Bugun birikimlerimiz ve gunumuz yazarları ile beraber bir Turk romanından bahsedebiliyoruz. Ancak daha onceleri, yirminci yuzyılın başlarında mesela bundan bahsetmek pek mumkun değildi. Oyle ki A.H. Tanpınar henuz 29 yaşında genc bir delikanlıyken romanımızın nicelik olarak var olduğuna ancak nitelik bakımından bir Turk romanı olmadığına değinir. O devirde başka yazar ve edebiyatcılar da ozgunluk anlamında aynı sonuca varırlar. Bugunse gelişen ve değişen sosyal, ekonomik, toplumsal durumlarla beraber kendi donuşumunu yaşayan Turk romanı gerek icerik gerekse bicimleri bakımından pek cok doneme ayrılabilir. Batı ’nın icat ettiği bir tur olan roman bize 1839 yılında Tanzimat ’ın ilanıyla beraber ilk once cevirilerle beraber giriyor. Ancak bundan cok onceleri de yeni bir dil ihtiyacı ve gazete calışmaları başlayarak aslında Tanzimat ’ın da zemini hazırlanıyor. Hani edebiyat derslerinde oğrenirdik ya; ilk gazete, ilk tarihî roman vs. o devri iceren Tanzimat edebiyatından başlayıp gunumuze kadar gelmeye ve her donemden de belli başlı romanları ornek vermeye calışacağım. Tabii ki eksik bir listeleme olacağının farkındayım. Tamamı ya da buyuk coğunluğunu yazmak zaten olsa olsa bir kitapla yapılacak iş. Meraklısına fikir verebilir diyerekten yazıyorum. Belki merak eden olur; kaynak olarak Berna Moran, A. H. Tanpınar ve İnci Enginun ’den faydalanıyorum. İşte gecmişten gunumuze Turk romanı!
1. Tanzimat edebiyatı
Aslında her şey bu devirde başladı. 3 Kasım 1839 ’da ilan edilen Tanzimat Fermanı ile ilgili Tanpınar şoyle der: ‘ ’İlan edilen mal, can, ırz masumiyeti, ferdin haklarını en mutlak şekilde kabul etmekti. Boylelikle imparatorluk bir taraftan Fransız İhtilali ’nin ana fikirlerini kabul ediyor, diğer taraftan da XVIII. asırdaki Avrupa hukumetlerini cok andıran iyi tanzim edilmiş bir mutlakıyet şekline giriyordu. ’ ’ Ozetle bu tarihte yuzumuzu Batı ’ya donuyoruz ve bu durum sanata, edebiyata da yansıyor. Tanzimat ’ın ilk yazarlarıysa halkcı insanlar olduklarından romanı eğitici bir arac olarak goruyorlar ve kendi ideolojilerine gore de mesajlarını romanlarda veriyorlar.
Ahmet Midhat Efendi (1844 – 1912), meşhur ‘ ’FelÂtun Bey ile Rakım Efendi ’ ’ eserini bu anlayışla verir. Yazar Batı ’nın tum değerlerini almamak, iclerinden bazılarını ayıklamamız gerektiğini soyler ve bu goruşunu de romanında gosterir. Kendine gore ideal tip olan Rakım Efendi ile batı ozentisi, zuppe FelÂtun Bey ’i karşı karşıya getirir ve bu karşılaşmada kazanan Rakım Efendi olur. Bu karakter biraz da yazarın kendisidir. Turk edebiyatında uzun yıllar kullanılan zuppe tipinin ilk orneğini de boylece Ahmet Midhat Efendi vermiş olur. Namık Kemal (1840 – 1888), romanı da tiyatro gibi ‘ ’faydalı eğlenceler ’ ’den sayar ve bu turle insanları eğitmeyi, onlara ders vermeyi amaclar. En bilinen romanı İntibah ’ın konusu şudur: duşuk bir kadına Âşık olan bir delikanlı, en sonunda bu kadından ayrılır. Bunun uzerine kadın da turlu entrikalarla genc adamın hayatını mahveder. Eserin verdiği ders ise şudur: ‘ ’Son pişmanlık fayda etmez. ’ ’ Bugun kurgularını basit gormek hatasına duşebiliyoruz, ancak unutmayın ki o devirde roman Turk edebiyatında oldukca yenidir ve bunlar ilk denemelerdir. İlk romancılarımız ayrıca eski hikÂyelerimizdeki doğaustu gucleri eserlerinden cıkarmışlardır. Bu donemde edebiyatımız icin en onemli noktalardan biri bu olmuştur. Bu donem romanında şeklen batılılaşma, israf, ahlakî duşkunluk gibi sosyal konular gorulur.
