
Kuzgun Acar Biyografisi Kuzgun Acar, 1928 doğumlu heykeltraş ve ressam. Cağdaş Heykel Sanatı ’nın onculerinden kabul edilen Acar, demir, civi ve tel kullanarak yaptığı ve şiirsellikle bezediği eserleri ile tanındı.
Abdulahet Kuzgun Cetin Acar, 1928 ’da İstanbul ’da Habeşistan kokenli olduğu duşunulen Ayşe Zehra Hanım ile Nazmi Acar ’ın oğlu olarak dunyaya geldi. 3 Yaşında iken anne babası ayrılmıştır. Anca 12 yaşında iken babası onu nufuzuna aldı. Kuzgun ’u amcası oğretmenlik yaptığı Sultanahmet ’teki İstanbul 1. Ticaret Lisesi ’ne yazdırdı. Sultanahmet Lisesi ’ni bitirdikten sonra mezuniyetiyle birlikte babası onun icin ayakkabı bağı imalathanesi acsa da, kısa surede iflasla son buldu. 1948 ’de İstanbul Guzel Sanatlar Fakultesi ’ne girdi. Burada Heykel Bolunu ’nu bitiren Acar, once Prof. Rudolf Belling ’in ardından da Ali Hadi Bara ve Zuhtu Muridoğlu ’nun oğrencisi oldu. Maya Sanat Galerisi ’nde 1952 yılında ucuncu sınıf oğrencisiyken ilk sergisini acar. Bu sergide, yontma kadın heykellerinin yanı sıra, tahtadan yaptığı figuratif ve dekoratif işlerini de sergileme fırsatı bulur.
Okulu sayesinde Sait Faik Abasıyanık, Bilge Karasu, Abidin Dino, Can Yucel gibi sanatcılarla omur boyu surecek dostluklar kurar. 1953 yılında Akademi ’den Yuksek Heykeltıraş olarak mezun olan Kuzgun, on sekiz aylık askerliğini Silivri Selimiye ’de tamamlar. İstanbul ’a yakın olması sebebiyle cevresinden kopmaz ve 1954 yılındaki sanat etkinliklerine buyuk olcude katılabilir.
Ali Hadi Bara ’nın sanat anlayışından etkilendi ve geometrik-soyut tarzda, figursuz eserler verdi. Mezun olduktan sonra serbest calışmaya başladı. Kafes, tel kullanarak yaptığı calışmalarla heykeltıraş Naum Gabo ’yu anımsatan Acar, sonraları demir, civi, tel ve ahşaptan meydana getirdiği, soyut anlayışı ve lirizmi birleştiren eserleriyle fark yarattı.
1955 yılında ilk evliliğini Munire Abduşef ile yaptı. Munire Hanım ’ın verdiği piyano dersleri ve eşinin ailesine ait Bostancı ’daki evinde ikamet ederek gecindikleri yıllarda, Kuzgun Acar kendini calışmalarına verir. 1961 ’de ise 6. Sao Paulo Bienali ’ne uc demir heykeliyle katılır. 1962 ’de Venedik Bienali kapsamında duzenlenen Venedik Devlet Resim ve Heykel Sergisi ’nden mansiyon, İstanbul ’da 23. Devlet Resim ve Heykel Sergisi ’nde ise birincilik odulu alır. Fakat elbette en onemlisi 1962 ’deki Paris Genc Sanatcılar Bienali ’ndeki birincilik odulu olur.
1962 Paris Bienali ’nde civilerden yaptığı bir eseriyle 1. oldu. Buradan kazandığı bursla Fransa ’ya giden Acar, 1962 ’de Paris Modern Sanatlar Muzesi ’nde (Musee D ’Arts) bir sergi actı. Paris ’te bulunduğu sırada ikinci eşi Bige Berker ile tanıştı. 1964 ’te 23. Devlet Resim Heykel Sergisi'nde Heykel dalında 1. oldu.
1964 yılında Fransa ’daki gecim sıkıntısından dolayı İstanbul ’a dondu, 1966 ’da Bige Berker ile evlendi ve oğulları Emre Yunus dunyaya geldi. Fransa ’da Havre Muzesi ’nde ve Lacloche Galerisi ’nde 1962 ve 1963 yıllarında iki kişisel sergi duzenledi.
Paris ’ten donunce ilk yaptığı işlerden biri mimar Ercument Tarcan ’ın Karakoy ’de yaptığı Tatlıcılar Binası ’nın zemin katındaki pastane icin ışıklandırma sistemidir. Plastik malzeme kullanarak yaptığı abajurların kablolarını kamufle etmek icin duvarları cevreleyen ahşap panolar yapar. Siyaha boyanmış ve uzerlerine ağacın kırmızımsı rengini de ortaya cıkaracak şekilde civi yazılarına benzer motifler oyulmuş panolar, bir sure sonra mekan sahipleri tarafından sokulup depoya kaldırılır ve sonrasında kaybolurlar.
Eserleriyle Avrupa ’daki sanat cevrelerince de tanınan Acar ’ın eserleri 1966 ’da Rodin Muzesi ’nde de sergilendi. 1975 ’de ise Mehmet Ulusoy ’un Paris ’de sahnelediği Kafkas Tebeşir Dairesi adlı oyun icin masklar yaptı.
