
Yayına başladığı ilk gunden bu yana neredeyse 15 yıl gecmesine rağmen, bu karanlık ve sıra dışı aile “dramedisi” ve inanılmaz kompleks karakterleri hala sapasağlam yerinde duruyor.
Evet, Six Feet Under ’ı ozluyoruz. Ozellikle de ruh halimize gore yılın belirli zamanları daha fazla ozluyoruz. Peki neden? Neden bu dizi icimize bu kadar işledi ve neden bundan 30 yıl sonra bile aynı ozlemi duyacağımızı biliyoruz?
Sayıyı 10 ile sınırlamak zor olsa da, işte Six Feet Under ’ı ozlememizin başlıca nedenleri:
1. Richard Jenkins
Nathaniel Samuel Fisher Sr (1943 – 2000) dizinin ilk dakikalarında oluyor olsa da, hayali varlığı bizden hic uzakta kalmıyor. Dizi boyunca Nathaniel ’ın gercek hayattaki haline dair gecmişe donuk cok az anıya şahit olsak da, Fisher ’larla olan iletişimlerinin coğunda onu karakterlerin zihninde varlığını surduren ve genellikle yuzleşemedikleri korkularını yuzlerine vuran hayali bir figur olarak gormekteyiz. Fisher ’ların aile babasına dair cok az şey bildiğimizi fark ettiğimizde oluşan bir şeyler kacırmışlık hissi, dizide Nate ’in babasının gecmişine dair cıktığı yolculukta; babasının cenaze servisi karşılığında bazen benzin, esrar, bazense bir Hint restoranının ust katındaki kucuk bir daireyi takas ettiğini keşfettiğinde yaşadığı hisle benzer nitelikte. Kimdi bu adam? Şu da bir gercek ki Nathaniel Fisher, rolunu herhangi bir efor sarfetmeden oynayan Richard Jenkins olmadan oldukca eksik kalırdı. Oyle bir karakterdi ki, kacarak kurtulduğu hayatın gereksiz anlarına kahkahalarla gulerken, bir diğer sahnede geride bıraktığı ailesinin karanlık sırlarına goz gezdirip unutulmayacak bilgelik cumleleri sacabiliyordu: “Hayır, zaman, eğleniyor gibi yaptığında akar. Zaman, Brenda ’yı ve o cok istediği bebeğini seviyormuşsun gibi davrandığında akar. Zaman, insanların “aşk” dediğinde ne demek istediklerini biliyor gibi yaptığında akar. Kabul et evlat, dunyada iki ceşit insan var: Sen ve geri kalan herkes – ki bu ikisi hicbir zaman bir araya gelemeyecek.”
2. Acılışlar
Six Feet Under ’ın her bolumunun başlangıc sahnesi, kimin nasıl oleceğine dair ic karartıcı bir bekleme oyunu gibiydi. Bazen sadece olayların gelişmesini izlerdik. Thomas Alfredo Romano (1944 – 2001) endustriyel hamur karıştırıcının icine tırmandığında ne olacağını zaten biliyorduk. Bazı zamanlar ise bizi surprizler beklemekteydi. Bir bolumde adamın birinin yaktığı kibriti ocağın ustunde bırakıp telefon satıcısıyla konuşmaya başladığını izlerken tek beklentimiz buyuk bir patlamaydı. Bunun yerine cinnet geciren telesatışcı Daniel Showalter ’ın (1978 – 2003) ofiste onune gelene ateş ederek uc kişiyi oldurmesini ve sonrasında intihar etmesini izlemiştik. Olumler bazen guldurmek amaclı olsa da, bazen de rahatsızlık vermek ve trajedi yaratmak icindi: Dorothy Sheedy (1954 – 2003) havada ucan şişme bebekleri gokyuzune yukselen melekler zannederken bir araba altında kalmıştı; Marc Shapiro (1963 – 2001) iş arasında masturbasyon yaparken yanlışlıkla kendini boğmuştu; birkac haftalık sağlıklı bir bebek olan Dillon Cooper ise (2001 – 2001) ani bebek olumu sendromundan hayatını kaybetmişti. Kimse trajik ya da kucuk duşurucu bir şekilde olmek istemese de, Six Feet Under bize sık sık herkesin olebileceğini ve bunun ne zaman ve nasıl olacağının da genellikle bizim kontrolumuz dışında olduğunu hatırlatmaktaydı. Her bolumun başında bir olum gostermek Six Feet Under ’ın eşsiz anlatım tekniklerinin en onemli unsurlarından biri olmuş ve seyircilere oldukca yaratıcı bazı olum şekilleri gostermişti. Bir insanın arabayla kendini ezebileceğini kim duşunebilirdi ki?
