21. yuzyılda duygusal zeka ust duzey bir yoneticinin etkililik duzeyini başka herhangi bir etkenden cok daha fazla etkileyecektir. Bu gercek ayrıca tum yoneticiler ve profesyoneller icin gecerlidir.”
Charles C. Manz, Ph.D., Arizona State University Graduate School of Business
Birlikte calıştığınız iş arkadaşınızla sorunlar mı yaşıyorsunuz? Yoneticinizin ya da astınızın sizi anlamadığını mı duşunuyorsunuz? Muşterilerin olumsuz tepkileri karşısında nasıl davranacağınızı bilemiyor musunuz? İcinizde bulunduğunuz ortamı ya da durumu değiştirmek istiyorsunuz, ancak elinizden hicbir şey gelmiyor mu?
Bir an icin eski cağlara doğru kısa bir yolculuk yapalım. Atalarımız nasıl yaşıyorlardı, sorunlarıyla nasıl başa cıkıyor ve hayatta kalmayı nasıl başarıyorlardı? Pek cok etkenin yanı sıra, duyguların onlara onemli boyutlarda yol gosterdiğini goruyoruz. Orneğin, “Korku” vahşi hayvanlar, doğa olayları gibi ceşitli tehlikelere karşı onlem almalarını; “neşe” birbirleri arasında bağ kurmalarını ve işbirliği yapmalarını; “kızgınlık/sinir” yaşadıkları yerlerde sınırlarını korumalarını ve “sevgi” de soylarının devamlılığını sağlıyordu.
İcinde bulunduğumuz yirmibirinci yuzyılda, atalarımızdan farklı bir cağda, bu cağın sunduğu olanaklarla farklı bir ortamda, farklı onceliklerle ve amaclarla yaşıyoruz. Teknik buluşlar ve gelişmeler hayatı kolaylaştırıyor, kişilerin doğa karşısında yaşadıkları guclukleri buyuk olcude aşmalarını sağlıyor. Ote yandan modern cağ kendi zorluklarını da beraberinde getiriyor: toplumsal duzendeki değişmeler, ekonomik şartların farklılaşması, iş cevrelerinde ve ortamlarındaki gelişmeler, aile yapısındaki değişiklikler bizleri yeni alanlarda ceşitli gucluklerle ya da tehlikelerle karşı karşıya bırakıyor.
Bu durum da bizi cok onemli bir soruya, “İşyerinde ve ozel yaşamda başarının anahtarı nedir?” sorusuna goturuyor. Cevabınıysa “Gerek işyerinde gerekse ozel yaşamda elde ettiğimiz başarıların temelinde ‘duygusal zekayı kullanmak ve duyguları yonetmek’ yatıyor” şeklinde verebiliyoruz.
Peki duygusal zeka (EQ) nedir, ne anlama gelir? İlk kez John Mayer ve Peter Salovey’in 1989’da yayınladıkları makalelerinde kullandıkları duygusal zeka kavramı, icinde barındırdığı duygu kelimesinden yola cıkarak sanılabileceği gibi “duygusal olmak" anlamına kesinlikle gelmez.
Oncelikle duygusal zeka, bildiğimiz ve alışık olduğumuz şekliyle, bilgi edinme, hatırlama, analitik duşunme ve problem cozme gibi akılsal zeka kavramı altında birleşen ceşitli bilişsel becerilere sahip kişiler icin kullandığımız "akıllı kişi" kavramına yeni bir tanım getirir. Yaşamda başarılı olabilmesi icin “akıllı kişi”lerin bu ozelliklerin yanı sıra sahip olmaları gereken kişisel ve sosyal ozellikleri bize hatırlatır.
Duygusal zeka kavramı, kısaca "kişinin hem kendi duygularının, hem de karşısındaki kişilerin duygularının farkında olması, onları anlaması, tanımlaması, kaynakları ve nedenleriyle bağlantılandırması, duygularını yonetmesi ve onlardan gerek kişisel alanda gerekse kişilerarası ilişkilerinde etkin bir bicimde yararlanması" olarak acıklanabilir ve gorulduğu uzere icinde “kişisel farkındalık”, “empati” (kendini karşısındaki kişinin yerine koyarak, onun duygu ve duşuncelerini doğru olarak anlaması), “duygu yonetimi” ve “ilişki yonetimi” gibi hem kişisel ve hem de sosyal yetkinlikleri barındırır.
Duygusal zekanın akıl kavramının karşıtı olmadığının anlaşılması son derece onemlidir. Hem duygu hem de zeka kavramlarını iceren duygusal zeka, bilişsel beceriler ile hisleri bir araya getirmeyi hedefler. Bu, kalbin akıl karşısında kazandığı bir zafer değildir, akıl ile kalbin bir birleşmesidir. Başka bir deyişle, duygusal zeka kişinin duygularını karşılaştığı problemleri cozmek ve daha etkin, başarılı ve mutlu bir yaşam surmek icin yol gosterici olarak kullanmasıdır.
