Bu listeyi Fil ’m Hafızası ekibinden Esra Ertan hazırlamıştır, haberiniz olsun.
Son yıllarda sinema sektorunun icinde tanıyıp tutkunu olduğumuz yonetmen ve oyuncular; HBO, Netflix, Showtime ve Fox gibi kanalların kapısını actığı dizi yapımlarıyla, yeniden “parlayan bir yıldız” olduklarının altını ciziyorlar.
Bunu, “prestij tecrubesi” olarak oyunculuk olanaklarını sınadıkları bir durum şeklinde okumamız mumkun. Zira bu tutum, oyunculuk anlamında bir tazelenme olabileceği gibi, kendi sınırlarına da bir meydan okuma bicimi olarak duşunulebilir.
Uzun soluklu yapımların, “izlenme oranları” gibi bir matematiği olduğu hesaba katılırsa; yonetmenlik ve oyunculuk anlamında farklı bir oyun alanını sanata donuşturmenin yanı sıra bir “kendini onaylama” imtihanı da soz konusu…
Sinemadan dizi yapımlarına geciş, oyunculuk anlamında risk taşımıyor değil. Bugun mini diziler de dÂhil olmak uzere senarist ve yapımcılar, roman tekniğini goz onunde bulundurarak epizodik bir anlatım yolunu tercih ediyorlar. Bununla birlikte, sinemayı etkisi altına alan dizi yapımlarından buyuk produksiyonlara transferleri/ters akışı da gormek mumkun.
Britanya dizisi Sherlock‘un tatlı oyuncusu Benedict Cumberbatch, bugun The Hobbit, Tinker Tailor Soldier Spy, Star Trek Into Darkness ve Imitation Game gibi sinema yapımlarıyla lale devrini yaşayan aktorlerden şuphesiz… İsimleri ve yapımları coğaltmanın mumkun olduğu bu listede, sinema/televizyon kardeşliğine bir goz atalım.
1. Jessica Lange – American Horror Story (2011-…)
Jessica Lange, pek cok izleyici icin The Postman Always Rings Twice (1981) demek olmalı. Bir Lange performansını izlemek; bedensel olanaklarıyla rolun gereğini yapmaktan ote, o karakterin kendisi olmak, acı, tutku hatta muzikle bir oluş gercekleştirmek coğu kez.
Bir Ryan Murphy şahaneliği olan American Horror Story, Jessica Lange ’in yine izleyiciyi etkisi altına aldığı muthiş performanslarından biri ile başarılı bir yapım olarak karşımıza cıkıyor.
2. Kathy Bates – American Horror Story (2011-…)
Bir Stephen King romanı uyarlaması olan Misery (1990), Fried Green Tomatoes (1991) ve Diabolique (1996); Kathy Bates oyunculuğunun esnekliğine biz izleyiciyi ikna eden onemli yapımlar.
New Orleans kentine dehşet sacan sosyetik sadist Madam Delphine LaLaurie karakterine hayat veren Bates, bu performansı ile izleyicinin kanını dondururken vaat ettiği gerilimi doyasıya deneyimleme olanağı da sunuyor Amerikan korku oykusunde…
3. Charlotte Rampling – Dexter (2006-2013)
İşte, bir başka efsanevi dizimiz. Kimileri icin gunu yaşamanın bir nedeni, Dexter Morgan… Bir fenomen. Ancak onun karanlık yolculuğuna başka gorme bicimleriyle tanıklık etmemizi sağlayacak bir konuk oyuncumuz oldu 8.sezonda. Doktor Evelyn Vogel roluyle Charlotte Rampling
Dexter hayranı kimi izleyicinin Doktor Vogel karakterini zorlama bir caba gibi okuduğu, kimininse bir analist olarak Dexter ’ın yalnızlığını coğaltan guclu bir figur olarak gorduğu goz onunde bulundurulursa Rampling, dizi icin coktan iyi bir şey yapmış oluyor bu coğulcu tartışma icerisinde…
4. Christopher Eccleston – Doctor Who (1963-2014)
En unutulmaz “Doktor” performansının kime ait olduğu tartışmaları suregelirken (Matt Smith nidalarını işitir gibiyim) biz 9. Doktor Christopher Eccleston‘ın adını yÂd edelim. İngiliz oyuncunun filmografisi icerisinde onemli yapımlar hemen goze carpıyor.