3. Cenaze Eğlencesi!
Fisher & Sons ’taki cenaze torenleri genellikle sıradan olsa da, isteğe gore ceşitli sıra dışı torenler de duzenlemişti. Dizinin gelenekselin dışında kalan bu ozgun tarafına vurgu yapan şey ise aile cenaze evi kavramı olsa gerek. Coğunlukla tercih edilmeyen bir iş kolu olduğunu hesaba katarsak, muşterilerin restorasyon ve cenaze servislerine dair garip istekleri ve sıra dışı siparişleri Fisher Ailesi ’nin hayatını eğlenceli ve ilginc kılıyordu. Olulere karşı son derece yuksek bir saygı beslemelerine rağmen, Fisher kardeşler ve Rico zaman zaman cenaze hazırlama odasında oğlen yemeği yerken ya da kısa sohbetler ederken gorulebiliyor. Claire ’in limon yeşili cenaze arabası ise o kadar cok gozumuze sokuluyor ki bir yerden sonra ne kadar absurt olduğunu unutuyoruz. İster icinde seks yapsın, ister uyuşturucu kullansın, isterse sadece yolculuk yapsın, Clair ve arabası Fisher & Sons ’taki hayata dair kara mizahla sulanmış bir pencere acmayı başarabiliyor.
4. Hayaller
Bir cenaze evinde yaşamak yeterince surreal bir tecrube değilmiş gibi, neredeyse her bolum hayaller, fanteziler ve karakterlerin zihnindekilere işaret eden kısa ruya sekanslarıyla doluydu. Cesetlerin olumcul yaraları uzerinde gorunur halde konuşmaya başladığı; Claire, David ve Nate ’in aniden şarkı ve dans gosterileri sunduğu; Ruth ’un butun eski aşklarını lunaparkta bir oyun oynuyormuş gibi teker teker vurduğu veya David ’in kendini kadın goğusleriyle hayal ettiği sahneler bunlardan bazıları. Bu ruya sekansları tabii ki her zaman eğlendirmek amacı gutmuyordu. Yalnız kalmış bir Ruth ’un kendini boş odalarla cevrili bir şekilde hayal ettiği ya da Brenda ’nın bağlılık korkusu yuzunden kendini yatakta boğulurken gorduğu sahneler gibi. Karakterlerinin coğunun kafasındakileri soylemeye cesareti olmadığı bir dizide bu sahneler izleyiciye ilac gibi gelmekte ve dizinin ozgunluğune bir puan daha eklemekteydi.
5. Buyulu Bir Realizm!
Ailede birinin olmesi, pamuk ipine bağlı ilişkiler, hastaneden donen deli bir kardeş, onemli ameliyatlar, eski bir oda arkadaşının hamile olarak geri gelmesi, kurtajlar, boşanmalar, araba kacırmalar, olume sebebiyet veren gizli ilişkiler… Sizce Six Feet Under gercekten sadece bir televizyon dizisi mi? Onu bu kadar ilginc kılan şey farklı turlerin bir karışımı olması. Amerikan Gotiği ’nden alıntılar taşıyan, travma lensiyle odaklanılan karanlık bir aile. Bastırılmış duygular ve olum etrafında şekillenen anlatımıyla Six Feet Under adeta Edgar Allan Poe hikayesi gibi. Bunun yanı sıra butun o ince dokunmuş ruya sahneleri – Nathaniel ’ın yaşam ve olumle oynadığı Cin Daması sahnesi – ve konuşan cesetler de karışıma buyulu bir realizm katıyor. Sıradan bir aile melodramasına oyle soslar karıştırılıyor ki, benzerine rastlanılmayacak bir sonuc cıkıyor ortaya.
6. Akşam Yemeği Komedisi
Ne zaman Ruth buyuk bir akşam yemeği hazırlamaya başlasa, arkanıza yaslanıp keyfini cıkarabilirsiniz. Bu bazen sadece butun Fisher ailesini bir arada gormekten bile kaynaklanabiliyor ki, gulmekten kırılmak icin yeterli bir sebep. Araya birkac tane de misafir serpiştirilirse, cok komik ve mahcupluk hissi dolu sahneler bizi bekliyor demektir. Ha bir de arada sırada karakterlerden birinin uyuşturucu kullanmış olması muhtemel ki bu yemeği daha da ilginc kılıyor.
“Nikolai, o kadar guzel bir insansın ki. Resmen icinden boyle bir ışık cıkıyor.” Kazara ecstasy icen Nate ’in Nikolai hakkındaki talihsiz yorumuydu bu. Keşke koca bir bolum yemek masası etrafında gecseymiş diyoruz.
