar Kemal ’i daha fazla kızdırırdım.
10. Gonlu zengin adam
Ali Sirmen Anlatıyor: “12 Mart ’ta da 12 Eylul ’de de Yaşar Kemal ’in hapishane ziyaretleri, Noel Baba ’nın Noel ziyaretlerini golgede bırakırdı. 12 Mart doneminde, tutuklu olarak, Davutpaşa Kışlasında bulunduğumuz sırada yaptığı bir ziyarete, hani neredeyse kamyonetle gelmiş gibi neler neler getirmemişti ki… Aradan neredeyse 45 yıl gectikten sonra, şimdi koskoca iki kiloluk, o zamanlar guc bulunan ve luks bir madde sayılan Nescafe kutusunu gayet net anımsıyorum. Bizi hapishanede ziyarete gelen anneme oradan kahve hazırlayıp sunduğumda tereddut ettiğini gorunce, koca kutuyu gosterip ısrar etmiştim: “Baksanıza bizde ne kadar cok var, siz icin, icin!” Annem bunun uzerine buyuk bir rahatlama ifadesiyle aynen şunları soylemişti: “Ben de sizi merak ediyordum, maşallah oğlum, meğer burada sizin durumunuz bizden iyiymiş…”
11. O ağıtları yeryuzunden sildiler
Can Dundar Anlatıyor: Anadolu ’da “ağıt yakmak” derler, dildedir. Ama Yaşar Kemal ’in ağıtları gercek anlamda yakılmış. ‘Yeryuzunun en guzel ağıtlarını derledim 40 ’lı yıllarda ’ diye anlattı; Dort yılda 300 ağıt topladım. jandarma geldi, evden aldı, goturdu. Karakola gittim sordum. Bir polis muduru bulmaya soz verdi. Sonra geldi, ‘Yakmışlar onları sobada ’ dedi.” Bu yangının alevi, hÂl yuzundeydi adeta… Oylesine uzgundu, bunca yıl sonra bile… O ağıtları yeryuzunden sildiler, dedi. Ama bazıları belleğindeydi. Yaz, dedi. Actım defterimi; o soyledi, ben yazdım, eski bir yangından, yaşlı bir cınarın hafızası sayesinde kurtulan iki ağıtı:
“Dervişin mendili ala/ bulbul konar daldan dala
Ben opmeye kıyamazdım/ belemişler kızıl kana…”
……………..
“Anavarza at oynağı/ kana belenmiş gomleği/
Gıyman aşiretler gıyman/ kor karının bir değneği”.
12. Adı sulu kendi susuz yemek
Yaşar Kemal ’le oğle yemeği yedik dun… Harbiye ’de Borsa Lokantası ’ndaydık. Eşi Ayşe Hanım ve Zulfu Livaneli de bizimleydi. Garson “Ne yersiniz” diye sorunca: “Dostoyevski ’ninkinden” dedi Yaşar Kemal… Zulfu Livaneli tercume etti: “Karalahana dolması… Rus yazar da hep ondan yermiş.” Ondan once bir şey alır mısınız, diye soran garsona bu defa; adı sulu kendi susuz bir şey getir, diye cevap verdi. Zekice bulmacanın tercumesi yine Zulfu Livaneli ’den geldi; su boreği istiyor… (Can Dundar)
13. En sevgili cocuk bendim
Yaşar Kemal memleketi Osmaniye ’nin Gokcedam (Hemite) koyunde yapılan bir torende cocukluk anılarını şoyle anlatır: “Ben bu memlekette bir Kurt koyunde doğdum, Turk koyunde buyudum. Yalnız bu Hemite ’de en sevgili cocuk bendim. Bu denilecek, soylenecek bir şeydir. Şimdi biz bin senedir beraberiz. Bu memleketi eskiler muthiş yapmışlardır. Ben Kurt cocuğuydum, oyun oynarken arkadaşlarımız kavga ederdi, herkesi doverlerdi. Ama beni dovmezlerdi. Bir kez bile bana ‘Sen Kurtsun ’ diye laf soylemediler”
14. O romana başlamış olsaydınız bitirmeden bırakmazdınız.
Yaşar Kemal, İnce Memed ’i uzun suredir aklında kurgulamıştı. Artık oturup yazması gerekiyordu. Marmara Denizinin buz tuttuğu bir kışta, uc ayda romanı bitirip Cumhuriyet Gazetesinin yayın yonetmeni Cevat Fehmi ’ye verir. On beş gun sonra da romanı okudunuz mu, diye sorar.
-Yarıya kadar okudum, diye yanıtlar yayın yonetmeni.
-Doğru değil okuduğunuz…
-Neden doğru değilmiş?
-Efendim o romana başlamış olsaydınız, bitirmeden bırakmazdınız.
-Seni şımarık seni! Kendini ne sanıyorsun, daha ilk romanın. Bir ay sonra Cevat Fehmi, Yaşar ’ı odasına cağırır:
-Haklıymışsın, onceki gece romanına başladım ve bu sabah bitirdim. Elimden bırakamadım.
15. Onda şeytan tuyu vardı
1943 ’te, Ramazanoğlu Kutuphanesi ’nde calışırken Raşit Kemali yani Orhan Kemal ile yolları kesişir. Bir arada fazla kalamazlar, ayrılmaları uzun surmez. İstanbul ’da buluşmak uzere sozleşirler. 1946 ’da Yaşar Kemal askere gider Askerliğini bitirip, Adana ’ya donunce ‘Bebek ’i yazar. Bu arada bircok yazısı baskın ve sorgularda yok olur. Yazarlarla tanışabilmek icin birkac kez Ankara ’ya gider. Azra Erhat ’la da boyle tanışır. O yıllarda docent olan Erhat, fakultedeki dersinden sonra yanına yaklaşan gencin taşralı olduğunu anlar. Yaşar Kemal: Ben Kemal Sadık Goğceli ’yim. Abidin Bey gonderdi, Guzin Hanımın selamı var. Benim ‘Ağıtları ’ almışsınızdır, okudunuz, tanıyorsunuz beni. Azra Erhat, ‘Ağıtları ’ yeni bir dunyayı keşfederek okumuştu: Haydi gelin evime gidelim, deyiverir. Kemal son derece sevimli ve akıllı olduğundan Azra ’yı etkilemeyi başarır. Cunku herkesin dediği gibi onda şeytan tuyu vardır.
16. Turklerin en Kurdune, Kurtlerin en Turkune
Listemizi Sait Faik ’in Yaşar Kemal icin imzaladığı kitabındaki: “Turklerin en Kurdune, Kurtlerin en Turkune” sozleriyle bitirelim. Bu ulkeyi yıllardır yonetenler sadece bu cumleyi bile anlasalardı hÂl bu kadar acı cekilmezdi. Saygı ve ozlemle anıyoruz o KOCA CINARI..