2. Servet-i Funun
Diğer adı Edebiyat-ı Cedide olan topluluk, adını oluşturduğu Servet-i Funun dergisinden alır. Bu donemin edebiyatı da zaten bu dergi etrafında şekillenir. İki ornek verdiğim Tanzimat romancıları genel olarak siyasetle icli dışlı, imparatorluğun derdine care arayan insanlardı. Servet-i Funun yazarları ise Abdulhamid ’in istibdat doneminin de etkisiyle siyasete kuserler ve toplum sorunlarından da koparlar. Kotumserlik bu donem romanının ortak tavırlarından biridir. Kendi cevrelerini nitelik olarak beğenmeyen bu yazarlar sanatkÂrane usluba eğilmiş, şiirde de nesirde de bunu denemişlerdir. Onlar halkı eğitmeyi amaclamaz, boyle bir fayda gutmezler. Bu donemin en onemli ismi ise şuphesiz Halit Ziya Uşaklıgil ’dir (1868 – 1945). Halit Ziya Batı romanı ile erken yaşta tanışır ve Fransız yazarlarından da ceviriler yapar. Romancılığımızı Batı romancılığının cizgisine ulaştıran isim odur. Bir diğer ozelliği ise romanlarındaki kadın karakterlerin Tanzimat romanının aksine, sosyal seviye bakımından erkeğe yaklaşmış olmalarıdır. En bilinen eseri Aşk-ı Memnu ’nın konusu yaşlı ve zengin bir adamla genc bir kadının evlenmesi ve evdeki genc capkınla yaşanan yasak aşktır. Bu bilinen bir konudur. Eserin asıl ozelliği ise kişileri oldukca iyi işlemesinde, oldukca etkili tasvir ve tahliller yapmasındadır.
Servet-i Funun ’un Halit Ziya ’dan sonraki en bilinen ismi Mehmet Rauf ’tur (1875 – 1931). Meşhur eseri Eylul ’u ise Halit Ziya ’ya ‘ ’İlk eserim son ustadıma ’ ’ diyerek ithaf eder. Eylul romanı eşi tarafından ilgi gormeyen bir kadın ile genc bir akrabanın ortak zevkleri olan muzikle birbirlerine yakınlaşmalarını ve ortaya cıkan saf aşkı anlatır. Servet-i Fununcuların boşluk, intihar, yabancılaşma gibi hisleri bu romanda da gorulur. Nitekim Mehmet Rauf ’un vaktiyle intihara teşebbus edip kendisini kurtarması icin Huseyin Cahit ’i aradığı bilinir. Romana adını veren ‘ ’eylul ’ ’ ayı ise yazın bitişini, kasvetli gunlerin gelişini ifade eder.
İlginizi Cekebilir: Halit Ziya Uşaklıgil Eserleri
3. II. Meşrutiyet ve Sonrası
Bu sıralama genellikle Fecr-i Ati, Milli Edebiyat ve Cumhuriyet donemi edebiyatı şeklinde ilerliyor. Ancak bunların hepsini II. Meşrutiyet ’in ilanı ve sonrası olarak toplamak da mumkun. Bunun sebebi Meşrutiyet ’in ilanından sonra pek cok fikir akımının ortaya cıkması ve birbirine etki etmesi. Mesela bir romancı olmasa da yaptığı hicivlerle unlenen şair Eşref hiciv edebiyatımızın en buyuk isimlerinden biri olmuştur. Kucuk hikÂye turunu başarıyla uygulayan Omer Seyfettin de Meşrutiyet ’ten sonra dilde sadeleşme, gercekcilik gibi goruşleri savunmuştur. Tum bu goruşler edebiyatı da şekillendirmiştir.