Duygusal zekanın temelindeyse unlu Yunan filozofu Socrates’in de soylediği gibi oncelikle ‘kişinin kendisini tanıması’ yatar. Kendini tanıyan, duygu ve duşuncelerinin farkında olan, guclu ve geliştirilmesi gereken yonlerini bilen bir kişi kendi duygu, duşunce ve davranışlarını yonetebilir ve kişilerarası olumlu ve yapıcı ilişkileri kurabilir.
Duygusal zeka yaklaşımı cercevesinde buyuk onem taşıyan “yonetmek” kavramı, sadece yoneticilerin kendilerine bağlı calışanları yonetmesi anlamıyla sınırlı kalmamakta, tersine, en onemli farkı yaratanın oncelikle kişinin kendini yonetmesi olduğunun altını cizer.
Uzun yıllar boyunca, kişilerin ozel yaşamlarında onemli bir yere sahip olan duyguların, geleneksel bir yaklaşımla, iş yaşamında onemsenmediğini, goz onune alınmadığını, tersine gereksiz ve pek cok durumda da zarar verici sayıldığını goruyoruz.
Oysa gunumuzde, kişinin duygusal farkındalığı, duygularını yonetebilme ve guvene dayalı, sağlıklı ilişkiler kurma becerisi, başka bir deyişle gelişmiş bir duygusal zekaya sahip olması işyerinde başarının anahtarı olarak karşımıza cıkar.
Bugun organizasyonlarda, insana verilen onemin artmasıyla başlayan insan kaynakları yonetimine geciş surecinin ardından ve yeni yonetim anlayışlarındaki farklılaşmalarla birlikte duyguların iş yaşamında yerinin ve oneminin daha fazla kavrandığına tanık oluyoruz. Duygusal zeka ozellikleri, işe alım sureclerinden performans yonetimi, kariyer gelişimi, eğitim gibi pek cok insan kaynakları yonetimi aşamasında belirleyici ve onemli birer kriter olarak kullanılıyor.
Orneğin, işe alım surecinde pek cok şirket tarafından yontem olarak tercih edilen “yetkinlik bazlı mulÂkat teknikleri” ve “değerlendirme merkezi” (assessment center) uygulamalarında olculen iletişim, duyarlılık, inisiyatif kullanma, zorluklar karşısında dayanıklılık, olumlu duşunme, motivasyonu koruma, kişilerarası ilişkilerde başarılı olma gibi yetkinliklerin coğunun kişisel ve kişilerarası alanlara ilişkin olduğunu ve potansiyel bir calışanın iş yaşamında elde edebileceği başarıyı ongorebilmek icin temelde kişinin duygusal zeka ozelliklerinin olculmesinin hedeflendiğini goruyoruz. Benzer bir bicimde, performans değerlendirme ve terfi aşamalarında da calışanların teknik yeterliliklerinin yanı sıra duygusal zeka ozelliklerinin onemle dikkate alındığını ve verilen karar uzerinde buyuk rol oynadığını izleyebiliyoruz.
İşyerlerinde karşılaştığımız, belki de yaşadığımız bazı durumları duşunelim:
Eğitimli, alanında deneyimli ve gerekli tum teknik bilgiye sahip bir yoneticinin astlarıyla etkin iletişim kuramaması, onları motive ederek harekete gecirememesi; şirketin farklı departmanlarından iki calışan arasında yaşanan catışmanın uzun sureli ve cozumsuz bir gerilime donuşmesi, olumsuz etkilerin şirket genelinde hissedilmesi; bir calışanın zaman zaman yaşadığı duygu patlamalarının ekip uyeleri tarafından anlayışsızlıkla karşılanması; şirket calışanıyla yaptığı uzun bir goruşmenin ardından muşterinin anlaşılmadığı hissini paylaşarak şirketle ilişiğini kesmek isteğini dile getirmesi.
Bu ve benzer durumlarda başarısız olunmasının ardında yatan etkenleri incelediğimizde, yoneticinin ya da calışanın kişisel farkındalığa sahip olmadığını, olumsuz koşullar altında (stres karşısında, catışma durumunda, kriz anlarında v.b.) kendine ve duygularına hÂkim olamadığını, olaylara tek taraflı yaklaşarak calışanların, yoneticilerin ya da muşterilerin durumlarına ve ihtiyaclarına duyarlılık gostermediğini (empati kuramadığını) ve kişinin astlarıyla, yoneticileriyle, oteki calışanlar ve muşterilerle olumlu kişilerarası ilişkiler kurmadığını goruyoruz. Başka bir deyişle, calışanın başarısızlığında buyuk oranda kişinin duygusal zekasını etkili kullanmamasının rolu olduğunu soyleyebiliyoruz.
