
“Aman erkek değil mi işte!”
“Ayol erkek cocuğa ne pembesi yaa!”
“Kupe taktır kulağına kız olduğu belli olsun.”
“Erkek adam kupe takar mı lan! Ağzından cıkanı kulağın duyuyor mu?”
“Oğlum kestir şu sacını artık! Ne bu boyle karı gibi…”
“Ay Hanife ’nin kız kısacık kestirmiş sacı, erkek gibi olmuş.”
“Kızım bu saatte eve donulur mu! Cıkmışsın dışarı kız başına, konu komşu ne der sonra!”
“Dağ gibi adam herkesin icinde ağlamayaydı iyiydi ya!”
“Kızlar kurban olsun benim torunuma.”
“Hiiiii kızım ort eteğini ayıp, acma oyle!”
“Mustafa kestiler mi pipiyi? Bi ac bakayım ne kadar kesmişler?”
“Ay kız senin Yavuz hep kızlarla oynuyor. Dikkat et biraz şey olmasın sonra.”
“Aman ben sevmem oyle kız gibi erkekleri! Erkek dediğin yumruğunu masaya vuracak gerektiğinde, kadını bi kendine getirecek, titretecek.”
“Valla ben verdim banka kartımı Salih ’e, bana kac para maaş yatar, nereye ne kadar para gider bilmem. Hepsi Salih ’te, bana bir miktar para versin, Fıtfıt ’tan alışverişimi yapabileyim yeter.”
“Ay otursun iceride macını izlesin o, dolaşmasın mutfakta ayağımın altında.”
Bu liste icin giriş yazısı yazmak bizce cok gereksiz. Yukarıdaki kalıplar size bu listenin neyle ilgili olduğunu zaten acıklamıştır. İyi okumalar.
Toplumsal cinsiyet nedir?
Aslında kavramın sadece kendisi bile az bucuk okuryazar olan bir insan icin yeterince acıklayıcı. Toplumsal cinsiyet, doğuştan getirdiğimiz cinsiyetten farklı olarak, bireyin icinde yaşadığı toplumun o bireye yuklediği, daha acık bir ifadeyle dayattığı birtakım gorev, sorumluluk ve kulturel unsurlardır.
Orneklerle toplumsal cinsiyet
“Tam anlamadık panpa ornek ver” diyorsanız hemen orneklendiriyoruz. Mesela erkek cocuklara silah, top vb oyuncaklar verilmesi ama kızlara bebek, mutfak eşyası gibi oyuncakların uygun gorulmesi; erkeklerin mavi, kızların pembe renkle ozdeşleştirilmesi; kadınların kalabalık bir ortamda daha rahat ağlayabilmesi ama erkeklerin guc ve iktidarla ozdeşleşen rollerinden dolayı bu kadar rahat gozyaşı dokememesi; yuvayı yapma ve ayakta tutma gorevinin erkekten cok kadından beklenmesi falan filan… Orneklerin sınırı yok, yazmaya kalksak biteriz.
Toplumsal cinsiyet neden onemlidir?
Onemlidir cunku hareket alanınızı bu roller belirler. Geleneği goreneği yoğun yaşayan ve yaşatan bir aile icindeyseniz hele, ozgurce hareket edebileceğiniz alan iyice daralır, kıpırdayamayacak hale gelirsiniz, getirilirsiniz (bu daha doğru oldu). Toplum, cinsiyetinizin gerektirdiği gibi davranmanızı bekler sizden. Bu davranış kalıpları da zaten toplum tarafından onceden belirlenmiştir ve bu kalıpların dışında olan herhangi bir hareket “cık cık cık” soylenmeleri eşliğinde gozlerin size donmesine sebep olur.
Nerelerde karşımıza cıkar?
Torosların zirvesinde bir kulubede tek başınıza yaşamıyorsanız her ortamda, dahil olduğunuz her sohbette, misafirliğe gittiğinizde ya da misafir ağırlarken, okulda, evde, metroda, metrobus cehenneminde, Melih başganın imzası bulunan sokaklarda, kuzey ormanlarını katleden ucuncu koprude, destansı bir direniş sergilenen Gezi Parkı ’nda, “Kimdir devlet? Devlet bizim sayemizde devlettir, ben halkım!” diye haykıran Havva Ana ’nın Cerattepe ’sinde, hatta siz daha yeni doğmuşken hastanede (oyle ya, erkekseniz eğer, birileri o pipiyi kesecek, toplumun beklediği bu), yani kısaca toplumla temas halinde olduğunuz her anda, yerde ve eyleminizde bu cinsiyet rolleri karşınıza cıkar.
