
Turgut Uyar‘ın aşkları da en az şiirleri kadar dilden dile anlatılır, sık sık soylenir. Bir şairi şiire yaklaştıran pek cok şey vardır, fakat aşk; her zaman icin birinci sırada yer alır. Aşkın kendisinden mi yoksa bir turlu ulaşılamaz oluşundan mı bilinmez, şiirler her zaman başka başka duyguların etrafında gelişir. Turgut Uyar ’ın şairliği de oylesi bir duygudan yıllarca beslenmiş, kendini var etmiştir. Ve hayatına giren kadınlarla kurduğu aileler, onun baba olan yonunu de bir hayli beslemiştir.
Turgut Uyar ’ın Cocuklarıyız adıyla yayınlanan kitap, şairin cocuklarıyla yapılan soyleşilerden oluşuyor ve Turgut Uyar ’ın hic bilmediğimiz yonleri hakkında bilgiler verdiği gibi aynı zamanda baba Turgut Uyar ’ı da bizlerle tanıştırıyor.
“Babam oğle yemeklerinden sonra mutlaka Turk kahvesi icerdi. Yine boyle bir gun, oğle yemeğini bitirmiş, ‘bana bir kahve yapar mısınız? ’ diye sormuştu. Ne ben ustume alındım, ne de ablam…”
“…Babam da, ‘eh ben yapayım bari, ’ diyerek yerinden hafifce doğruldu. Biz hic istifimizi bozmadık. Sonradan anladık tabii yaptığımız şeyi, ‘utanmadan oturuyorsunuz hÂlÂ! ’ diyerek kukredi. Telaşla fırladık yerimizden ve hemen yaptık kahveyi. Bu arada, bulaşık işlerinde cok tepem atardı benim. Ablamla bulaşık gunlerimiz vardı: Sabah sen yıkayacaksın, oğlen ben. Evde işbolumu var guya ama ablamınki de hep bana kalıyordu…” Şeyda Uyar Dikmen
“Fazla bulaşık yıkadığım icin suratımı asıyorum, homurdanıyorum, ‘neden hep ben yıkıyorum? ’ diye sızlanmaya başladım. Bunun uzerine babam, ‘bu işler boyle olmuyor. Ben size bir bordro hazırlayacağım, ’ dedi…”
“…Buna gore, ben bulaşıkcıbaşı Şeyda oldum, kardeşim Tunga meydancıbaşı oldu, bakkal işlerini falan goruyordu, ablam da utucubaşı oldu. Maaşa bağlandık. İş yavaşlattığımız ya da işleri ihmal ettiğimiz zamanlarda vergi kesintilerimiz bile oluyordu. Babam cok adaletli bir insandı. Sadece ev işlerinden oturu isyan etmiyorduk, yalnız kaldığımız zamanlarda da sesimizi cıkarıyorduk.” Şeyda Uyar Dikmen
“Bir ara şoyle bir moda vardı aralarında. Sozgelimi Edip amca, Can amca ve babam oturuyorlar. Ellerindeki bir dosya kÂğıdı bir satırlık yer kalacak şekilde katlanırdı…”
“…Can amca bir satır yazar ve sonra kimsenin gormeyeceği şekilde kÂğıt yeniden katlanır, ardından Edip amca yazar ve aynı şekilde katlanır, babam yazar, bir diğeri yazar; bir bakarsın on beş yirmi satırlık bir yazı yahut bir şiir cıkmış ortaya. Acıp okurduk, cok gulerdik bunlara. Bende bir iki tanesi kalmıştı ama diğer her şey gibi yok oldular.” Tunga Uyar
“Metin Altıok ’un kızı Zeynep Altıok yakın arkadaşımdır. Anılarını anlattığı bir kitap yazdı. Cok gurultu ederdik Zeynep ’le…”
“…Ben hatırlamıyorum, kitapta Zeynep anlatıyor: Bir gun Zeynep ’le anneme bir cıkış yapmışız, ‘biz Edip amcayı sevmiyoruz, ’ diye. İstanbul ’da, bizim evdeyiz, Edip amca da var. Edip amca, ‘biraz rahat durun, ’ falan demiştir; bunun uzerine yapmışızdır bu cıkışı. Edip amcanın cocuklarla arası pek iyi değildi, oyle hatırlıyorum.” Hayri Turgut Uyar
“1956 ’da başladım konservatuvara, Cebeci ’deydi okul. Babam goturdu hatta beni. Hic unutmuyorum, okula girdik, subay kıyafetleri icindeydi babam, koltuğunda da şapkası vardı…”
“…Kayıt işleri falan bitmişti ama bir turlu beni bırakıp gidemedi, kıyamadı. Birini arıyordu, yemek saati gelmişti, o ara, operacılardan bir abiye denk geldi ve gayet nazikce, “kardeşim bakar mısın?” diye seslendi. Abi de yine kibarca “buyurun efendim,” dedi. Babam, biraz buruk bir sesle, “benim kızım hic yemek yemez de, sana zahmet yemek yerken masasında, başucunda biraz durur musun?” diye sordu. Bu anı aklıma her geldiğinde icim sızlar. Hem ne oldu biliyor musun, işte o abi, tam uc yıl boyunca, neredeyse istisnasız her gun, ben yemek yerken gelip başımda durdu, “yemek yiyor musun bakalım,” diyerek kontrol etti beni.” Semiramis Uyar