
Yapımcıların 2015 Oscar Toreni icin geri sayıma coktan başladığını unutalım; aşağıdaki listenin yonetmen ve oyuncu isimleri kadar pazarlama taktikleri sayesinde de oluştuğunu gormezden gelelim.
Bir kısmı muhtemelen bizde gosterime girmek icin Şubat 2015 ’in gecmesini bekleyecek, bir kısmı kapımıza dayanmış olan, ‘bekleyemediğimiz ’ sinema severde merak uyandıran filmler.
X-Men: Days of Future Past – Bryan Singer
Ne cizgi romanlara, ne de super kahramanlara ozel bir ilgisi olmayan ama illa ki X-Men seven bir kitle sebebiyle, bu filmi bekleyenler olarak oldukca kalabalığız. 3. kez serinin bir filmini yonetecek olan Singer, olabildiğince cizgi romana sadık kalmış ve gozlerimizin uzun zamandır aradığı bircok kahramanı senaryoya dahil etmiş diyorlar, biz de heyecanlanıyoruz.
Maleficent – Robert Stromberg
Gişe başarısı dolgun olan bircok filmde goruntu yonetmenliği yapmış olan Robert Stromberg ’in ilk yonetmenlik denemesi Maleficent, daha gosterime girmesine aylar varken pazarlama ekibini yoğun calıştırmaya başladı. Bir sure once sinemayla alakalı alakasız bircok medya kaynağını meşgul eden Angeline Jolie ’nin kostumlu ve makyajlı fotoğrafında bu kadar abartılacak ne var bilemiyoruz, biraz da bu yuzden -gelsin de gorelim, rahat rahat bir şey yokmuş diyelim edasıyla- filmi hevesle bekliyoruz.
Big Eyes – Tim Burton
Kendine has gorsel bir dunya yaratanların “en populerlerinden biri” olan Tim Burton, yeni eserinde biyografik bir anlatım seciyor ve bize 50 ’lerin unlu kic ressamı Walter Keane ’in hikayesini sunuyor. Ustelik başrolde Christoph Waltz ve artık her yerde başrolde olan Amy Adams var.
Sin City: A Dame to Kill For – Frank Miller, Robert Rodriguez
Tadı damağımızda kalan ilk filmin gorsel şoleni sebepli, devam etse iki saat daha izleriz demiştik de, Frank Miller ve Robert Rodriguez sesimizi anca duyabildiler. Adeta bir cizgi roman okuyormuşuz gibi oluşturulan gorselliği, tum cansızlığına rağmen oldukca hareketli bir şekilde sunan ikili, aynı guzel abartılar ile tekrar karşımızda.
Into the Woods – Rob Marshall
Rob Marshall en son Chicago ile odulleri toplamıştı, araya soktuğu Bir Geyşa ’nın Anıları ve Karayip Korsanları devam filminden sonra yine bir muzikal ile karşımızda. Sadece Meryl Streep şarkı soylemeyecek, Johnny Depp ’i de dinleyeceğiz. Yine etrafımızdaki herkesin izlemiş olduğu filmlerden olmaya aday…
Magic In Moonlight – Woody Allen
Gun gecmesin ki bir başka Woody Allen filmini daha hevesle beklemeyelim. Canımız Woody, olum korkusuyla ve hep daha iyisini yapma takıntısı ile her sene yeni bir film cekedursun, biz halimizden memnunuz. Woody, Amerika ’dan bu sefer de cıkmıyor ve bize Colin Firth ’u sunuyor gozukuyor; seyreyleyelim.
Unbroken – Angelina Jolie
Bir Angeline Jolie yonetmenliğini hevesle beklemek cok adetimiz değildir ancak bu sefer filmin senaryosu Coen Biraderler ’in elinden cıkma! Coenlerin Angelina ’ya emanet ettikleri hikaye, 2. Dunya Savaşı sırasında Japonlar tarafından tutsak edilen Olimpiyat Sporcusu Louis Zamperini ’yi anlatıyor.
Gone Girl – David Fincher
Ben Affleck ’e bir sonraki Batman olacağı şakasını ciddiye aldığı icin hala kusuz ancak arada unutuverdiğimiz iyi oyunculuğunu David Fincher yonetmenliğinde tekrar gosterirse, kısa sureliğine aramız duzelebilir. Fincher, Zodiac ’da cevapsız bıraktığı soruların benzerlerini, kafamızı biraz daha karıştırarak Gone Girl ile soracak gibi gozukuyor. Kendisi iyi kafa karıştırır biliriz.
Wish I Was Here – Zach Braff
Garden State ile tam anlamıyla gonulleri feth eden ve indie sinemasına (varsa boyle bir tabir), adını altın harflerle yazdıran (denebilirse boyle) oyuncu / yonetmen Zach Braff, yine bir kaybedenin bu sefer baba halini ve kendini bulma hikayesini anlatıyor. Elbette ki bekliyoruz, elbette ki izleyeceğiz.
Interstellar – Christopher Nolan
Kult yonetmenlerden biri olmak icin canla başla calışan, sevgimizi coktan kazanmış Christopher Nolan, 21. Yuzyılın kultluk olgusuna yaraşır bir şekilde gorsellikten kısmadan, tutarlı abartılıkta ve her zaman buyuk harfli cumleler kurarak film cekmeye devam ediyor. Interstellar ’ın fragmanından anladığımız kadarıyla bu sefer “Amerika ’dan bahsetmek” konusunda fazlasıyla acık. Filmde taze Oscarlı Matthew McConaughey, kara delikler ve uzay yolculukları var; bekleyemiyoruz.
Jupiter Ascending – Wachowski Brothers
Fragmanının ve oyuncu secimlerinin bizi yeteri kadar heyecanlandıramadığını bir dakikalığına unutabilirsek, karşımızda Wachowski Kardeşler ’in olduğunu hatırlayabiliriz. Zira Wachowskiler, hic ayrıntı bilmeden bile bir sonraki filmlerini bize hevesle bekletebilen yonetmenler. Jupiter Ascending ’de fantaziye iyice dalıyor, paralel bir dunya yaratıp işin icine “aslında cok onemli biri olduğunu sonradan anlayan sıradan bir dunyalı” katıyorlar (tanıdık geldi mi?). Gelsin de gorelim bakalım.