
Black Mirror gibi bir antoloji soz konusu olunca, bolumleri birbirleriyle karşılaştırmak bir hayli gucleşiyor. Her ne kadar coğunlukla karanlık temalar işlese de, yine de dizinin bolumlerini birbirinden ayıran keskin noktalar da yok değil. Indiewire, bu vesileyle ufukta beşinci sezonu gorunen ve şu sıralar izleyicilerine sunduğu interaktif izleme deneyimi Bandersnatch ile gundemde olan Black Mirror ’ı masaya yatırdı. Bolumleri tek tek inceledi ve en kotuden en iyiye sıraladı. İşte dort sezonda yayınlanan tum bolumleriyle kotuden iyiye Black Mirror bolumleri…
19. “Crocodile”
Crocodile, Black Mirror tarihinde, izleyicinin tahammul etmekte en cok zorlandığı bolum. Bazı bolumlerde karakterin caresizliği Black Mirror ’ın lehine işlese de Crocodile kesinlikle onlardan biri değil. Bir karakterin yaşadığı travmalarla ilgili hikayeler anlatmakla, acının izleyiciyi manipule etmek icin kurgulaştırılması arasında dağlar kadar fark varken, Crocodile maalesef ikinci yoldan gitmeyi secmiş. Bu bolumu zor da olsa izlenebilir kılan iki şey var: Andrea Riseborough ve Kiran Sonia Sawar ’ın başarılı performansları.
18. “The Waldo Moment”
The Waldo Moment, Black Mirror ’ın en surprizsiz ve yaratıcılıktan uzak bolumu olabilir. Olayların son derece tahmin edilebilir bicimde geliştiği, vuruculuktan uzak olan bu bolum, mavi cizgi karakter Waldo ’nun eleştirel tavrıyla fenomene donuşerek secimlere katılması uzerine kurulu.
17. “ArkAngel”
Black Mirror ’ın sıkca işlediği konuların başında, gelişen teknolojinin insan ilişkileri uzerine etkileri geliyor. Dorduncu sezonda izlediğimiz ArkAngel da bu konuya eğilen ancak zayıf kalan bir bolum. Jodie Foster ’ın yonetmen koltuğuna oturduğu ArkAngel ’da, bekÂr bir annenin -teknoloji sağ olsun- cok sevdiği ve korumacı yaklaştığı kızını “fazlasıyla” yakından takibini izliyoruz. Ozellikle Rosemarie DeWitt ’in endişeli anne rolundeki performansı izlenmeye değer.
16. “Entire History of You”
Entire History of You, aslında kotu bir Black Mirror bolumu değil. Dizinin ilk sezonunda izleyiciyle buluşan bu bolumle ilgili carpıcı olmayan nokta, en cok işlenen konuya değinmiş olması: Teknoloji kotudur, insanlar ondan bile kotudur ve bu ikisinin birleşimi sizi dev bir hayal kırıklığına goturur. Entire History of You ’ya dair en guzel detay, Doctor Who ’nun ilk kadın doktoru Jodie Whittaker ’ı sağlam bir yardımcı rolde izleme şansı sunması.
15. “Men Against Fire”
Malachi Kirby, Michael Kelly ve Madeline Brewer ’lı kadrosuyla Black Mirror ’ın cast secimindeki başarısının bir kanıtı gibi bu bolum… Ucuncu sezonun beşinci bolumu olan Men Against Fire, hem teknolojinin etkilerini hem de insan psikolojisini askeriye uzerinden anlatıyor.
14. “Shut Up and Dance”
Shut Up and Dance, iki kez izlediğinizde size tamamen farklı şeyler duşunduren bir Black Mirror bolumu. İlkinde olayların işleyişiyle izleyici de suruklenip gerilirken, ikinci kez izlendiğinde seyirciye şunu duşunduruyor Shut Up and Dance: Neden? Bilgisayarında porno izleyen genc Kenny ’nin, hacker ’ların şantajına maruz kalarak her dediklerini yapmaya zorlanması uzerine kurulu olan bu bolum, Alex Lawther ’ın Kenny rolundeki ustun performansıyla one cıksa da, neden bu oyunu oynamak zorunda kalacak kadar caresiz hissettiğini anlamak gercekten guc.
13. “Nosedive”
Beğeniler, yorumlar, puanlamalar havada ucuşuyor bu bolumde… Duşunun ki her adımınız, tavrınız ve cumleniz puanlanıyor ve dunya bu kast sisteminin cevresinde donuyor. Peki, ya kotu bir gun geciriyorsanız? Hicbir sacmalığa ya da aksiliğe tahammul edecek haliniz yoksa? En kucuk ters hareketinizde hooop puanınız duşuveriyor. İşte Nosedive boyle bir bolum… Başrolde ise pastel renklerin pek yakıştığı Bryce Dallas Howard var.