Cağdaş heykel sanatının onculerinden sayılan Acar, zaman zaman eserleriyle tartışıldı. Bazı eserleri sokulup depolara kaldırıldı. 1975 Heykel Sempozyumu icin yaptığı heykel de, kaldırılmasından uzun zaman sonra Antalya ’da yeniden gun yuzune cıktı. Dev boyuttaki el heykeli, şehrin girişine yerleştirildi. İstanbul Manifaturacılar Carşısı ’ndaki Kuşlar ve Ankara Kızılay ’da, Emek İş Hanı Emekli Sandığı Gokdeleni ’nin cephesindeki tunctan kabartması da sanatcının en onemli calışmalarındandır. 1966 ’da Ankara Kızılay ’da, Emek İş Hanı ’nın on girişine Anadolu ’nun coraklaşma sonucu kaybettiği toprakları ifade etmek uzere yaptığı buyuk boyutlu metal Turkiye rolyefi ise 1981 yılında sokulur, daha sonra yapılan araştırmalarda, heykelin bir depoda bekletildikten sonra hurda olarak satıldığı ortaya cıkar.
1960 ’lı yılların sonunda sinemaya ilgisi izleyici olmanın otesine gecen Kuzgun Acar, kısa metraj ve belgesel film projeleri cekmeye başlar. Aynı zamanda tiyatroyla da ilgilenir. Mehmet Ulusoy ’un sokak tiyatrosu (Kopru, 1968) icin maskeler yapar. 1969 ’da Milliyet Gazetesi ’nin Boğaza değil Zap Suyuna Kopru kampanyasına belgesel film cekmek icin katılır. Yabancı dağcılardan oluşan bir ekiple Doğu Anadolu ’ya gider. Kuzgun Acar bir donem belgesel film cekimine de ilgi duyar. 1968 ’de Hakkari, 1969 ’da ise Kanlı Pazar belgeselini Engin Ayca, Ahmet Soner ile birlikte ceker.
Kuzgun Acar, Mehmet Ulusoy ’la, Ali Ozgenturk ’un de kurucuları arasında olduğu Devrim icin Hareket Tiyatrosu ’na katıldı.
1971 ’de son eşi Fersa Pulhan ile evlenir, fakat ekonomik olarak sıkıntı yaşarlar. Bu nedenle, 1972 ’de Galata Kulesi ’nde Kuzgun ’un Yeri, Ceneviz Meyhanesi ’nin işletmeciliğini ustlenir. Aynı yerde duzenlediği Galata Kulesi Sanat Galerisi ’ni Tan Oral ’ın karikaturleri, Gultekin Cizgen ’in fotoğrafları ve Orhan Taylan ’ın desenlerinden oluşan bir karma sergi ile acar. Ancak bu girişimi uzun omurlu olmaz ve beklentilerini karşılamaz. 12 Mart Darbe gunleridir, 1972 ’de 24 gun gozaltında kalır.
1973 ’te Cumhuriyet ’in 50. yılı kapsamında 20 heykeltıraştan İstanbul ’un ceşitli alanlarına heykel sipariş edilir. Kuzgun Acar icin Gulhane Parkı ’ı secilir. Cocuklar otursun, icine paketler konulsun diye yaptığı bu demirden yarı soyut kuş heykeli, yaşamın parcası olsun ister, oysa o heykel de bir sure sonra yok olur.
1974 ’te DİSK ’e bağlı Maden-İş Sendikası ’nın Gonen ’deki dinlenme tesisleri icin hurda otomobil parcalarını kullanarak yaptığı Yuruyen İşciler adlı duvar heykeli son buyuk calışması olacaktır. Farklı insan figurlerinden oluşan 13 metrelik bu kompozisyonu yerleştirmek icin Gonen ’e geldiğinde duvarın henuz yapılmadığını goren sanatcı, heykelini yerleştireceği duvarı da kendisi yapar. Zincirler, cubuklarla birbirine bağlanan ve işcilerin dunyasını, uretimini temsil eden bu yarı figuratif heykelin yer aldığı tesis, 12 Eylul ’den sonra sendikaların kapatılması bir sure kapalı kalır ve bu duvar heykeli sokulur. İkinci eşi Bige Berker, eseri buradaki bir depoda tespit eder. 30 Eylul 1997 tarihinde Milli Reasurans Sanat Galerisi ’nde acılan Kuzgun Acar Sergisi icin yapılan araştırma sırasında bu calışma bulunur ve sergilenir.
1975 yılında Antalya Belediyesi ’nin organize ettiği Antalya Sanat Şenliği kapsamında İstanbul ve Antalya eski Belediye Başkanı Haşim İşcan ’ın anısına, onun emeğini, hizmetlerini simgeleyen El heykelini yapar. 1980 Darbesi ’yle kaldırılan heykel, daha sonra kentlilerin sahip cıkmasıyla bir parka tekrar yerleştirilir.
Kuzgun Acar, 2 Şubat 1976 gecesi atolyesinde bir bakır duvar rolyefi uzerinde calışırken merdivenden duştu ve beyin kanamasını nedeniyle 4 Şubat 1976 ’da hayata 48 yaşında veda etti.
'Yaptığım her yontuda mutlaka bir cığlık vardır.' diyen Kuzgun Acar ’ın sanat ve heykelle ilgili bir yorumu şoyleydi:
Yadırgama, alışılmışla karşılaşmadan doğar. Yadırgadıkları icin yeniden şuphelenenler alıştıklarını kendilerine verenleri suclasın. Zira gumruğu coktan alınmış işciliği sanat sanmak pek de ovunulecek birşey olmasa gerek. Siz bir yere varmışsınızdır. O halk sizi yontar zaten. Aslında bize heykeltıraş diyorlar. Tamam doğru, biz yontuyoruz bazı şeyleri, ama aslında bizi yontan sokaktan gecen adamdır. O hesabını sorar adamdan. Bu acık, bunu o kadar uzun yıllardır, en azından bir 27 yıldır yaşadım. Ben bilmiyorum, ben mi heykel yonttum, beni mi halk yonttu. Bunu bilemem.