Masallar ve Toplumsal Cinsiyet
Şimdi haklı olarak diyeceksiniz ki “Panpa masallar ne alaka!”. Oyle demeyin, cok alakalı. Masallar erkek egemen zihniyetin, kız cocukları uzerinden topluma şekil verme aracı olagelmiştir tarih boyunca. Zira kadının ozgur olması, dilediği gibi hareket edebilmesi iktidarını surdurmek isteyen erkek acısından bir tehlikedir ve bir şekilde sınırlandırılması, kadının ice donuk hale getirilmesi gerekir. Bunun yapılabileceği en uygun donem de elbette zihinlerinin onlara oğretilen davranış kalıplarını pipetle portakal suyunu ceker gibi cektikleri donem, yani cocukluk donemi. İşte bu surecte masallar girer devreye ve yuzlerce yıldır kadına henuz bir kız cocuğuyken “etek giy, kahkaha atma, başın onde yuru, evcil ol, evde annene yardım et, cocuklarının anası ol” rollerini oğretir. Ve ne gariptir ki yuzlerce yıl oncesinden gunumuze ulaşan pek cok masal da erkeğin iktidarını percinleyen, iktidara destek cıkan, gucu elinde tutanın gucunu pekiştiren masallardır. (Birkac masala değinirsek konu daha iyi anlaşılır.)
Basiretsiz bir kadın prototipi: Pamuk Prenses
En bilindik, en unlu masallardan biridir Pamuk Prenses. Cocukluğunda bu masalı okumamış nesle aşina değiliz! (kıps) Nerede bu toplumsal cinsiyet unsurları diye soracak olursanız, şu noktalarda:
– Avcı Pamuk Prenses ’i oldurmek icin ormana goturduğundeki caresizliğinde,
– Yaşlı kadın kılığına giren kotu kalpli kralice bizim prensese sepetteki elmalardan birini verdiğindeki salaklığında,
– Son olarak da elmayı yiyip zehirlenince olum uykusundan uyanmak icin yakışıklı bir prensin (yakışıklı olmayınca uyanma gercekleşmiyor, opucuk tanımlanamadı uyarısı veriyor) opucuğune ihtiyac duymasında.
Kendiyle birlikte tum krallığı uyutan kadın: Uyuyan Guzel
Hic de masum olmayan bir masal daha. Bakın bakalım:
– Genc prensesimiz yaşadığı şatoyu dolaşmak icin odasından cıkar ve şatonun ilk kez gorduğu odalarından birinde bir kadın dikiş nakış yapıyordur. Bu kadının elindeki iğ (ya da iğne, artık her neyse) prensesin eline batar ve prensesimiz yıllar surecek uykuya dalar. (Oyle ya, kız cocuğu bu kadar serbest bırakılır mı? Cık cık cık!!!)
– Ve yine tabii ki bu uykudan uyanması icin yakışıklı bir prens opucuğu gerekir (erkek faktoru). Prens prensesi oper, esaret biter.
Sac değil gemi halatı: Rapunzel
Hatırlayın, şu upuzun sacları olan kuleye hapsolmuş bir kızcağız vardı. Hah o işte! Evet evet sacını kuleden aşağı sarkıtıyordu da yakışıklı prens sacına tutunup kuleye tırmanıyordu ama prensin ağırlığından dolayı Rapunzel ’in kafası kopmuyordu. İyi, hatırladınız.
– Hamile kadın yan bahcedeki marulları goruyor ve canı cok cekiyor. O kadar cok istiyor ki ya marul yerim ya olurum diyor. (Kadındaki caresizliğe bakın. Devamında da ac kalıyor, aclıktan olecek duruma geliyor zaten.)
– Bu duruma cok endişelenen kocası caktırmadan bahceye girip birkac marul yaprağı koparıyor. (Kadın yine caresiz, kadın yine erkeğe muhtac…)
– Cadı Rapunzel ’i merdivenleri olmayan bir kuleye kapatıyor. (Cadı bile o kuleye tırmanmak icin Rapunzel ’in saclarına muhtac. Ama Rapunzel de bir gunden bir gune saclarımı uzatmayayım da gorsun gununu aşağılık cadı demiyor.)