Bir Danny Boyle filmi olan Shallow Grave/Mezarını Derin Kaz (1994), Michael Winterbottom yapımı 24 Hour Party People (2002) ve David Cronenberg‘in yonettiği EXistenZ (1999); bunlardan bazıları. Ancak ben, Eccleston ’ın en cok goze carpan filminin With or Without You olduğunu duşunurumm> (1999). Bir U2 payı olduğunu da anımsayarak…
5. Sean Bean – Game of Thrones (2011-…)
O bir Kışyarı Lordu, o bir Kuzey Muhafızı… Eddard Stark, Sean Bean‘in yorumuyla, icimizde bir yumru gibi azalmadan kaldı. Kendi filmografisi icerisinde bu kadar cok olmeyi başaran bir aktor olarak, aynı yazgıyı dizi yapımına da taşıması makûs kader nitelemesiyle acıklanabilir herhalde.
İşte hep olduğu bazı sinema yapımları; The Lord of the Rings/The Fellowship of the Ring (2001), Equilibrium (2002), Golden Eye (1995), The Hitcher (2007). Ancak hicbirisi Eddard Stark ’ın olumu kadar izleyiciyi uzuntuye gark etmemiş olmalı. Siz ne dersiniz?
6. Tim Roth – Lie to Me (2009-2011)
Beden dilini, kendi geliştirdiği ozel psikolojik metotlarla harmanlayan ve adli vakaları bu teknikle cozumleyen Doktor Cal Lightman karakterine hayat veren Tim Roth‘u, yalnızca şu referanslarla anmanın ve hatıraları harlamanın kırk yıl hatırı olsun. Reservoir Dogs (1992), Pulp Fiction (1994)…
7. Dustin Hoffman – Luck (2011)
Charles Bukowski‘nin sevip izleyeceği bir dizi idi Luck. At sevgisi ve at yarışı tutkunlarının, hatta yarışlara karşı hic ilgisi olmayanların dahi farklı okumalar yapabileceği başarılı bir HBO yapımı Luck. Kanalın nev-i şahsına munhasır şohretine yakışacağı uzere.
Yonetmenliğini Heat (1995), The Insider (1999) filmlerinden hatırlayacağımız Michael Mann‘in yaptığı dizi; Dustin Hoffman‘ın varlığıyla başka bir ışık taşıyor hic kuşkusuz. Dustin Hoffman demek The Marathon Man (1976) demektir benim icin, peki ya sizin icin sevgili izleyici?..
8. Catherine Deneuve – Nip Tuck (2003-2010)
Ryan Murphy‘nin yapımcılığını ustlendiği bu carpıcı dizi, satır aralarında; varlık şemamızı inşa eden, yaşam dediğimiz sureci sert bir anlatım tekniğiyle ekrana yansıtan unutulmaz dizilerden.
Durum boyle olunca, bu uzun soluklu yapımı ziyaret eden bazı şohretli isimleri de anmadan gecmek olmazdı. Vanessa Redgrave‘den Peter Dinklage‘e uzanan yelpaze icinde, sevgili Catherine Deneuve‘un adını zikretmeden gecemezdik elbette…
9. Jacqueline Bissett – Nip Tuck (2003-2010)
Efsanevi dizimizin bir diğer yıldızı da unutulmaz guzelliğiyle Jacqueline Bissett elbette. Yapımın ilerleyen sezonlarında karanlık ve acımasız “James LeBeau” roluyle arz-ı endam etmişti kendisi. “Bana nerenizi beğenmediğinizi soyleyin” cumlesindeki kışkırtıcı buyurganlık, onun soğuk guzelliğinde daha bir anlam bulmuştu ustelik…
10. Eva Green – Penny Dreadful (2014-…)
Eva Green icin ne soylenebilir?… Bir Bernardo Bertolucci yapımı olan The Dreamers (2003) ’taki performansı nasıl unutulabilir? Sonrasında sinemada yakaladığı ortalama cizginin rengini hic bozmadan oyunculuk olanaklarını kullanan Green ’in bu ilk dizi deneyimi değil elbette.
