Omrunun buyuk bir bolumunu sevdalı olduğu memleketinin hapishanelerinde geciren Nazım Hikmet, yaşadığı her şeyi şiire donuşturerek yaşadı. Onun hayatında anlam kazanan pek cok şey daha guzel yarınların hayaliyle ve mucalesiyle doluydu. Umutsuz değildi ancak cokca uzgundu. Sozunu sakınmadan soylediği duşunceleri, kavgasını verdiği bir umudu mujdeliyor, mumkun kılıyordu. Şairin elinden cıkan metinler, bir donemin kendini ifadesine de olanak sağlıyordu.
Araştırmacı yazar Haluk Oral, Tarih dergisinin son sayısında Nazım Hikmet ’in eşi Munevver Hanım ’a yazdığı mektubu yayınladı. Mektubun iceriği şair Yahya Kemal‘in olum haberiyle acılıyor ve devam ediyor.
“Canım karıcığım. Dun gece radyoda dinledim, Yahya Kemal olmuş. Buyuk şair. Hocalarımdandı da, hem de cok şey oğrendiğim hocalardan…”
“73 yaşındaymış. Bir hayli zaman uyuyamadım. Yahya Kemal gencliğimdi biraz da…”
“Buyuk şair, usta. Telgraf cekeyim dedim…”
“Kime? Ne tuhaf şey ne garip hÂldeyim, Yahya Kemal ’in olumunden duyduğum acıyı, halkıma bildirmek icin telgraf cekecek adresim yok…”
“İşte boyle. Hava bu sabah actı. Gunluk guneşlik. Senaryoya başlayacağım…”
“Kafam bomboş, yureğim keder dolu ağzına kadar, boyle bir ruh hÂliyle senaryo yazmağa başlamak nasıl olacak bilmiyorum…”
“Ama başkaca carem de yok, calışmak lÂzım, yaşamak icin değil, unutmak icin, dalıp dalıp gitmemek icin, duşunmemek icin kotu kotu…”
“İşte boyle gulum. Kusura bakma, senden uzaklık, sensizlik başta, muhacirlik, hatt benimkisi gibi kardeş evinde de olsa…”
“Sevdiğim, inandığım bir dunyada da olsa, yazdımdı ya, olumden beter…”
“İşte boyle, omrum seni sevmekle nihayet bulacaktır. Rahmet Yolları Kesti ’nin Fıransızcasını aldım. Hasretle.”