Orhan Veli ’nin şiirleri, hayatından gelip gecen her şeyin eviydi. Mutluluğu, mutsuzluğu, umudu ve umutsuzluğu hep aynı evin catısı altında yaşıyordu. Sevgiyi de boyle bir evin duvarlarından, pencerelerinden izleyerek satırlarına donuşturdu yıllarca. Şiir soyledi ve hep oyle yaşadı.
Onun yaşamına dair pek cok ayrıntı, aslında merak edilenin de otesini işaret ediyor her defasında. Ozel hayatı ya da başka bir ayrıntısını değil; doğrudan Orhan Veli Kanık ’ı anlamayı işaret ediyor. Kendi surecini yaratan ve yarattığı yerden merakını gideren herkes, biraz daha yakından tanımak istiyor Orhan Veli ’yi. Şiirleri elbette yetiyor onu tanımak icin fakat insan yine da fazlasını istiyor. Bir şairin olumunun ardından yıllar da gecse, ağzından duşen ve yazıya donuşmemiş olan sozleri en yakınından duymak iyi geliyor, mutluluk veriyor.
Şair, kız kardeşi Furuzan Yolyapan ’ı ‘Fırfırım ’ diye severmiş. Kendisiyle yapılan soyleşiden sizler icin yaptığımız alıntılar, Orhan Veli Kanık ’a dair guzel ayrıntılar barındırıyor.
“Beykoz ’da yaşıyorduk. Arkadaşlarıyla tiyatro oynarlardı. 30-40 kişi sandalyelerini alıp oyun izlemeye gelirdi….”
“…Bir gun dram oyunu oynuyorlarken sahne coktu. İnsanlar gulmeye başladı. ‘Ne guluyorsunuz biz burada dram oynuyoruz; hem oyun, hem olay dram ’ dediler. Guluşme oldu. Moliere oynuyorlardı. Ciddi oyunlar oynarlardı.”
“Balık tutmayı cok severdi. Kayığımız vardı. Beykoz ’da bir yalımız vardı. Ahmet Mithat Efendi ’nin yalısı ile aynı hizadaydı…”
“…O zaman yalıda oturmak luks değildi. Ben cok kucuk yaşta bile kurek cekerdim. Annemi Paşabahce ’ye gotururdum. Yenikoy ’e, Bebek ’e konvoy halinde giderdik. Orhan ağabeyim balık tutmayı cok severdi, beni de balığa gotururdu.”
“Ne vakit şiir yazdığını hic bilmedik. Bitirdiği zaman getirip okurdu. Ben en cok ‘Acsam Ruzgara Yelkenimi ’ şiirini severim. Ama ağabeyimi cok sevdiğim icin hep guzel gelirdi…”
“…Bir de rubaisi var. ‘Omrun o buyuk sırrını gor bir bak da, bir tek koku kalmış ağacın toprakta. Dunya ne kadar tatlı ki binlerce kişi kolsuz ve bacaksız yaşayıp durmakta. ’ Bu şiiri engelli insan gorduğum zaman hatırlıyorum. Hayatımda gorduğum her şey bana ağabeyimi cağrıştırıyor.”
“Yuruyuşe meraklıydı. Yenişehir ’den Cankaya ’ya yururdu. Ağabeyim, Melih Cevdet, babam, ben yuruyorduk..”
“…O esnada babam arkadaşına rastladı. Arkadaşı ‘Orhancığım buyumuş, ne iş yapıyor? ’ diye sordu. Babam ‘Kaldırım muhendisi ’ dedi. Arkadaşı da ‘Ooo maşallah tebrik ederim muhendis mi oldu? ’ dedi. Hepimiz gulduk. Ofkeler yatıştı.”
“Şişli ’ye yeni taşınmıştık. Bir gun misafirler de vardı, oturuyorduk. Birden kayboldu ortalıktan. Ben balkona sigara icmeye gittiğini tahmin ettim. Yanına gittim. Uzerinde beyaz cizgili bir gomleği vardı…”
“…Babam sigara ictiğini biliyordu. ‘Ağabey, buna bir son vermelisin, gel iceride ic, babam biliyor ’ dedim. Bana bir sarıldı, ‘Fırfırcığım, babamın 3 gunluk omru kaldı, onu kırmaya değer mi ’ dedi. 3 gun sonra da kendisi oldu.”
“Futbolu cok severdi. Koyu Galatasaraylıydı. Formaları, futbol takımı vardı. Sokakta ayağına taş ya da başka bir şey gelmesin, hemen vururdu…”
“Bu yuzden ayakkabılarının ucları hep aşınmıştır. Cok sonradan ayakkabılara merak saldı. Kendisi boyatırdı hep ayakkabılarını. Cok guzel turku soylerdi. Guzel sesli değildi, ama benim sesim gibi bozuk da değildi…”
“Şehir Tiyatroları ‘Saygılı Yosma ’ oyununun cevirisini istemiş, ceviri Ankara ’da birinin evinde kalmış. Ankara ’ya onu almaya gitti. Orada cukura duşmuş….”
“…Donduğunde pantolonunu cekti, bize gosterdi. Dizinden aşağı doğru kanama olmuş, kabuk bağlamış. ‘Az daha gazetede Orhan Veli gazete cukurunda olmuş diye okuyacaktınız ’ dedi. Kısa bir sure sonra da oldu…”
Kaynak: 1