7. Progresif Anlatım
Six Feet Under tabu derdi gutmeyen bir HBO yapımı olmayı başarmıştı. Kan ve vahşet, seks ve cıplaklık gibi konularda elini korkak alıştırmadığı gibi, coğu hikayede kendine yer bulan olum konusunu butun cıplaklığıyla izleyicinin yuzune vurmayı başararak, benzeri az bir yapım olmuştu. “Yerin ustunde gecen her gun iyi bir gundur.” dizinin mottolarından olmuştu. Orijinal bir konu olduğunu soylemek mumkun olmasa da, “oleceksin” uyarısını bu kadar sıklıkla yapmayı başarabilen dizi sayısı fazla değil. Bolum acılışlarının ya da dizideki onemli karakterlerin olumlerinin hedeflediği de buydu. Nate ’in 40. yaş gunu gelmeden, eşi, bekaretini kaybettiği kadın ve lisedeki en yakın arkadaşlarından birisi olmuştu. Bazen, hayatınızdaki duşuk oneme sahip insanların sayısının azlığı size bu olum denen şeyden kimsenin kacamayacağı gerceğini hatırlatabiliyor. Nate de cocukluk arkadaşı Samuel Wayne Hoviak ’ın (1965 – 2004) bir gun olebileceğini 17 yaşındaki haline donup baktığında hayal edemezdi.
8. Durust İlişkiler
“Aşk hissettiğin değil, yaptığın bir şeydir. Birlikte olduğun kişi bunu istemiyorsa, kendine bir iyilik yap ve bunu isteyecek birine sakla.” -Nate Fisher
Aşk hicbir şekilde mukemmel değildir ve buna Six Feet Under ’da bol bol şahit oluruz. Beraber olmaktan mutlu olan bircok cift olsa da, herkes kendine has sorunlarıyla dolu. Cift terapilerinden tutun rehberlik danışmanlarına, kendine yardım etme seanslarından seks bağımlılığı gruplarına varacak şekilde Fisher ’ların hayatlarını duzene sokmak icin dışarıdan yardım aradıklarına şahit oluyoruz. Ciftler ise defalarca ayrılıp tekrar bir araya gelmelerine rağmen, bu durum hicbir zaman bir ping-pong macı havası yaratmıyor. Karakterler sonunda kendileri icin onemli olan kişiye donuyor ve dizi dışarıdan izleyen bizlere bu surecin tanığı olma şansını veriyor. Nate ve Brenda ilk bakışta oldukca uyumsuz bir ikili gibi gorunse de aslında tam olarak birbirlerine ihtiyacı olan kutupları temsil ediyorlar. İkisinin de başlı başına yaptıkları hatalar ve bu hataları durustlukle duzeltme cabaları bir surec halinde izleyiciye yansıyor ve bu durum izleyicinin gozunde karakterlerin guclu yapısı sayesinde inandırıcılığını koruyabiliyor.
9. Kendimizle İlişkilendirebileceğimiz Bir Aile
Pilot bolumde Nate ’in yas tutan bir ailenin kendilerini kaybetmesi uzerine başka bir odaya alındıklarını fark ettiğinde, bu olaya cok tepki verdiğini goruyoruz. Bu durum Fisher ailesinin temel sorununa ışık tutmakta.
“Cenaze levazımatcısı olmanıza şaşırmamalı,” diyen Brenda, Fisher ailesinin gercek duygularını gizlediğine gonderme yapıyor. Fisher ’lara baktığımızda ise her birinin belirli duzeyde bir yakınlık aradığını gorebiliyoruz. Ruth sevilmek istiyor, Nate butun hayatı boyunca hissettiği bağlılık korkusundan sonra hayatında anlam arıyor, David kendine olan nefret ve guvensizliğiyle savaşıyor ve Claire bir şekilde onem sahibi olmayı – gerek sanat yoluyla, gerekse etrafından takdir gorerek – amaclıyor. Aile bireylerinin hepsi oldukca savunmasız, ve her an patlamaya hazır durumda olan insanlar ve bu puruzleri sayesinde gercekci, ilişkilendirilebilir ve stereotiplerden uzak karakterler olarak portre ediliyorlar. Her bir karakterin kırmızı cizgilerini oğrendikce, onları ailemizden bir birey gibi gormeye başlıyoruz. Hikayenin ve oyunculukların kusursuzluğu karakterlerle izleyicinin yakınlaşmasına katkı sağlıyor.
10. O Son 6 Dakika
Dizinin son dort bolumu izleyicilere oyle karamsar bir ortam sergiliyor ki, dizinin finalinde ışığa cıkan herhangi bir yol goremeyecek hale geliyorsunuz. Fakat o yol geliyor. “Everyone ’s Waiting” duygusal rahatlama ve yeni yollar sunma konusunda mukemmel bir performans sergiliyor ve son andaki montaj halihazırda harika olan bir bolumu kusursuz bir mukemmelliğe taşıyor. Dizinin temelinde yatan butun felsefeler ışığında, Claire ’in Doğu ’ya olan yolculuğu, hayatta yeni bir bolumun başlangıcını gelecekten gelen goruntuler ve colun temiz gokyuzunun vaad ettiği sonsuz olasılıklar aracılığıyla izleyiciye sunuyor. Muhteşem bir diziye yakışan muhteşem bir kapanış. Dizi, Sia ’nın Breathe Me şarkısını ise artık eskisi gibi dinlenemeyecek hale getirmeyi de unutmuyor. Eğer bu son 6 dakikada duygularınız altında ezilip goz yaşlarınıza sarılmıyorsanız gercekten de yaşamıyorsunuz demektir.