Orhan Pamuk ’un Ahmet Hamdi Tanpınar ’la olan samimi ilişkisi, işin icinde olanların malumudur. Tanpınar Merkezi ’nin acılış konuşmacılığını da ustlenen Pamuk, Tanpınar ’ın kendisi icin taşıdığı değeri şu sozlerle ifade eder: ‘ ’Tanpınar ’ı benim icin değerli kılan, onu benim icin oğretici, ufuk acıcı, istisnai yapan şey; baştan beri soylediğim ikilemleri, hem bir muze kurma, ‘gecmiş kulturumuz ’ muzesini otorite ve şaşaa ile kurma arzusunu, hem de aslında Ulysses‘i Fransızca cevirisinden okuyup, ‘Batı bunları yapıyor, ben burada neler yapıyorum ’ duşuncesini, icinde huner ve acıyla birlikte taşımasıdır. ’ ’ Cumhuriyetin ilk oğretmenlerinden biri olan Ahmet Hamdi Tanpınar ’ın belki de en muhim ozelliklerinden biri Doğu ile Batı ’yı, iki kulturu de cok iyi bilmesidir. Kendi medeniyet dairesine, kulturune, tarihine hakim olan Tanpınar bugun her kesimden insanın okuduğu romanlarının yanı sıra ‘ ’XIX. Asır Turk Edebiyatı Tarihi ’ ’ gibi kitaplarıyla edebiyat tarihciliği rolunu de ustlenir. Konumuzu iceren, yarım kalan romanı ‘ ’Aydaki Kadın ’ ’ ise Tanpınar ’ın vefatının ardından, yazarın notlarından da istifa edilmesiyle toparlanıp 1987 ’de yayımlanır. Bu yarım kalan roman hakkında Orhan Pamuk ’un yıllar once yazdığı bir yazıya ne mutlu ki Taha Toros arşivleri sayesinde ulaşabiliyoruz. İşte Pamuk ’un Aydaki Kadın hakkındaki 12 Kasım 1987 tarihli yazısı!
1. İlk cumleler
Tanpınar ’ın yarım kalmış son romanı “Aydaki Kadın” bir ruyadan uyanışla başlar ve icinde “ruya” kelimesinin gectiği bir cumleyle yarıda kalır. Kitapta en cok gecen kelimelerden biridir “ruya”; roman da adını edebiyatımızda benzeri az bulunur bir mizahla kurulmuş eşsiz bir ruyadan alır. Tanpınar ’ın roman ve şiirlerini yakından tanıyanlar icin “Aydaki Kadın”ın baştan aşağı bir ruya dili ve atmosferiyle kurulduğunu soylemek de şaşırtıcı olmayacaktır. Kısaca, “Aydaki Kadın” daha ilk sayfasından anlaşılacağı gibi okuyucuyu o bildik Tanpınar dunyasının hazlarına hemen goturen bir roman, ote yandan, tamamlanmamış kitabın dunyası ekleri ve dikişleri gozuken, bu yuzden de Tanpınar ’ın kimi romancı sırlarım, kararsızlıklarını ve etkilerini acığa vuran bir dunya.
2. James Joyce ile mukayese
Kitabın başlarında bir yerde benim Tanpınar ’a yakıştıramadığım bir “Akdenizliyiz!” heyecanıyla yazılmış iğreti bir “Marmara ’da fırtına ’ ’sahnesinden sonra Tanpınar kendi gibi romancı olan kahramanı icin şoyle der: “Selim daha ziyademle beraber okuduğu Ulysses ’in tesiri altında idi.” Az sonra 1920 ’lerin lise oğrencisi Selim ’in Joyce ’un “Ulysses”inin değil, “Odissea”nın etkisi altında olduğunu keşfedersiniz, ama edebiyatseverlerin tat alacağı mutlu bir kalem surcmesidir bu. Bu kalem surcmesiyle Tanpınar, “Aydaki Kadın”ı yazarken aklında Joyce ’un “Ulysses”i olduğunu sanki farkında olmadan okuyucularına duyurmak istemiştir. “Ulysses” gibi “Aydaki Kadın” da geniş olcude cağrışımlara dayanan ic monologlarla kurulmuştur. “Ulysses” gibi “Aydaki Kadın” da kahramanının bile doluluğuna şaştığı tıkış tıkış olaylarla ve anılarla yuklu bir gunde gecer. Joyce ’un kahramanı Bloom gibi Selim ’in de icine savrulduğu dış dunyadan cok kendi ic dunyasında yaşadığını duşunmeye başladığınızda ise benzerliğin sizi yanılttığım sezersiniz: Cunku “Aydaki Kadın”ın başkişisi Selim başka hicbir etkiyle acıklanamayacak tam bir Tanpınar kahramanıdır.
3. Kuvvetli romancılar
Kişilik sahibi kuvvetli romancıların kitapları karşılaştırmalarla ancak bir noktaya kadar anlaşılabilir. O noktadan otede ise romancının hicbir etkiyle değiştirilemeyecek ve recetesi ancak romanın kendi icinden cıkarılabilecek kendi dunyası vardır. Aydaki Kadın ’ın daha ilk sayfalarında Tanpınar ’ın oteki romanlarından bildiğimiz dunyayı tanıyoruz. Ceşitli ara renklerle de olsa kahramanların ikiye ayrıldığı bir dunyadır bu: “Kendi meseleleri icinde kaybolanlar” ve “daima dışarda daima uyanık olanlar”, oteki Tanpınar romanlarında olduğu gibi birinci turden kahraman (Selim) kendi sorunları ve dağınıklığıyla on plandadır. Bir gecmişle bağlı olduğu ve hÂl arzuladığı kadın (Leyla) ise ikinci turden kararlı, ne yaptığını bilen sağlam bir erkeğe (Refik) bağlanacaktır. Butun kahramanların gecmişleriyle birlikte bir araya geldiği ve romanın ikinci yarısını kaplayan o eğlenceli davette (anlatırken Tanpınar ’ın da eğlendiğini anlarsınız) Selim ’in Leylasına bir an once yakınlaşmak yerine davetin verildiği yalının odalarını bir muzesever gibi gezmesi, Tanpınar ’ın da kahramanıyla birlikte bu “sanat tarihi” gezisine katılması da elbette cok Tanpınarcadır.