4. Fecr-i Ati
II. Meşrutiyet ’in ilanıyla beraber nispeten hissedilen ozgurluk ortamı pek cok insanı olduğu gibi şair ve yazarları da coşturmuştur. Tevfik Fikret başta olmak uzere pek cok şair bu ortamdan etkilenmiş ve coşkulu şiirler yazmıştır. Edebî anlayışlar da değişmiş, eserlerde coğunlukla sosyal meselelere ve halka değinilmiştir. Boylesi bir donemde cıkan Fecr-i Ati topluluğu da 1909 ’da kurulmuştur. Bu donemin en meşhur yazarlarından biri olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1889 – 1974) sonradan cizgisini değiştirmiş olsa da bu topluluktan etkilenmiştir. Kiralık Konak adlı romanı Tanzimat ’tan sonra ortaya cıkan değerler kargaşasını, kuşaklar arası farkları, şeklen Batılılaşmanın getirdiği yozlaşmayı ele alır. Bunu anlatmak icin de konakta yaşayan bir ailenin uc neslini anlatır. Romana adını veren konaksa yıkılmakta olan Osmanlı ’nın semboludur. Kiralık Konak ’ta kahramanlar uc ayrı devri temsil ederler, bu farklılıklar giyim kuşamla da anlatılmıştır. Fecr-i Ati ’nin en genc uyesi olan Refik Halit Karay (1888 – 1965) ise roman değil ama bir hikÂye kitabı olan Memleket HikÂyeleri ile unutulmazlar arasına girmiştir. Surgun hayatında yazdığı Memleket HikÂyeleri Anadolu halkının bıkkın, yabanıl, keyifci ve yalnız hallerini anlatması bakımından onemlidir. Turkceyi en iyi kullanan yazarlardan biri olarak keskin gozlem gucu ve mizahî bir dile sahiptir ve bu ozelliklerini soz konusu hikÂye kitabında da gorebiliriz.
5. Milli Edebiyat
II. Meşrutiyet ’in ilanıyla beraber gorece bir ozgurluk ortamı olduğunu ve bu ortamda ceşitli fikirlerin filizlendiğini soylemiştim. Milli Edebiyat da bu filizlenmelerden biridir ve ulusculuk anlayışıyla karşımıza cıkar. Amacsa Turk kulturune, millî konulara yonelmek ve dili de bu amacla sadeleştirmektir. Omer Seyfettin ’in Genc Kalemler dergisinde cıkan 1911 tarihli ‘ ’Yeni Lisan ’ ’ makalesi de dilde sadeleşmeyi etkileyen en onemli unsurlardan biri olmuştur. Bu makalede Arapca ve Farsca dilbilgisi kurallarının Turkceden cıkarılması, İstanbul konuşmasının esas alınması gibi goruşler beyan edilmiştir. Yakup Kadri ve Refik Halit ’in isimleri yine bu donemde de gecebilir. Turkceyi en guzel kullanan yazarlarımızdan biri olarak Reşat Nuri Guntekin (1889 – 1956) de bu donemin bir yazarıdır. Guntekin uzun yıllar oğretmen ve mufettişlik gorevlerinde bulunmuştur. Calıkuşu, Anadolu Notları, Yaprak Dokumu gibi meşhur eserlerinin yanı sıra ilk roman tecrubesi olan Gizli El I. Dunya Savaşı ve sonrasını anlatır. Bu donemde ortaya cıkan vurgunculuk, istismar, harp zenginleri gibi kişi ve kavramlar romanda anlatılır. Ancak yazar romanında idarî mekanizmayı eleştirmek istemiş olsa da onsozde belirttiğine gore sansure uğramış ve eserin ozunu aile gecim sorunlarına indirgemek zorunda kalmıştır. Yine de donemin devlet sistemiyle ilgili pek cok şey oğrenmek mumkundur. İşgal altındaki Turkiye ’nin politika ve memur cevrelerinin durumu sansure rağmen romanda gorulebiliyor.
İsmini saymadan gecemeyeceğimiz bir diğer romancımızsa Halide Edip Adıvar ’dır (1884 – 1964). Yazar Kurtuluş Savaşı ’nda da cephelerde bulunmuş, hastabakıcılık yapmıştır. Tabii bu saydığımız isimler tarih ve roman ozellikleri bakımından Cumhuriyet doneminde de adı gecen yazarlar, onu da bilelim. Kadın hakları konusunda da uretken bir rol ustlenen Halide Edip ’in ikinci romanı Vurun Kahpeye millî mucadele yıllarını iceren bir eserdir. Bununla beraber İstiklal Savaşı ’nın bağnazlık ve yobazlığı ortadan kaldıramadıkca kesin bir zafer olamayacağını savunur. Romandaki iki temel karakterden biri eğitimci olarak cehalet ve yobazlıkla mucadele eder, diğeri de asker olarak duşmanla harp eder.
