
Olduruluşunun uzerinden 69 yıl gecmesine karşın ardındaki sırlar tam anlamıyla cozulemeyen, katledilişiyle ilgili kişisel zaaflarından tutun da polisle iş birliği yaptığına kadar cok şey soylenen Sabahattin Ali; edebiyat tarihimize bıraktığı ve hala sevilerek okunan butun eserleriyle, unutulmaz isimler arasında yaşamaya devam ediyor… Onun kısa ama cileli yaşam oykusunu, belki de olumunu hazırlayan yaşadığı donemin kavgalarını, cekişmelerini ve tarihin kirli sayfalarında kaybolan pek cok faili mechul cinayet gibi, hunharca katledilişini anlatmak istedik. Olum yıldonumunde saygıyla anıyoruz…
1. Oyle gunler gordum ki aydın gokler kararıp
Bahtım bir bulut gibi ustume coker oldu
Her gozumu yumunca tanıdık yuzler gorup
Hayaller alev alev beynimi yakar oldu
25 Şubat 1907 ’de Gumulcine ’de doğan Sabahattin Ali, ilkokulu I. Dunya Savaşının golgesinde tamamlar. Once Balıkesir, ardından İstanbul Oğretmen okulunu bitirerek oğretmen olur. Yozgat ’ta başladığı mesleğini bir yıl yaptıktan sonra 1928 yılının sonlarında kendisiyle beraber secilen kişilerle Almanya ’ya dil oğrenmeye gonderilir. Kısa bir sure Berlin ’de kaldıktan sonra Turk buyukelciliğinin de yardımıyla Potsdam şehrine yerleşir ve burada dil oğrenimine başlar. Ancak iki yılı doldurmadan yurda doner.
2. Umitsizlik, gariplik dort tarafımı sarıp
Yuzum sırıtsa bile, icim yaş doker oldu
Her sabah ilk ışıklar gozlerimi oyardı
Uyanan taş duvarlar iniltimi duyardı
Turkiye ’ye donunce girdiği sınavı kazanarak Aydın Ortaokuluna Almanca oğretmeni olarak atanır. Ancak burada komunizm propagandası yaptığı iddiasıyla hakkında soruşturma acılır. Tutuklu yargılanmasına karar verilir ve Aydın hapishanesinde tutuklu kalır. (1931) Serbest kaldıktan sonra Konya Ortaokulu ’na Almanca oğretmeni olarak atanır.
3. Oyle gunler gordum ki duvarlar gelir dile
Gozumde canlanırdı eşkıya masalları
Varlığımı sarardı, hain bir isteyişle
Gormediğim yumuşak bir duşmanın elleri
Konya ’dayken bir toplantıda Turk devlet yoneticilerini (Ataturk ve İsmet İnonu) yeren ve “Hey anavatanından ayrılmayanlar” şeklinde başlayan bir şiiri okuduğu iddiasıyla 22 Aralık 1932 tarihinde tutuklanır. Tutuklanmasına sebebiyet veren bu şiiriyle “Gazi ’yi ima ve telmihen tahkir ettiği” gerekcesiyle Konya Asliye Ceza Mahkemesi tarafından bir yıllık cezaya captırılır. Fakat daha sonra davaya temyizde iki ay daha eklenir ve cezası on dort aya cıkarılır.
4. Gormediğim yumuşak bir duşmanın elleri
Kafada celik gibi fikirler dursa bile
Kalplerin eksik olmaz boyle zayıf halleri
Bazen kendi kendimin elinden kurtulurdum
Kalbimi bir camurda cırpınırken bulurdum
Sabahattin Ali Konya Cezaevi ’nden Ayşe Sıtkı ’ya yazdığı bir mektubunda bu olaylardan şoyle bahseder: “Benim mesele, senin zannettiğin gibi fiyakalı bir zamanımda ağzımdan kacırdığım sozlerin neticesi değildir. Aramın acıldığı bir iki namussuz başıma bu işi getirdi. Gecen sene Mayıs ’ında falanca yerde Gazi ’yi ima ve telmihen hakaret eden bir şiiri falan yerde okudu, dediler. Adli safahat (surec) lehimde olduğu halde mudde-i umumi (savcı) yaranmak icin mahkumiyetimi talep etti, hakim de korktuğu icin mahkum etti. Temyizde, cezayı aleyhimde eksik bularak cezama iki ay daha ilave edildi. Şimdi 14 aya mahkumum ve aşağı yukarı uc ayını yatım. 11 ayım kaldı demektir.”
5. Oyle gunler gordum ki dost dediğim insanlar
Ben yanına varınca dudağını kıvırdı
Bir zamanlar yanımda ağız acmayanlar
Sırtımı sıvazladı, bana oğut savurdu
Sabahattin Ali, bu davadan 22 Aralık 1932 ’de tutuklandıktan sonra 29 Nisan 1933 tarihinde 1249 sayılı kanunla memurluktan atılır. Kendisi daha sonra Konya ’dan Sinop cezaevine gonderilir. Burada da o unlu hapishane şiirlerini yazar. Bu şiirlerden biri “Aldırma Gonul” adıyla bestelenir ve adeta anonimleşerek dillere pelesenk olur. 10 ay yedi gun suren tutukluluğunun ardından Cumhuriyet ’in 10. kuruluş yıldonumu sebebiyle cıkan genel aftan yararlanarak serbest kalır.
