
Âşık Veysel Şatıroğlu, şiirleriyle ve sesiyle mumkun olan başka bir dunyanın guzelliklerini incelikle yaşamına işledi. Her duşuncesiyle, her dizesiyle ve sese donuşen her saz nağmesiyle kendi karanlığını aydınlık etti. 7 yaşında gecirdiği cicek hastalığı sonucu kaybettiği gozleri, babasının kendisine hediye ettiği bağlamayla birlikte yeniden gormeye başladı. Hem de ne gormek!
Âşık Veysel ’in bu aydınlığı elbette ki kendi icinde saklanıp kalmadı. Buyudu, coğaldı ve salkım sacak bir sevginin kapılarını araladı. Radyoya ilk cıkışıyla birlikte coğalan bu sevgi, Mustafa Kemal Ataturk ’un de yureğine ulaştı.
Mustafa Baydar ’ın Edebiyatcılarımız Ne Diyorlar adlı kitabında yer alan soyleşiden alıntıladığımız bu guzel ve bir o kadar da huzunlu anıyı gelin hep birlikte okuyalım…
İzmir ’de Umum Tutun Mağazaları ’nın muduru vardı. İsmi herhalde Nihat olacak. O, doktor Temirali, mimar Necmeddin, mimar Omer hep birlikte Necmeddin Bey ’in evinde toplandık…
…Sanat meraklısı olan bu ev sahibi, benim hayatımı yazdıktan sonra Yedigun mecmuasına bir mektup yolladı…
Bize de bir mektup verdi, “Gidin Yedigun mecmuasının başmuharririne bunu verin” dedi. Biz oradan Balıkesir-Bandırma yoluyla gelirken yolda mecmuayı gorduk…
…Tercume-i halimiz cıkmıştı. Sonra İstanbul ’a geldik., muharriri bulduk, mektubu verdik…
Biz tabii ne yazdığını bilmiyoruz. Muharrir mektubu okudu. O da bir mektup yazarak bize verdi, “Gidin bunu Tokatlıyan Han ’da Mesut Cemil Bey var, ona verin” dedi. Gittik. Mektubu verdik. Actı okudu…
…Mesut Cemil Bey o gunlere ait bu eski hatırayı kendisi aynen şoyle anlatır. “Mektuba baktım, adamlara baktım, acaba bu ne soyleyecek? ’ Ne biliyor, hic matlup (istemek, aramak) etmiyorum bundan bir şey. Calın bir dinleyeyim, dedim.” Caldık. Evvela
Seherde ağlayan bulbul
Sen ağlama ben ağlayım
Ciğerim Dalayan bulbul
Sen ağlama ben ağlayayım
bunu caldık. Ondan sonra,
Mecnunum Leyla ’mı gordum
Bir kerrece baktı gecti
Ne sordum ne de soledi
Kaşlarını yıktı gecti
Bunları calınca, “Akşam 8 ’de gelin” dedi ve ağladı.
Akşam saat 8 ’de vardık. Mikrofonun başına oturunca bize şu oğudu verdi. “İyi soyleyin, sizi dunyanın her tarafı dinleyecek.” Ben zannettim, buradan Almanya ’ya, Amerika ’ya sesi duyurmak icin bağırmak lazım, alabildiğime hızlı soyledim…
O şarkıyı bitirdikten sonra ikinciye gelince Mesut Cemil, “Hic kendini uzme, en hafif de soylesen duyulur, yalnız kelimeler acık olsun, oksuruk filan itmen” dedi…
Neşriyatımızı bitirdikten sonra bir de baktık ki deste deste kurdelelerle bağlanmış cicekleri masanın uzerinde doldurdular. Mesut Bey, “İstanbul halkı sizi cok sevdi” dedi.
Biz oradan cıktık. Bizi Arapkirli Mehmet Efendi namında biri bekliyormuş. Kulediibin ’de bir apartmanda kapıcı imiş adam. Bizi aldı evine goturdu….
…Orada biz yiyip icip calıp cağırmaya başladık…
Biz cıktıktan yarım saat sonra Ataturk rahmetli telefon etmiş radyoya, “Onlar kim ise bana gonderin” demiş. O kor talih orada da yolumuzu kesti. Cevap vermişler. “Cıktı, adreslerini bilmiyoruz”…
Polis muduriyeti ’ne emir vermiş, “Bunları bana bulacaksınız” demiş. Saat 12 ’ye kadar polisler İstanbul ’un her tarafını aramışlar, yok…
Sabahleyin Raydoevi ’ne gelince Mesut Cemil Bey, “Neredeydiniz yahu, bir fırsat kacırdık ki” dedi. “Neymiş” dedik. Meseleyi bize anlattı. “Ah, ne yapalım, başka turlu care nasıl bulunur?” diye sordum…
…”Yaver Şukru Bey ’e bir mektup yazayım da gidin oraya kadar, bakalım ne cıkar, talihe” dedi…
Mektubu aldık, koynumuza koyduk, sazımızı elimize aldık. Dolmabahce Sarayı ’na kadar Fındıklı tarafından geldik, askerler var, bırakmadılar. Tramvay yahut Beşiktaş tarafındaki kapıya geldik…
…Polisler, “Ne o, nereye gidiyorsunuz?” diye bırakmak istemediler. Oradaki komiser “Bırakın bırakın, akşam Ataturk 12 ’ye kadar onları arattı” dedi ve bize yol verdiler….
Sarayın alt katına kadar vardık. Orada sazları filan gorunce, “Ne var, ne istiyorsunuz?” dediler. “Yaver Şukru Bey ’i goreceğiz” dedik. Haber verdiler, Şukru Bey geldi, mektubu verdik, actı okudu…
…”Evet akşam 12 ’ye kadar aradık ve bulunmadınız. Malum ya o bir keyif zamanı idi. Şimdi soylemek icap etmez ve soyleyemem. Eğer oyle bir zamanda hatırlayacak olursa ben sizi yılanın deliğinde de olsa bulurum” dedi ve adresimizi aldı…
Hala o geliş bu geliş. Kısmet olmadı. Hatta bazı gazetelere şoyle yazı verdim. “Ben Ataturk ’u cok seviyorum. Ama herkes gerek şahsen, gerek fotoğrafından goruyorlar, istifade ediyorlar. Ben ise bunların hepsinden mahrumum. Kulaklarımla sesini işitmeyi candan arzu ediyorum” dedimse de kısmet olmadı.”