6. Cumhuriyet donemi
1923 ’ten gunumuze uzanan bu uzun donem de aslında kendi icinde pek cok kategoriye ayrılıyor. Cumhuriyet ’in ilk yıllarında yukarıda adını saydığımız romancılarımızdan Yakup Kadri, Halide Edip ve Reşat Nuri uretmeye devam etmişlerdir. Bu isimlerle beraber diğer Cumhuriyet donemi yazarları ortalama 1940 ’larda yetişmeye başladıkları icin 1923 – 1940 arası bir tasnif yapılıyor. Bu 17 yıllık surecte, genc Cumhuriyet ’te verilen birkac esere bakabiliriz.
7. 1923 – 1940
İlk yıllarda yazarlar daha cok toplumsal ve sosyal meselelere eğilmişlerdir. Yakup Kadri Yaban romanında Millî Mucadele yıllarındaki Anadolu ’yu anlatır. Eskişehir, Kutahya bolgeleri romanın mekanlarıdır, ayrıca Cumhuriyet Ankara ’sı da gozler onune serilerek bir kalkınma anlatılır. Anadolu ’ya acılmanın bir devri olan bu yıllarda Reşat Nuri Guntekin de ozellikle Calıkuşu ile onemli bir yer tutar. Romanın başkahramanı Feride Anadolu ’da oğretmenlik yapmaya karar verir, ancak kendisi koy ve kasaba hayatını tam olarak bilmez. Boylece burada Anadolu insanının sorunlarıyla yuz yuze gelmiştir. Romanın en ilgi cekici bolumu de Feride ’nin koy koy, kasaba kasaba dolaşırken başına gelen olaylardır. Oyle ki romanın yayımlanmasından sonra bircok Kız Oğretmen Okulu mezunu hanım da kendine Feride ’yi ornek almıştır.
8. 1940 ’lar ve 1950 ’ler
Akla ilk gelen yazarlardan biri Sabahattin Ali ’dir (1906 – 1948). Cumhuriyet ’in ilk yıllarında gozleme dayalı gercekliğin bu donemle beraber toplumsal gercekciliğe doğru kaydığını goruruz. Sabahattin Ali de bu goruşun en onemli urunlerini veren yazarlardan biri olmuştur. Roman turundeki ilk eseri diyebileceğimiz Kuyucaklı Yusuf bir kasaba halkının yapısını aşk oykusuyle harmanlayarak verir. Asıl olayları Edremit ’te gecen romanın dokusunda yazarın cocukluk yıllarında tanıklık ettiği manzaralar da gorulur.
Roman yazma yonteminde ilk değişiklikleri yapmaya başlayan yazarımızsa Ahmet Hamdi Tanpınar ’dır. Zamana cok onem veren yazar coğu romanında zamanı Tanzimat ’la başlatır ve Cumhuriyet ’e kadar gelir. Oğretmen, bilgin ve edebiyat tarihcisi gibi roller de ustlenen Tanpınar ’ın Saatleri Ayarlama Enstitusu ’ne bakalım. Doğu ile Batı, yani iki uygarlık arasında bocalayan toplumumuzun absurt hallerini, yanlış tutumlarını eleştiren ve alaya alan bir romandır. Başkarakterin cocukluğu Abdulhamit doneminde gecer ve devamında Meşrutiyet ve Cumhuriyet ’te de yaşamayı surdurur. Tanpınar ’ın ana meselesi olarak gorulen bu Doğu Batı arasında kalmışlık, bu ikilem romanda yer yer keskin yer yer dolaylı mizahlarla anlatılıyor. Yani Tanzimat ’la beraber Batı ’ya yonelmeye başlamışızdır ama ne eskiyi bırakabilmiş ne de yeniyi doğru bir şekilde alabilmişizdir.