– Elbette yine caresizlikten dolayı bir prense ihtiyac duyuyor ve prens kuleye tırmanıp ona evlenme teklif edince kurtuluyor. (Prens de az değil. Rapunzel teklifi reddetseydi prens ne yapardı acaba? Yine de kurtarır mıydı prensesi? Hic sanmıyoruz.)
Veeeee basiretsizler kralicesi: Kulkedisi
Hic unutur muyuz, aşk olsuuuuuun! Caresizliğin ve basiretsizliğin kutsal kitabıdır bir nevi Kulkedisi, o yuzden masallar konusunu bununla bitirelim.
– Babası, uvey annesi ve uvey kardeşleriyle birlikte derbeder bir hayat suruyor. (O kadar zavallı ve caresiz ki dışarıdan gelen bir yardım haricinde kendini kurtarması imkÂnsız.)
– Yardımına kim gelir Kulkedisi ’nin? Bir peri. Basiretsiz kızımız gercekustu bir varlığın yardımıyla amacına ulaşır ve baloya gider.
– Masalın sonunda da kurtarıcı yine yakışıklı bir prenstir. Kızımız yine bir erkek (ama yakışıklı bir erkek) yardımıyla kurtulur.
İyi de masalların toplumsal cinsiyetle bağlantısı ne?
Bağlantı kuramamış olabilirsiniz. Madde madde yazalım o halde:
– Erkeği kahraman yapar, kadını mağdur ve muhtac gosterir, edilgen olarak betimler.
– Masalların sonunda tum oduller iktidarın yaratmak istediği bağımlı kadın tiplerine verilir, dolayısıyla bu tip kadınlar kutsanmış olur.
– Erkeğin toplumsal kabulu kahramanlık yapmasına bağlıdır, aksi takdirde değer gormez. Kahramanlığının karşılığında da odulu kadın, para ya da makamdır.
– Masallarda surekli birileri tarafından işkenceye maruz bırakılan kızlar evden ayrılamazlar, ayrılamayacak kadar iradesizdirler. Evden bir şekilde ayrılabilenler de ya kendi iradelerinin dışında harekete gecerler ya da ayrıldıkları icin başlarına kotu bir şey gelir. (“Olsun kızım o senin kocan, evinin direği. Olur ara sıra boyle şeyler. Hangi erkek yapmıyor ki? Hemen de boşanmayı duşunme!”)
– Kadının kotu şartlardan kurtuluşunu da evlilikle ilişkilendirir. Kadına başka bir kurtuluş yolu bırakmaz. Bu sayede yoksulluktan, işkenceden, sefaletten kurtulur kadın.
Masallardaki guclu ve bağımsız kadınlar
Diyeceksiniz ki masallarda bu cinsiyet normlarına aykırı kadın karakter hic mi yok? Var, olmaz mı? Ama ya cadıdır, ya buyucudur, ya da kotu kralicedir ve bu karakterler masalın sonunda mutlaka cezalarını bulurlar. Ozgur ve guclu kadın imgesi, genellikle kotulukle ilişkilendirilir ve cezalandırılması gereken bir yapı olarak gorulur. Bunu okuyan ya da dinleyen kız cocuklarına da alttan alta, ozgurluğun, başına buyruk hareket etmenin kızlar icin iyi bir şey olmadığı ve boyle davrananlar icin de bunun birtakım sonucları olabileceği mesajları verilir.
(Masallarla ilgili biraz daha derine inmek isteyenler once şu ve sonra da şu bağlantıdan yararlanabilirler.)
Toplumsal cinsiyet normlarının bir numaralı kaynakları: Ders kitapları
Bakın daha tehlikelisine geldi sıra: Ders kitapları. Neden daha tehlikeli? Cunku daha yaygın ve en onemlisi de alternatifi yok oğrenci acısından. Kendi materyalini uret(e)meyen tum okullarda kullanılmak zorunda. Modern ya da muhafazakÂr bir toplum yaratmak istiyorsanız bir numaralı aracınızdır ders kitabı.
