
Orhan Kemal ’in yapıtları, her donemi incelikle anlatan bir hikÂye yapısı taşır. Olaylar, isimler, yuzler ve şehirler değişse de temel mesele olarak işlenen ‘insan ’ hicbir zaman değişmez. Cağın getirdiklerinden hareketle işlenen hicbir konu yaşama uğraşından bağımsız değildir. Orhan Kemal ’in eserlerindeki temel yapı da tam olarak burada ortaya cıkar. Bir derdin dermanı olmak, o dermanın caresine insanlar biriktirmek buna dahildir. Sozunu soylediği yer de yine ‘insan ’ olan her yerdir. Bir mahalleden, apartmandan ya da uzunca bir patikadan gecerek gelir, yerleşir ve yaşar.
Orhan Kemal ’in oğulları NÂzım Oğutcu ile Işık Oğutcu, Zamana Karşı Orhan Kemal kitabı icin verdikleri roportajda babaları Orhan Kemal ’i anıları uzerinden anlatıyorlar. Kitaplarından tanıdığımız Orhan Kemal ’e farklı bir acıdan bakmamızı sağlayan anılardan Orhan Kemal ’e dair ayrıntıları sizler icin listeledik.
“Babam, sabaha karşı 04.00 civarında kalkardı. Unkapanı ’nda o zaman oturduğumuz ev iki katlıydı. Gider kahvesini yapar. Kallavi fincanı vardı. Sonra yukarı cıkar, gelir masasının başına gecerdi…”
“…Daktiloyla başlardı calışmaya. Daktilonun başına gectiği zaman, tutturabilmişse zaten, o akar giderdi kendiliğinden… Daktilo başında, vermek istediği konuları, hayatı yaşardı…”
“Sabah 7.30 ’da Cibali Tutun Fabrikası ’nın işbaşı borusu calardı. 10.00 ’da mesaisi biterdi. Giyinir kuşanır geze geze BabıÂli ’ye giderdi…”
“Bursa Cezaevi ’nde aynı koğuştaydı NÂzım Hikmet ’le babam… Yalnız yaşamayı, tek başına bir koğuşta kalmayı sevmediği icin babama “Sizinle kalabilir miyim?” diyor…”
“..Babam o tarihte, kendisine gore hapishanenin en iyi şairi… Onu da aşan bir buyuk dev gelmiş ve kendisiyle kalmak istiyor. Babam sevinerek kabul ediyor. Babam tahliye olmadan bir sure once “Oğlun olursa benim adımı koyar mısın?” diyor. Benden buyuk ablam var, Yıldız. Onu yazılarında ve babama yazdığı mektuplarında “torunum” olarak cağırıyor. Boylece adım da NÂzım oluyor…”
“Fener ’de oturduğumuz gunlerde, babamın “72. Koğuş” hikÂyesini yazdığı o korkunc gunu hatırlıyorum. Cok soğuk bir kış gunu…”
“…Tuna ’dan Boğaz ’a koca koca buzların geldiği donem. İki oda, iki odanın arasında da kucucuk bir mutfak… Hayal meyal hatırlıyorum onu da… Felaket soğuk; evde odun yok, komur yok… Ablam, kardeşim, ben, annem ve babam evdeyiz. Babam yandaki odaya gecti. O sıralarda Olympos marka bir gazocağımız vardı. Once ispirtoyu yakıyorsun, arkasından da fitil gazyağını cekiyor ve yanıyordu. Butun gece, eski yazıyla “72. Koğuş” hikÂyesini kaleme aldı…”
“Babamın paralı mı, parasız mı olduğunu kapıyı calışından anlardık. Cok melodik, ritimli, guzel caldığı zaman paralıdır. Eğer cok sert vurursa parasızdır…”
“…Annemin zaten uyarıları başlar: ‘Babanızın gozune gozukmeyin, bir şey demeyin, bir şey istemeyin, bir kenarda durun, siniri yatışana kadar… ’ Siniri yatışınca zaten yeniden eski haline donerdi.” Tabii bunu ancak yaşayan insan anlar…”
“Babamın kadın kahramanları, erkeğin yanında bir guc olarak dururlar. Her zaman başı diktir…”
“…Orada Cemile bunu cok guzel vurguluyor: ‘Aldırma kocacığım aldırma, herkes sakız ciğner ama Cingene kızı tadını cıkarır. ’ Son cumle ise şoyledir, babamın yazdığı: ‘Hayatın tadını cıkarmaya devam ettik… ’ İki cumle. Bu iki cumle bu yapıtların şaheser olmasına yetecek guctedir.”
“Okul sıralarında babamın adını sorduklarında Mehmet Raşit Oğutcu derdim. Orhan Kemal ’i ne zaman fark ettiniz derseniz iş biraz daha değişiyor…”
“…Orhan Kemal ’i anlayabilmem kac yaşında oldu? Babamın onerdiği İki Cocuğun DevriÂlemi adlı kitabı okuduktan sonra, kendi kitaplarını okumaya başladım. Baba Evi ve Avare Yıllar ’la başlayan bir surecti. Yazarken kurguladığı konuları bizimle de konuşurdu. Zaten oradan da hazırlıklıydık. Kitap cıktıktan sonra da alıp okuyabiliyorduk. Yani Orhan Kemal ’i cok eski tarihlerden beri tanıyorum.”
Kaynak: 1