12. “Black Museum”
Black Museum, belki de bir dizinin bugune kadar yaptığı en cesur sezon finali! Bu bolumde, benzin almak icin ıssız ve Tanrı ’nın unuttuğu bir yerde duran Nish ile birlikte Kara Muze ’yi geziyoruz ve pek de guvenilir durmayan tekinsiz Rolo Haynes ’dan suc unsuru olmuş objelerin hikayelerini izliyoruz. İzleyicisine uc ayrı hikaye sunan ve şoke edici finaliyle kesinlikle akılda kalan bu bolumde Douglas Hodge ve Letitia Wright başrollerde.
11. “Fifteen Million Merits”
Black Mirror ’ın ilk sezonuna ait bu bolum, uzak bir gelecekte geciyor. Herkesin pedal cevirerek kredi kazanmaya calıştığı, bir yandan “Yetenek Sizsiniz”vari bir yarışmaya katılarak bu hayattan kurtulmak icin uğraştığı bir gelecekten bahsediyoruz. Bu bolumde başrollerde ileride Get Out ile muthiş cıkışını gercekleştirecek olan Daniel Kaluuya ile Downton Abbey ’den tanınan Jessica Brown Findlay var.
10. “Playtest”
Playtest, herkesin gorduğu kotu bir ruya ya da icine hapsolduğu bir kabus gibi. Korku temalı bir bilgisayar oyunu duşunun, bu sanal gerceklik sizi oyle iyi tanıyor ki, en buyuk korkularınızla yuzleştiriyor. Playtest ’in kahramanı gezgin Cooper, parasız kalınca bir oyun şirketinin deneme aşamasındaki oyununu oynayarak evine donecek miktardaki parayı biriktirmek icin gonullu oluyor. İşte mevzu tam da burada başlıyor. Yonetmen Dan Trachtenberg, korkularımız hayata gectiğinde yuzleşeceğimiz dehşeti gozler onune sermiş.
9. “The National Anthem”
“Ben de gecen Black Mirror izlemeye başladım işte…” diye başlayıp bir turlu tamamlanamayan binlerce cumlenin cıkış noktası olan The National Anthem, dizinin ilk sezonunun ilk bolumu. Televizyon tarihinin gorup gorebileceği en cesur acılış bolumu. Malum sahne, bu bolumu unutulmaz kılan, hayrete duşuren ve insanların bahsetmeden edemediği kısım olsa da, son sozu soyleyen aslında bolumun son sahnesi.
8. “Metalhead”
Maxine Peake, Jake Davies ve Clint Dyer ’in başrolleri paylaştığı Metalhead, post apokaliptik şeklinde nitelenebilecek bir zaman diliminde geciyor. Askerileştirilmiş teknolojiyi de işaret eden bu “Terminator”vari gerilimli hikayede, robot “kopek”lerin tehdidi altındaki insanların yaşadığı kaos ortamını ve tehlikeli koşulları izliyoruz. Tek tuk diyaloğun olduğu bu siyah beyaz bolum, dorduncu sezonun en urkutucu ve en karamsar bolumu.
7. “Hang the DJ”
Hang the DJ ’i, dorduncu sezonun, ucuncu sezondaki San Junipero ’ya cevabı olarak nitelendirmek mumkun. Black Mirror ’ın karanlık havasına uzakta duran Hang the DJ, dizinin izlemesi en keyifli bolumleri arasında. İkinci kez izlediğinizde sonundaki twist ’in pek de tatmin edici olmadığını duşunuyorsunuz ama Joe Cole ve Georgina Campbell ’ın uyumu bile bu bolumu sevmek icin başlı başına bir sebep.
6. “Be Right Back”
Black Mirror ’ın aşk ve romantizmi işlemek soz konusu olduğunda, en az daha karanlık duyguları işlerkenki kadar başarılı olduğunun kanıtı niteliğindeki Be Right Back, antolojinin en etkileyici bolumlerinden. Kocasının olumunun ardından yas tutan ve hayata devam etmekte gucluk ceken bir kadının, eşine dair bilgileri sanal ortama yukleyip onu taklit eden bir işletim sistemiyle olan ilişkisini merkeze alıyor. Bir nevi Spike Jonze ’un Her ’u yani. Ancak elbette taklitler asılların yerini tutmadığı gibi, teknoloji de gercek duyguların yerine gecemiyor. Hayley Atwell ve Domhnall Gleeson başrollerde.