2011 yapımı Camelot adlı dizide Joseph Fiennes ile başrolu paylaşmışlar ancak yapım beklenen başarı grafiğini yakalayamamıştı. ‘Daymonik ’ oykusuyle Penny Dreadful adlı yapımın biricik bayan Vanessa Ives ’ı olarak Green, muthiş bir performans sergiliyor. İblisler, vampirler ve diğer kotucul şeyler onunla başka bir karanlığa burunuyor…
11. Josh Harnett – Penny Dreadful (2014-…)
Josh Hartnett ismi, fantastik gizem dizisi icin bir fark yaratmıyor gibi gorunebilir. Hollywood sinemasında bana kalırsa Lucky Number Slevin (2006) ile yarattığı farkı, ortalama bir oyunculukla başka olanaklara donuşturemediği icin ilk anda buyuk beklentiler gozetmiyor seyirci. Ancak sakin ve abartısız oyunculuk, bu kez Penny Dreadful‘da ona bir şans veriyor oyunculuk anlamında. İzlemek ve gormek… Slevin ’a bir şans daha…
12. Timothy Dalton – Penny Dreadful (2014-…)
“Bond, my name is James Bond…”
The Living Daylights (1987) ve Licence to Kill (1989) yapımlarından hatırlayacağımız uzere Timothy Dalton, beşinci James Bond olarak hafızalarımıza kazınan isimlerden.
İngiliz aktor, Showtime yapımı Penny Dreadful adlı dizi ile gecmişin tozunu-pasını silkeliyor ustunden. Sir Malcolm Murray ismiyle arz-ı endam ettiği karanlık iblis dehlizlerinde, kızı Mina ’nın kayıp cığlığının peşinde, maceradan maceraya surukleniyor.
13. James Spader – The Blacklist (2013-…)
İki Golden Globes adaylığı bulunan The Blacklist politik gerilim, suc ve dram turlerinde başarılı bir grafik ciziyor. Yapımın bu yukselişinde 80 ’lerin unutulmaz oyuncusu James Spader‘ın cizdiği performansın payı buyuk.
Ancak benim gibi ilk genclik yıllarını 80 ’lerin sonu ve 90 ’ların başında gecirmiş olanlar, James Spader ’ın ozellikle bir Steven Soderbergh yapımı olan Sex, Lies and Videotape (1989) ile akıllara kazındığını hatırlamış olmalılar.
Onu bir parca “bebeto” kılan yuz hatları ile hoş suretini, zamanın nasıl aşındırdığını The Blacklist ile gormek mumkun. Spader ’ın sinematografisiyle ilgisi olmayan bu yorumumun yaratacağı kırgınlığı, The Secretary (2002) adlı filmindeki oyunculuğunu yÂd ederek telafi edeyim, sevgili izleyici.
14. Jeremy Irons – The Borgias (2011-2013)
Tasarladıkları entrikalar ve işledikleri suclarla papalık statusune erişen İspanya asıllı Borgia ailesini ve Ronesans İtalya ’sını konu edinen The Borgias dizisi, Jeremy Irons‘ın muhteşem yorumuyla, ilgiyi hak eden yapımlar arasında.
Ancak Jeremy Irons ’ın filmografisi icerisinde, onun adıyla zihnime uşuşen ilk filmi; yonetmenliğini David Cronenberg‘in yaptığı M.Butterfly (1993). Peki ya sizinki, sevgili izleyici?…
15. Kevin Bacon – The Following (2013-…)
Kevin Bacon ismiyle, Kuzgun‘un şairi Edgar Allan Poe‘nun şohreti ve James Purefoy‘un namı ile de beklentiyi karşılamayan The Following, hakkındaki tum spekulasyonlara rağmen 3.sezonu ile oykusunu anlatmaya devam ediyor.