9. Koy romanları
Yine 1950 ’li yıllarla beraber koy ve kasabalarda yetişmiş yazarları ve romanlarında işledikleri koy hayatını goruyoruz. Tabii akla gelen ilk isimlerden biri Yaşar Kemal (1923 – 2015) oluyor. Daha ilk romanı Teneke ile doğup yetiştiği Cukurova ’yı anlatmaya başlamıştır Kemal. Buyuk eseri İnce Memed serisinde de alışılmış eşkıya tipini değiştirmiş, Cukurova ’nın doğası ve insanını anlatmıştır. Bu yıllardaki koy romanlarında sıklıkla gorulebileceği uzere ezen – ezilen ilişkisi; toprak ağası ve koylu ekseninde verilmiştir. Bununla beraber Anadolu hayatının sefaleti, ağaların somurusu, bunlara karşı verilen mucadeleler de anlatılmıştır.
Yine bir diğer romancımız Orhan Kemal (1914 – 1970) hemen tum eserlerinde sosyal gercekliği ilke edinmiş, insan hayatının esas meselesinin ekmek kavgası, ekonomi olduğunu anlatmıştır. Kısaca; kucuk adamın talihsizliklerini anlatan Kemal buyuk romanı Bereketli Topraklar Uzerinde ’de Orta Anadolu ’daki koylerinden Cukurova ’ya giden uc gurbetciyi anlatır. Bu gurbetciler bilmedikleri, tanımadıkları kaos dolu bir iş dunyasına ayak uydurmaya calışırlar. Ağır calışma şartları, gurbetcilerin buyuk fabrika makineleri karşısında nasıl şaşakaldıkları romanın ele aldığı temel meselelerden birkacıdır. Fakir Baykurt (1929 – 1999) ise Yılanların Ocu romanıyla unlenmiştir. Koylu – muhtar arasındaki carpık ilişkinin ele alındığı roman genel olarak koylu ile idareciler arasındaki catışmayı gozler onune serer.
10. 1960 ’lar
Toplumcu gercekciliğin bir on yıl oncesinde edebiyatın icine iyice işlediğini soyleyebiliriz. Ozellikle de Anadolu halkı ile idareci ve toprak ağaları arasındaki catışma sıklıkla gorulur. 1960 ’larda ise konular ceşitlenmeye, roman yazma yontemlerinde de değişiklikler başlar. Hababam Sınıfı ’nın yazarı Rıfat Ilgaz (1911 – 1993) Hababam Sınıfı da dahil olmak uzere ilk uc romanında kendi cevresini anlatır. Toplumcu gercekci romanlarından Karartma Geceleri II. Dunya Savaşı ’nın ulkemizdeki etki ve yansımalarını anlatır. Savaşa girmemeye niyetli olan Turkiye ’de her şeye rağmen ekmek, şeker gibi gıdalar karneye bağlanmış, ani baskınları onlemek gerekcesiyle geceleri her yerde karartma uygulamaları başlamıştır. Aydınlar da tabii bu baskıdan paylarını alırlar. Karartma Geceleri boylesi bir atmosferi ele alan bir romandır.
Hasan İzzettin Dinamo ’nun (1909 – 1989) meşhur eseri Kutsal İsyan Birinci Dunya Savaşı ’ndan başlar ve Kurtuluş Savaşı ’nı ele alır. Sekiz ciltlik bu eserin diğer yedi cildi ise Kutsal Barış ’tır. Bu eser ise duşman kuvvetlerinin İzmir ’den denize dokulmeleri ile başlar ve Ataturk ’un olumune değin gelir.
11. 1970 ’ler ve 1980 ’ler
Bu yıllarda romancı sayımızda ciddi bir artış yaşanır. Nicelikteki bu artış eserlerin iceriği konusunda da gorulur ve roman konuları oldukca zenginleşir. Koy ve kasaba sorunlarını iceren romanlar devam ederken 27 Mayıs ve 12 Mart sıkıntıları da romanın konusu olur. Belgelere dayalı tarihsel romanlar gorulur, Turkiye ’den Almanya ’ya goc eden ailelerin dil sorunları, iş bulmadaki guclukler, yurt ozlemi, Alman topluluğuna uyumda yaşanan sıkıntılar bu surecte gorebileceğimiz temalardır. Muzaffer İzgu, Selim İleri, Erdal Oz, Vedat Turkali, Sevgi Soysal, Adalet Ağaoğlu gibi yazarlar sayabileceklerimizden birkacıdır.