Duygusal zeka uzerine yayınladığı ve buyuk beğeni toplayan kitaplarıyla tanınan, kavramının geniş kitlelere yayılmasını sağlayan psikolog – gazeteci - yazar Daniel Goleman da "Working with Emotional Intelligence" (1998) başlıklı kitabında, 181 şirkette yurutulen ve ceşitli işleri ve yetkinlikleri kapsayan araştırmaları değerlendirerek, yuksek performans icin gerekli yetkinliklerin yuzde 67’sinin duygusal zeka bağlantılı yetkinlikler olduğunu belirtir.
Bu bağlamda, alanımızda bilgili, tecrubeli ve yetkin bir calışan olmamız doğal olarak bize belirli bir altyapı sağlar. Ancak unutmayalım ki sadece bu ozelliklere sahip olmamız işyerinde başarılı olmamız icin yeterli değildir. Bir yandan kendimizi tanımamız, guclu ve geliştirilebilecek yonlerimizin farkında olmamız, duygularımızı ve davranışlarımızı yonetmemiz, ote yandan da oteki calışanlara, astlarımıza, yoneticilerimize ve muşterilerimize empatiyle yaklaşarak onların duygu ve duşuncelerini anlamamız gereklidir. Ancak bu yaklaşım bizi işyerinde kurduğumuz ilişkilerde başarılı olmaya goturur.
Duygusal zekasını kullanan, başka bir deyişle kendi duygularını tanıyan ve yonetebilen, başkalarının duygularına, istek ve ihtiyaclarına duyarlı olan yoneticiler ve calışanlar, işyerlerinde guvene dayalı kişilerarası ilişkiler kurar. Bu doğrultuda fikirlerini acık ve doğrudan dile getirir, hem kendilerini hem de birlikte calıştıkları kişileri ve muşterilerini istenilen sonuca yonelik olarak rahat bir bicimde harekete gecirir, zor şartlar altında olumlu duşunme tarzını koruyarak motivasyonun yuksek olmasını sağlayıp catışmaları, olumlu atmosferi koruyarak, cozume yonelik olarak sonuclandırırlar. Dolayısıyla, bu becerileriyle duygusal zekası gelişmiş calışanların şirketlerinin başarısında rolleri ve katkıları buyuktur. Kurdukları teknik altyapı, kapsamlı bilgisayar ağı, guclu pazarlama ve iletişim stratejileriyle temelleri atılan benzer şirketler arasındaki farkı bu şirketlerde calışanlar yaratır.
Ne mutlu ki, duygusal zeka oğrenebileceğimiz ve geliştirilebileceğimiz yetkinlikleri iceriyor. İş yaşamında başarılı olmak ve şirketlerimize artı değer katmak icin, calışanlar olarak bize bu becerilerimizi geliştirmek duşuyor.
Şirket olarak da calışanların duygusal zekalarını geliştirmek icin atılacak onemli adımlar arasında, ceşitli kişisel ve kişilerarası yetkinlikleri konu alan eğitim programları duzenlemek, yoneticilerin astlarını ‘coaching’ surecinde yonlendirmeleri gibi uygulamalar yer alıyor.
Shakespeare dunyayı bir sahne, insanlarıysa birer oyuncu olarak tanımlar. Evet, bu yaşam bizim yaşamımız; sahnedeki oyuncular olarak başarımızsa duygusal zekamızı ne oranda kullandığımıza bağlı. Ust duzey iletişim ve etkili kişilerarası ilişkiler kurmamızın yanı sıra, potansiyelimizi gercekleştirmemizi, amaclarımıza, isteklerimize ulaşmamızı, değerlerimizi keşfetmemizi ve onları yaşama gecirmemizi sağlayan duygusal zekamızı geliştirmek de bizim elimizde. Bunun icin kendimizi tanımaya ve geliştirmeye istekli, oğrenmeye acık olalım.
Ayrıca unutmayalım ki, iş yaşamı ile ozel yaşamın dengesi de buyuk onem taşır. Bu becerileri yaşamımızın her iki alanında da sergilediğimizde birey olarak mutluluğumuz, uretkenliğimiz ve başarımız artar.
Oyleyse diyebiliriz ki işyerinde ve tum yaşamda başarının anahtarı: Duygusal zekayı kullanabilmek ve duyguları yonetebilmektedir...
Yazı: Zeynep Anamur Perek
İşyerinde Başarının Anahtarı
Kariyer0 Mesaj
●60 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Kariyer
- İşyerinde Başarının Anahtarı