4. Keşfedemediğimiz bir Tanpınar sırrı
Ustelik Mecnunun Leylası yerine once onun bir resminin, daha sonra ise duvara asılı fermanların, antika konsolların, kucuk dere peyzajlarının, yazılı levhaların, Hamdullah yazması Kuranların, renkli camların cağrıştırdığı ruyalara dalması, sevgiliyle sanat eserleri arasındaki bu kucuk yer değiştirme, oteki romanlarında keşfedemediğimiz bir Tanpınar sırrını bize sezdirir: Gecmiş kulturun guzelliklerine ilgi, sanki Tanpınar ’ın romanlarında engellenmiş bir cinselliğin ve yaşanmamış bir hayatın yerini almaktadır. Otobiyografik ozellikler taşıdığı acık olan son ve en yaşlı başkahramanı Selim ’in bu iki uc (hayat-sanat) arasında gidip gelen gozlemlerin doğal dağınıklığıyla sergilemek icin Tanpınar ’ın yararlandığı monolog ayrıca kitaba hÂkim olan ruyamsı atmosfere de hizmet eder.
5. Ruyamsı atmosfer
Romanın yazıldığı yıllarda Turk okuru icin iyice yeni olan bu yontem Tanpınar ’ı yeni bir roman tekniğinin heyecanlarına suruklemez, hatta arada sırada roman yazarı olarak kendisinin değil, kahramanlarının aklından gecenleri yazması gerektiğine aldırmadığını da fark edersiniz, ama zevkle okunan bu Tanpınar parcacıkları romanın her şeyi sarıp sarmalayan o ruyamsı atmosferi icinde erirler. Oyle ki, kimi kahramanların o guncel siyasi, iktisadi “Nereye gidiyoruz?” heyecanlarında bile romanın “Demokrat Parti ’nin Guzel Cağı” denebilecek havayla kokan şampanyalı, yeni zenginli, skandallı ve suistimalli atmosferine denk duşen bir dil vardır. Sık sık tekrarlanan bazı Tanpınar kelimeleriyle (uzviyet, bununla beraber, fakat, her şey, bu tam…) kurulan cumleler de dikkatle kurulmuş bir hikÂyenin iniş ve cıkışlarına değil, daha cok cumlelerin kendi guzellikleriyle oluşturdukları bir dile, bir ruya atmosferine işaret ederler.
6. Resim sanatına gonderme
Bu atmosferin ayrıntıları ise romanın ilk planının aksine sahnenin dışında kalmayı secen (anlaşılan roman ilerledikce bu kahraman one cıkmıştır) Tanpınar kahramanı Selim ’in gene “Tanpınarca” diyeceğim bir seyretme zevkiyle sahneden derlediği goruntulerden, hatta resimlerden oluşur (Bir ornek: kayığın “başında oturan genc bir kadın, arkasında guneşin ışığı bikini bir mayonun ustune bir elbise gecirdi: Korsajının ve eteklerinin altında bir yığın acele ve esrarlı hareket yaptı, sonra ayağa kalkarak bir tarafı hep guneşte saclarını duzeltti.”). Sanki en sıradan goruntuden bile, dikkat edilip zevkle tasvir edilirse, bir resim tadı alınabileceğine karar vermiş gibidir Tanpınar. Değil yalnız Turk romanında, dunya romanında da resim sanatına ve ressamlara bu kadar cok gonderme yapılan başka bir romanın olduğunu hatırlamıyorum ben. Sanki modem Turk edebiyatının gecmiş kulture en derin dikkati gosteren ve en “Batılı” yazarı Tanpınar, geleneksel kulturumuzde eksikliğini hissettiğimiz resim ve seyretme zevkini romanının dunyasıyla doldurmak istemiştir. Belki de bu yuzden yarım kalmış bu kitabın en başarılı yerleri Tanpınar ’ın birer fırca darbesiyle cizdiği portrelerdir: “Sahnenin Başındakiler”in Kudret Beyi ’ni hatırlatan Naşit Bey, Hulki Bey, Rıza Bey, Şifa… ve diğerleri.
7. Son sozler
Kitabı bitirip kapadığınızda ise, bu resmin tadının da etkisiyle, “Aydaki Kadın”daki dunyanın oteki Tanpınar romanlarındaki dunyaya ne kadar yakın olduğunu duşunursunuz: Bir yanda hırsları, tutkuları, alışkanlık ve tuhaflıklarıyla surekli hareket eden, kendilerine ozgu jestleriyle kıpırdanıp konuşarak gunluk hayatlarını yaşayan insanlar vardır, diğer yanda ise gecmişleri ve yaşadıkları cevreyle birlikte bu insanların oluşturduğu bir dizi guzel goruntu. Bu iki dunya arasında kararsız Tanpınar kahramanı Selim ’in bu iki dunyadan derlediği ayrıntılardan alacağımız tatlar, cıkaracağımız anlamlar roman bitip butunleşseydi bile sanırım fazla değişmezdi.
Ahmet Hamdi Tanpınar Eserlerine Ulaşmak İcin Tıkla!