Sevgi Soysal, 1976 yılında aramızdan ayrılığında yeni bir roman uzerinde calışıyordu. Tamamlayamadan hayatını kaybetti. Omrunun en verimli donemlerine denk gelen hastalık, oncesinde mucadele ettiği hapishane hayatıyla birleşti ve pek cok sıkıntılı durumun ortaya cıkmasına yol actı. Eserleri, duşuncesi ve dunyayı algıladığı haliyle oldukca onemli eserlere imza atan Soysal, edebiyatımızın en kıymetli kalemleri arasında yer aldı.
1972 yılında eşi Mumtaz Soysal ’a hapishaneden yazdığı mektup, onun icindeki tukenmez direnci ve umudu gosteriyordu.
“Canım Mumtaz… Dun gece, sayımdan onceydi galiba, bir ara koğuşta ışıklar sondu”
“Başımı kaldırıp baktım yukarıya, parmaklıklı pencerenin oraya, uzakta da olsa aydınlık, umut verici bir şeylerin mutlaka var olduğu inancıyla”
“Gercekten de yusyuvarlak ışıl ışıldı ay, aynı cocukluğumdaki aydede gibi guler yuzluydu”
“Başımı ranza demirine dayayıp ona uzun uzun baktım. Cocukken ayın gulen bir insan yuzune benzemesinin nedeni ustune cok duşunurdum”
“Hatta ayın nicin gulduğunu de sormuştum birkac kez. Bana, ayın gulmediğini, gulecek bir şey olmadığını, sadece oyle gorunduğunu anlatmışlardı”
“Oysa gecen gece, koğuşta ışıklar sonduğunde, ayın nicin gulduğunu, bu sadece bir gorunuş de olsa, nicin gulen bir gorunuş olduğunu hissettim”
“Guluyordu ay, dunyanın, insanların tumunu, topluca, bir arada gorebildiği icin”
“Dunyadaki, insanlardaki guzel gelişimleri, o biraz uzaktan, biraz genişleyen boyutlar icinde mutlaka kavranan oluşumu seyredebildiği icin guluyordu”
“Ben de, kısa bir sure icin de olsa, ayın guzel yuzunde bu gelişimin, oluşumun şen yansımasına bakarak yeni gucler kazandım”
“Sonra koğuşun ışıkları yandı, ayın goruntusu uzaklaştı, sıraya dizilerek sayılmayı bekledik”