5. “Hated in the Nation”
Hated in the Nation, konu itibarıyla basite indirgenmiş gibi gelebilir, ancak uzun metraj bir film uzunluğundaki bu bolumun dehasında basit olan hicbir şey yok! Black Mirror evrenine yaptığı gondermeler, ince işlenmiş senaryosu, muhteşem soundtrack ’i ve doğal oyunculuklarıyla Hated in the Nation, izleyicisini kıskıvrak yakalayan bolumlerin başında geliyor. Twitter ’da ortaya cıkıveren bir hashtag ’le başlayan insan avından, olumcul bir silaha donuşen robot arılara kadar her detayıyla muazzam bir bolum.
4. “San Junipero”
Bu dokunaklı bolum icin Be Right Back ’in manevi kuzeni demek mumkun. Be Right Back ’in merkezinde de olumluluğe care bulmaya calışan, sevgi dolu bir ilişki vardı, ancak bir insanın yerini almaya calışan yapay zekayı izleyiciyle tanıştırarak teknolojinin urkutucu yuzunu gozler onune sermişti. San Junipero ise sunduğu “dijital obur dunya” kavramıyla biraz daha umut vadediyor seyirciye. Charlie Brooker ’ın tum beklentilerin aksini yaparak izleyiciyi şaşırttığı bu bolum, tum Black Mirror bolumlerinden farklı geliyor. 1980 ’ler Kaliforniya ’sında gecen San Junipero ’da Mackenzie Davis ve Gugu Mbatha-Raw ’un etkileyici performansları hafızalara kazınırken hikayenin bilim kurguya goz kırpan twist ’leri izleyiciyi yabancılaştırmak yerine bolumun icine daha da cekmeyi başarıyor. İki Emmy odulu kazanması cok da surpriz olmayan San Junipero ’yu izleyince, insan tekrar hatırlıyor: Yaşlanmanın caresi yok, yalnızlık da muhtemel ama umut her zaman var.
3. “White Christmas”
Kabus gibi bir tecrube icin ille de cani seri katillere ya da eciş bucuş canavarlara ihtiyac yok. Kendinizle ama sadece kendinizle baş başa, yani yapayalnız olmaktan daha urkutucu ne olabilir? Antolojinin yaratıcısı Charlie Brooker ’ın adeta ilmek ilmek dokuduğu, onceki sezon bolumlerine de gondermeler iceren bu cok katmanlı Noel ozel bolumu, izleyicinin yuzune tokat gibi carparak unutması guc bir deneyim yaşatıyor. Cok sevilen White Bear bolumune de imza atan Carl Tibbetts ’in yonetmen koltuğunda oturduğu White Christmas, Jon Hamm, Rafe Spall, Oona Chaplin, Natalia Tena, Janet Montgomery ve Rasmus Hardiker ’ı buluşturuyor.
2. “White Bear”
Ahlaki ikilem, ustaca değiştirilmiş bir bakış acısı ve meşrulaştırılmış dehşet… Black Mirror ’ı Black Mirror yapan tum detaylar burada! White Bear, surprizleri sadece bolumun sonuna saklamıyor; izleyicisini, tum bolumu hayret ve dehşetle izlemeye mecbur kılıyor. Suc, ceza ve adalet kavramları uzerine, seyirci kalma durumunu sorgulatan White Bear, zombi filmlerinden ve intikam hikayelerinden aşina olduğumuz metaforları zihnimizde yeniden canlandırıyor. Cezalandırılmayı hak eden korkunc bir şey yapan ama bunu hatırlamayan birinin hikayesini izletmek, tam da Black Mirror ’a gore!
1. “USS Callister”
Star Trek ’e saygı duruşu deyince akla ilk gelen Galaxy Quest olsa da, USS Callister bunu bambaşka bir noktaya taşımayı başarıyor ve izleyicisini anti sosyal bir “coder”ın zihninde yolculuğa cıkarıyor. Jesse Plemons, Cristin Milioti, Jimmi Simpson ve Michaela Coel ’in başrollerde olduğu USS Callister, sadece başarılı hikaye anlatımıyla değil, işleyiş tarzındaki farklılıkla da Black Mirror evrenini izlediğimiz diğer bolumlerden ayrışıyor. Antolojide alıştığımız bir işleyiş var: Karanlık bir kavramla tanışıyoruz, her şey gittikce daha da kotuye gidiyor, kacınılmaz mutsuz sonu kabullenmek zorunda kalıyoruz. Elbette kimsenin beklentisi mutlu son değil, neticede izlediğimiz dizinin adı “Kara Ayna”. Ancak bu değişmez karamsarlığa fazlasıyla alıştık. USS Callister ’da ise insan duşmanı ve sapkın kotu Robert Daly ’nin hak ettiğini buluyor olması, azıcık ucundan da olsa iyimserlik taşıyor ve izleyiciye umut aşılıyor. Zeki ve maharetli kadın karakterin, kotu adamın cinsiyetciliğini onun aleyhine kullanabilmesi de bu bolumu listenin zirvesine taşıyor. Teknoloji belki de o kadar da kotu değildir, ha?