Kadının kamusal alana yonlendirildiği donem: 1928-1945
Cumhuriyetin ilanından 1945 ’e kadar gecen sure zarfında ders kitaplarında yer alan metinler ve resimler kadını ozgurleştirmeye, guclendirmeye ve uretime dÂhil etmeye yonelikti. Birkac ornek verelim, daha iyi anlaşılır.
* “Şu annem, goruyorum ve anlıyorum ki, hicbir işte babamı yalnız bırakmıyor, her şeyde ona yardım ediyor. Demek babamla annem arasında sıkı bir tesanut (dayanışma) var. Babam gecende bir de ‘muşterek maksat ’tan bahsetmişti. Bizim ev de muşterek maksatla vucuda getirilmiş bir muessese olacak. Babam ile annem birleşmişler, hem kendilerinin hem cocuklarının saadetini temin etmek icin calışıyorlar. Anneyle baba galiba her evin temel taşı.” (4. sınıflar Yurt Bilgisi kitabı-1928)
* “Biz esnaf takımı severiz işi
Calışırız, yaşarız erkek ve dişi
Aramızda yoktur tembel bir kişi
Ulusun ozuyuz biz, şanımız var.”
(Esnaf Destanı-5. Sınıf Okuma Kitabı-1935)
1945-1950 arası “geciş donemi”
Bu donemde metinler ve resimler yavaş yavaş bozulmaya başlıyor. Kadını kamusal alana yonlendiren metinler hala var, ama kadını evin icine hapseden, bulaşık, camaşır, yemek gibi işleri kadının gorevi olarak gosteren metinler de yavaş yavaş kitaplarda yer almaya başlıyor. Orneğin 1945-1946 eğitim oğretim yılında okutulan 1. sınıf hayat bilgisi ders kitabında “Evin Mutfağında” başlıklı yazıda, anne ve kucuk kızı mutfakta birlikte yemek hazırlıyorlar. Anne burada şık giysisi, duzgun sacları ve yuksek topuklu ayakkabılarıyla resmedilmiş. Calışan, kamusal alanda ureten kadın imgesi varlığını koruyor hala, ama aynı kadın ev işlerini de yapmakla yukumlu halde gosteriliyor.
* Az sonra alıntılayacağımız metinde evde yapılan birtakım işlerden soz ediliyor ama işi kimin yaptığı vurgulanmıyor:
“İlkbahar diye temizlik yapmaya kalktık. Bir kadın tuttuk. Gundeliği 3 ’er liradan 5 gun geldi. Kilosu 25 TL ’den 46 gr kirec aldık. Kadına ve kirece vereceğimiz para ne kadardır?” (Hayat Bilgisine Gore Aritmetik kitabı-1946)
* Bir başka geciş donemi metni: “Babam doktordur, ic hastalıklarına bakar. Annem okumuş, yazmış bir kadındır. Evinin, cocuklarının işini gorur. İşci kadın ona yardım eder.” (2. sınıf hayat bilgisi kitabı- “Evimizdeki İnsanların İşleri” konusu-1947)
Toplumun muhafazakÂrlaştırılması: 1950 ’den gunumuze
1950 ’den gunumuze kadar gelen donem ise kadının eve hapsedilmeye başlandığı, ev işlerinin tamamından sorumlu tutulduğu, kız cocuklarının annelerine ev işlerinde yardım ederken gosterildiği donem.
* Orneğin 1928-1945 arası donemle ilgili olarak paylaştığımız “Esnaf Destanı” adlı şiir bu donemde değiştirilmiş olarak yayımlanıyor (erkek-dişi vurgusu gitmiş yerine “er kişi” konmuş):
“Biz esnaf takımı severiz işi
Calışkan, gayretli birer er kişi
Aramızda yoktur tembel bir kişi
Ulusun ozuyuz biz, şanımız var.”
(1952-5. Sınıf Okuma Kitabı)
* ” Annemin camaşır gunu
Bugun bizim evde iş cok
Ona yardım etmeliyiz
Boş gececek vaktim hic yok
Gorulmeye değer koyde
Camaşır yıkama gunu
Tokac sesi, şen turkuler
Duyan sanır koy duğunu
Yıkananlar durulanır
Onarılır sokuk yırtık
Utulenir teker teker
Sandıklara girer artık.”