6. Silahsız gorduğune saldıran kahramanlar
En alcak tekmelerle beni yere devirdi.
Ruhum bir heykel gibi duşup parcalanırdı
Bu sesleri duyanlar guluyorum sanırdı
Yeniden goreve atanabilmek icin ceşitli girişimlerde bulunan Sabahattin Ali ’den 1934 yılında Ataturk hakkında bir kaside yazması istenir. Kendisi de bu istek doğrultusunda Varlık Dergisi ’nin 15 Ocak 1934 tarihli 13. sayısında “Benim Aşkım” adında bir şiir yazar. Ama bu şiirinden sonra da goreve atanabilmek icin bir sure daha bekletilir. Daha sonra Sabahattin Ali, Ataturk ’ten izin alınarak once gecici olarak Orta Tedrisat Şube Mudurluğune, ardından da asli olarak Milli Talim ve Terbiye kurumuna 25 lira maaş karşılığında atanır.
7. Oyle gunler gordum ki tabanca şakağımda
Tasarladım aydınlık dunyayı bırakmayı
Gonlum acıklı buldu, en ateşli cağımda
Sonuk bir yıldız gibi boşluklara akmayı
Askerlik gorevini İstanbul ’da yapan Sabahattin Ali ilerleyen donemlerde Devlet Konservatuarına atanarak Karl Albert ’in asistanlığını yapar. Bir yandan ceviriler yaparken bir yandan da dergilere yazılar gonderir. Ayrıca MEB ’e bağlı Turk Dil Kurumu ve Tercume Odası gibi yerlerde de gorev yapar. Ekonomik anlamda rahatlayan yazar, cevresi tarafından luks bir yaşam surmesi ve savunduğu fikirlere aykırı olması gibi duşunceler doğrultusunda eleştirilir. Samet Ağaoğlu yazarın olumunden sonra “Boylece hicbir zaman gercek bir komunist olamadı. Hikayelerinin aksine realitede burjuva manzarası gosteriyordu” ifadelerini kullanır.
8. Tabancanın namlusu ısındı yanağımda
Parmağım istemedi tetiğini cekmeyi
Bir sonbahar yağmuru gibi icim ağlardı
Bir şeyler fakat beni yaşamağa bağlardı
Sabahattin Ali yaşamı boyunca sağ ve sol kesim tarafından birtakım eleştirilere maruz kalır. Ulkenin sol kesimi kendisini luks ve burjuva gorunumlu yaşantısından dolayı daha radikal tavırlar almaya zorlarken, sağ kesim de sosyalist misyon yuklenmek istenen birisinin Dil Kurumu Azalığı gibi gorevlere getirilmesini doğru bulmaz. Sağ kesimin eleştirilerinin başlıca kaynaklarından birisi de Sabahattin Ali ’nin Almanya ’dan donen oğrenci grubundaki kişilerden daha once ve daha etkili gorevlere getirilmesidir.
9. Ey bir tane sevgilim, ben bugun yaşıyorsam
Sanma ki hayat tatlı, insanlar hoş olmuştur
Dağ başında bir kaya gibiyim şoyle dursam
Etrafım eskisinden daha bomboş olmuştur
Yazarın “İcimizdeki Şeytan” romanı o yıllarda milliyetci kesimde buyuk tepki toplar. Nihal Atsız ’ın hakkında yazdığı hakaret dolu bir yazıya karşılık Sabahattin Ali dava acar ve bu dava sırasında cok sıkıntı ceker. 1944 yılında davayı kazanmasına rağmen tepkilerden kurtulamaz. Olaylı duruşmalar sonunda bakanlıkca gorevinden alınır, İstanbul ’a giderek gazetecilik yapmaya başlar. (1945)
10. Yalnız sana borcluyum bugun dunyada varsam
Seni her andığımda gozlerim yaş olmuştur
Yaşlar ki bir ırmaktır, dertleri surur gider
Gozyaşları icinde seneler yurur gider
Aziz Nesin ’le cıkardıkları Markopaşa dergisi surecinde bircok kez tutuklanan Sabahattin Ali, surekli polis takibinden bunalır. Bir başka dava nedeni ile 1948 ’de Paşakapısı cezaevinde uc ay yatar. Cıktıktan sonra zor gunler gecirmeye başlar, işsiz kalıp yazacak yer bulamayınca yurt dışına gidebilmek icin pasaport almak ister fakat alamaz. Yasal yollardan yurt dışına cıkma olanağı da bulamayınca Bulgaristan ’a kacmaya karar verir.