Oğuz Atay (1934 – 1977) Tutunamayanlar adlı başyapıtıyla bugun de cok ilgi goren bir romancımız. Genellikle kucuk burjuva ve cevrelerinin yaşam tarzları ve hayat anlayışlarının eleştirildiği, alaya alındığı bir romandır Tutunamayanlar. Farklı tarzda bir psikolojik roman olması Atay ’ın bu eseriyle bir atılım gercekleştirmesini sağlar. Sevgi Soysal (1936 – 1976) 12 Mart ’tan payını alan yazarlarımızdan biri olmuştur. En unlu eserlerinden Yurumek bir kadın ve erkekten hareketle ulkedeki kadın olmak sorunlarını ele alır. Bir diğer romanı Şafak ise 12 Mart ’ı ve ulkeyi bu surece getiren olayları ele alır.
Adalet Ağaoğlu (1929 – …) ise ozellikle Dar Zamanlar uclemesi ile bilinir. Serinin ilk kitabı Olmeye Yatmak Cumhuriyet ’in icerisindeki aydınların, kentli tiplerin yaşadıkları sorunları ele alır. 1938 – 1968 yılları arasında gecen roman karakterlerden hareketle devrin toplumsal, siyasi, sosyal hayatını ele alır. Kulturel bocalamalar, iki uygarlık arasında bir yerde kalış bu eserde de gorulen meselelerden biridir. 1980 ’lere geldiğimizde ise en cok dikkat ceken romancılarımızın başında Orhan Pamuk geliyor. İlk romanı Cevdet Bey ve Oğulları ile 1980 ’lerde tum dikkati uzerine ceken Pamuk bildiğimiz uzere bugun de onemli romancılarımızdan biri. Cevdet Bey ve Oğulları ise aslında yazarın da icinde yetiştiği bir cevreyi anlatır. 1900 ’lerden başlattığı zamanı bir aileden hareketle anlatır ve yetmiş yıllık surecte uc farklı kuşağı, bunların donuşumlerini ele alır.
Mehmet Eroğlu (1948 – …) Issızlığın Ortası adlı eserinde 12 Mart 1971 oncesinde ortaya cıkan aktivist genclik uzerine eğilir ve yetmişlerdeki genclerin başarısızlığa suruklenme nedenleri uzerinde durur. Turk toplumundaki sosyal ve tarihsel donuşumleri anlatan bir diğer romancı ise Ayla Kutlu ’dur (1938 – …). Kacış adlı romanıyla kadını anlatır. Kadınların yanlış ve eksik algıladıklarını anlatmayı amaclayan Kutlu bu temayı Kacış ’ta da işler.
12. 1990 ’lar
Gelelim sonlara doğru. Bu yılların en ilgi ceken yazarları Nedim Gursel, Zulfu Livaneli, Orhan Pamuk, Hıfzı Topuz olmuştur. Pamuk dışında uc ismin de belgelerle anıları bir arada işleyip roman yazdıkları gorulur. Nedim Gursel (1951 – …) Boğazkesen ’de Fatih Sultan Mehmet ’in İstanbul ’u fethedişini ele alır, ancak padişahlığının yanı sıra Fatih ’i ozel yanlarıyla da anlatır. Hıfzı Topuz (1923 – …) ise Meyyale ’de Pertevniyal Valide Sultan ’ın anılarından hareketle Abdulaziz ve Abdulmecit donemlerini, saraya yakın cevreleri anlatır. 1980 ’lerde ve biraz oncesine dair ayrıca bir genelleme yaparsak romancılar bireyden hareketle topluma yonelirler. Teknik acıdan simgesel anlatım da bu yıllarla beraber gorulerek bir yeniliğin daha onu acılır. 12 Eylul 1980 ’in etkilerinin kacınılmaz olduğunu da soylemeliyiz. Edebiyat da bundan etkilenmiştir. Bunun sonucunda ideolojik ağırlıklı romanların 12 Eylul ile beraber azaldığını goruyoruz. Gunumuzde ise tum bu gelişimleri gorebilmek mumkun. Bireysel konular da sosyal meseleler de farklı teknik ve yontemle yazılmaya devam ediyor. Ozellikle başarılı yapıtlarımızın da yabancı dillere cevrilmesi Turk romanı ve edebiyatının daha da tanınması ve bilinmesini sağlıyor.