(2. sınıf Hayat Bilgisi Kitabı-Camaşır Gunu Şiiri-1959)
* 1939 ’da Okuma Kitabı ’nda Cumhuriyet Bayramı kutlamalarıyla ilgili şoyle bir metin var:
“Anneleri onlara bu bayram icin yeni giysiler, yeni ayakkabılar almıştı. … Anneleri onları gecit alayını izlemeye goturdu.”
1953 ’te eşyaları artık baba alıyordur, dahası kadının gorevleri de netleşmiştir artık:
“Her evin bir nizamı vardır. Baba para kazanır, eve lazım olan şeyleri alır, getirir. Anne evin temizlik, yemek işlerine bakar, evi duzene koyar.”
* 1950 oncesinde paranın nasıl harcanması gerektiği ozellikle kız cocuklarına oğretilirken, 1950 ’den sonra kadın para kazanmayan, hatta paranın dikkatli harcanmasını bile bilmeyen birine donuşuveriyor:
“Parayı kazanmaktan ziyade yolunda kullanmak hunerdir. Catlak bir testiyi suyla doldurunuz, biraz sonra icini bomboş bulursunuz.” (Sadece kızlara okutulan orta 2. sınıf Aile Bilgisi kitabı-1937)
“Aile fertleri, aile başkanının kararlarına saygı gosterirler. Aile butcesinin duzenlenmesi aile başkanına bırakılmıştır. Harcamalar aile başkanının kararları ile yapılır. Yapılacak tum işlerde aile başkanına danışılır.” (1950 sonrası ders kitaplarından birinde yer alan bu metinde aile başkanı olarak vurgulanan kişi elbette babadır.)
1975 yılına ait 1. sınıf Hayat Bilgisi kitabında da babanın gorevi şu şekilde ifade edilmiş: “Paranın yerli yerinde harcanmasına dikkat eder.” (Sesli duşunuyoruz: Kadının erkekler tarafından sadece tuketen, talep eden, harcayan bir varlık olarak algılanmaya başlanması da bu donemlere rastlıyor olabilir mi?)
Sonuc niyetine: Kalıplara hapsolmak vs kalıplardan kurtulmak
Gorduğunuz uzere toplumsal cinsiyete dair yonlendirme ve dayatmalar her yerde. Ama panik yok, sakin olun. Oncelikle muhafazakÂr bir iktidar tarafından yonetiliyor olsak bile ders kitaplarında bazı gelişmeler de yok değil. Kitaplardaki cinsiyetci ifadeler temizleniyor ya da temizlenmeye calışılıyor, ama kesinlikle yeterli duzeyde değil. Masalların ve ders kitaplarının bize, daha doğrusu cocuklarımıza dayattığı bu cendereden kurtulmak biraz da bizim elimizde. Anne, baba, oğretmen ve birer yurttaş olarak yapabileceğimiz bircok şey var aslında. Anne baba olarak, cocuklarımıza, kendilerine sunulan bu kadın erkek ilişkisinin alternatifinin de olduğunu gostermeli, cinsiyete dair dayatılan bu rollerin tam tersi şekilde ornek olmalıyız mesela. Oğretmen olarak cocuklarımız icin daha iyi, kaliteli okuma kitapları secmeli (bunu anne babalar da yapmalı, sadece oğretmenler değil), ders kitaplarında yer alan konuyla ilgili metinler cinsiyet normlarına dair dayatmalar sunuyorsa kendi materyalimizi uretmeliyiz. Sosyolog değiliz, derin sosyolojik cıkarımlar yapabilecek potansiyelimiz yok ama şunu ongormek zor değil: MuhafazakÂr yapı ve zihniyet ne yaparsa yapsın cokmeye mahkûm. Gelişmelere ve bu gelişmelerin yaratacağı yeni insan tipine ayak uydurabilmesi mumkun değil, ama kucuk kişisel eylemlerimizle bu cokuşe “katkıda bulunmak” da bizim elimizde. Her donemin kendine has bir muhafazakÂrlığı da olacak elbette, bu da, bizimle yeni nesil arasında birtakım catışmalara zemin hazırlayacak, ama kişisel olarak alacağımız kararlarla ve senteze dayalı gundelik yaşamsal pratiklerle bunu da aşmak yine bizim elimizde.
Bu liste hazırlanırken şu kaynaklardan yararlanıldı:
* Masallar ve Toplumsal Cinsiyet
* Ders Kitaplarında Toplumsal Cinsiyet