
Tarkovski‘nin sinemaya kazandırdığı filmler, taşıdıkları hikÂyeler uzerinden değerlendirildiği zaman edebiyatın da dahilinde yer alırlar. Bir ifade bicimi olarak sanat algısına şekil veren, onu her anlamda kendi tezgahında hazırlayan, tekrar tekrar var eden ve en nihayetinde hayata kazandıran şey, hayalin ve hayal gucunun ta kendisidir. Sinema ve edebiyat, bu ortaklığın kıyısında yaşam surdururken kendi alanlarını da ayrıca yaratmakta, genişletmektedir. Tarkovski‘nin yarattığı sinema dunyası da soz konusu alanların sadece bir tanesidir.
Tarkovski, Muhurlenmiş Zaman kitabında edebiyatla sinema kıyaslamasına odaklanarak bu iki tur arasındaki ilişkiyi irdelemiştir.
“Bu iki son derece ozgun ve bağımsız sanat dalının tek ortak yonu, malzemeyi yoğurmaktaki geniş ozgurlukleridir…”
“Bir film, yaratıcısı ve seyircisinin yaşantılarına bağımlıdır. Gerci butun diğer sanat dalları gibi duzyazı da duygusal, duşunsel ve entelektuel okuyucu alışkanlıklarıyla oynama imkanına sahiptir…”
“Ancak edebiyatın gercek ayrıcalığı, yazarın kitabın her sayfasında harcadığı sineğin yoğunluğundan bağımsız olarak, okurun kendi icinde belli tat alma normlarını şekillendiren deneyimleri ve yapısına gore bu sayfaları ‘okuması ’, ‘keşfetmesi ’dir…”
“Buna karşın sinema, bir yazarın kendisini, sınırsız bir gercekliğin ve kelimenin tam anlamıyla oznel dunyasının yaratıcısı olarak kabul edebileceği biricik sanat dalıdır…”
“İnsanların icinde var olan kendini kanıtlama eğilimi, en kapsamlı ve en dolaysız ifadesini sinemada bulur. Film duygusal bir gercekliktir ve seyirci tarafından ikinci bir gerceklik olarak kabul gorur…”
“…Bu yuzden sinemayı bir gostergeler sistemi olarak ele alan yaygın goruşu son derece ahmakca ve temelde yanlış buluyorum…”
“Edebiyat, yazarın yeniden uretmek istediği bir olayı, ic ve dış dunyayı sozcukle betimler. Sinema ise doğada var olan, zaman ve mekan icinde kendiliklerinden ortaya cıkan cevremizde gozlemleyebildiğimiz ve icinde yaşadığımız malzemeleri kullanır…”
“Yazar once dunyanın belli bir goruntusunun hayalini kurar, sonra da bu hayali sozcuklerin yardımıyla kağıda doker…”
“Oysa bir film şeridi, kameranın goruş alanına giren dunyadan kesitleri, doğrudan doğruya mekanik bir şekilde kaydeder…”
“Bu kesitlerden daha sonra bir film butununun goruntuleri yaratılır…”
“Film yonetmenliği kelimenin tam anlamıyla ‘ışığı karanlıktan, suyu karadan ayırma ’ yeteneğidir. Bu imkan yonetmenin kendisini bir yaratıcı olarak algılaması aldatmacasına yol acar…”
“Kısacası, her okurun algılamasında gercekleşecek estetik uyarlamayı şart koşan edebiyatın aksine, sinema hicbir zaman seyirci deneyimleriyle oynanamayacağı icin yonetmen de başkalarına kendi deneyimlerini olabildiğince durust bir şekilde yansıtmalıdır…”
“Bu, sanıldığı kadar kolay bir iş değildir, her şeyden once kararlı olmayı gerektirir. Zaten bu yuzden bu sanat, butun dunyada ancak bir avuc insan tarafından ustesinden gelinebilen bir sanat olarak kalmaya mahkumdur…”