11. Yok olmak isteğiyle kalbim attığı zaman
Bana: Yaşa der gibi gulen senin yuzundu
Dizlerim bir batakta yorgun yattığı zaman
Bacaklarıma kuvvet veren senin hızındı
Paşakapısı cezaevinde tanıdığı Berber Hasan vasıtasıyla Bulgaristan ’a adam kacıran ve silah calma sucundan ordudan ihrac edilmiş eski bir subay olan Ali Ertekin ’le irtibat kurar. Bir suredir hem gizlenmek hem para kazanmak icin Anadolu ’yu dolaştığı kamyonla yola koyulurlar. Kırklareli ’nin Kızılcadere Koyune geldiklerinde, beraberlerindeki şoforu kamyonla geri gonderirler. Butun iş sınırı gecmeye kalmıştır. Sabahattin Ali yeni zorluklara gebe olsa da kısmen ozgur bir yaşamın kendisini beklediğine inanmaktadır. Bulgaristan ’a gidecek ve sonra da ailesini yanına aldıracaktır.
12. Yaşaran gozlerimde, guneş battığı zaman
Sıcak bir yuva gibi tuten senin dizindi
Sen aklıma gelince her şey gulumserdi.
Ağaclar şarkı soyler, ruzgar tatlı eserdi
Ne var ki bu kacış gercekleşemez Sabahattin Ali sınırı gecemez. Eşinin yurtdışına kacmaya calıştığını bilen ama kendisinden altı aydır haber alamayan Aliye Hanım ile kızı Filiz, bunun nedenini ertesi gun cıkan gazetelerden oğrenirler: “Solcu muharrir Sabahattin Ali hududu aşarken katledildi.” Haberlerde, “Katilin Ali Ertekin olduğu, kacırmaya calıştığı kişinin kim olduğunu oğrenince, yalnız kaldıklarında ‘milli duygularla ’ başına bir sopayla vura vura Sabahattin Ali ’yi oldurduğu” yazılıdır.
13. Ey sevgilim, bilirsin benim ne cektiğimi
Garip başımın derdi bir yurek taşıyorum.
Anlarsın nicin uzak yerlere baktığımı
Ali ailesinin avukatlığını ustlenen dostları olayı araştırmak ister. Fakat bir noktadan sonra duymaya başladıkları soz “Fazla kurcalamayın” olur. Sucunu itiraf eden Ali Ertekin dort yıl ceza alır ama aynı yıl cıkarılan af yasasından faydalanarak serbest kalır. Sabahattin Ali ’nin cesedi, Sazara koyu yakınlarında bir dere yatağında bir coban tarafından bulunur. Cesedi eşi ve annesinin teşhis etmesine izin verilmez. Bu gorevi Aziz Nesin ile Adalet Cimcoz yerine getirirler. Nesin ’in, cesedin kolunun da Sabahattin Ali ’ninki gibi kırık olduğunu soylemesiyle “teşhis” tamamlanır. Daha sonra muayene edilmesi icin defnedildiği yerden cıkarılan ceset bir torba icinde elden ele dolaştırılırken kaybolur. Eşyaları, “hacizli” oldukları gerekcesiyle ailesine teslim edilmez.
14. İcinde yaşanmaz bir dunyada yaşıyorum
Gorunce gulme sakın cırpınıp aktığımı
Ilık ve aydınlık bir denize koşuyorum
Sabahattin Ali davası 1990 ’lı yıllara kadar bir daha konuşulmamak uzere kapanır. Hic kuşkusuz olayı goren, bilen, duyan ve işleyen birileri vardı. Ancak hepsi susar veya susturulur. Konuşanların bircoğu da sonradan soylediklerini yalanlar veya sozlerinin carpıtıldığını ileri surer. Sonuc olarak ne devlet cıkabilir işin icinden ne emniyet ne de asker… Ve tarihimizdeki faili mechuller zincirine bir halka daha eklenir.
15. Sen benim sevgilimsin, sevsen de sevmesen de
Aradığım yerlere benzeyiş buldum sende…
Kırk beş yıl babasının olduğune inanmayan kızı Filiz Ali, 19 Haziran 1993 gunu Kırklareli ’ne gider ve gercekle, ancak onu bulan cobanla konuştuktan sonra yuzleşebilir. Filiz Ali ’nin asıl icini yakan, bulunan cesedin ona ait olup olmadığı yıllarca tartışılan babasının bir mezarının bile olmamasıdır. Filiz Ali, babasının cesedinin bulunduğu dere yatağının yakınındaki duzlukte, arkasını Istıranca Ormanlarına dayamış koskoca bir kayanın uzerine bir mermer parcası gomer ve mermerin ustune Sabahattin Ali ’nin cok bilinen dizelerini yazar: “Başım dağ/Saclarım kardır/Benim meskenim dağlardır.” Babası artık ruyalarına girmeyecektir. Ruhunun huzur bulduğuna inanır.
Yararlanılan Kaynak : 1