Her ne kadar dizi, ekran macerasından once surdurulen reklam calışmaları ile fazla vaatte bulunmuş ve iceriği ile bu ilgi ve talebi arzu edildiği olcude doyuramamış olsa da yapım, soluksuz bir şekilde yeni sezonuna devam ediyor diğer yandan.
16. Clive Owen – The Knick (2014-…)
Sinemanın son zamanlarda dizi yapımlarına kattığı en parlak transferlerden birisi Clive Owen. Ustelik “The Knick”, bir donem dizisi olmakla birlikte atmosferi, kostum ve renk tasarımı, muzikal alt yapısı ile oyuncunun olanaklarını daha zengin bir dille gercek kılma fırsatı bulduğu başarılı yapımlardan.
Bana oyle geliyor ki yıldızların bu kendilerine meydan okuma seremonileri en cok biz seyirciyi memnun eden bir tavır. Zira kimyasal bağımlısı, tıpta mucizeler yaratan, sosyal fobileri yuksek doktor profili; bir formul olarak, Clive Owen ’ın performansı ile The Knick‘te oldukca işe yarıyor.
17. James Gandolfini – The Sopranos (1999-2007)
Biricik James Gandolfini‘miz icin adını anmadan gecemeyeceğimiz bu efsane dizinin, gunun bir yerinde, bir şimşek cakmış gibi zihninizde “The Sopranos ’a oturup yeniden başlayayım” ozlemini yaratması ya da daha once bu New Jersey dizisini hic izlememiş olanları tuhaf bir bicimde kıskanmak bizi dizi kardeşi yapar mı?…
Sadece True Romance (1993) diyerek hem yonetmen Tony Scott ’ı hem de James Gandolfini ’yi bir kez daha hatırlayalım. Yoksa Tony Soprano mu demeliydim?…
18. Rutger Hauer – True Blood (2008-2014)
6.sezonda Sookie Stackhouse ’un buyuk babası olarak diziye giren Rutger Hauer, onun ozel ve biricik oyunculuğunu hatırlayan izleyicinin anılarında bambaşka bir yerde duruyor. Bir Ridley Scott yapımı olan Blade Runner ’ın (1982) asi ve alaycı replicantı Roy Batty ’sini ya da The Hitcher ’da (1986) yağmurlu fırtınalı bir gecede yuzunu aydınlatan şimşeğin yarattığı gerilimi kim unutabilir? Şimdilerdeyse guneyli vampirlerin arasında şekil değiştirenlerin ve perilerin koşeleri tuttuğu bir kovalamacanın eşiğinde goruyoruz bay Rutger Hauer ’i…
19. Matthew Mcconaughey – True Detective (2014-…)
“HBO yaparsa” ile başlayan bir cumle kurmak kanalın, metinlerin anlatım dilinde gosterdiği curet ve başkalığı işaret edebilecek guclu bir arguman olabilir. Pek cok yapımla birlikte son zamanlarda etkili oykusu ile izleyiciyi buyulemeyi başaran True Detective, bu anlamda one cıkan dizilerden biri. Dedektif Rustin Cohle karakteriyle son yıllarda adının ışığını iyiden iyiye parlatan oyuncu Matthew Mcconaughey, ustalık cağında olduğunu tum dunyaya tebliğ etmiş durumda. Sinemada Killer Joe(2011), Dallas Buyers Club(2013) ve Interstellar (2014) gibi yapımlarla semada suzulmeye devam ediyor unlu oyuncu.
20. Gabriel Byrne – Vikings(2013-…)
Usual Suspects(1995), Stigmata (1995) ve Ghost Ship (2002) sinema filmleriyle hatırladığımız İrlandalı aktor Gabriel Byrne da televizyon dunyasına geciş yapan unlulerden. Tarih/aksiyon dizisi olan Vikings, Byrne ’ın ilk ekran tecrubesi değil. Uzun soluklu bir HBO yapımı olan In Treatment(2008), ozel anlatımıyla farklılaşan bir diğer televizyon deneyimi Byrne ’ın… Ancak biz onu Kayser Soze ’nin bilinmezliğiyle kuşatılmış Keaton olarak anımsamakta bir beis gormuyoruz…